bildirgec.org

ego hakkında tüm yazılar

Güçlü olmak

bithikotsis | 27 April 2011 09:53

Geçenlerde Behzat Ç’yi izliyordum. Uzun zamandır izlememiştim. Komiserin, izlediğim bolumde mensubu olduğu teşkilatın üyelerine onca uğraştan sonra yaptığı konuşma, ”güç” adı verilen unsurun aslında pazu, kuvvet değil, onur ve dürüstlüğün hakim olduğu duygu ve hareketler silsilesi olduğunun apaçık ifadesiydi. Teşkilat bir katilin soruşturmasını sürdürse de gelişen bazı olaylardan dolayı, sadece kendi çıkarları için kapatıyor, katil serbest kalacak iken Behzat Ç. buna katlanamayıp işi sonuna kadar goturmeye kararlı şekilde hareket ederken bir de tehdit alıyor. Sonunda bir konuşma yapıyor. Konuşmada kendisinin yoldan çıkarılmak istendiğini anlatıp, teşkilatına sitemini dile getiriyor. Aldığı çeki yırtıp atıyor ve plaket tabağı yanına alarak salondan ayrılıyor.

İnsan Egosu

24black mamba24 | 02 January 2010 15:02

(JARON LANIER)

Joe Traub zaten benim seçeceğim buluşu yaklamış–Ampirik metot. Bu yüzden başka bir iddiada bulunacağım. Mevcut nedenler dolayısıyla, son iki bin yılın en önemli buluşunun insan egosu olduğunu iddia edeceğim. Bahsettiğim ego, Harold Bloom‘un buluşunu Shakespeare‘a atfettiği kendiyle ilgili insandır. Bu tam da William Manchester’ın ortaçağ zihninde eksikliğini bulduğı şeydir.

6.Hissinizle Aranız Nasıl?

admin | 03 December 2009 15:36

Hani her seferde mantıkla hareket edip sonra da başlarım mantığa ya bu sefer de duygularımla hareket edecem denilen o olay var ya işte o duygu kısmı 6.His….

Bilimde 6.His ise; insanlarda olan işitme, dokunma, görme, tat alma, koklama hislerine sonradan eklenen telepatik bir durum olup şimdiye kadar asla fiziksel olarak kanıtlanamamıştır……

Aslında bu his, şu yapay dünyada çoğu yapay insanlarla kurduğumuz iletişim dışında; kendimizle olan tek iletişim….Ürkütücü gelse de kulağa, diğer insanlardan farklı olmak ve bu hisle bu hise göre yaşayıp sonunda yanılmadığını görmek daha da bir çarpıcı kılar bu durumu.
Sadece keramet dinlemeyi bilmededir.
Sanki 2.ci bir ağız gibidir ve sürekli konuşup durur.Bazen çıldıracak gibi olur ve sus diye bağırası gelir insanın.Bu his’in en sıkı düşmanı Ego dur.Alınan kararlar bu ikilinin savaşma sonrası imzaladıkları anlaşma doğrultusundadır.

Rasyonel düşünce

hafifmesrep | 06 November 2009 16:20

Doğduğumuzda çok az duygu destekli isteğimiz vardı. Acıktığımızda biraz süttü esas olan. O zamandan beri, yaşamımızı fiziksel olarak sürdürmemizle hiçbir ilgisi olmayan yüzlerce duygu destekli istekle programladık kendimizi. Bu bağımlılıklarımızın çoğu, duygusal olarak kendimizi bağladığımız çeşitli rollerin oynanması olan sosyal bir danstı sadece. Duygu destekli bir bağımlılık modeli ya da beklentisi, hep yanımızda taşıdığımız ve birisi patlatmasın diye sürekli koruduğumuz şişmiş bir balona benziyor.

Egomuz, güvenlik korkularımızı, duygulu arzularımızı ve güç öfkelerimizi harekete geçirerek bizi hatalı biçimde korumaya çalışırken, rasyonel düşüncemiz de egomuzu desteklemekte üstüne düşeni yapmak için çalkalanır durur. Neden “haklı” olduğumuza, başkalarının ise neden “haksız” olduklarına dair nedenler bulur. Kimlik bulmamızı sağlayan, kendimizi özdeşleştirdiğimiz çeşitli roller ve oyunlardaki “başarı” modelini yaşamımıza yardımcı olmak için plan yapar ve yönetir. Aslında gelişimimizle, yaşadığımız tüm korku, üzüntü ve öfkelerin, yaptığımız boş danstan kurtulmamıza yardım eden – dünyanın bize sunduğu – dersler olduğunu idrak etmeye başlarız.

Dünya oynadığımız çeşitli bağımlılık rollerinin mekanikliğini kavramamız için fırsatlar sunuyor. Herhangi birinin yaptığı ya da söylediği bir şey için duyduğumuz her yabancılık, huzursuzluk, sinirlenme hissi, yaşam oyunumuzu bilinçli olarak oynamadığımızın bir kanıtı.

Egomuz ve rasyonel düşüncemiz, dünyanın nasıl olması gerektiği ve çevremizdeki insanların nasıl davranmaları gerektiğine dair belli bir yolun olduğunu söyleyen haşin bir programla çalışıyor, işi doğru yoluna koymak rasyonel düşüncemize bağlı.

Savunma Mekanizmaları

haritametoddefterikasalKSL | 31 May 2009 17:12

100 kişiye
psikoloji denince aklınıza gelen 3 şey nedir kuzum?
diye sordum.
allah sizi inandirsin çoğu id-ego-süperego dedi.
nedir bunlar diye sorunca ”tık” yok.Hiç biri oranina çok yakın adette kişi ,cevap veremedi.

İd denen şey birazcık ilkel duruyor,primat yani.haz ve taleplerin temini noktasinda pek bir baskın ve ilkel olnadir.Superego ise ego nun birboy büyüğümü ? daha süper olanimi
hayir tabiki.Şöyle ki taktir edilme ve onay görme kabul görme isteği.yani temelde dış dünya ile olan iletişimizle ilgili.
Kişinin ahlaki değerlerini, kurallarini,otokontrolunu ve kendi eleştirisini temsil eder. .Ego ise bu iki mekanizma arasindaki iletişimin ortak noktasi olup,yüzeye taşinan ve sizi siz beni ben onu da o yapan
temel ögeleri ortaya çıkarir.yani ego ,id ve superego nun kendi içindeki gereksinimmleri ile dış dünya ve beşeri ilişkilerimiz arasindaki uyumu
sağlamakta abilik vazifesi üstlenmiştir.Bu mühim ve saygıdeğer görevinden ötürü hepimizcede çok sevilir ve taktir edilir.
Her türden sıkıntılarimizi,çıkarlarimizi,zorunluluklarimizi ego temsil sürecimizde bir organ vazifesi üstlenerek dış dünya ile iletişimimizi sağlar.

Alkış Makinesi

zabun | 27 November 2008 00:26

İngiliz sanatçı Martin Smith egosunu sürekli okşamak isteyenler için elektromekanik bir alkışlama makinesi tasarlamış. Ahşap kaidesindeki düğmeye basıldıktan sonra egonuz fenni bir şekilde tatmin edilmekte. Kazıklanmak isteyenler şuradan buyurun.

TEK KELİMEYLE: YOLLARIN HAKİMİ

tekin61 | 28 October 2008 21:34

Yolların Hakimi
Yolların Hakimi

Ankaralılar bilirler; Ankara’nın caddelerinde, sokaklarında, en ücra noktalarında bile rastlayabileceğiniz; Atatürk’ten kalma, otobüs görünümlü, uçak motorlu ulaşım araçlarımızdır.

Yolların Hakimi - Mozaik
Yolların Hakimi – Mozaik

Ankara’da okuyan öğrenciler onun varlığını daha çok hissederler ve onlar için ulaşımda huzurun başladığı yerdir.

Yolların Hakimi - Dalgalı
Yolların Hakimi – Dalgalı

İçimdeki Çocuk Ağlıyor

PAUQYLN | 27 August 2008 10:15

Bir çocuk ağlıyor içimde. Sanki elinden şekeri alınmış gibi kırgın. Gücü de yetmiyor şekerini geri almaya ama ağladığını hiç belli etmiyor.Uzun zaman önce içimdeki çocuğu bağladım. Kimse onu kırıp, incitemesin diye. Yağmurlarda ıslanmasın diye. Esen rüzgârlar onu yerden yere vurmasın diye…Koruduğumu sandım ama aldandığımı er geç anladım. Korumak isterken, gelişmesine engel olmuşum. Hırpalanmasın derken, hayata hazırlayamamışım.

AİDİYET DUYGUSU

Dicle Guntas | 30 April 2008 13:47

Garip bir varlık insanoğlu. Yeryüzünde bulunan en kibirli canlı, kibiri haklı mı haksız mı sorgulamak ne mümkün!
Bize bahşedilen zekadan bahsederken bile gururluyuz sanki bize akil, zeka bahsedilmesini hak etmişiz, çabalayarak kazanmışız gibi bunu. Halbuki zekamız doğanın dengesini korumak için kazandığımız bir özellik. Bizde atlar gibi doğduktan bir kaç saat sonra koşabilseydik, maymunlar gibi bizi soğuktan koruyan uzun tüylerimiz birkaç gün içinde çıksaydı böyle bir zekaya gerek kalmayacaktı. Evrenin düzenine bakınca çok basit görünen bir adaptasyon bizim gurur kaynağımız. Zekamız zayıflığımızdan kaynaklanıyor aslında, fiziksel kusurlarımızı örtbas etmek için ama biz kendimizde olan özelliği “en iyi” sayma güdüsüyle yine zeki olmayı tercih ediyoruz.
Aidiyet duygusu ise bundan sonrasında devreye giriyor. Kendimizi canlılar arasında “insan” kategorisine yerleştiriyoruz bir kere ama bu bizim egomuzu (ego Latince kendim demektir) tatmin etmiyor. Bu sefer ırklara ayrılıyoruz, o da yetmiyor dinlere ayrılıyoruz; sarışınlar, zenciler diye ayrılıyoruz. Tüm bu gruplaştırmalar o kadar genel kaçıyor ki aidiyetin içgüdüsel yapısına, bizler takımlara ayrılıyoruz, “sağ”a “sol”a kaçıyoruz. Kendi bireyselliğimiz, “ben”imiz o kadar küçük ki onu büyütmek için “biz” oluyoruz. Hem de her konuda biz oluyoruz; fiziksel özelliklerimizle, inançlarımızla, siyasi görüşlerimizle, tuttuğumuz futbol takımıyla, basketbol takımıyla, aldığımız dersle, dersi sevmeyen öğrencilerle, sevenlerle… Genelden özele indikçe iniyoruz ve tüm bu “özelleşme”nin ortasında aslında en basit ve en temel aidiyeti unutuyoruz. İnsan olduğumuz gerçeğini…
İnsancılık en büyük gerçeğidir insanoğlunun çünkü Dostoyevski’nin dediği gibi “her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur”.
Peki insancılık yani hümanizm nedir? insanı insan olduğu için değerli gören düşünüş biçimidir özünde hümanizm. İlk ortaya çıkısı Rönesans döneminde olmuştur. Skolastik felsefenin egemenliğinden kurtulmuş kültür adamlarının insanı kendine konu edinmesiyle doğmuş bir düşünce akımıdır aslında. Dante ve Petrarca’nin öncülük ettiği bu akıma daha sonraları Gionozo Manetti, Leonardo Bruni, Marsilio Ficino, Lorenzo Valla, Montaigne ve unlu Fransız yazar Jean- Paul Sartre gibi nice aydınlar katılmıştır.

Rönesansdan bugüne değişen ne? Hümanizmi ayaklar altına alan küreselleşmedir aslında. Farklı insanları bir araya getiren küreselleşme; ortak özelliğimizin “insan olmak” olduğunu unutturup, farklılıklarımıza yöneltti dikkatleri. Neden? Çünkü değişime kolay ayak uyduramıyoruz, değişim farklılık demek ve bizler farklılıklara düşmanca yaklaşıyoruz. Bir masada otururken fikrimize katılmayan biri varsa, şahsımıza yönelik olmasa bile bunu düşmanca algılıyoruz. Fikrimizin aksine bir şey söylediği için kaşlarımızı çatıyoruz. Aynı yörede, aynı dil ve dine sahip insanların fikir ayrılıkları daha azken, küreselleşmenin yan etkilerinden sadece biri olan, “farklı fikirlerin bir araya gelmesi” olayı “farklı fikirlerin çatışmasına” dönüşerek bizi hümanizmden uzaklaştırdıkça uzaklaştırıyor.
Seçmecilik (eklektisizm) küreselleşmenin artı kutbu olarak devreye giriyor belki de bu noktada. Farklı düşüncelerin “taraftarları” olmak yerine, fanatik olmak yerine, mantıklı fikirlerin “orta yolunu” bulmak varken neden insanlığımızı birilerinin ortaya attığı gruplarda, fikirlerde, takımlarda yitirelim ki?
İnsanın hayvan olma biçimi hiç bir zaman göz ardı edilemez, üzücü bir biçimde medeniyetten sıyrılıp kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki bizi hayatta tutan insanın “hayvani” yanıdır. İnsanda doğuştan varolan tek sistem İd olmakla beraber insanlığın “ideal” olanı öğrenebilecek potansiyeli vardır hatta bu potansiyel o kadar yüksektir ki bir bebeğin doğumundan sonraki altıncı ayında ego’su oluşmaya baslar (Ego İd ve Superego yu kontrol ettiğine göre, Superego; insanın ahlaki ve yargılayıcı yanı da bu donemde oluşmaya başlar). Bilinçaltımızın bilinmeyenine rağmen egomuz (biz) o kadar güçlü ki kontrolü alan taraf. Tüm bu psikanaliz örnekleri gösteriyor ki aslında, temelinde yani en başında varolan tek bir şey var; biz duygusu. Biz ise insan olmaktan daha karmaşık bir şey değil.
Çatışmaların, savaşların ortasında sözde “kardeşlik” terimini bir kenara bırakıp gerçekten içten “bütünlük” istemeliyiz bence. Farklı görüşlerimiz, fikirlerimiz, inançlarımız ne olursa olsun, karanlıkta tüm insanlığı aydınlatan ışık aynı ayın ışığı. Belki de o kadar farklı değilizdir…

Banyoda iPod

semazem | 10 January 2008 10:09

Yeni aldığınız canım iPodunuzu banyo yaparken dinleyememekten şikayetçiyseniz Love My Ego isimli sitedeki ürün çok ilginizi çekecek: iPodunuz için üretilmiş hoparlörlü ve su geçirmez bir kılıf.

Bas seslerin kalitesini artırmak için için ayrı bir havalandırma de barındıran ürün, su geçirmezliğinin yanı sıra şok önleme özelliğine de sahip.