bildirgec.org

el hakkında tüm yazılar

25’imde yenilenmek isterdim….

fhj | 20 February 2006 17:45

25 yaşına geldiğimde aklımın,hafızamın tek tek her bir hücremin yenilenmesini isterdim.geride kalan yılları unutmuş,o günlerde yaşanmış acıları unutmak dünyaya tekrar gelmiş gibi hissetmek isterdim…her bir zerrem o kadar safça ve güzelce olurduki eminim aklımdan hiçbir kötülük geçmezdi insanlığa ve kendime karşı..herkes,herşey,hayat o kadar güzel bir renge bürünürdü ki gözümde;yaşamak için,yaşama tutunmak için tüm yolları denerdim…o zaman hiçbir şey yıldırmazdı beni hiçbir şey acıtmazdı kalbimi,hiçbir şey kirletmezdi düşüncelerimi ve ellerimi..boşa harcanmış zamanlarım üzüntü duyduklarım,üzüldüğüm için pişman olduklarım,önce sevinip,güldüğüm sonra beni üzenler;herşeyi ama herşeyi unutmak,boşa akan gözyaşlarımı unutmak ama tekrar akacaklarını bilmek;ne olursa olsun yenilenmek çok ama çok güzel olurdu.gözlerim daha güzel bakardı hayata,ellerim benim güzel ellerim daha iyi şeyler yazabilirdi ve daha anlam dolu geleceğe yürüyebilirdi ayaklarım…ağzımdan etkileyici kelimeler çıkabilirdi herkesi dost edinebilecegim,beynim daha fazla çalısırdı; herzaman işe yarar düşünceler üretebilirdi.Ya kulaklarım eminim duydugu her kelimeyi güzelleştirirdi beynime iletmeden ve daha iyi hissetmemi sağlayabilirlerdi…Kalbim;eğer kalbim yenilenseydi kendimden daha çok severdim insanları ve daha sıcak olurdu bakışlarım……Acaba insanlar büyüdüklerinde acılarını unutuyorlarmı? Yoksa hayat insanları unuttuğundan acılar daha katlanılır hale mi geliyor insanlara… İMPORTANT’3

robot el

azurenus | 05 August 2005 14:40

tokyo üniversitesi saatte 300 km hızla giden bir topu yakalayan robot* el [üretmişler]. 3 parmaktan ve topun hareketini tespit eden foto-dedektör içeren el, topun hareketini ve gideceği yolu aldığı görüntülerden [çıkarıyor]. artık Hiroshima üniversitesinin ürettiği hızlı giden toplara vurabilen [robot] ile karşılıklı beyzbol maçı yaptırabilirler.

kuvaternerde bir an

yuka | 20 December 2002 00:16

Ellerim, ellerimi daha önce hiç böyle görmemiştim. Damarlarım patlamak üzereydi sanki, mosmor olmuştu. Gitmeliydim, gitmemek için her türlü bahaneyi uydurdum kendime, cesaretsizleğe gelmeden bir engeldi önümde ki, cesaretsiz olabilmekten korkmaktı belki, ya da değildi. Yaz dedim o an yazmadım.

Gidecektim affedin beni diyerek, gitmek için en ugun an “O” andı. Ama tutuklandı. Çok küçüğüm ihmal edilecek kadar binleri birleştirsek yine ihmal edilecek kadar küçüğüm. Milyonlarca ben olsam yine ihmal ediliriz. “Neglect” anlamında ihmal, duygusallık yok, mekaniklik işlemiş terminolojimize, daha işlenen binlerce şey gibi. Çok sıkıldım insani duygulardan, insanlıktan. Biz de bir hayvanız, anlamı yok günlük yaşamın, kuralların.

Gitmek için en iyi o andı demiştim. Nefes alışımın değiştirdiğini hissettim, içimde kurduğum bahanelerin. Çıkmalıydım dört duvar arasından. İnsandım sadece insanlığımla var olabilirdim. Bir senaya ihtiyacım olmaz, biraz yemek, yeterli uyumak ve diğerleri. İçimdeki değerler, yıkılmalı hepsi, yenileri gelecektir. Sonra yenileri de yıkılmalı, yıkılınlardan kalanlardır, doğal seleksiyonu aşabilenler, yaşatılması gerekenler, evrimleşmedir. Evrimleşmeliyim, ama nereye geldiğimi göremeden gideceğim. İnsanlığın yüklediği değerler ne kadar ağırlaşmış, kimi görsen üstünde sadece değer var.

Bir hayvan gibi yaşamak için gitmeliydim o an.

Bahanemi anlatayım; kalmak için bulduğum en iyisi olanı: gitmek değildi istediğim gidebilme özgürlüğünü hiseetmekti, gittiğim anda gitmiş olabileceğimi görmekti. İnsani özgürlüğümdü istediğim özgürlük. Ne anlamı vardı sınavın ne anlamı vardı keyifle içilen bir kahvenin, ne büyük zavallılıktı mutluluk. Mutluluktan çok mutlu olduğun sanmak. Büyük oyunları bunlar bize gelmez, paranın yanında sunulan mutluluk bahanesi, kahvenin yanında ki su gibi, kim içer acı kahveyi, yumuşatacak suyu olmadıkça, yanında ki çikolatanın bıraktığı tat, kahvenin ardından gelmedikçe.

Bir adım ileri gittiğini görmek, bir adım geriye düşmek değil mi?

Aman insanlık ihmal etmesin beni çabasıyla öyle inandırmışız ki kendimizin bir bok olduğuna, insalık oyunları, saygısızca, ukalalıkla, beyni kullanabildiğini sanmanın verdiği patavatsızlıkla, geçiyor. Kim kendini ne zannediyor.

İhmal edilebilecek kadar yoksun, ihmal edilebilecek kadar varsın. Anlamsızsın. Bir geçişsin, bir parçasın, hepimiz birleşip sadece bir parça olacağız, yuvarlanmaya çalışacağız.

Pazarda vazolar görüp bununla mutlu olmayacağız mesela, gidemediğimiz her yön için üzmemiz gerekirken.

Ölüm korkusu, ben senin için sen onun için herkes biri için çok değerli, herkes kendi balonu içinde, şu clemantine balonlarından, herkes ulaşılmaz kendi içinde. Bir avuntu değil mi bu? Herkesin özel olması bir avuntu? Küçücük dünyanın prensi olmuşsun ama kendini bile tanımıyorsun. Boş boş konuşuyorsun. İnanacak ulaşılmaz bir güç bulmuşsun, ulaşamadığın için korkmuşsun, korktuğun için tapmışsın, taptığın için bitmişsin. Canın sıkılıyor bugün, neden canın sıkılıyor? Doyuramıyorsun kendini, zannediyorsun ki doyar, insani değerlerinle, inandırmaya çalışmışsın, kimi zaman insanmışsın, kanmışsın kendine, ama ne kadar kaçabilirsin kendinden, ne kadar kaçabilirsin doğandan, varlığından, varoluşundan.

Herkesi dinledim herkese hak verdim bunca zaman, şimdi düşünüyorum da herkesin kendini inandırdığı bahaneleriymiş savundukları, hak verdiklerim. Kızmıyorum, alınmıyorum, kırgın umutsuz değilim ama ilgilenmiyorum, ne kadar küçük olduklarını biliyorum, görüyorum. Kendimi değersiz buldum hep, haklıymışım. Yanıldığım yer ise, herkesin değerli olduğunu sanmam olmuş. Var olmak için kendilerine verdikleri değerlerin, kafalarındaki beyinin şımarıklıymış. Kendi için var olamamanın, insalığını kabul edememenin, sistemin bu olduğunu zannedip elenmekten korkmanın zavallılıkları bunlar. İnsanın oluşturduğu sistem nedir ki? Avukatlıktan farklı mı? Kendin koy kendin oyna. Ne kadar sıkıcı… yap boz yap boz. Sonra neden yaptığını neden bozduğunu unut öyle devam et.

Taklit, gözlemde önemli ama sadece taklitle geçmiyor yaşam, yaratıcılık birşeyler eklemek gerekiyor. En büyükler, en çok koyup en azı olduğunu bilenler.