bildirgec.org

geçmiş hakkında tüm yazılar

AYN EL YAKİN

il mare | 23 June 2010 16:15

Zamanın nasıl daha güzel dondurulabileceğini öğrenmek için, özlediğimi hissettiğim tek kişilik bir sıranın üzerinde kağıdımın ince ipine diziyorum satırlarımı.

Tam zamanında bu işe girişmiş gibiyim; zamana herkesten başka yüklediğim farklı anlamı tam zamanında süslemeye yeltenmiş gibi. Sanki avucumun içinde bir sabun da burada olduğum an; ben, yağmur yağmasın, an’larım ayalarımda,akıp giderlerken haberime seslenmeyen anılarıma karışmasınlar diye, 18-55 mm’lik bir objektiften, yakaran sağ gözümü Tanrı’nınkine değdirmeye çalışır gibiyim. Öyle 55’e falan yeltenmeden ama,yaşımın gözçukurlarıma sığdırdığınca; 18’den biraz fazla,55’ten epey uzakta.

SAKLAMA YARALARINI

mavilikler | 23 May 2010 14:28

Yaraların var senin. Çok geçmemiş üzerinden… Henüz dağlanmamış… Ya olur da yanlışlıkla dokunursam onlardan birine?!.. İstemeden sızlatırsam içini?.. Tek bir kelime ya da ne bileyim, öylesine bir gülüşle seni çok gerilere götürürsem?..

Çok öncelerine… Benim, yaşamında olmadığım bir zamana yani… Sen o yaralardan birini daha yeni edinmiş, taze taze sızlarken yaran… Bense senden çok uzaklarda, içimde koca bir boşluk, bilmeden onu doldurmanı beklerken…

geçmişteki karanlık nokta

scapegoat35 | 11 May 2010 18:04

bugünlerde en çok düşündüğü şey o gündü. evet o gün. babasının ona zerre kadar güvenmediğini anladığı, fakat buna tepki verecek cesareti olmadığı gün.

bir şirketin ortağıydı babası. 2 ortağı daha vardı ve bir tanesiyle çok tartışıyorlardı. en sonunda hisselerini çocuklarına devretme ve çekilme kararı aldılar. bugün geriye dönüp bakınca bu karara karamsar bir şekilde gülüyor hala. devir işlemleri bitti. kimse ona ve diğer ortağın oğluna sormadı neyi nasıl yapalım diye. kendi bildiklerini okudular sadece.

devri takip eden günlerin birinde bir akşam babası gelip “senet imzalayacaksın” dedi. çok sevinmişti. işle ilgili bir mesele söz konusuydu ve onun imza atması gerekiyordu. kendisini gerçekten işin bir parçası olarak hissetmişti. babasına asla karşı gelemezdi, ne derse yapardı ancak yine de merakını yenemeyip sordu. “ne için gerekiyor?” aldığı cevabı, bir ömür boyu unutamayacağını bilse kesinlikle bu soruyu sormazdı. aldığı cevap kızgınlıktan öte çok yoğun, çok ağır ve çok travmatik bir kırgınlık yaratmıştı onda. işte o gün onun geçmişinde karanlık bir nokta olarak kaldı. hiç bir şeyin silemeyeceği, üzerini örtemeyeceği, duvara eğik olarak “perçinlenmiş” ve asla düzeltilemeyecek bir resim gibi duruyordu içinde.
“o senet annende duracak, ilerde onlara yanlış yaparsan ellerinde bir güvence olacak”

sayfanın yayın tarihini nasıl öğrenebiliriz.

szoszy | 11 May 2010 10:02

Bir web sayfasındaki yazının ya da içeriğin hangi tarihte yayınlandığını nasıl öğrenebiliriz. Bazı sitelerin sayfanın köşesine küçük de olsa bir tarih atma alışkanlığı yok maalesef. nasıl öğrenebiliriz bunu. Teşekkürler şimdiden.

— |SEN|

il mare | 06 May 2010 10:35

Her anıyı aşk mı sanarım, her anıyı sevda mı?
Değil,işte öyle değil.

Maharet aşk denizine tonlarca gemiler sığdırmada, maharet denizleri de aşıp okyanuslara açılmada .
Bir yalandan çıkmışken, oyalı,kırmızı bir mendil sallamışken son kullanma tarihi geçmiş bir rüyanın ardından,
Maharet yalanları suya atıp mendilleri ispirtoyla yakmada,öyle çok tenezzül de etmeden,serçe parmağının ucuyla.
Her hatırladığın aşk değil işte;
Farkında mısın,sen her hatırlayışında ruhuna dipsiz sevdalar kapaklanmakta,
Ekose hayallerinin üzerine çizgili tutkular yamalanmakta.
Her hatırladığın aşk olsaydı eğer, hatırladıklarından çok öte ,seni çağırırlardı aşk aşk diye.
Gözyaşlarının tuzu yakardı sineni ve yıkandıkça hatıraların, çekip küçülürlerdi teker teker;
Oysa ki sen,tüm yad edişlerde esnetensin bir şeyleri; ucundan tutup çekiştiren,sınırları zorlayıp ebatlarını değiştiren;
Gelmişinin önünde diz çökerken saç diplerinin bile duyduğu hörmetle; geçmişine sövensin, camdan yapılmış nefretinle.
Sen, bir ateşin üzerinden üçüncü kez atlarken, evvel bir zamanının gıptasını dördüncü sıçramana yakıştıransın,
Evvel bir dileğinin aynı karakterli harlarına bu sefer yüreğinin suyunu serpiştiren, ve tek bir damlasıyla nice korlar peyda edensin.
Kendine karşı açtığın savaşta desenli yaralar alan gururlu bir gazi,
Ve bu uğurda şehit ettiğin inanlarının taziyelerini her seferinde kapı eşiğinden defedensin.
Yani öyle sandığın gibi değilsin, dur ama gitme, açıklayabilirim.

Hangi siteleri gezdiğini biliyorum!

admin | 02 April 2010 11:49

Web sitenize birisi geldi ve bu kullanıcı daha önceleri hangi sitelere girmiş, acaba hürriyet’e girmiş mi, ntvmsnbc’ye ya da digg’e girmiş mi, peki ya facebook’a ya da bbc.co.uk’ye girmiş mi, ya google’a (tamam, ona kesin girmiştir), yetmedi wikipedia’nın Türkiye sayafasına girmiş mi? Gibi sorular sormuş olabilirsiniz, ve kendi kendinize tabii ki bunları bilemeyiz diyeceksiniz ama yanılıyorsunuz, hepsini öğrenebiliriz.

CSS kullanarak bir ziyaretçilerin hangi web sitelerine (daha doğrusu adrese) girdiğini öğrenmek mümkün. Buna CSS açığı da diyorlar ve hala bu açığın nasıl düzeltileceği konusunda bir çözüm bulunabilmiş değil. Hemen olayın nasıl işlediğine geçeyim. Bunu PHP kullanarak göstereceğim, fakat Javascript kullanarak da yapılabilir bir yöntem. Önce HTML sayfamızı oluşturalım (gecmisiogren.html olsun):

1
2
3
4
5
6
7
8
9
<head>
<style type="text/css">
#kodamanpizbt:visited {
background: url(takip.php); }
</style>
</head>
<body>
<a id="kodamanpizbt" href="http://arsiv.pilli.com/yazi/php-ile-ziyaretci-bilgilerini-tespit"></a>
</body>

Zamanda Sarmaşıklar ve Aşk Bağları

astral | 26 March 2010 15:35


Yeni evine gelen Bek ile dışarı çıktık. Yaza girmek üzereydik. Muhteşem bir hava bizi sararken, çiçekler dallarında kudurmuş ‘Daha ne kadar güzel olabilirim!’ dercesine botanik bahçesine çevirmişlerdi dört bir yanı. Buraları çok severdim eskiden beri. Biraz uzaklara yürüdük. Belki kendimle karşılamak istiyordu bir yanım, diğer yanım ezilse de…

Uzaklara yürüdük, zamanında aşık olduğum bir adamla aşk bahçelerinden çıkıp, bağlardan geçip evimize ulaştığımız bir yer vardı. Hep kalacak sanırdım. Hep birlikte olacağız, hiç ayrılmayacağız. Gerçekten kuşkusuz inanırdım buna. Hiç şüphem yoktu. O vardı, sadece. Düş de değil, sadece gerçek yeterince güzeldi. Öyle zamanlardı.

MAVİ YOLCU,İNKILAP

il mare | 08 March 2010 15:59

Gene o baş ağrılarından biriyle uyandım bu sabah.Gözlerime de pişkince yayılanından,bütün bir gün boyunca,ölecekmişim,ölsem de hiç üzülmeyecek ve kimseyi de üzmeyecekmişim gibi hissettireninden… Suratımı asıp çekilmez olduğum,evde sayemde kavgalar çıkarttırdığım,hiç soru sormayıp sorulanlara da cevap vermediğim,içerimde ne varsa hepsini kendime sakladığım sabahlardır ki,her ne kadar bir kaşık suda boğulası, hırçın bir yaratık gibi gözüksem de,ben gözlerimdeki ağrıya rağmen,kendimde hoşuma giden çok şey bulurum aslında.Her zaman konuşurken o gün sessiz kalmanın farkındalığı ile ve onun da yarattığı farkındacıklıklarla sıkı bir dost ilişkisine girerim tüm gün,fazla duygusallaşırım,daha önce düşünmediğim şeyleri düşünür,hiç tanışmadığım ayrıntılarla el sıkışırım, ve ne varsa bende o güne dair,hepsi ,arka fonda duygusal bir müzik eşliğinde hüzünlü bir masal anlatıyorlarmış da ben de günümü bu masalı dinlemeye ayırmışım gibi,hiç çıkarmadığım geceliklerimle karşılarına kurulurum.Cam kenarına…

Bilim – Kurgu’nun geçmişini ellerinizde tutun – Rotobotmouse

geceyazankedi | 21 February 2010 14:00

40’lı, 50’li yılların bilim-kurgu filmlerini hatırlayın, bol kablo, bol çevirmeli düğmeli yapılar, ışıklar, kadranlar, sayılar, ne olduğu belli olmayan belki de yüzlerce yapı. Bu farede sanki oradan kopup gelmiş gibi. Bilgisayarın en çok dokunulan parçasından birisi olan fare en çok tarz değişikliğine sebep olunanlardan birisi. Bunun ile oyun oynamak ne kadar kolay olur bilinmez ama bunu almak isteyenler çok olacaktır. Fakat 300$ verecek kadar isteyene dek beklemek zorundalar.

YARIN GİTTİM AMA DÜN GELECEĞİM…

il mare | 16 January 2010 11:53

İnsanlar da arabalar gibidir,hızları arttıkça kontrolleri azalır.

Ne doğru yazmışım zamanında,minik bir kağıda…

Ve bunun farkındalığını yaşayabildiğim her yerde kendimi huzurlu hissettiğim de bir başka doğru…Bir önceki yazımı tekrarlıyormuşum gibi olmasın ama bir tiyatro sahnesi mesela.Ya da canlı bir sahne olması da gerekmez illa, kelimelerin tane tane çıktığı tüm yapay ortamlara da eyvallah…

Şunu demek istiyorum ki;

Tüm dialoglar,tüm kavgalar düzenli olsa keşke,birbirine karışıp da anlaşılamayan sözler yerine.Hayatta sarfettiğimiz tüm spontan sözler birer replik olsa,önceden sanki ezberlenmiş.Nasıl da daha kolay ve temiz olurdu herşey… Sesler düzenli olarak yükselip alçalsa,tonlamalar hep yerinde olsa…Mimiklerimiz hep kararlı ve asil,jestler ise hep yumuşak olsa…Hasar vermeyecek cinsten birinin burnuna,patlatsak da yüzünün tam ortasına…