bildirgec.org

futbol hakkında tüm yazılar

ortak yön ve mutluluk paylaşımı adına

be_goodie | 10 May 2004 01:26

futbol hiçbir zaman ilgimi çekmedi ve bir kaç takımın renkleri dışında fazla bir bilgim de yok. akşam bir takım korna sesleri ve tezahüratlar duyulmaya başladı. mümkündür fenarbahçe stadının yakınları buna alışık herkes fenerbahçeli burası fenerbahçenin kalesi ne de olsa. gece saat 23 olmasına rağmen hala arabalara doluşmuş bağırmaktan sesleri kısılmış insanlar bayraklarla arabaların camlarında bir birilerine tezahüratlar yaparak kornaları susmadan… işin benim gibi bu kadar dışında olduğunuz zaman elbette bu size fazla keyif vermiyor ve hatta hatta gürültüden rahatsız olup her kornaya içten ama sessiz bir küfür salladığınız da olabilir tam bu paralellikte bir gece yaşayacakken aklıma geldi evet ya neden olmasın ? neden biz de bu etrafta hazır dolaşan heyecan ve sevinç varken dışarı çıkıp insanlarla bir ortak yön ve duygu paylaşımı adına az da olsa bir iki bağırmayalım. seslerimiz kısılana kadar bağırmak gibi bir kural yoktur heralde. neyse aldık iki tane sarılacivert birşey, birşey diyorum çünkü bu konuya uzak olduğum için naylondan yapılmış uzun neden çift kat olduğunu eve dönerken anlayabildiğim içini hava ile doldurulduğunda uzun bir balon haline gelen nesnelere ne denildiğini bilmiyorum neyse işte aldık onlardan başladık yürümeye yavaştan ne yapacağımızı daha tam olarak kestiremediğimizden birilerini görsek de biz de onlar ne yapıyolarsa öyle başlarız düşüncesiyle yanımızdan geçen arabalar tam geçerlerken kornalara basıp bağırıyorlardı biz de onlara bağırdık baktım ilk deneme süper hiç de zor değilmiş rahatladık sonta bir araba yanımızdan geçerken -sarı !!! diye bağırdılar camdan sarkanların hepsi son nefeslerini verirlermiş ve bizim de bağırmamız gerekiyormuş gibi bakarak ben de bağırdım -sarı!!! sonra anladım ki benim lacivert diye bağırmam gerekiyormuş ondan sonraki bütün sarı diye bağıranlara doğru cevabı verdim bu da iyidir hem bilmemek değil öğrenmemek kötüdür değil mi ? işte böyle biraz daha yorulup eve doğru yürümeye başlamışken bir adam durdu yanımızda ve sordu – kaç tane attı fener?eyvaaaah kaç tane attı fener ben nerden bileyim kaç tane atması gerekiyorsa o kadar atmıştır abi., diye cevap verirsem de olmaz diyecek bir şey bulamadan hemen orda çözüldüm ;
– ya valla ben aslında futbolla hiç ilgilenmem ve anlamam da şey yani bilmiyorum .adam inanmadı bir daha sordu. işte böyle bilmediği herşeye burnunu sokmaktan vazgeçemeyen biri oldum zaten hay beni …. derken yanımdaki cevap verdi :- 4!.adam teşekkürler dedi ve gitti.ben sordum -ulan hani sen de hiç anlamıyordun bilmiyordun ?-evet hala öyle ben nerden bileyim fener kaç tane atmış. salladım. fener atıyor da ben atamaz mıyım yani attım.fenerbahçelileri kutlarım mümkünse biraz daha sessiz… shhhhhh…

Futbol mu, seks mi?

Safelight | 07 November 2003 12:41

Doğrusunu söylemek gerekirse, mühim organizasyonlar ve İngiltere’den maç görüntüleri dışında futbol kapsama alanıma fazla girmez. Yani girmezdi…

Lakin son derece itibar ettiğim İngiltere Prömiyer Ligi mücadelelerinin NTV kanalında yayınlanmaya başlamasının ardından işler değişti; konuya ilgimiz arttı. Diderot’nun çok yumuşak ve rahatlardır diye tabir ettiği “Bilgisizlik” ile “Meraksızlık” yastıklarını üst üste koyup uykuya dalmamak gayesiyle; sert, dinamik ve geleneklere bağlı yapısının ardında enteresan hikayeler barındıran bu renkli organizasyon üzerine yazılıp çizilenleri kurcalamaya başladım haliyle…

Eylül’le giden

elma | 13 September 2002 09:01

“13 Eylül 1991’de bir trafik kazasında kaybettik onu. Tribünlerin önünde insanlık dersi veren futbol Sokrates’ini yitirdik. Bize “Beni benimle bırakın. I Love You” diyerek göçtü gitti dünyamızdan. Sessiz sedasız yaşamanın, içerden yaşamanın, sevdayla yaşamanın tadını damağımıza çalarak. Başlanılmış ve tüketilmemiş sevdalar, transfer bezirganları, formasını paraya değiştiren futbolcular, takımı için tribüne ölmeye giden taraftarlar, bir tiran gibi takımı yöneten idareciler… Yüzünüzü güneşe dönün.

Şimdi sessiz sedasız futbolunu oynayan, ama büyük işler yapıp bunu ben yaptım demeyen, tribünlere insanlık dersi veren futbolculara, futbolcusuna her durumda kol kanat geren idarecilere, bir takıma gönü vermenin karşı takıma gönül verenleri de saymak demek olduğunu anlayacak taraftarlara, mahalleden geçerken şıklığıyla bizi böbürlendirecek bir abiye o kadar ihtiyacımız var ki… Sevgili Yüksel Işık, “o bilerek bıraktı bize başının yastıktaki boşluğunu” diyor, yani en güzel yerinde bıraktı maçı. Şimdi “bütün kaçınılmazlığı, güzelliği ve alev alev hüznüyle bir sonbahar çöküyor ömrümüze…”

Türk Futbolu Veritabanı

airhoune | 10 January 1998 12:22

Bir süredir web’de futbol üzerine hazırladığım hain planlarla ilgili sağa sola bakınırken Türk Futbolu Veritabanı‘yla karşılaştım. Siteyi Erdinç Sivritepe hazırlanmış. İçinde -inan[ıl]ması güç ama- 1. Lig, 2. Lig, 3. Lig’le ilgili çok geniş istatistiki bilgi var. Ayrıca Şampiyonlar Ligi, UEFA Kupası, Dünya Kupası vs. de arşiv edilmiş. Gerçekten de ancak delicesine Türk futbolu hastası birisi bunu yapabilirdi… Saygı duydum, başucuma koydum