bildirgec.org

gençlik hakkında tüm yazılar

Neden gençler???

tekmaster | 07 June 2006 10:44

Neden gençler suçlanıyor???

Soruyorum size arkadaşlar neden biz olamıyoruz.Aslında biz olmak çok kolay sadece nasıl bugünlere geldiğimizi unutmayalım yeter.Şu anda gündemde yeni sorular var Türk Gençliğine güveniyor musunuz? diye.Peki bunları soran bilinçli toplumcu arkadaşlar bizi bu durumlara getirenlerin kendilerinin olduklarının farkında değiller galiba.Ülke olarak sen yetiştirdiğin insanları dışarıya kaptırırsan onlarla ilgilenemezsen ve hala gençliğin aklını sağ-sol kavgalarıyla çelmeye çalışırsan,meclisinde bir tek bile genç nesil yoksa bu soruyu bizim size sormamız gerekiyor. Ey Türk yaşlıları bizi bu duruma getiripte bizden geleceğin hesabını sormaya ne hakkınız var.

Sadece çocukların duyabileceği zil sesi

sendorm | 31 May 2006 08:38

bızzzz
bızzzz

Bir süre önce şufirma, sivrisinek sesine benzer sesler çıkararak (18khz-20khz
arası) sadece 20-25 yaş altının duyacağı bir rahatsızlık vermemakinesi icat etmişti.
İngilizçocuklar boş durmamışlar, benzer bir tonu cep telefonu melodisi
olarak atamışlar. Böylece sadece gençlerin duyabileceği şekildeçalıyor cep telefonları.
İndirdimdenedim, açıkçası pek birşey duyamadım. Yaşlanıyoruz demek ki.Gerçi tüm haberin yalan olduğu üzerine de spekülasyonlar yok değil.

“BU ÜLKEYE KELEBEKLER YAKIŞMIYOR…

kle | 30 May 2006 16:38

İllüstrasyon turgut demir..
küstah dergisi sayı:28

Bahar geldi, çiçeklerin güzel kokuları sardı her yanı… Elimde gaste çınarın altına oturdum… Sıcak bir rüzgar esiyor… Yeşil yapraklar gürültüyle oynaşıyor… Ve kuşlar ötüyor bir yandan, ben gasteyi okurken… Vatan Gazetesi Çikolata eki, 19 Mayıs sonrası ilk gün… 20 yaşındaki karikatürcü Caner Aydın, 19 yaşındaki pankçı Hakan Çuğal, yine 19 yaşında ki tezgahtar Songül Göksel… Vedat Başkan 24 yaşında, Habibe Tekşen ise 22… 19 Mayıs bir şey ifade etmiyor onlar için…. “Bir yaştan sonra alkol hayatınıza giriyor tabi ki.” diyor Caner… Diğerleri de aynı fikirde “Parti tadında bir şey yapılsın…” “Punk grupları çıksa alkol olsa..” “Güzel kızlar çıksa şovlar yapılsa…” kutlamalara gidermişler… “Fi tarihinde olmuş bir olayın bugün kutlanması bana süper anlamsız geliyor…” bunu söyleyen sokak dansçısı İbrahim Kaptan, 24 yaşında… Ülkede onları ilgilendiren bir sorun olmadığını düşünüyorlar…Punkçı arkadaşın tarzını kabul etmemeleri bir sorun tabi… Cumhurbaşkanlığı sorunu kafa yorulmuycak bir şey onlar için… Punkçı Süleyman Demirel’i hatırlıyomuş… “İyi bir adam… Yeniden Cumhurbaşkanı olmasında bence bir sakınca yok” diyor… Caner “Bana ne diyor…” bu konu da.. Alkol almak yeterli zaten onun için… Sogül Göksel: “Bizden bir şey olmaz” diyor… Kafam allak bullak, sinirle kapıyorum sayfayı… Bir kelebek düşer gibi ağacın üstünden uçarak önüme iniyor… Oysa bu ülkeye kelebekler yakışmıyor… Umut edilecek kimse kalmamış, ne güzel …

Polat Alemdar’ın Gençliği

El Torero | 12 May 2006 13:25

Kurtlar Vadisi dizisinin Polat Alemdar‘ı Necati Şaşmaz son günlerde internette dolaşan fotoğrafları ile konuşuluyor. 1996 yılında, yani 25 yaşındayken Elazığ’da çekildiği söylenen bu fotoğrafları görenler Necati Şaşmaz’daki bu değişime hayret ediyor.

Ben de açıkçası “Sharon Stone bu fotoğrafları önceden görmüş olsaydı yine onu öper miydi?” diye düşünmüyor değilim.

Varolmadan yokolan bir kuşak!

admin | 26 March 2006 15:50

Son zamanlarda okullarda artan şiddet olaylarını,her gün yaralanan ya da ölen birilerini görmeniz mümkün.Haber bültenlerine katılan M.E.Bakanı Hüseyin Çelik ise, durumu basının abarttığını sık sık vurgulayarak,”Napalım hepsinin başına bekçi mi dikelim.Ailenin ve çevreninde sorumluluğu var.Çocuklar okuldan sonra grup halinde yürüyorlar…” şeklindeki sözleriyle bu konuya müthiş bir şekilde hakim olduğunu gösterdi ve içimize su serpti! Hepimiz ilkokulda okurken sıra dayağı denilen aptalca bir durumla karşı karşıya kalmışızdır elbet.Küçükken sınıfta öğretmen denilen bir kişinin bir çocuğu sırf konuştuğu için ağızı burnu kanıyana kadar dövmesini gördükten sonra mavi önlüğü giydiğim anda ‘suskunluk saatlerim’ başlamıştı.Ben böyle tepki vermiştim,böyle korkmuştum bi de o çocuğu düşününce bugün gördüğüm görüntüler şaşıtmıyor beni.Fransa’da çıkacak olan istihdam yasasına öğrenciler ve işçilerin nasıl el ele mücadele verdiğini gördük.Bütün öğrenciler sokağa döküldüler,ilginçtir ki tam bu sırada Türkiye’deki öğrencilerde sokaklardaydılar. Ama onlar YÖK’e,eğitimdeki uygulamalara,küçük yaştaki çocukların köle gibi çalıştırılmasına karşı değil,’neden bana öyle baktın?,bizim grup sizi döver… gibi kişisel kompleksler ya da bir anlık öfkeler nedeniyle sokaktalar.Ellerinde bıçaklar,bellerinde silahlar hepsi şu meşhur ‘Polat Alemdar’ nidalarıyla meydanlarda kendilerini gösteriyorlar.Noldu bu çocuklara böyle?Biz nerde yanlış yaptık sorusuna kimse cevap bulmak istemez eminim ki, çünkü muhakkak bu olaylara ilişkin bizde suçluyuz.MEB yanlış politikaları nedeniyle,ailleler ise ekonomik durumlarını ortaya attıkları için,bizde bunca yıl okullarda olan olayları,eğitim sisteminde yapılan yanlışları oturup öylece mal gibi seyrettiğimiz için bu soruya cevap veremeyiz.Sosyal bir vaka yaşanıyor,bir nesil yavaş yavaş kendi yolunu! bulmaya başlıyor.40 ve 50’li yıllarda kendini bulmaya çalışan bir nesil ,60’lı ve 70’li yıllarda devrimci,isyancı,haklarını korumaya çalışan gençler,80 ve 90’lı yıllarda ise boşlukta olan kendilerinden öncekiler yapılanlar nedeniyle kendi kabuğuna çekilen bir gençlik,2000’li yıllarda ise artık kendini bulamadan çöken bir gençlik var.Farkında mısınız kültürel,ekonomik,sosyolojik,psikolojik vb. her bakımdan bir kuşak varolmadan yok oluyor,varoluşlarının altında eziliyorlar ama kimse onlara dönüp bakmıyor bile!

biz ne sorunlu bi kuşağız????ya da niye kaşınıyoruz???

colpengueni | 30 January 2006 08:05

artık ne vatanı ne kurtarır nasıl adam oluruz edebiyatı parçalayan bir genç bünye toplamı var ne de vatanı gerçekten kurtarmak için savaşanlar.(ör. kurtuluş savaşı vs vs.)Artık biresel savaşlar verir olduk. kimisi forum daki editörlere,diktatörlerine(!) bayrak açıyo,kimisi ailesine kimisi sevgilisine,kimisi ekşi’ye uzayıp gidiyo liste böyle…artık bir hilal uğruna ne güneşlerin battığı dönem çoktan sona erdi. Artık accountlarımız var, onların özgürlükleri için savaşıyoruz(!),birilerine meydan oluyor,birilerine meydan okuyoruz?hani öyle topluca bir hareket etmekten çok uzağız. hani milyonlarca başı olan ama bi boka da benzemeyen bir ejdarha gibi alevler yerine küçücük dumancıklar fırlatan işe yaramazlara dönüştük. tabiki klişeleşmiş bir “bize noldu” edebiyatı yapmıcam, kimlerin savaşının büyük oldugunu söylecek kişi kesinlikle ben değilim ama şuna eminim hepimiz tek bir şeyin savaşını veriyoruz:Ey koca dünya duy, ben de varım ve benden er geç haberdar olcaksın. hangimiz mesaj kutusunda bir yeni mesajı(olumlu ve ya olumsuz ve tabi ki olumlusu tercih sebebidir)görmek için günde bilmem kaç kere sayfalrda F5ler refreshlerle geçirmiyoruz ki vaktimizi.Sonunda hiç tanımadığımız birilerinden ve belkide ki büyük olasılıkla selam vermeyeceğimiz kişilerden sanal selamlar alınca mutlu olmuyoruz?bunun tam adı ne bilemem. ama bu var olma güdümüz bizi sanal dünyada ulaşılabilmenin inanılmaz cazibesi içinde sürükleyip duruyor. bildirgeçte saatler, ekşide aylar, bilmem nerede yıllar geçirtiyo?ya yanıbaşımızdakilere ben varım diyebilmek; geçenlerde kendime küçücük bir test yaptım annemden mesaj almak mı yoksa hiç tanımdaığım birinden mi diyerek(yalan söledim bu testi şimdi yapıyorum) ve kahrestsin ki birilerinin mesajı benim canım annemim mesajından daha çok heyecanlandırıyo beni.hemen düşmesin kıymetli dudaklarınızdan “ee tabi ki bilinmeyenin cazibesi” güzel,hoş bir cevap ama ya “var olanın paha biçilmezliği”.ya da neyse artık. bilmiyorum küçük çepheler açılmış sanki dünyada şöle 6 milyarcık kadar,herkes o cephede bilmediği şeytanlarla, yeldeğirmenleriyle savaşıyo taaa onca zaman önceki don kişotu “copy-paste” yaparak.(her yazı bir yere bağlanmalı değil mi ama bu öylesi değil malesef.)

Nerdesiniz Gençlik?

UVERCANKi | 07 May 2004 23:49

Bir de şöylesi var:

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

“Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!” şuurunda bir gençlik…

Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ında “belhüm adal” dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören… Bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi… Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik…

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün “dikey”leri “yatay” hale getirecek bir nida kopararak “Mukaddes emaneti ne yaptınız?” diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik…

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…

Halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında “Hakimiyet hakkındır” düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik…

Emekçiye “Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasiyle, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!”, kapitaliste ise “Allah buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!”, ihtarını edecek… Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik…

Birbuçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını, Türkün de yine birbuçuk asırdır işte bu hasta Batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslâm’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik…

“Kim var!” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “Ben varım!” cevabını verici, her ferdi “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik…

Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tekbaşına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik…

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen, onlara “Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek müslümanlığın “ne idüğü”nü ve “nasıl”ını gösterecek bir gençlik…

Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzüsuyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik…

Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.

Necip Fazıl Kısakürek

Eski kitap kokuları

ezilmis_leylaklar_kitabi | 19 February 2004 09:47

AŞKOLSUN

Kadıköyün’de yağmurun ince bir rengi vardı. Aşağıda iskelenin oralardan bir deniz kokusu gelir, alırdı aklını adamın. Güz akşamları erken kararan havalarda, rıhtımdaki büfelerde sosisli, döner satan büfelerin kırmızı ışıkları olurdu. Eski bir lodos unutulmuş şarkılar söylerdi bana.

Ordaydım. O ilk gençliğin tükendiği yerde. Ara sokaklardan hep aşağı doğru inerdim. Sevgilim yoktu, sevenim yoktu, tek başımaydım. Yüzümde arkadaş evlerinin kirli sarı kokusu, içimde geceden kalmış bir kanyak-çay acılığı. Yürüyüp giderdim. Üniversiteli, gözlüklü, ceketli bir öğrenciydim. Uzun bir yağmurluğum vardı, atkım karışır giderdi rüzgara.
Çantamda bir dolu şiir, ucuz kitap, renkli kalem, eski resim…Ders kitaplarından ölmüş babama mektuplar atardım. Annem uzaktaydı Eskişehir’de , gelip geçenleri gören bir tren istasyonunda. Ordaydım ve tektim.

IRAK SAVASI AKP, ISRAIL ABD VE TURKIYE GENCLIGI

Prof. Omer Turk | 02 January 2003 14:48

Bugunlerde Turkiyeye cok ilgi var nedense. Israil

Genelkurmay baskani Moshe Yalon Turk GK Bs. H. Ozkoku ziyaret ediyor, CIA heyeti Ankarada, Tayyib Erdogan ABD elcisi ile Irak sorunu gorusuyor, babasi CIA ajani gibi calisan Kurt agasi Barzani Ankarada, zamaninda Sovyet kuklasi Talabani de Ankarada. Gazetelerde Irak ile ciddi bir yazi ve elestiri yok.

Cok ilginc gelismeler bunlar. Orta doguda Iraga karsi dunyayi umursamiyan BM bile ciddiye almiyan ABD yonetimi ve en kustah ve bilgisiz Cumhurbaskani Bush, buyuk bir savasa hazirlaniyor. Turkiyede uslerin kullanilmasi ve hatta asker ve Irak esirlerinin depolanmasi icin izin ariyor. Elimde Amerikan Dis Isleri bakanliginin yayinladigi Turkiye uzerine bir kitap var, benim ve bizim halkin bilmedigi ABD nin kullanilimina acik ustler var. Bu ikili antlasmalari halka ve meclise danismadan imzalayan Adnan Menderes idi. Amerikan ajanslari ve yetkilileri televizyonda, Turkiye bizim tarafimiza katildi diye bildiriyorlar. Bizim AKP hukumeti daha karar vermedik filan diye naz yapiyorlar gerdan kiviriyorlar. Amerikan basininda ve sivil toplum kuruluslarinda Bush a ciddi elestiriler var, Amerikan halki Bush bizi yeterince ikna edemedi (yuzde ellibes) ilk once terrorizme onem vermeli, Irak harbi terrorizmi artiracak diye aciklamalar ve tartismalar yapiliyor. Amerikan basini ve yonetim arasinda her zaman ciddi ayrimlar ve tartismalar olmustur, sorumzus ve tutarsiz kucuk bir renkli basin gurubu disinda Amerikan basini cok ciddidir ve arastirmaci gelenegi, halkin cikarlarini savunma ilkesi cok eskidir. Vietnam harbini ilk once destekleyen ve sonra savas ortasinda yerinde gercekleri gorup en acik ve carpici sekilde karsi cikan Valter Cronkite bakin ne diyor ” gazetecinin gorevi buyuk hukumeti ve buyuk isverenleri suphe ile izlemek gercekleri halka aktarmak zorundadir.” benzeri yazarlarin karsi cikmasi ve Amerikan halkinin desteklememesi sonucunda Vietnam harbi bitmistir. Almanya ve Ingilterenin butcesinden buyuk butcesi olan Standart Oil tekeli nasil bir kac gazeteci tarafindan dize getirilmis ve tekel dagitilmis yeni anti tekel kanunlari cikmistir. Bu gazetecilere ” Mudracker” yani camur temizleyen denmistir, son gunlerde uc dort gazetecilik okulu ogrencisi Illinois de on uc idam mahkumunu DNA testi imkanini saglayarak serbest biraktirmistir. En onemli basari ise iki gazetecinin ortaya cikardigi Watergate olayidir, kuvvetli Cumhurbaskani Nixon istifa etmek zorunda kalmistir. Basinda en onemli en gizli kuruluslar olan CIA, FBI, National Security Administration ve benzerleri en agir sekilde elestirilmekte ve denetimden gecmektedir, demokraside asil olan budur zaten. Hatta hukumetin en gizli belgeleri halkin baskisi ile, hatta kisilere mahkeme karari ile aciklanmak zorundadir. Bizdeki ABD isbirlikcileri yardakcilari usaklari belli bir sene sonra halka aciklanacaktir, asker sivil satilmislarin listesini ABD kaynaklarindan okuyabilirsiniz. Silideki askeri junta ve yardakcilari aciklanmistir.