bildirgec.org

fransız sineması hakkında tüm yazılar

Etiketlere kanmayın! : ”99 Francs (9,90 YTL)”

gorcun | 27 May 2009 09:57

99 Francs
99 Francs

2007 yapımı bu ilginç Fransız filmi Hollandalı yönetmen Jan Kounentarafından çekilmiş. 99 Francs(9,90 YTL) Fransız yazar Frédéric Beigbeder’ in yazdığı romandan uyarlama bir film. Yazarın reklamcılık sektöründe çalışırken gördüklerinden esinlenerek yazdığı roman, mesleği acımasızca eleştiren bir yapıt.
Filmde bunu sinemasal olarak etkili bir biçimde veriyor. Filmin kahramanı Octave (Jean Dujardin) işinde başarılı ve son derece yaratıcı bir reklam yazarıdır. Aynı zamanda uyuşturucu bağımlısı, dağınık ve düzensiz hayat tarzına rağmen yaratıcılığı sayesinde saygınlık kazanmıştır. Çalıştığı sektörün en büyük şirketlerinden biri olan Ross & Witchcraft (La Ross)‘ın kendisine sunduğu fırsatları en iyi şekilde kullanan Octave lüks içinde yaşamasına rağmen mutlu değildir.

99 Francs
99 Francs

Bitmek bilmeyen gerilim : Haute Tension (Yüksek Tansiyon)

gorcun | 27 April 2009 14:26

Haute Tension
Haute Tension

Yükselen Fransız şiddet ve gerilim sinemasının 2000’li yıllardaki ilk örneklerinden olan Haute Tension (Yüksek Gerilim) 2003 yapımı bir filmdir. Genç yönetmen Alexandra Aja‘nın hem yazıp hem yönettiği film ‘slasher’ denilen alt türe girmekle beraber türün oldukça etkili bir örneği olmuştur.
Film kısa ve etkili bir sahneden sonra iki genç kız arkadaş olan Marie (Cécile De France) ve Alex (Maïwenn Le Besco) ders çalışmak için Alex’in ailesininde bulunduğu çiftlik evlerine gidişleriyle başlar. Katilin varlığıyla tanışmamız da geç olmaz. Aynı sırada katilin bir kurbanını öldürüşüne tanık oluruz. Filmi izleyip izleyemeyeceğinize bu sahneden sonra karar verebilirsiniz.
Bu sahne adeta ileride olacakların sinyalini verir gibidir. Issız bir yer olan eve vardıktan sonra aile üyeleri ve kızlar yatmak için odalarına geçerler. Kısa süre sonra kapı çalar ve içeriye gözü dönmüş katil girer.

Haute Tension
Haute Tension

içerdeki herkesi öldürmeye kararlı olan katilin amacı nedir, kimdir gibi soruları sonuna kadar sorduran ve süpriz bir cevap vererek seyirciyi şaşırtan film kimileri için klişe bir son olarakta görülebilir. Ama yinede türün severlerini kesinlikle tatmin edecektir.

İçerde olmak istemeyebilirsiniz : À l’intérieur (İçerde)

gorcun | 27 April 2009 09:26

À l'intérieur
À l’intérieur

Fransız sinemasının son dönemdeki şok edici filmlerinden biri olan À l’intérieur (İçerde) 2007 yılında Alexandre Bustillo ve Julien Maury adlı yönetmenler tarafından birlikte çekilmiş oldukça sert bir gerilim filmidir. Yönetmenlerin çektikleri ilk ve tek filmdir. Film dramatik bir şekilde kötü sonuçlanan bir kaza sahnesiyle başlar. Kazada kocasını kaybeden genç kadın Sarah (Alysson Paradis) hayatına karnındaki bebeğine rağmen umursamaz ve depresif bir halde devam eder.

Doğumuna bir gün kala yine evinde kendi içine kapanan Sarah ‘ın o gece bir ziyaretçisi olur. Bu ziyaretçi yabancı kadın (Béatrice Dalle) o gece Sarah ‘a hiç beklemediği çok farklı bir gece yaşatacak ve geçmişiyle ilgili bazı yaraları deşerek gecenin gidişatını kötü bir şekilde etkileyecektir.

À l'intérieur
À l’intérieur

Filmde oyuncuların özellikle katil rolündeki Béatrice Dalle’nin performansı oldukça etkileyicidir. Film başlangıç yazılarının akışından da anlaşılacağı üzere bol kanlı ve şiddet dolu bir filmdir.

Ölmeden Önce İzleyin 3 – les amants du pont neuf

screamofthebutterfly | 20 April 2009 12:30

Afiş
Afiş

Les amants du Pont-Neuf Tutkulu aşk filmlerinin belki de en derin içeriğine sahip olan filmidir. Bu tutku romantik bir bakış açısı ile verilmez yönetmen Leos Carax
tarafından. Filmde görsel ve estetik olarak abartılan Fransa sokakları bir harabeyle köprüyle özdeşleştirilerek küçük düşürülür, yoksulluk ve yalnızlık fransanın gerçek yüzüdür. Yönetmen fransanın politik tavrını eleştirirken, bir sokak ressamını yüceltir ve onu Özel bir kahraman yapar.

Bu kahraman Michèle Stalens “Juliette Binoche”
kült bir sembol olur. ve Ressam-sanatçı ikileminde Bir Salvodor Dali bir Rembrandta dönüşür ve sanatsal bir aşkı yaşatır bize. Bir oyuncuya söylenebilecek büyük sözlerdir bunlar.
Filmin öteki köşesindeki esas oğlan Alex “Denis Lavant” ise bize asiliğin ve anarşistliğin hüküm sürdüğü bir karakter izletir ve asilik sizin damarınızdanda akmaya başlar.
Başka türlü yazılabilecek bir film değildir. Ya farklı bir ruh halinde izlersin yada izleyemezsin bir filmdir. İzlemeden önceki atmosferiniz ve ruh haliniz çok önemlidir.

Ölmeden önce izlemeniz gereken Filmler 1: Jeux d’enfants

screamofthebutterfly | 08 April 2009 15:55

Film Afişi
Film Afişi


DVD dükkanlarında yada internette romantik komedi, derin, aksiyon, heyecanlı v.b. kaba sınıflandırmalarda saçma saçma filmleri ala dururken,Jeux d’enfants gibi birkaç film gözümüzden kaçar ve izlenmez. Belki çıktığı yıl olan 2003’te bu popülerliğinin az olması Yönetmenin o zaman için iki tane genç ama uluslararası başarı potansiyeli olabilecek oyuncuya yatırım yapmasındandır çünkü film bir fransız şarabını kıskandıracak kadar değerlenir zaman içinde.
Yönetmenin seçtiği oyuncular.Marion Cotillard (2008 en iyi kadın oyuncu oscarı) ve Guillaume Canet‘dir.

la fille coupée en deux

schizophrenia13 | 23 December 2008 18:01

la fille coupée en deux
la fille coupée en deux

yönetmen claude chabrol‘un senaryosunu cécile maistre ile birlikte yazdıkları la fille coupée en deux, chabrol sinemasının tipik bir örneği.

la fille coupée en deux
la fille coupée en deux

burjuvazi ve entellektüel kesim arasında sıkışıp kalmış genç hava durumu sunucumuzun içinde yeraldığı çarpık ve bazı noktalarda sapkın ilişkisini izlediğimiz film oldukça başarılı bir dram olmasının yanı sıra yer yer gerdiği gerçeğini de gözönünde bulundurarak izlemek şart.

Jeanne d’Arc’ın Tutkusu/La Passion de Jeanne d’Arc

lovesredcloud | 10 November 2008 12:31

Danimarkalı yönetmen Carl-Theodor Dreyer’ın Jeanne d’Arc’ın Tutkusu 1920’lerin en önemli fransız filmidir. ingilizlere karşı savaşan Fransa Kahramanı Jeanne d’Arc’ın son altı saatini anlatan film, gerçek mahkeme kayıtlarına dayanıyor. Dreyer’ın 1928’te çektiği film çok badireler atlatmış. Önce siyasal nedenlerle ingiltere’de yasaklanmış. bir yangında negatifleri yok olmuş. sonraki yıllarda aslına uygun olarak onarılan film, sessiz sinemanın başyapıtlarından biri haline gelmiş.
Jeanne d’Arc karakteri Maria Falconetti tarafından oldukça başarıyla canlandırılır.
Film tüm zamanların en iyi on filmi listesinde hep yerini korumayı başarmıştır.

Chocolat (2000)

absynthe | 06 October 2008 10:17

Johnny Depp ve Juliette Binoche
Johnny Depp ve Juliette Binoche

Çikolata, 2000 yapımı, hikayesi 1959 kışında Fransa’nın küçük bir kasabasında geçen sıcak bir film. Küçük kızı Anouk ile Avrupa’da kasabadan kasabaya dolaşan Vianne, hayatını çikolata yapıp satarak geçirmektedir. Fakat alışılmadık hayat tarzı, onun geleneksel ve tutucu bir yaşam süren kasaba halkıyla tatsızlıklar yaşamasına sebep olacak, sonunda hem bu küçük kasaba Vianne’e, hem de Vianne kasabaya çok şeyler öğretecektir.

Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain – Amelie (2001)

arapsaci | 07 May 2008 17:51

Sabah pillidarko’nun Dante 01 filmi ile ilgili yazısını okuyordum. Yazının hemen başında geçen Jean-Pierre Jeunet ismi birden yazıya olan ilgimi arttırdı. Yazıyı bir solukta okudum, ama benim aklımda kalan yazıdan çok Jean-Pierre Jeunet ve efsanevi Amelie filmiydi. Küçük bir aramadan sonra filmin Sinepil’de tanıtılmadığını görünce çok mutlu oldum bir anda, çünkü bu enfes filmi anlatmak bana nasip olacaktı 🙂

Amelie
Amelie

Aslında Amelie’ye film demekle biraz haksızlık etmiş oluyoruz. O bana göre tam bir sanat eseri, her sahnesi ünlü bir ressamın elinden çıkmış birer tablo sanki. Renk seçimlerinde yeşil ve kırmızı öne çıkıyor, hatta bu renkler filmin afişine de yansımış. Teknik olarak kamera açılarından anlamasam da bu işin nasıl mükemmel yapılabileceğinin örneği verilmiş filmde. Az miktarda kullanılan özel efektlerin de katılımıyla film masalsı bir havaya bürünmüş. Zaten birçok kişi filmi bir modern çağ masalına benzetiyor.
Film görüntü kalitesinin yanında müzikleri ile de insanı içine çekiyor. Film müziklerinde Yann Tiersen imzasını görüyoruz. Fransız müzisyen tek kelimeyle döktürmüş. Her bir sahnedeki duyguyu öyle güzel yansıtmış ki müziğe. Size tavsiyem filmi izledikten sonra bir şekilde film müziklerini bulmanız, defalarca dinlemeniz, her dinleyişinizde filmi tekrar yaşamanız 🙂 Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. Film 2002 yılında 5 dalda Oscar’a aday gösterilmiştir ki bunların içinde en iyi yabancı film ve en iyi görüntü yönetmeni gibi oldukça prestijli adaylıklar da var. Filmin aldığı diğer ödüller için buradan.
Biraz da filmden bahsedersek, kahramanımız Amélie Poulain (Audrey Tautou) küçük yaşta annesini kaybetmiş, yalnız ve mutsuz bir çocukluk geçirmiştir. Hayatını bir cafede çalışarak kazanır, küçük bir evde tek başına yaşar. Çocukluğundaki gibi yalnız ve mutsuzdur. 20’li yaşlarındaki bu kızımızın hayatı bir gece tamamen değişecektir. Amelie bu geceden sonra çevresindeki iyi insanları mutlu etmeye, kötüleri de cezalandırmaya başlar. Ama kendisi hala mutsuzdur ve tam o sırada Nino(Mathieu Kassovitz) ile tanışır. Ve şimdi mutlu olma sırası Amelie’ye gelmiştir.

alain delon, istanbul’da

profanum | 16 March 2006 16:10

ululararası istanbul film festivali 25. yılında fransız sinemasının efsanevi jönü Alain Delon‘u ağırlayacakmış.. alain delon,istanbul kültür ve sanat vakfı tarafından akbank sponsorluğundan düzenlenen 25. uluslararsı istanbul film festivalinin onur konuğu olarak 13 nisan perşembe günü istanbula gelecek, 14 nisan cuma akşamı lütfü kırdar kültür, kongre ve sergi sarayındaki festivalin kapanış töreninde istanbul film festivalinin ‘yaşam boyu başarı ödülü’nü alacakmış… 90′ dan fazla filme imzasını atmış oyuncu, hala sinema ve tv filmleriyle de aktif olrak devam ediyor sanat yaşamına.. gece, cnn türk’ten canlı olarak yayınlanacak; alain delon severlerine duyurulur.. ayrıntılı bilgi için