bildirgec.org

freud hakkında tüm yazılar

nietzsche’nin besteleri

biSGen | 09 January 2009 18:13

Nietzche
Nietzche

pek çok kişi gibi ilk olarak irvin yalom‘un “Nietzsche Ağladığında (When Nietzsche Wept)” kitabını okuyarak tanıştım Nietzsche ile… hafızam beni yanıltmıyorsa henüz yirmi yaşında biLe değildim ve sarsıldığımı hatırlıyorum, ki hala da sarsılıyorum.

Nietzsche Ağladığında
Nietzsche Ağladığında

Sonra yine ya Nietzsche’nin kendi eserlerinden bulabildikçe ya da okuduğum herhangi bir kitabın herhangi bir pasajındaki Nietzsche alıntılarıyla ama mutlaka okuyarak/düşünerek geçti günlerim. GeçenLerde üyesi bulunduğum bir sitede Nietzsche besteleri buldum ve burada paylaşmayı uygun gördüm. bu yazıyı hazırlarken de nietzsche hakkında hazırlanmış şu sayfaya rastladım. sevgi ve saygılarımla…

BELLEK

teacher07 | 18 December 2008 15:14

Herkeste unutkanlık vardır; bazı yüzler, adlar, telefon numaraları hatırlamada güçlük çektiğimiz şeylerin yalnızca birkaçıdır. Oysa bazı kişiler çok kolay anımsayabilirler. Hatta bazılarının fotograf makinesi gibi belleği vardır. Herhangi bir insan böyle bir yetenek geliştirebilir mi? Belleğe yardımcı olacak sistemler üzerinde, tarihin en eski zamanlarından beri uğraşılmıştır. Bellek denen garip mekanizmanın işleyişi konusunda bilim adamlarının görüşleri nelerdir? Siz de belleğinizi geliştirebilir misiniz?

KADINLAR NE İSTER?

hayalicindegecti | 25 October 2008 17:37

Geçenlerde Ankara’da pek parlak, çok süslü ve de epey pahalı ürünler satması ile tanınan bir mağazada psikolog İlkim Öz bir söyleşiye katıldı. Mağazanın bol sıfırlı etiketli giyim eşyalarını satın alırken izdiham yaratan hanımlar, nedense söyleşiye tek tük katılım göstermişlerdi.
Grupta bulunan bir hanım kendini tutamadı:

  • -İlkim Hanım, zamanınızın çok değerli olduğunu biliyorum, kitaplarınızın çoğunu okudum. Ben söyleşinizin hınca hınç dolu olmasını beklerdim. Annemin bir sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim. ‘KAFANIN İÇİNİ SÜSLE DIŞINI DEĞİL’ derdi rahmetli…

Salondaki süslü püslü hanımlar arasında birden buz gibi bir hava esti. Pek süslüydüler çünkü…Bir kere, çoğu estetik burun ameliyatli ve silikon dudaklıydı. Beceriksiz ve ilkesiz doktorlar elinde tuhaf, donuk ve tornadan çıkmış gibi duran, birbirinin tıpkısı suratlarıyla doğru dürüst gülümseyemiyor ya da kaş çatamıyorlardı.

nietzsche’yi ağlatan film

fortinbras | 06 January 2008 16:45

galası 2007 yılında jarusalem film festival‘inde yapılmış olan, türkçeye nietzsche ağladığında olarak çevrilen when nietzsche wept isimli film,diğer uyarlamalarda olduğu gibi kitabı okuyanları pek doyurmayacak gibi dursa da eminim seyredenlere birkaç fikir verecektir. zaten yönetmenin de pek kaliteli filmlere imza atmadığını düşünürsek fazla bir şey beklememek gerekir.ayrıca filmde psikanalizin temel taşlarından biri olan sigmund freud‘u da seyretmek mümkün. bu filmi buradan , buradanve buradan temin edebilirsiniz.

Ego tamiri

kahramancayirli | 14 March 2007 14:33

İki yıldır Kurtlar Vadisi dizisiyle yatıp kalkıyoruz. Siyah takımlar giyip racon kesiyor, Çakır öldü diye gazetelere ilan veriyoruz. Zarar veren erilliği, sorunları konuşarak değil silahlarla çözmeyi toplum olarak ısrarla yeniden üretiyoruz… Ve işte, afyonu patlamış milliyetçiliğimiz üzerinden daha fazla para kazanmak isteyen akıllı film yapımcıları, bu kez hepimiz için, her yiğit Türk insanı için Süleymaniye’de kafasına çuval geçirilen Türk askerlerinin öcünü alıyorlar.20. yüzyıl boyunca Amerika ve Avrupa’da etkili bir propaganda aracı olan sinema ve çok hassas olduğumuz, üzerine cümle kurarken bile epey dikkatli olmamızın gerektiği milliyetçilik birleştiğinde ilginç bir karışım çıkıyor ortaya. Elbette bütün Amerikalı karakterler insani tarafları pas geçilerek kötü çizilecek, dünyaya bedel Türkler Amerikalılara hadlerini bildirecek. Kesin olan şu ki, bu film ABD düşmanlığımızı körükleyecek.Geçtiğimiz yıl Trabzon’da, Mersin’de ve ülkemizin başka yerlerinde ufacık bir kıvılcımla patlak veren milliyetçilik krizlerimizi, Sütçüler Kaymakamı’nın toplatılıp imhâ edilmesini istediği Orhan Pamuk kitaplarını düşünelim. Madem bu anlayışa göre bize bizden başka dost yok, çıkan arbedelerde kavga ettiğimiz insanlar düşman mı? Onlar bu ülkenin insanı değiller mi?Görünen tablo, eski Yeşilçam filmlerini anımsatıyor. Sinema salonlarına akın eden kitleler esas oğlan, senaryonun kötü adamını dövdükçe, koltuklarında oturan izleyiciler derin bir oh çekerlerdi içlerinden. Kurtlar Vadisi Irak filmi de aynı minvalde düşünülmeli: Esas oğlan Türkiye, kötü adam ABD’ye karşı! Bu bariz ego tamiri kuşkusuz en fazla filmin yapımcılarının yüzünü güldürecek. Perdede gördüklerimizden gururlanacak, “işte bu” diyeceğiz; “intikâmımız acı oldu”, “bize ilişmenin bedeli budur”…Kurtlar Vadisi Irak’a bilet bulmak zor, tüm seanslar dolu, kim bilir belki GORA’nın izleyici rekorunu da kıracak. Neticede film, sinema salonlarında aradığımız kırık dökük egolarımıza ilaç gibi gelecek. Peki, filmi izleyenlerin kendilerini Polat Alemdar sanıp rastladıkları masum bir Amerikalının boğazına sarılmayacaklarının garantisini kim verecek?

EBE’ NİN GAMI…

koza 68 | 13 February 2007 13:15

“KUR EVLİLİK DAMINI , ÇEK EBENİN GAMINI”

Eskiler böyle derler…

“Onu o kadar çok sevdim ki,beni aşağılamasına,iteleyip kakalamasına bile izin verdim.Onunla evlenebilmek için her şeyi göze almıştım…Olmadı, evliliğe ikna edemedim…Şimdi başkasıyla evliyim, onunla daha rahat görüşebiliyorum…Eski hırçınlığı da kalmadı…”
Yukarıdaki sözler bir kadının yaşadıkları ile ilgili itirafı…Bu ve buna benzer hikayelere rastlamak mümkün…

Kadınlar kabullenmeseler de erkeğin ”koruyucu” rolü yavaş yavaş ortadan kalkmakta, çağın koşulları erkeğin “cankurtaran simidi” gibi algılanmasına meydan vermemektedir…
Peki! Hal böyleyken kadınlar neden evlenmek ister?…
Özgür olabilmek
İstenmemiş olmanın utancı
Kendi başlarına yaşayabilecek gücü elde edememek

rüya tabirleri

whanka | 23 May 2006 22:17

rüya da gördüğümüz herkesin aslında kendimiz olduğunu söylemiş freud.
rüyaların yılan gördüm 3 vakte kadar paraya kavuşacağım gibi önermelerini değil de sembolik ve psikolojik anlamlarını merak edenleri tatmin edebilecek hatta şaşırtabilecek bir rüya tabirleri sitesi. site içerisinde ayrıca uçmak,ağaçtan düşmek gibi genel veya kalıtsal olarak ifade edilebilecek rüyaların açıklandığı bir bölüm ve rüyaların yazılarak üyeler ile tartışılabileceği bir rüya tabirleri forumu da mevcut..

“Jung! sekse iyi sarıl “

threewishes | 24 August 2003 00:45

Freud’un seksten uzaklaşıp kendini daha çok mitolojiye ve tarihe vermek isteyen öğrencisi Carl Gustav Jung’a söylediği
incisiyle başladım böyle nazik bir konuya.
Hafif-te yeni sisteme geçildiğinden beri gözümün biri sürekli alttaki ‘en son okunan’-a takılıyor, e göz bu takılır takılır
lakin;

Ah deme oh de
Göstermek isteyeniniz var mı
Hülya avşar
Seda sayan playmen pozları
Kadınlar yatakta ne ister
Porno piyasasından kaçış
Çocuk pornosunu ispiyonla
anal …trasyon(neydi unuttum)

gibi başlığı seksi çağrıştıran yazıların neden rutin olarak okunduğuna bir anlam veremiyorum; bir diil, iki diil, ne zaman baksam mutlaka 3 tanesi bu üstteki başlıklardan oluşuyo; hadi misafirler okuyor diyelim e daha içerikli bir çok site var bu konularda bol resimli hem de, niye hafif-e girip te bunları arasınlar, evet hanginiz sürekli bunları okuyosunuz çıkın ortaya (depresifleşiyorum konuyu uzatmayayım)

adam okyanusu yuttu…

vt | 06 May 2002 03:26

Adam Okyanusu Yuttu

Derinlik Sarhosluğu’nu seyredip etkilenmemiş birisi var mıdır? Elbette vardır ama ben kesinlikle onlardan değilim. Filmden çıktığımda deniz suyunun ısıran serinliğini, tuzunun yakıcılığını, en müthişi de derinliğin sarhoşluğunu üstümde hissediyordum.

Yıllar sonra denizin dibini keşfettiğim zaman hissettiğim sarhoşluktan pek farklı değildi bu. Dipte, belli bir derinlikte insanın çiçek toplayası, dans edesi, melankolik şarkılar söyleyesi geliyor. Balıkların neden sersem sersem dolaştıklarını anlayabiliyorum. Dip o garip büyüsünün içine alıveriyor tüm canlıları. Dipte vurgun yemiş ve hayatları karada yatağa bağlı geçen felçli insanların suda tekrar hayat bulduklarını ilk öğrendiğimde dehşete düşmüştüm. Deniz, onlardan aldığı canı onlara geri veriyordu. Sanki böylece sadece Ona ait olduklarını,Onun esiri olduklarını gösteriyordu. Ve o insanlar tekrar dibe kavuşacakları günü sabırsızlıkla bekliyorlardı, çünkü hayat onlar için sadece dipte vardı. Alan ve geri verenin kaynağının aynı olması nasıl da etkiliyor insanı…Denizin gücünü hissetmek, dalgalarından kaçmamak, dibinde boğulmamak, denizden korkmak ama yine de içine atlamak hayatin ta kendisi gibi. Son derece basit Freud’cu bir kişilik testi vardır: bir kelime söylenir ve ne çağrıştırdığı sorulur. Basit olmasına rağmen son derece isabetli sonuçlar çıkar. Bu test de deniz hayatı simgeler, yani deniz için söylenen her şey aslında kişinin hayatı anlatmasıdır. Cam cinselliği, duvar olumu simgeler… Düşünüyorum da hayatı simgeleyecek denizden başka bir şey bulamıyorum. İşin garibi aslında hayata bağlı olduğumu, onu hem ürkütücü hem de inanılmaz çekici bulduğumu da deniz sayesinde anlayabildim. Galiba en çekici tarafı da bu: hem korkutmak hem haz vermek.”İhtiyar Adam ve Deniz” bu ikili mücadelenin, insan ihtirasının ve yaşamla verdiği emsalsiz kavganın belki de en sade ama aynı zamanda en vurucu anlatımı olduğu için etkiler okuyanı. Bir rüya dinledim. Anlatan hala etkisindeydi, gözleri fal taşı gibi açık anlatıyordu : Kocaman ağzının içinde denizi taşıyan bir adam vardı, dalgaların sesini bile işitebiliyordum, ağzında dalgaları görebiliyordum, arkadan bir ses ise söyle diyordu ‘Adam okyanusu yuttu’.” Bu rüyanın ne anlama gelebileceğini çok düşündüm. O kadar fazla şey ifade ediyordu ki anlamda boğulmaktansa sihrinde kaybolmayı tercih ettim. Ama dinlediğim başka bir deniz rüyasında simge çok daha canlıydı. Rüya bir gece vakti güzel kumsalda geçiyordu. Anlatan hiçbir zaman olmadığı kadar sık bir şekilde deniz kenarında verilen bir davete katılmıştır. İnsanlar keyifli bir gece geçirmektedirler. Derken denize girme fikri ortaya çıkar. Durgun denize doğru mutlulukla yürüyen kadın elini suya sokar, eğer sıcaksa mutlaka girecektir. Elini sığ suya soktuğu anda aslında bunun ne zannedildiği gibi sığ ne de göründüğü kadar masum ve zararsız olmadığını fark eder. O, karanlık ve derinliğinde insanı yutmaya hazır beklemektedir. Denizin bilinci vardır ve bu açıkça anlaşılmaktadır. Tıpkı hayatlarımızda olduğu gibi, dibinde kaybolabileceğimizi bile bile kendimizi içine bıraktığımız derinlik… Denizi hic görmemiş bir insanın o ilk karşılaşmada hissettiği heyecanı yaşamadım çünkü ben neredeyse denizde doğdum. Ama okyanusun kenarinda durmanin ve açıklara doğru dalıp gitmenin verdiği heyacanı tattım. Ve birçok insan gibi sıkıntımı deniz kenarında iyot kokusuyla attım. Hayatta anlamlı bir şey aradığım zaman ilk gördüğüm oldu deniz. Balıkçıları seyretmeyi sevdim. Filmlerde ihtiyar deniz adamlarının sade bilgelikleriyle hayatın ince felsefesini yaparken kelimelerindeki olgun duyarlılığı sevdim. Gemileri yutan, kentleri sular altinda bırakan mitolojik deniz canavarlarını bile sevdim ben çünkü onlar denize aitti. Tıpkı benim gibi.Ben içine girebildiğim, dibine inebildiğim, korktuğum ama vazgeçemediğim,tutkuyla bağlanabildiğim şeyi, Denizi seviyorum. Ben denizde hayat buluyorum,başka hiçbir yerde bulamadığım bir yudum hayatı…