bildirgec.org

futbol hakkında tüm yazılar

3G Hadisesine Sosyal Açıdan Bir Bakış

pilli pati | 14 September 2009 15:09

Reklamlar sayesinde daha henüz olmayanı olmuş gibi gösteren, herhangi bir hayali zihinlerde gerçekmiş gibi yaşatan ve 3G teknolojisini allayıp pullayarak önümüze süren şirketlere şapka çıkartmaktan başka yapacak birşeyimiz yokmuş gibi görünüyor, şu sıralar! İzliyoruz. Yaptığımız en iyi şey değil mi izlemek? Çok pis mahalle kavgası, video, futbol, horoz dövüşü izlemez miyiz? Olay bu kadar hızlı lanse edilirken, bu denli hormonlu bir ürüne ancak onun kadar hormonlu kullanıcılar layık görüleceğinden, tıpkı güneş yüzü görmeden, ayağı toprağa basmadan besin zincirine dahil olan tavuklar gibi güdümlenecek bu teknolojinin köleleri de. Mevcut yemleme sistemi daha da hızlanacak. Yahut farkına varılırsa akış tersine döndürülecek. Herşey insanoğlunun akli dengesine bağlı.

farklı bir spor sitesi

boxerrr | 07 September 2009 11:09

Şu bahis siteleri arasında kalite arıyorken bir site gözüme ilişti www.bahiscininsitesi.com haberler ve usta yorumcular ile birlikte internete merhaba demiş bugün. Çok hoşuma gitti gerçekten farklı bir platform el emeği göz nuru bir site olmuş. ilginenlere duyurmak isterim.

Sercan Yıldırım

uuuucar | 05 September 2009 18:25

Sercan Yıldırım
Sercan Yıldırım

Transfer döneminin başladığı günden beri Türk spor kamuoyunun gündeminden hiç düşmeyen Türk futbolunun yeni yıldızı;Sercan Yıldırım.5 nisan 1990 doğumlu genç santrafor, aslında uzun zamandır hem yurtiçi hem de yurt dışındaki menejerlerin dikkatini çekmişti.

Sercan Yıldırım milli formayla
Sercan Yıldırım milli formayla

üç konu hakkında HERKES KONUŞUYOR FUTBOL,DİN VE SİYASET!

emrenet | 04 September 2009 16:12

Aşağıda Prof Dr Resul izmirli’nin bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim lütfen zaman ayırıp okuyun ve görüşlerinizi eksik etmeyin,insanların gerçekten ne düşündüğünü gerçekten (bir öğretmen olarak) çok merak ediyorum ve önem veriyorum…
Çağdan çağa savrulanlar

İnsanlık tarihi kendi mecrasında akar gider. Bu macerayı takip edebilmek için insanoğlu bu akışı belli dilimlere ayırmaya, bu dilimlerdeki olayları kıyaslayarak olan biteni daha yakından izlemeye çalışır. Mesela taş, demir, tunç vs. devirleri gibi. Devletlerin doğma, büyüme, duraklama, gerileme dönemleri gibi. Bu ayırımlardan biri de avcılık-toplayıcılık, tarım, sanayi, bilgi çağları tarzında dönemlere ayırarak değişimi elle tutulur hale getirme çabaları olmuştur. Aslında bu ayırım genel eğilimi göstermeye yaramaktadır. Çünkü dünyayı şu an için bu kriterlere göre değerlendirirsek bu çağların hepsine örnek teşkil edecek toplulukları görmek mümkündür. Daha geçenlerde Amazonlar’da ilk defa keşfedilen insan topluluklarını görmüştük. Hani mızrağıyla helikopterlere karşı kahramanca karşı duranlar.
Tarım çağı denilerek sanayi ve hele bilgi çağına göre geri bir dönem olarak kabul edilen dönemlere yakından baktığımızda bunun hiç de böyle olmadığını görmek mümkündür. Mesela o çağlarda Çin’de, Mısır’da, Hindistan’da, Buhara-Semerkant ekseninde, Anadolu civarında, Endülüs’te, Meksika’da, Şili’deki insanların yakaladıkları maddî ve manevî seviyeye, bilgi çağında ulaşabilen toplumlar var mıdır? Bugün Çin kültürünün izlerini taşıyan Pekin-Olimpiyat Oyunları Açılışı’ndaki ihtişamı hatırlayın. Ya da bırakın üç bin yılı on sene dayanacak mumyalar yapın, Endülüs’te göze katarakt ameliyatı yapıldığını düşünün. Daha olmadı İstanbul Cağaloğlu’ndaki Başbakanlık Arşivlerinde Osmanlı’nın kurduğu Arşivleme Sistemini inceleyin.
Bütün bunlar tamam. Ama sun’i de olsa yine de bu dönemlerin her birinin hayat tarzları, paradigmaları, sosyal değerleri ve yargıları farklılıklar gösteriyor. Bu arada bir dönemin yönetim tarzı da diğer dönemde geçerli olmayabiliyor. Çağlar arası geçişlerde en önemli problem de yeni girilen çağın gerektirdiği yönetim tarzlarını algılayıp uygulayabilmek oluyor. Özellikle tarım çağından sanayi çağına geçiş eskiye nazaran hızlı olmuştu. Sanayi’den Bilgi Çağına geçiş ise daha hızlı ve sancılı oluyor. Bazı ülkeler sanayi çağını tam idrak edemeden bilgi çağıyla baş etmek zorunda kalmaktalar. Tarım çağının “Ağalık Paradigmasıyla” sanayi çağının problemlerine çözüm bulmak zor iken, bu kafayla bilgi çağıyla baş etmek çok daha zor olmaktadır. “Halis Ağa” ve benzerlerinin problemi bu olabilir mi sizce de?

halı saha

best27 | 02 September 2009 23:11

Türkiye çapında bir uygulama başlatıyoruz. www.halisahalar.org isimli bir site kurduk. Amacımız tüm illerde erişimi kolay olan en azından rezervasyon bilgilerine ulaşılan ve reklam verilebilinen aktif bir site kurmaktır. Bu siteye tüm halı sahaların tanıtımları ücretsiz alınacaktır. Bizden bildirmesi.

Çağın yeni futbol sahası: Futbloglar!

ewupzawertuwal | 27 August 2009 09:20

Spor medyasının dünyalar kadar geniş spor deryasından sadece dört büyük takıma odaklanmasına, sporun felsefesinden ziyade skorun tatlılığından bahseden köşe yazarlarına tepki olarak ortaya çıkmış ve özellikle futbol üzerine ciddi birikimi ve sevgisi olan bir kaç insanın önderliğinde gelişmiş mecra futbloglar. Blog sahipleri de özgün fikirleri ile şenlendirdikleri blogları ile spor dünyasına bakış zenginliği katmaya çalışıyorlar.

Türkçe futbol blogları ağı olarak kendini tarif eden Blog İdman Yurdu‘ndan bahsetmek gerek. Futbloglar içerisinde özgün ve kaliteli işler yaptıklarına inandıkları blogları ağa katıp, reklam ve pazarlama konularında yardımcı oluyor. Şu an itibari ile elli blog bu ekipte yer almakta. Eleştiri yapmak gerekirse bu ellinin on beş kadarı pek sık güncelleme yapmıyor.

Öncelikle Aceto Balsamico‘dan bahsetmek gerek. Bülent Timurlenk tarafından 17 Aralık 2006’ta açıldı blog. Futblogların babası ifadesiyle anabileceğimiz bu blog şu an itibari ile neredeyse 5 milyon kere tıklanmış. Rıdvan Dilmen tarzı maçlardan sonra uzun uzun maç kritiği yapmayı reddedip daha çok nokta atışı yapmaya seven bir ağabeydir kendisi, ayrıca Blog İdman Yurdu’nun da isim babasıdır. Kendisi Aceto tarzı blog yazma gibi terimlerle internet literatürüne girmiştir. La Liga uzmanlık alanıdır. Hakkındaki gereksiz bir bilgi de Galatasaray takımının otobüsüne tek binebilen sivildir.

Bir diğer mühim blog ise Flying Dutchman. 12 kişilik yazar kadrosuna en son, temmuzda kendi blogu kapatan Borges katıldı. Blog ayrıca 2009 Blog Ödüllerinde en iyi spor blogu seçildi. Hollanda, Fransa, Almanya ligleri uzmanlık alanı olup, dünya futboluna dair ilginç yazılar sunmakta.

Artık yeni mecra var futbol tartışmak, konuşmak için. Elbette tarafsız olmalarını bekleyemezsiniz ama taraf oldukları için de para ya da mevki kazanmadığını biliyorsunuz. Okudukça futbolun top peşinde koşan 22 adamdan ibaret olmadığını görüp, futbola yeniden aşık oluyorsunuz. Artık futbolu bambaşka bir gözle görüyorsunuz.

Kasımpaşa’da Vuslat Zamanı

juki | 24 August 2009 12:22

Haliç'in dertli delikanlısı zor günleri geride bırakıyor...
Haliç’in dertli delikanlısı zor günleri geride bırakıyor…

43 yıl aradan sonra ilk kez 2007-2008 sezonunda Süper Lig’de oynamaya hak kazanmış Kasımpaşa, 1 sezonun ardından tekrar Süper Lig’de boy göstermeye başladı. Kasımpaşa takımı gerçekten çok zorlu süreçlerden geçti. 2005 senesinde TFF 3.Lig’de oynayan takım kısa zamanda çok yol aldı, ama 3 -5 bin civarında taraftarı dışında kimseye yaranamadı. Türkiye Futbol Federasyonu bir yandan basın diğer yandan, hakemler öyle bu takım kamuoyunda hep Recep Tayyip Spor olarak lanse edildi. Bu durum klübe büyük zarar verdi.TFF, 2007-2008 sezonunda Kasımpaşa’nın maçlarını kendi evinde oyamasına izin vermedi. Sebebi ise zeminin suni çim olmasıydı. Aynı TFF bir yıl sonra Gençlerbirliği,Hacettepe ve Ankaragücü klüplerine Ankara 19 Mayıs Stadı’nda suni çimde oynama izni verdi. Kasımpaşa ise sahanın zeminini doğal çime çevirmek için onca zaman harcadı ama bu işlem ancak 2007-2008 sezonunun son haftalarında gerçekleşti. Takım, o sene maçlarını Olimpiyat Stadı’nda oynadı ve taraftar desteğinden mahrum kaldı. Taraftarlar takımlarını birkaç maça izleyebildi ancak. O sezon küme düşen Kasımpaşa, ertesi sezon Bank Asya 1.Lig play-off şampiyonu olarak lige dönüş yaptı. Bu süreç içinde kamuoyunca hep yaftalandı. Hakemler Kasımpaşa’nın maçlarına hep bir önyargıyla çıktılar. Evet, siyaset söylentileri klübe büyük zarar veriyordu.Bunun en açık örneğini Mayıs 2009’da Ankara-Yenikent’teki play-off maçlarında gördük. İlk maçta Altay ile karşılaşan Kasımpaşa 1-1 giden maçın son dakikasında kornerden gelen topta temiz bir gol bulmuş, fakat bu gol hakem Aytekin Durmaz tarafından faul gerekçesiyle iptal edilmişti ve maç penaltılara gitmişti. Sonunda penaltılardan galip çıkan taraf gene Kasımpaşa oldu, ama iptal edilen gol spor kamuoyunda herkes tarafından yanlış bir karar olarak yorumlandı. Play-off finalinde ise Karşıyaka’yı 2-1 ile geçen Kasımpaşa Turkcell Süper Lig’de yeniden oynamaya hak kazanıyordu. Lakin bunu hazmedemeyen Karşıyakalı 7.000 tarafar 3.000 kişilik Kasımpaşa tribününe saldırmış, sahaya inmiş ve hatta şampiyonluğu kutlayan Kasımpaşalı sporculara saldırı grişiminde bulunmuşlardı.O gece güvenlik güçleri olayları yatıştırmıştı ama ne var ki TFF Karşıyaka klübüne 5 maç ceza verirken Kasımpaşa’ya da 1 maç cezayı araya sıkıştırmıştı. Şimdi soruyoruz, Kasımpaşa’nın suçu neydi? Şampiyon olup Süper Lig’e mi çıkmak? Nitekim Kasımpaşa bu cezasını geçen hafta İ.B.B önünde çekti. Taraftarından yoksun olan Kasımpaşa bu maçı 3-1 kaybetti.Şimdi Kasımpaşa’da vuslat zamanıdır işte… Kasımpaşa, özetle bahsettiğim bu zorlu günlerin ardından taraftarına ve Süper Lig’e kavuştu ve 4.hafta Kasımpaşa’da oynayacağı Gençlerbirliği maçını bekliyor.

HİF Hakemliği Fiyaskosu

juki | 22 August 2009 12:16

Türkiye futbol Federasyonu bu yıl şubat ayının son günlerinde HİF Hakemliği adı altında ilk defa kurs düzenledi. Bu kurslar haftada bir olmak üzere mayıs ayına kadar devamedegeldi. Her haftasonu 2,5 gün (Cuma akşamı dahil) verilen kurslarla sözde HİF (Herkes İçin Futbol) hakemi yetiştiriliyordu. İki gün bir sınıfta kural bilgisi anlatılıyor son gün de saha eğitimi yapılıyordu. Neyse bunda anormal pek bir şey yok. Kısa da sürse bir kurstu bu.

Daha sonra 2,5 günlük hakemler çeşitli turnuvalarda görevlendirildi. Bunlardan ilki Kadıköy’de düzenlenen UEFA HİF Mini turnuvasıydı. Her şey iyi gibiydi. Turnuva Mayıs ayına kadar ama öyle ama böyle sürdü. Mayıs ayında artık turnuvanın finali vardı ve İlhami Ahmet Örnekal takımının hocası, ki kendisi profösyonel liglerde hakemdir, oğlunu turnuvanın finaline atattı. Oğlu henüz 1 hafta önce kursa katılmıştı ve diğer arkadaşlarına göre tecrübesizdi. Ama o, bir hakemin oğluydu. Onun hakkıydı final ve Platini’nin izleyeceği bir maçı yöneterek şereflenmek. Nihayet berbat bir şekilde yönetildi o maç. Platini’ye de rezil olduk. Ama torpildi bu, Türkiye’de bu gücün önüne hiçbir şey geçemezdi.