bildirgec.org

gençlik hakkında tüm yazılar

kadınlıklar ve erkeklikler

delidrama | 08 October 2007 12:49

Hep söylenir “Ben sana cinsel bakmıyorum, duygusal seviyorum” bu da nasıl bir önermeyse Hem cümle kurulumu, hem mantıksal hem de biyolojik olarak ne hatalı bir yaklaşımdır böyle.Ya da “Bu ilişkinin temelinde cinsellik var bir daha görüşmeyelim” Gibi yaklaşımlar tamamıyla civcivlerin yeme şartlanması gibi alışkanlık yapmış bir durum halini almış. Genellikle bu şikayetleri dişi camiasından duyarız. Erkek hep “cinsel gözle” bakan., kadın da buna mağruz kalıp kendini korumak zorundahisseden -hissettirilen- zavallı bir nesneye dönüşmüş. Her ikiside son derece aşağılayıcı bir zavallılık içerinde. Erkek kendine hakim olamayışıyla düştüğüacınası hali yüzünden Kadınsa erkeğin kaba kuvveti altında ezilen bedeni ve gururuyla. Yani şimdi hepimiz birer zavallı gibi dolaşıyoruz bizbize caddelerde. Sevgi ve cinsellik birbirinden ayrılamaz bir bütün aslında. İkisi de aynı şey Yani sadece “cinsel bakmak” ya da “duygusal sevmek” diye bir şey varsa “beni iyice bir yıkayın ama sakın ıslatmayın” diye de birşey vardır.Cinselliğe hep korkarak ya da iğrenerek baktık -baktırıldık-. Yalnış öğrendik biz bu cinselliği, sorunlar hep buradan başlıyor galiba.Cinsellik en başta kadın erkek farklılığı anlamına geliyor. Cins olarak kadın ve erkek arasında fark var demektir bu. Bu bu farklılıktan doğan bir sonuç olarakta karşı cinse ilgi duyarız Bir erkek, erkek olduğu için kadına yönelir. Aynen kadının erkeğe yöneldiği gibi. Eğer “cinsel” farklılığımız olmasaydı karşı cinse ilgi duymazdık, aşık olmazdık ki. Yani aşık olmamız tamamıyla cinsel bir durumdur. Aşık olduğumuz zaman cinsel bir süreç başlıyor. Onun için “her ilişkinin temelinde cinsellik vardır” değil “her ilişkinin kendisi cinsel bir olgudur” söylemi daha doğru sanki? Yani sen ne kadar “duygusal” seversen sev, ortaya cinsel bir durum çıkmasına sebep olursun. Erkeği kadına, kadını erkeğe bağlayan şey budur. Küçükken annem, televizyonda küçükte olsa bir kadın ayrıntısı, bir öpüşme sahnesi çıktığı zaman “pisliklere” diyerek kanalı değiştirirdi. Bende, eğer kanal değişmeseydi çok korkunç şeyler göreceğimi sanırdım. Neredeyse lise yıllarına kadar devam etti bu durum. Neyseki sosyal bir birey olmaya başlayınca kurtuldum bundan. Özellikle kız çocuklarına, cinsellik ve erkek, korkunç bir olgu olarak gösterilir. Bu, kuşaktan kuşağa aktarılır sonra birbirlerine ırz düşmanı gözüyle bakan, insan grupları çıkar ortaya. Gelişim psikolojisi eğitimi almış biri olarak derimki; Belli bir yaştan sonra ve ölçülü olmak kaydıyla kız ya da erkek çocukların kadın erkek farklılığını ayırt etmesi gerekir. Kadın ile erkek arasında geçebilecek farklı insan ilişkisini kavraması gerekir. Bunun sıkıntısını çekmiş bir nesil olarak bizler, gelecek kuşaklara daha iyi bir yaşama alanı sağlayabiliriz. Belki bizim çocuklarımız çözümsüzlük yumağına dönmüş ilişkiler yaşamak zorunda kalmazlar…

Myspace nelere kadir?

ecolips | 24 September 2007 09:46

Dünyanın yerlisi olmadığına inandığım insan ırkının çılgınlıklarından biri olan internet’in gençler üzerine yansımalarından en önemlisidir myspace. Arkadaş olalım, kaynaşalım mantığıyla başlayan ve profillerin şekilden şekile sokulabilmesiyle çılgınlığın hat safhasına ulaşan Tom‘un sitesi bedava reklam kapısı halinede dönüşüyor. Myspace beraberinde birçok farklı siteye de ekmek kapısı olmuş, binlerce tasarım kodu sağlayıcı, tasarım editörü, kod çalıcı site türeyivermiş. Hatta bazı kızlar bu sayede zengin olmuş. Kimi müzik grupları ise patlamış, albüm yapmış, meşur olmuş, turnelerde ter döküyor.

SENİNLE BÜYÜMÜŞÜM BEN

| 09 June 2007 03:33

Sezen abla, seninle büyümüşüm ben! Bu gece bir kere daha anladım bunu…

Henüz 13 yaşındayken, ergenlik döneminin çok çok başındayken, “kaybolan yıllar”şarkını söylerdim arkadaşlarıma! Kaç yıl yaşamışım da “kaybolmuş o yıllar” acaba:) Henüz yaş 13, neyi buldun da ne kadarını kaybettin be çocuk:)
Yaş 15…İlk aşk sanıyoruz tabi aşklarımızı o dönemlerde.

“Biliyorsun”diye bir şarkını keşfetmişiz o aralar: “sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun / beraber olamayız benim gibi biliyorsun”.

Teypte kaset dönüyor, biz içli içli eşlik ediyoruz. Beraber olamayız, çünkü ayrı sınıflardayız sevdiğimiz çocuklarla:) aman ne imkansız aşk, ah ah!
Yaş oldu 19…Kocaman adam çekti gitti. Koy teybe Sezen ablayı, ama bu sefer yanına bir dublede rakı çak! Çalıyor ince ince:

çırıl çıplak,etten kandan bir kadın…

koza 68 | 23 May 2007 15:17

Ergenlikten yeni çıktığım dönemler…O güne kadar yaşadığım en kötü yılbaşı gecesi….
Kız arkadaşım çıkamıyor, planlarımız yatık…evde oturmak kabus…
En kızgın, en asi en şımarık olduğum dönemler…her şey öylesine can sıkıcı öylesine anlamsız ki…
Led zeppeline dinleyip, evdeki tüm kapıları bizimkilerin suratına çarparcasına vurup,kendimi sokağa attım…erenköy’den, kadıköy’e kadar rotasız yürüdüm…reks sineması sokağından bir bira alıp kendimi sinemaya attım…
Film başlamış…ne oynadığı ne olup bittiği umurumda bile değil…yer göstericinin, ışık tuttuğu koltuğa gıcıklık olsun diye oturmadım…zaten sinemada yirmi otuz kişi ,ya var ya yok…biramı içip uyumayı düşünüyorum….
Koltuk gıcırtıları ile uyandığımda antrakt olduğunu anlayıp, fuaye ye çıktım, iki çikolata alıp, masalardan birine oturdum…ikinci yarıda da kestirmeyi düşünüyorum…
…………………..,
Annem yaşlarında, tahmin ettiğim kısa kürk mantolu kadının biri ,usulca karşıma oturup, gazetesini karıştırmaya başlıyor…sayfaları öyle hızlı çeviriyor ki, ne aradığını anlamıyorum…üstelik kadın öyle hızlı hareketler yapıyor ki, bir yandan sigarasını içiyor, bir yandan çantasında bir şeyler arıyor, bir yandan da elindeki cumhuriyet gazetesini hışır hışır çevirip duruyor…gıcık oluyorum kadına…çikolatamı bitirmeye çalışıyorum…

………………………
“ damak ha? Hiç sevmem “ kadın bunu söylerken bütün dikkatiyle beni inceliyor…
………………..
“ biz yiyemiyoruz kilo falan işte”
“isterseniz bi parça alın teyze”
………………….
başındaki bereyi, çıkartıp omuzlarına kadar inen saçlarını ensesinde topluyor…
“senin canın sıkkın di mi?…benim de canım sıkkın biliyo musun?”
dikkatimi çeken şey; kadının beresini çıkarttıktan sonraki görüntüsü ve ses tonu…yaşını bir türlü kestiremiyorum…annemden çok genç olabilir…nasıl hitap edeceğimi şaşırdım…
“evet biraz sıkkın, bira içtim geçmedi”
“çukulata da geçirmez ama!” bunu söylerken öyle şirinki, o dağınık, annem benzeri kadın gitmiş yerine arkadaş olmak için yanıp tutuşan biri var sanki…
“ bak sana bir teklifim var, bende filmi tutmadım gel sana bira ısmarlıyim ne dersin?”
ulan karı bizi keklemeye mi çalışıyor ne ?,annemin arkadaşlarından biri olabilir mi?…
“tamam çıkalım”
o an hiç beklemediğim bişey yapıyor,ben montumun fermuarını çekerken o yakalarıma kendince şekil yapmaya çalışıyor…
“bak böyle daha hoş oldu”
dışarda hava buz gibi, yanımda kürk mantolu bir kadın…of ya ayşenur of ya….
…………………….

İnci ; Pera’da, madam olga’nın bale okulunda eğitmen, saint joseph mezunu,moda’da yalnız yaşıyor…otuziki yaşında imiş…
O’nu oturduğum yerden, izliyorum…orta boylu, omuzlarına dökülen siyah saçları, incecik parmakları ile kürk’lü halinden çok farklı…O’nu sanki bir büyütecin arkasından izliyorum..ilk kez çıplak gördüğüm kadın,aynadan beni kesiyor, gülümsüyor…neler yapmam gerektiğini kestiremiyorum…şimdi de küçücük karnı ve onun ortasına derine gömülmüş göbeği ile karşımda duruyor…
……………………
Bir yıl boyunca hep kışkırtıcı şeyler yaptı…sanki beni yeni açlıklara sürüklemek isteyen hesaplı bir tavır içinde oldu…sırf benim için saçlarını kısa kestirdi…
Beni öylesine ustaca öylesine soğukkanlı idare etti ki on dokuzuma gelinceye kadar o’nu terk etmeyi bir an düşünmedim…
…………………
“ o filmi ikinci kez izledim biliyor musun?” yanında geçirdiğim ilk geceydi bunu söylerken..
“amma saçma” dedim
“kes, saçma falan diil”
“adını bile bilmiyorum filmin ya! “ dedim
“la picine “
“orda ki adamın gençliğine benziyorsun haberin var mı?”
“tamam boşver filmi hadi bi daha” dedim
“hayır canım, kahveden sonra hemen sevişilmez, biraz uyunur ondan sonra tamam mı? “
…………………….
onun yanında kim olduğumu unutup, henüz dünyayı,ufku,dostluğu,aşkı,yeni öğrenen bir çocuk gibi hissedecektim kendimi…Onunla en derin mağaralara kadar girecek ama hiçbir zaman sonuna kadar gidemeyecektim…Beni bırakıp fransaya yerleştiğinde,ondan bana kalan şeyler,Beni kendine çeken,tanımadığım ülkelerde gezdiren ve adı sanı bilinmeyen, zaman ölçüsüne vurulamayan bir “kadın” kalacaktı….
“artık uçma zamanın bebişim” diyebilen bir ” cesur yürek” kadın…

BİZ ÖLDÜK EY BÜYÜKLERİMİZ, UNUTUN BİZİ!

| 18 May 2007 11:21

kayseri’deki “marul” faciasını okumayan, bilmeyen kaldı mı?neyi, nasıl yazalım, kime, neyi anlatalım?sözün güdük kaldığı, bittiği yerdeyiz yine!fakirlik edebiyatı, azgelişmişlik, cari açık,iç-dış borç dengesi(zliği), hukuksuzluk, ilkokulmezunlarına ehliyet alabilme fütursuzluğuna tutulan çanaklar… bitmez.

uyuşturuluyoruz cümbür cemaat! uyu türkiye! cevap da hazır: hayat devam ediyor. ha babam yas programı mı yapacağız? evet, yapacağız.yapacağız ki, bir gün biz de öldürülürsek aynı kepazelikte ruhumuz ezilmesin!

burası öyle bir memleket ki! it izi at izine,insan cüdama, hukuk başıbozukluğa karışmış durumda.