bildirgec.org

güneş hakkında tüm yazılar

kar beyazı

astral | 26 January 2010 14:22

Her geçen gün başkalaşırken hayat, başkalaşmayan şeyler de var mıydı?

Tüm zamanlar, tüm anılar, tüm saçmalamalar, tüm dağıtmalar ve tüm toparlanma çabaları başkalaşıyor. Biz değişen bir yapıya sahipken bazı özelliklerimiz ise yapışmışcasına zorlanıyor ruhumuzu bırakmakta. Hatta gün be gün kendimizi tanıyamaz olmuşken aynada, ne kadar değişmez özelliklerimiz olduğunu görmek de başka bir yıpratıcılık taşıyor şu zalim zamana karşı koşarken/ koşamazken…

Var oluşun ve var oluşsuzluğun tüm basamaklarını teker teker tırmanmış ve yok olma basmaklarını da itinayla çıkmışken; kendi imzanı taşıyan ne var bu dünyada söyler misin?

O YER

mavilikler | 13 January 2010 11:09

Bir sabah herşey değişmiş olacak. Yine aynı yönden vuracak güneş, odanın aynı yerine… Ve yine saniyeden de kısa bir zaman diliminde, nedensiz bir mutluluk saracak içini. Ama bu kez, önceki sabahlardaki gibi hemen terketmeyecek bu sıcacık duygu onu. Sanki nedenini bulmuş gibi ve onu anlamsızlıktan kurtaran bu nedenle gittikçe güçlenerek sürecek gün boyu.

Herşey aynı olmayı sürdürecek yine görünürde. Odasının kapısını açtığında, aynı hayat karşılayacak onu. Çocukların seslerini duyacak yine yan odadan. Kocasının ayak seslerini… Sesler onu çağıracak yine önceki günlerdeki gibi. ‘Hadi, kalk artık!’ diyecekler. ‘Biz çoktan kalktık. Gel de, hepbirlikte güne başlayalım.’

RENGARENK(reng-i ahenk)

il mare | 12 October 2009 09:56

işte bu kadar basittir izah-ı dünya,aşina olunan bu resim aracılığıyla
işte bu kadar basittir izah-ı dünya,aşina olunan bu resim aracılığıyla

Bugün… Dünün annesi işte… Dünden kalma birşeyler… Her bugünde bir dün wardır ki zaten bugünler her dünün devamıdır.. Ne gün diye Bir şey vardır ne de dün… İçiçe geçmiş fakat birbirinden ayrıymış gibi gözüken bi dolu şey gelip başımıza üşüşür her güneş kararması, tutulması we doğmasıyla… Değişen renklerdir hayatımızda…Herşey renklerden ibarettir…Renklerdir mutlu olmamızı sağlayan bizi hayata bağlayan we gene bir renktir bütün karamsarlıklarımızın babası…Maviye bürünmek yeter bazen mutlu olmak için,bir beyazdır içimizde biryerlerdeki saflığın farkındalık aracısı ve gene kocaman bir siyahtır ölümü çağırışlarımızın yaftası…

Böyledir işte dünya,birkaç renkten oluşur sadece,çok az şeyden yani;hepsinin tonlarıdır onu ayrıntılı yapan… Birkaç ana rengin bütün tonlarıdır gözümüze çarpan bir kuşbakışında,koca bir dünya haritasında… Dağlar kahverengidir biryerlerde,akarsular mavi ve bozkırlar sarı,güzel yerler hep yeşil…Kocaman haritalarda açıklı koyuludur herbiri,açıklı koyulu hayatlarla birlikte.. Bir yeşil siyah karamsarlıklar barındırır bir köşede ve bir çocuk kocaman bir siyahın içinde hep beyazdır…Beyaza çalınmış siyahlarla,yeşile çalınmış mavilerle,sarıya çalınmış başka bir renkle işte sürer gider hayat… Her hissin bir rengi her insanın bir rengi vardır… Açıklı koyulu,ekşili tatlılıı….

Renklerdir hayatı çekilir kılan ve gene onlardır bütün ölümleri çağrıştıran…

güneş, ay, sorgu sual ve ötesi…

astral | 14 September 2009 13:32

Gece ve gündüzün ruhu kadın erkek gibi farklı. Ay ve güneş. Gündüz işe sarpa sarmış, düşünemeyiz iç dünyamızı. Oysa ay… Ay dipten derinden etkiler. Esir alır, düşündüklerini değil düşünmediklerini dahi ele alırsın. O seni alır. Debelen dur. Zaman durmaz, akmaz; oysa saatler geçmiştir.

Gündüz işte saate bakarsın, akşam ne çabuk geçti dersin. Gündüz iş yaparsın. Kalp, rötarlı bir saat misali kapıda miyavlar usulca… Oysa akşam saatleri başladı mı, kapı ağır ağır açılır… Dökülür yaşananlar, acılar, bohçalar, keder, umut, olan ve olmayan/ olmayacak olanın kederi ve bunu bilmek gene de istemek bir yandan da… İşte akşam bir yandan ateştir. Yakar. İster sıcağında ister cehenneminde… Ruhun neye uygunsa çekip çevirir. Bazen akşam olmasın dersin. Çünkü dünya üzerine akar, yanıt veremezsin, onca soruya/ sorguya…

1859’da telegraflar elektriksiz çalıştı

axanc | 08 September 2009 12:06

bundan tam olarak 150 yıl önce 2 eylül günü, boston’da telgraflar elektriksiz çalıştı. yaklaşık olarak sabah saat 09:30 sularında operatörler hatlarda çok fazla gürültü olduğundan dolayı telgrafların çalışmasını sağlayan aküleri sistemden ayırdılar. ancak buna rağmen telgraf hizmeti herhangi bir şekilde aksamadı ve çalışmaya devam etti. o zamanlar böyle bir olayın neyden yaşanmış olabileceğiyle ilgili kimsenin bir fikri olmadığından dolayı olay medyada büyük yer kapladı ve hatta new york times’da yer aldı. bu elektriksiz çalışma yaklaşık olarak 1.5 saat sürdü. operatörler arasında şuna benzer konuşmalar yaşandı.

a: akü bağlantısını kestim, sesim nasıl geliyor?
b: ben de akü bağlantısını kestim ve halen daha çalışıyor, belki inanmayacaksın ama sesin eskisinden çok daha iyi geliyor.

(sesten kasıtları, “tık” sesleri oluyor.)

sONSUZLUk dANSÇISı

| 19 August 2009 09:45

Bir

İki

Üç

Kırmızılara bürünmüş bakışların en alıcı noktası. Yerde iz bırakan parmak uçlarıyla, cehenneme yol haritası çıkarıyordu. Elleriyle yalnız zamanlara ait azılı cesetleri saçıyordu. Kollarını iki yana açmıştı bütün geleceğe meydan okur gibi. Baş parmak ve serçe parmak birbirine dokunurken diğer üç parmak havaya mahkumdu. Bu karanlık hiç bu kadar tırsak olmamıştı. Bu aydınlık hiç bu kadar korkunç kükrememişti. Sahnenin perdeleri tavanı sayıklıyor, zeminin her halinden nefret ediyordu. Rengindeki siyahlık bütün renkleri çehresinin kuytularında tutsak ediyordu.

Ölümün Kol Saati

| 15 August 2009 16:02

12:30

Kimselere söylenmeyen bir yeminle dilini hançerlemişti. Öylece duruyorken karşısında, hayatın tam olarak kaç metrekareye tekabül ettiğini sorarak baktı gözlerime. Başının üzerinde tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir tavan vardı. Ayakları… ne kadar ağırdı!

13:50

Eminim şu an sadece ayaklarımın ağırlığını düşünüyordur. Ben kaçıncı kişiyim benliğinin zindanlarında? Şu köşelerden tutunsam, merkezinde soluyabileceğim o kaçınılmaz bağa ulaşabilir miyim? Ya uzakta atıyorsa! Ya hiç kendinin bile olmamışsa! Hayır! O kalp sadece bana ait kalmalı.