bildirgec.org

gitmek hakkında tüm yazılar

Giderayak

makaleci | 26 June 2009 11:33

Takmıyorum seni hayat. Yaptığın onca kalleşliğe, insan hayatıyla oynamana ve hatta hayatları devire devire ilerleyişine aldırmıyorum artık.

Çünkü güzel bir güneş beni bekliyor, fark ettim. Bana çok güzel gülümsedi bugün! Beni çağırıyor; gel diyor, sen henüz ısıtmadın gerçekten kendini benimle, artık bir farkıma var, elinin tersiyle itme beni.

Gidiyorum ona!

Gitme zamanı gelmiş de, geçiyor…

Doğa beni çağırıyor şimdi, bana söz verdi, çok mutlu edecek, ruhumu aydınlatacak bundan böyle…

Hoşça kalın ve ya merhaba!

gitmek fiili

sandyclaws | 05 May 2009 13:11

Gitmekti tek niyetim… Hep hayal ettiğim, filmlerde gördüğüm gibi. Birine kızıp ya da kimsem kalmadığında o büyük kırmızı bavuluma hızlı hızlı elime geçen ilk kıyafetlerimi koyup gitmek…

Bir yandan da birilerine bağırmak, belki artık hiç dönmeyeceğimi söylemek. Her zaman düşündüğüm o bırakıp gittiğim insanları şimdi hiç düşünmemek. Nasıl olsa yine dönüp gelecek diyen insanlara sadece gülümseyerek çekip gitmek.

Niye gitmek diye soranlara bilmiyorum desem bile içten içe her şeyin yoluna gireceğini ümit ederek gitmek. Sadece gitmek istemek ne olacağını düşünmek istemeden…

sızlatansın

| 30 January 2009 09:50

Ağzı kara zamanın ve kilitli. Bu nasıl bir çelişki. Ne zaman gevşese, içinde ne yüklü olduğunu bilmediğim bir yumak, tam tersinde ise bir sızı

Geçmiş ve gelecek zamanlar ağız birliği etmiş, ahbaplar şimdiki zamanla. Biz tekil ve bizken tekil. Biz derken tekil olmak, bir taşın altında kalmak mıdır bütün bedenimizle?

Göçer olan biziz, yarım yamalak zamanlarda ve numarasız tren koltuklarında. Burnumu dayadığım camın öte yanında hızlı hızlı geçen portakal bahçeleri. Hangisi geçen, hangisi kalan ve bırakılan.

Koca bir sızısın zaman, üstüme geldikçe sızlatansın.
Sızlat-ansın

UĞULTU

oyuncuhandan | 28 January 2009 14:15

“Hava soğuktu, ayaz insanın içine işliyordu. ‘Kırılmasın diye durur kalbim, usul usul bedeni aşar aşk…’ diye bir şarkı dilimde koşar adım yürüyordum. Rüzgar, yağmur, aklım hepsi bir taraftan üstüme geliyordu. Eve varmam istenmiyordu sanki. Hızlandım. Bu yürüyüş bitecek, bu hastalık geçecek ve ben evime dilimdeki şarkı eşliğinde varacaktım. Kalbim durmayacak, soğuk bitecek, gençliğim yanıma kar kalacaktı. Koca koca adımlarla hızlandım. Kocaman bir ağacın altından geçerken, yeşil yapraklarından zümrüt gibi su damlaları düşerken üstüme durdum. Nefes alabiliyordum hala. Gülümsedim. Meftun olduğum şehrin bütün ışıkları içimdeydi, sesler duydum uğultulu:

Boş vakit masalı

NICKoldNICK | 26 December 2008 17:19

Nasıl başlasam bilemiyorum. Çoğu zaman yola çıkarken de böyle oluyor. Hep bir ilk adım pişmanlığı “Acaba bu yolun sonu nereye varır? Hiç çıkmasam mı? Tam da buraya alışmışken, peki ya arkada kalanlar! Herşeyi tam mı bıraktım ki? Yoksa yarım kalanlar mı beni bu yola bıraktı” Düşünmeden edemem. Her yola çıkışımda aynı terane. İlkin ince tedirginliği, terketmenin burukluğu belkide.

İlk dönemece kadar bu böyle gider sonra yol başlar kendini hissettirmeye ”ben buradayım bana ayak uydur yoksa ben senin ayağını uyduracak bir sokak bulurum” Düşünceler yola odaklanır, akışa ait bir ritimle hızlanır fikirler. Yeni yüzleri hafızaya kazımaya çalışmalar, küçük mantık zincirleriyle olmadık kar hesapları ve buna da alışılır bu değişmeye meyilli ritim de zihnin mekanıdır artık. Aniden duran otobüsün camından bakınca gitmeye devam eden asfalt gibi gelir çevrendekiler, senin duruşlarınla hareketlenir hayatları, sanki sen giderken onlar hep dururlarmış gibi. Yalan. Nerede o kolaylık? Tam tersine hayat hep bir bilimkurguymuşçasına zamanda yolculuk yaptırır insana. Ama o çok sonralarıdır, daha sen yol dayının en küçük yeğenisindir. Eh! Tabiat anaysa ve zaman da baba olsa, yol tabiatın kardeşi zamanın bıçkın kayınbiraderidir olsa olsa. Çünkü tabiata olan sevgisi zamana olan kıskançlığı süreklidir yolun. Nerede kalmıştık? Yeni yüzler artık yenilikleriyle eskimeye başlayınca kendi küçük maceranı tartarsın ilk. Neydi çıkışım, nereye idi bu gidiş. İkinci virajın da bu olur işte. Karar verdiğini bile anlamazsın, her damlada şekillenen bir akarsuya -kim- nereye çarpacağını söyleyebilir? Bazısı U döner buradan, yıpranmış, kirlenmiş ve küskünlüğüyle. Kimi sağa, sağlim olmaya doğru koşar. Eğer ki yolda kalbini çok kırdıysa asfaltın tozu kiri, mutlu sonlar beklediğini düşünür yolculuğunun, kimi ise soldaki ilk aradan sapar bilmediği için orada ne olduğunu. Meraktır çünkü en başından yola çıkartan onu. Kir tutmamıştır “daha” sı vardır yedeğinde. Düşmez çelişkinin çekici gelen kolaylığına.

Gidiyorum

ceyhunak | 21 December 2008 16:44

Gidiyorum herşeye inat;
Beni sevişine ragmen gidiyorum, çıkıyorum aşk kapından, sınırlarından..
Ben seni sevdim, sen hep ipleri kopardın,
kesik kesik olan düşüncelerime bir de Aldatmayı ekledin.
Şimdi elim ayagım kesik, yürüyemiyorum bile..
Susuyorum;
Korkuyorum;
Gidiyorum;
aldatılışımla beraber kendime dönüyorum.
Sancılarıma ilaç olan sen, şimdi bana acı veriyorsun.
Düşmana yenilmiş gibi gidiyorum;
başım yerde gururum elimde, malibum ama kime?
bir el’e…

YAŞAMIN MERKEZİNDEKİLER

derin9 | 07 September 2008 13:31

Yaşamın merkezinde olan insanlar vardır. Ya seversin veya sevmezsin, ister çekip gidersin ama bu insanlar mutlaka olur. Kimi insandır, kimi kenarından bile geçmez, kimi aydınlıktır, kimi çiçekli, mavi, yeşil… Kimi böcek misali; uğur böceği veya hamam böceği… Senin onu koyduğun yere göre değişir. Çok sevdiklerin vardır, babam gibi, babalar gibi… Merkezdedir hep. Taht gibi koltuğunda adil, yürekli, helal, sıcacık, başını ellerine koyduğunda duyduğun huzur gibi…
Sevmediğin ama bunu söylemediğin insanlar vardır. Özel sektör sömürülerindenseniz, patronunuz, patronunuzun birinci ve hatta ikinci göbekten yakınları. Bunlar uğur böceği gibi görünseler de aslında hamam böceğinden farksızdırlar. Koloniler halinde yaşarlar. Hiçbir şeye güçleri yetmez. Masalarında duran kalemi bile sizden isterler. Sonuçta babalarının uşağı olma gibi bir durum sözkonusu… Patron delidir, ne yapsa yeridir.

zincir…

dasein | 03 May 2008 17:00

zin.ler karardığında
akıp gövdenle dolaşımlandığında
her şey çok eskiye dayandığında
vurup göçmenin anıdır dersin.
gitmenin veyahut kalmanın.