bildirgec.org

güç hakkında tüm yazılar

Atom N450 İşlemciler Geliyor

bulukas | 30 December 2009 14:56

Netbook furyasının başlamasıyla atom işlemcilerde bir anda popüler olmuştu. İnternete girmek, ofis dökümanlarını okumak gibi günlük işlemlerin yapılabiliceği atom işlemcili bilgisayarlar günden güne yaygınlaşmaya başlamıştı.

Düşük güç tüketimi ve ucuz olması sebebiyle netbooklarda çok kullanılan atom işlemcinin yeni modeli çıkıyor. N450 ismi verilen bu yeni işlemcinin aynı N280 gibi 1.66 Ghz olacağı düşünülüyor. Emsallerinden daha küçük olan ve çok çok sessiz çalışan N450 2010 yılının ilk yarısında çıkabiliceği öngörülüyor.

GLADIO

blackjack38 | 22 November 2009 12:06

Günümüzde hızla yayılan bir söylem var ‘Gladio’. Aslında bu kavram veya örgüt çok eskilerden bugüne kadar gelebilmiştir. Biz yazımızda bu ‘Gladio’ nun tarihini araştırca, tabi ki Türkiye açısından.Gladio II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da gelecekte olması beklenen bir Varşova Paktı işgaline cephe gerisinde bir direniş başlatmak amacıyla İtalya’da NATO tarafından gizli olarak örgütlenen Kontrgerilla (stay-behind) operasyonunun kod adıdır ve İtalyanca daki kelime anlamı kısa kılıçtır. aslında anlaşılır bir dilde açıklamak gerekirse bu oluşum o dönemde Komünizme karşı Nato ülkelerini korumak amaçlı kurulmuş olan gizli örgütlerdir ancak isim olarak İtalyadaki örgütün adı Gladio dur. ilk olarak İtalyada ortaya çıkarılan bu örgüt aslında artık Komüniz e karşı değil bulundukları ülkelerin kendilierini geliştirip, kendilerini yetiştiren ve para ödeyen güçlere karşı durabilcek kadar güçlenmelerine yönelik faaliyetlerde bulundukları anlaşılmaktadır çünkü artık dünya üzerinde Komüniz gibi bir tehlike kalmamıştır. Türkiye de darbelerle beslenen bu örgüt kendine en verimli yaşama alanı olarak askeri birimleri ve rütbeleri görmüştür. son dönemlerde bu örgüte karşı bir araştırma, tutuklama gerçekleşse bile İtalya da olduğu gibi bu örgütlerin liderleri ve yönetildikleri güçler hep sır olarak kalacak gibi görünüyor. kendilerine güç olarak gördükleri her alanda yer almışlardır. milliyetçi kesim, sol kesim, sağ kesim, komünist kesim…Türkiye bu tehdite karşı hep konusulur ancak birşey yapılmaz bir ülke iken bunun konusulması ve bir takım hukuki eylemlerin gerçkeleşmesi gelecek açısından gerçekten umut verici.

demokles’in kılıcı

hafifmesrep | 23 October 2009 11:19

M.Ö 4. yüzyıl.
İtalya/ Sicilya Adası, Antik Yunan çağında bir koloni devleti olan Syracusa’nın kralı Dionysos, kralların kralı diye tanınır.
Öyle ki;

  • Sırf müzik yarışmasında Apollon‘a oy vermediği için Apollon tarafından kulakları eşek kulağına çevrilen Midas, Dionysos’a yaptığı bir iyilikten dolayı itibar kazanır. Böbürlenir. Dionysos, bu iyiliğine karşılık Midas’a vereceği hediyeye bir türlü karar veremez. Midas’tan hediyeyi bizzat kendisinin belirlemesini ister. Midas, Dionysos’tan bir dokunuşla herşeyi altına dönüştürebilme gücünü kendisine vermesini rica eder.
    Gücü aldığında öyle heyecanlanır ki, deli gibi gördüğü herşeye dokunmaya başlar. Etrafındaki tüm canlılar altına dönüşmüştür. Bakar olacak gibi değil, Dionysos’a gücü geri alması için yalvarır.
    ” Senin bu güce sahip olmayacağını biliyordum. Güç sana sahip oldu.” der Dionysos ve gücünü geri alır.

Doğanın Devamını Sağlayan Üretken Güç; Kadın…

Methods | 22 September 2009 12:41

Çatalhöyük
Çatalhöyük

Doğanın Devamını Sağlayan Üretken Güç; Kadın…

Doğanın hiç değişmeyen kanunu bu; başrolde ise ilk çağların doğurgan kadın imajına sahip ana tanrıçaları.

İnsanlar yüzyıllarca onların kutsallığına, yaşam verme gücünü ve bereketine inanarak onları temsil eden semboller çerçevesinde insan doğumu, yaşamın korunması ve devamlılığının sağlanması için varolmalarına izin vererek onlardan medet umdular.

İnsanın doğumunu temel alan konularda doğurgan kadın ve bilhassa rahim ön plana çıkmış ve bu göstergeler belli nesnelerle eşleştirilerek mitolojilerle anlatılagelmiştir. Doğumun temel simgesi olan doğurgan kadın, simgeler dünyasında başrolü oynamış ve tarih sahnesini binlerce yıl terk etmemiş, biyolojik ve anatomik göstergeleri sembolizm dünyasını ana temasını oluşturmuştur.

Dünya Şehri

vatanda | 07 September 2009 19:01

Gözlerimizi açtık biz bu şehirde. Aradan yıllar geçsede değişmeyenleri ile yuva oldu bize. Onca yıl o tozlu, çamurlu yollarda ne anılar geçirdik hep birlikte. Zamanla tek tek ayrıldık birbirimizden, bu şehirden. Yeni yeni insanlar geldi, yeni anılar yaşandı. Değişmeyenleri de hep aynı yerinde: sürekli kavga, sürekli çatışma, Yalanlar ve hileler. Arada ufak mutluluklar ve pislikler. Herşey içimizde herşey bizimle. Kime baksam kime dokunsam kirliydi bu şehirde. Her yeni gelen zamanla kirleniyordu. Ve her giden ardından pisliğini de götürüyor. Ayna yoktu bu şehirde kimse bilmezdi kendi pisliğini, ben bile. Günah yoktu bu şehirde haram yoktu. Zaman zaman günah diyenler de olmuyor değildi ama ne dinleyen vardı bu şehirde nede uygulayan herşey mübah herşey doğal. Hayvanlar bile kaçtı bu şehirden iğrendi bizlerden, Anlamadık anlayamadık. Kokusu miden bulandıran sularında pislikler dolaşan yollarında her türlü iğrençliği ile öyle bir şehirdi bizi alan bize yuva olan. Bir zamanlar çok güzelmiş aslında herşey çok daha farklıymış buralarda ama ne gören kalmış o zamanları nede pek fazla bilen. İşte benim de sıram geldi arabam ufukta göründü bende gidiyorum bu yuvadan artık diğerleri gibi her sırası gelen gibi. Elveda diyorum sana Ey dünya şehri herşeyini yaşadım herşeyini tattım. İşte arabam da geldi bırakıyorum herşeyi hemen buracıkta.

Hayal Sevgiliye

vatanda | 07 September 2009 13:48

Yine akşam oldu, Yine heryer karanlığa boğuldu.

Tek tük insanlar arada sırada çalan kornalar.

Feryat etmek istiyor yüreğim. İsyanımı aktarmak

Arada küfretmek kendime, ve bu hale getiren herşeye

Göz yaşıda dökmüyorum artık, sadece bakışlarım dalmakta

Haykırmak geçiyor içimden bütün dünyadaki pisliklere

Kazandınız mutlu olun diye.

Ne sevda bıraktınız içimde nede tutunacak bir dal

Karanlığın içinde bırakmak bütün pislikleri geride

bırakmak kendimi boşluğa, belkide kavuşmak yüreğimdeki sevgiliye.

Boşanmak ve Erkekler

vatanda | 28 August 2009 15:45

Şu son zamanlarda yaşadıklarıma dikkat ediyorum da. Boşanmış bir erkek bu dünyada gereksiz galiba. Anlamıyorum da aslında insanlar neden bu kadar tepkisel. İnsanca davranmak dürüst olmak neden bu kadar kötü oldu bu dünyada. Görüstüğüm insana bosandıgımı 26 yasında oldugumu v.s yazınca sanki canavar görmüş gibi kaçıyor ya. Benimle aynı durumdaki bayanlar artık kendilerinden oldukça büyük beyler istiyorlar. Ordan da yaş yüzünden kaybediyorum. 🙂 aten ev işleri yemek bulaşık sıkıntı. Ha allahtan temizlikçi geliyor da rahatım fazla kasmıyorum. Birde boşanmanın verdiği dertler var. Sürekli içinizden bir parçanın koptugunu içinizde sürekli acı veren bir boşluk oldugunu düsünmek. Dışarıdan gelen tepkilerde sokağa bile cıkmak istememek yemekten içmekten sogumak bunlardan sadece birisi. Allahtan iyi bir işim iyi bir gelirim var. En azından su dönemimde yıllık izin alarak kendimi toplayabiliyorum. Yinede anlamadım olan. Neden boşandıktan sonra siliniyoruz. Şerefsizlik yapsak herkez peşimizden koşar insan gibi düzgün birisi ile tanışıp hayatıma ömür boyu giricek birisini instemek daha dogrusu karşındakinden bunu istemekse yanlış olmuş. Ya bu ülkede dediğim gibi bayan kalmamış yada ben gerçekten bir canavarım. 🙁 Burdan herkeze diyorum benim gibi gerçekten boşanmak zorunda kalmazsanız sakın bosanmayın Çok zor. iyi günler.

Erkekler ve Kadınlar.

vatanda | 26 July 2009 12:07

Evet insanlığın var oluşundan beridir, hep bir farklılık olagelmiştir. Erkekler ve kadınlar birbirlerini tamamlamakla birlikte hep farklıdırlar. Şimdi bizim gözümüzde kadınlar hatta daha da alanı daraltırsak. Evlenmeden ve evlendikten sonra kadınlara bakış açımızı kendi gözümden anlatmaya çalışacağım.

Daha ilk anda bir bayana aşık olduğumuzda başlar aslında herşey. Sanki at gözlüğü takmışız gibi herşeyimiz olursunuz. Daha sonra ilişki ilerledikçe bir özgüven oluşur. Zamanla artık bu çantada keklik yeni avlar gerekli oluyoruz. Bizim gözümüzde kadınlar elde etmek için yarışılacak elde ettikten sonra ödülümüzü alacağımız, Daha sonra yeni heyecan yada avlara koşacağımız bir olay.

Testiyi Doldurup Kaçma Zamanı

vatanda | 24 July 2009 13:15

Günümüzde çevremizde ve ülkemizde olanları okudukça,izledikçe artık buralarda yaşanmaz diyorum sürekli. Eskileri özlüyorum belkide. Mumkun muddet en kısa sürede bir 50-100 milyar toplayıp. birde kendime ait ufak bir ev ufak bir bahçe diyorum sürekli. Kimse ile uğraşmayacağım neden yattın neden kalktın ne yaptın diye sorguya çekilmeyeceğimi. Eşimle cocuğumla birlikte yaşayacağım bir yer diyorum sürekli. Küçük bir ahır bir kümes diyorum 2 inek 10-15 tavuk diyorum. Bahçede bir sera organik ürünler yetiştireceğimi. 3-5 adet meyve bahçesi Kendim ailem ve çevreme vereceğim, meyve ve sebzeler yetiştireceğim, elimin toprağa değeceği. Çoğu insan hayal diyecek bana. Çoğu insan rüya görüyorsun diyecek. Ama neden diyeceğim bende. Dünyanın stresi derdi neden. Nedir bir insanın doyması için gerekli olan? Ben söyleyeyim yarım ekmek 1 baş soğan 🙂 Biraz da su 🙂 Yüreğinde sevgi,mutluluk,huzur olduktan sonra. Ailenin ihtiyacını karşıladıktan sonra ne gerekir ki. Bu yukarda saydığım ufak bahçe,Ahır,kümes ve ağaçlarla bunlara fazlası ile sahip oluyoruz zaten. Neden daha çok para neden daha çok imkan istiyoruz ki. Sürekli uğraşıyoruz Sürekli bir şeyler istiyoruz ? Hiç soruyormuyuz kendimize az da olsa bir gelir olduktan sonra ne gerekir ki. Zaten yukarıda saydığım şeyler varken inanın çok zengin bile olunabilir. İlla bir şirkete yada bir dükkana sahip olmak gerekmiyor yada çok fazla bir paraya. Şimdi 50-100 milyar çok denebilir ama inanın aslında yaşamımızı incelersek az bile. kendime bakıyorum 3-4 yılda elde edeceğim bir miktar. Bu parayı buluncada hayallerimi gerçekleştirmeye başlayacağım. Belki yolu düşen birisi düzcede misafirim olur. Hepinize sevgiler saygılar iyi günler.

Bir toplum nasıl okunur?

kahramancayirli | 05 May 2009 11:24

Bir toplum, diğer bir toplumdan hangi özellikleriyle ayrılır ve biz bunu nasıl ölçebiliriz? Maalesef bu soruya verilen en yaygın yanıt, yaklaşık 25 yıldır aynı ismi içeriyor: Geert Hofstede. Hofstede, dört kültürel boyut belirlemiş ve 1967 – 1973 yılları arasında 70 ülkeden topladığı verilerle bu dört boyutu rakamlarla ifade edip, ülkeleri birbirleriyle karşılaştırılabilir hale getirmiş. Dört boyutun birincisi, bireysellikkollektivizm, karar verme sürecinde bireyin kendi başına karar alabilirliği ve aile, akrabalar, arkadaşlar gibi referans gruplarının verilen kararı şekillendirişi arasında salınıyor. Türkiye’nin bu ölçüden aldığı skor 1980 yılı için 46’ymış. Yani kollektivizme bir parça daha yakın bir toplum.İkinci boyut, güç uzaklığı, toplumdaki hiyerarşiyi, merkezileşmeyi ve ast-üst arasındaki güç mesafesini ölçüyor. Ülkemiz bu kriterden 63 puan almış, yani güç uzaklığının biraz yüksek olduğu bulunmuş.Bir diğer boyut olan erkeksilik-dişilik ise erkeksi toplumların başarı ve sonuç odaklı, dişi toplumlarınsa, sonuç değil süreç odaklı olduğu öngörüsü üzerine kurulu. 1980 verilerine göre 44 rakamı çıkıyor karşımıza, bu da demek oluyor ki, Türkiye, dişi özellikler gösteren, süreçi biraz daha fazla önemseyen bir toplum.Belirsizlikten kaçma (.doc), bu yazıda üzerinde tartışılacak bir diğer boyut. Ülkemiz bu ölçüde 88 puan alıyor, yani harekete geçmek / yeni bir işe girişmek için çevreden bilgi toplama düzeyimiz çok yüksek. Hofstede, bu boyutlara daha sonra “kısa ya da uzun vadeye dönüklük”ü de ekledi, ancak bu boyut için Türkiye verisi mevcut değil.Bu uzun girizgahı yaptıktan sonra verilerin güvenilirliği, toplumumuzun heterojen yapısının ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gibi noktaları da dışarıda bırakıyorum.

Daha bireyci, erkeksi, belirsiz ve kısa vadeli bir toplum

Keşke bu boyutları değerlendiren ve güncel veriler üzerinden hesaplanan yeni çalışmalar yapılsa. O zaman rakamlar üzerinden karşılaştırma imkanımız olurdu ve görece daha somut tespitler yapabilirdik. Oysa ben burada daha farklı bir yönteme kalkışıp toplumumuzdaki 25 yıllık gelişimin bu rakamları hangi yönde ve ne derece değiştirebileceğini tartışmaya çabalayacağım.