bildirgec.org

güneş hakkında tüm yazılar

ÖYLE GÜZEL Kİ

mavilikler | 01 October 2010 09:59

Denemekten ne zarar gelir ki?! Kafamda bir şeyler şekillenmeye başladı bile.

Gerçekle ne kadarı örtüşecek, kim bilebilir? Hayal etmesi bile öyle güzel ki!

Sabah erkenden çıkarım yola. Ama gerçekten erken… Kuşlar bile uykuda, güneş yeni yeni yükselmeye başlamış, hafif bir pembelik varken ufukta… Kapımı kapatır, atarım kendimi dışarı.

Nasıl bir sessizlik karşılar kimbilir beni! Koca şehir bir bana kalır. Ayaklarım döverken kaldırımları, hiç olmadığı kadar bana ait olur tüm sokaklar.

Güneş panelli yollar

sCoRPionTR | 28 September 2010 09:45

Her gün üzerinden milyonlarca araba geçen asfalt yolların birer solar panel olması durumunda bunlardan ne kadar fazla enerji sağlanabileceğini hiç düşündünüz mü? Siz düşünmeseniz de GE’nin Ecomagination yarışmasına giren bir grup bu projeyi düşünmüş. Proje 3 parçadan oluşuyor ve bu parçalar şu anda yarışmada 4, 7 ve 8. sıradalar.

Ekolojik “Kişisel Medya Aracınız”; Sony Eclipse

Lorilleux | 11 September 2010 17:55

Dünyadaki fosil yakıtların hızla tükenmeye başladığı bu yıllarda herkes panik içinde. Petrol gibi yenilenemez enerji kaynaklarının hızla tükenmesi; tüketicileri bilinçlenmesine, üreticilerin ise enerji ihtiyaçlarını alternatif yollardan sağlanmasını sağladı. Bu dönemde oluşan yeni trend ise; yenilenebilir enerjilerle çalışan otomobil, telefon ve diğer cihazlar.

Ünlü Japon elektronik devi Sonyde bu trende ayak uydurmaya çalıştığını geçtiğimiz haftalarda prototip olarak basınla paylaşılan “Eclipse” adlı kişisel medya aracı ile gösterdi. Eclipse, Hoang Nguyen tarafından tasarlandı.

HİSS-İ VUK’U

il mare | 08 September 2010 16:31

‘Beni bu güzel havalar mahvetti’

Biliyordum, hislerin bazen sadece hislerden ibaret olmadığını biliyordum.Dün sabaha karşı uyuyakaldığım o koltuktan kalktıktan sonra kendimi bulmuşluk hissinin gelip geçici sersem bir histen ibaret olmadığını biliyordum. Açık kalmış olan Habertürk’teki evet -hayır tartışmalarına,daha gözlerimi açar açmaz hemen adapte oluşumdan,bunu kendi kendime farkettikten sonraki bilincimin munzur tebessümünden anlamıştım, elimi yüzümü yıkamak üzere banyoya doğru ilerlerken ayaklarımın vücudumu sola çekişine karşı kurduğum dengeden, hemen sonra kendime gelişimden ve izlemeye doyamadığım cami ışıklarına bu sefer çok kısa ama her zamankinden daha uzun bakabilişimden farketmiştim bazı hislerin aslında sadece hislerden ibaret olmadığını…

Oldukça geriye gitmiş olsam gerek.Kendi kendime yettiğim bir zamana.Güneşin yılda sadece bir kere böyle parlayabilip ağaçların yılda sadece bir kez böyle konuşlanıp kokabildiği,dışarısının sesinin yılda sadece bir kez böyle herşeyle ahenkle bütünleşip duyulabildiği zamanı ellerimle sıkı sıkı yakalayabilmiş olsam gerek. Evimin bu kokusu başka hangi zamandan gelebilir ki? Herkesdeki bu haller tavırlar başka ne zamana ait olabilir,ben başka ne zaman bu odada böyle durup böyle hissedebilirim? Avuçlarımda bir zaman var,sıkıca tutuyorum,gözükmüyor zaman, hissediyorum, ama hissetmek de yetmiyor,yaşıyorum. Hisler her zaman hislerden ibaret değilllerdir çünkü.

Orta 1. sınıfa gidiyorum, annemin hasta bir annesi yok,her eve gelişimde evde,kapıyı açan o.Kardeşim çok küçük daha,farkında değilim ama.Kardeş o sadece,küçük bir kardeş değil.O da gelir birazdan okuldan,annem ve ben varız şimdilik evde.Sessiz ev,çok sessiz,çalışan bir tv yok,toz alıyor annem şimdi,birazdan yemek hazırlar bana,bir iki tabak sesi anaçlık katar adı ben olan sessizliğe.
Odam küçük olan.Büyük,küçük olan kardeşte.dağınık hep,yararlanamıyor büyüklüğünden,hem nesine gerek onun koca oda.Ama isyanlarımdan çok uzağım şimdi,küçük ve sevimli odama tapıyorum çünkü dibine dek güneşe boyalı duvarları, yüzeyleri ,yan yüzeyleri ,çevresi, alanı.Odaya baktığın vakit gördüğün şey güneş.Dışını hiç yakmıyor ama içini öylesine ısıtıyor ki…Dünyanın böyle bir odası olmalı.
Dört beş saniye camın önünde seyre daldıktan sonra hapşırıyorum arka arkaya üç kez, annemin sesi duyuluyor mutfaktan: ‘Çok yaşa kızım!’.

Sen de gör anne! Sen de! Karşı apartmanın bahçesi dört ördekle dolu,büyümüşler nasıl da, birbirlerini kovalıyorlar güneşin altında,mutlular ördekler,mutluyum.

AYAZI GETİRENLER

mavilikler | 22 August 2010 14:01

Bana elini uzatır mısın küçük kız? Onu sıkı sıkı tutmama, sıcaklığımı ona geçirmeme izin verir misin? Çünkü bende bol bol var o sıcaklıktan. Yıllarca onu elde etmek için savaştım durdum. Sıcacık yapmak için ellerimi, tüm soğukları savuşturmayı öğrenmeye zorladım kendimi.

Sen çok küçüksün henüz. Bilmezsin. Büyüdükçe çeşit çeşit soğukla karşılaşır insan. Havanın soğuğu onların yanında çok hafif kalır. İnsanların yarattığı, hava koşullarından bağımsız dünyada, soğuklar çok daha fazla sıklıkta yaşanır.

Bir dolu insanla karşılaşırsın. Kimi zaman güneşli bir bahçedesindir. Kimi zamansa ayazın ortasında… Ama ben öğrendim artık, insanların dünyasındaki hava koşulları her ne olursa olsun üşümemeyi. Ayazın ortasındayken de güneşi getirebilmeyi bahçeme…

gece…

firatocal | 17 August 2010 11:08

üşüyen düşlerimi şefkat dolu elleriyle örten sırdaş dostumdur gece… gözlerimi kapatıp tüm savunmasızlığımla kendimi bıraksam bile , bilirim bana ihanet etmeyeceğini…

bazen özlem dolu aşk kokan bir sevgili olur , bazense koruyup gözeten , başını güvenle yasladığın bir anne … dalıp gidersin düşler diyarına mehtap kokan , yakamozun ışıl ışıl aydınlattığı elleriyle…

yaşam yorgunu bedenimi , ayrılık bitkini ruhumu dinlendiren kendinden emin , yalnızlar rıhtımıdır kadim dostum gece… dobradır , dostların en harbisi… kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği gerçekleri düşlerime fısıldayan acı gün dostumdur…

sırtını hiç dönmez bana… gün boyu aklıma gelmese bile adı , güneşle veda
laşma anımda tüm affedi
ciliğini giyinip , güler yüzüyle karşılar onca karanlığın arasın dan … ayrılığın şiirini yazdırır kalp kırıklıkları üstüne… elimi kesse de kırıntıları , acıtmaz gün boyu canımı acıttığı kadar herşey onunla…

Dertliyim; Ruhuma Hicranımı Sardım da…

Kuduz maymun | 02 August 2010 17:58

Vapur mu bu? Değil. Boğaz turu teknesi. Gümbür gümbür müzikle birlikte geçiyor. Güvertesinde sevgililer var. Boğazdan sıkılmış başörtüleri rüzgardan uçuşuyor; bellerinde de birer el. Bordası alçak oluyor bu teknelerin galiba. Hayri? ‘Evet bordası alçak oluyor abi’. Ha… Bir çay daha alayım. Ne yapacağım ben… Sanki yerim yok şu dünyada. Baksana, herkeslerin yeri var. ‘Yok be Hayri Abi. Kimbilir neler var, sen kendini görüyorsun’. Çay alabilir miyim? Gazete… Gazete var mı? Eski de olsa olur. Okumak için. Masada benden önce oturanlar yapışkan birşey dökmüşler. Çantamı az öteye koyuyorum. Yine de o şekerli şey yapışıyor. Bu kaçıncı çay… Sigara. Arkamda kel, çok iri bir gençten adam var. Sağ yandan, beni izlediğini farkedebiliyorum. Bir yat geçiyor. Borda diyorduk Hayri. Baksana, iki metreden fazla yüksekliği. Suyun üstünde dik duran bir kibrit kutusuna benziyor. Küçük bir Amerikan bayrağı var. Kederli bir güneşli gün ne kötü oluyor. Saçlarım yüzüme yapışıyor.Birilerini arıyorum. Birkaç kişiyle konuşuyorum. Başka biri hiç aramıyor beni. Kimbilir nerededir. Arkamda bir masada iki kişi var. Konuşmalarına kulak kabartıyorum. İki erkek. Ya da en azından biri. Şüpheli durumdaki konuşuyor boyuna, konuşuyor, konuşuyor… Felsefede okuyormuş. Bir annesi varmış. Annesi hep karışırmış. Bu yüzden hep odasında geçirirmiş vaktini. Bir rahat vermezmiş kadın. Ama Nietzche olsun, Dühring olsun… Bir kitap varmış evde o konuda. Çok okuyormuş çok. Öyle okuyormuş ki. Ha, o mu. Kız manyak yaaaa… Annem zaten sevmez öyle şeyleri. Babaannemle birlikte iziyor o diziyi. Babaannemin de hep gofretleri var. Bir kutusu var odanın şeyinde; içinde gofret çikolata. Yoo, ben izlemiyorum da, onlar diziyi şeyederken mecburen ben de yani… Yoksa izlemem ben dizi. Zaten geçen sene oldu öyle. Bir ay böyle odaya kapattım kendimi… (Duydun mu Hayri Abi, odasına kapatmış kendini. Niye acaba) Hiç gazete okumadım, televizyon izlemedim, internet-telefon da yok. Böyle inzivaya çekildim. Bir ay sonra ay baktım gazetede şehit haberleri. Ay vallahi moralim bozuldu. Hani o sıra Pkk şeyetmişti ya hani. Hıı. Hiç okumamak daha iyi. Yok yani tabii insan üzülüyor. Neyse ben felsefe…
Duydun mu Hayri… ‘Duydum Hayri Abi’.
Gitmek vakti gelmiş buradan Hayri. Haydi yürüyelim. ‘Nereye?’ Ne bileyim, Ortaköy’e yürüyelim. Yavaş, çok yavaş yürümeli. Meydanda iskelenin civarında sıcaktan bunalmış yığınla insan var. Banklardan birinde oturacak yer var. Ay şeklindeki bank.
Dört saat boyunca Hayri ile bankta denizi seyredip sohbet ediyoruz. ‘Kalkalım mı Hayri Abi’. Kalkalım Hayri. Gidelim.
Eve gidelim.

Güneş Rengi Bir Hayat

karuma76 | 01 August 2010 15:32

Hayat evim olsaydı da
Sevgi penceremden
Umut ışık olup dolsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat bir konser olsaydı
Sevgi parçalarını çalsaydı
Bal rengi sözler olsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat bir buyruk olsaydı
Sevgiyi ferman yazsaydı
Umut şart koşulsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat evren olsaydı
Sevgi dünyam olsaydı
Umut gökkuşağı gibi açsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı.

Şimdi Tatil Zamanı…

karuma76 | 22 July 2010 23:56

Geçmiş uygarlıkların izlerinde dolaşırken, aynı anda çağdaş yaşamın olanaklarından yararlanabileceğiniz; yüksek tepelere konmuş yüzlerce yıllık kalelerden Akdeniz ufkunun şaşırtıcı renklerini seyredip, birkaç dakika sonra sevimli bir kıyı lokantasında deniz ürünlerinin tadına varabileceğiniz; en popüler ve en heyecanlı sporları deneyip yorulduktan sonra, bir diskotekte dans edip eğlenirken kendinizi nasıl bu kadar dinç hissettiğinize şaşacağınız; binlerce yıllık arkeoloji yapıtlarını, eşsiz ikon ve freskleri yakından görüp, hemen ardından zengin çarşılarda zevkli alışverişler yapabileceğiniz; tek bir yer var…
Kuzey Kıbrıs!