bildirgec.org

düş günlüğü hakkında tüm yazılar

Kurgulanmış hikaye: “Benlik

onsekizsifirbir | 24 August 2009 17:49

Ilık esen rüzgarla birlikte, gözyaşlarını gönderdi, baktı ufka dolu dolu, görmek ister gibi uçup giden benliğini.Uzun kavakta sallanan son yaprağa bakıyordu kendine ne çok benziyordu, kopmaktan ve yere düşmekten başka çaresi yok. Düşecekti, rüzgarı bekleyecekti, savuracaktı bilinmezliğe, gözlerini kapatacaktı ve gidecekti. Akşam kızıllığında yok olan tüm renkleri gözünün önünden geçirdiğinde kendisini de gördü, yok olmuştu. Tüm arkadaş sohbetlerinde bahsederdi yok olmaktan, birgün çekip gitmekten, belki isteyerek belki istemeyerek. Ama gidecekti.Yorgunluk ne demek şimdi tüm vücudu biliyordu.
Kızgınlık değil, kırgınlık değil, bilinmeyen bir kelime gibiydi şimdi. Yıllar sonra bir bilge gelecek onun çürümüş vücuduna bakacak ve o kelimeyi açığa çıkaracaktı.Şimdiden teşekkürlerini sundu o bilgeye.Fantastik bir rüya gibi yaşamıştı bugüne kadar. Birilerine tecrübelerini anlatırken ağzından kaçıveren cümlelerdi bunlar, şimdi hangi tecrübeyi yaşıyordu? İleride anlatacak-ki ilerisi olur muydu meçhul- yeni duygulardı bunlar.Geçmiş zaman vaki olduğunda ben bunları yaşamıştım, bir ağacın dalındaki son yaprağa bakıp “işte ben buyum” demiştim, yalnızlıktan gözümden nasılda yaşlar süzülmüştü, gerçekleri görmek hayalle yaşamaktan daha acı verici imiş diyecekti. İşte ben buydum daldaki son yaprak misali beklerdim yitip gitmeyi. Son cümlelerini tüketmek ister gibi dünyada ki tüm kelimeleri biraraya getirip haykırdı biten güne. Gitar telleri her titrediğinde yeni bir melodi yaratırdı ya hani,işte her yarım kalış bir başlangıçtı onun için artık.
Şöyle bir bakılsaydı geçmişe ne görülürdü? Kaçışlar, intiharlar, psikozlar, nöbetler, yarım kalmış duygular ve virgülle ayrılamayacak kadar insanlık hali…

Elbette bunlar olacaktı, bazen insan olduğunu unutur ya insan ona benziyordu bu hali.
Peki ya kelebekler, onlar hiç ağlar mıydı geçmişlerine, “şimdi kozamdan çıktım, sadece yedi günüm var” deyip hüzünlenirler miydi yaşayamadıklarına, peki ya kelebekler günlük tutar mıydı hiç? Büyülere inanır mıydı karıncalar? Bütün hayatları boyunca çalıştıkları için isyan ederler miydi? Tüketmek bu muydu hayatı?
Kuşlar bile dansederlerdi gün batımında onun doğduğu yerde, çiçekler bile boyunlarını bükmezdi gün batarken. Ah gün batımı sen nelere kadirsin. Her rüzgar estiğinde söylenirdi “geldiğin yerden haber getir bana, orada mutluluk var mı söyle, orada insanlar gün batımında ölürler mi?”Belki rüzgarların dili olsa neler anlatırdı ona, diğer insanlarında acı çektiğini, uzun bir kavak ağacına bakıp iç geçirdiklerini, ama yine de insan olduklarını.Orada da kelebeklerin olduğunu, ama kelebeklerin hiçbir zaman günlük tutmadığını, bir hafta sonra ölecekleri için hiçbir zaman hayıflanmadıklarını…
Ve rüzgar geri döndüğünde onun halini de anlatırdı gittiği yere, derdi” orada biri var o da sizin gibi bana bulunduğunuz yerde mutluluk var mı diye sorar her gittiğimde ama dilim yok söyleyemem mutluluk heryerde…Onunda sizin gibi gözyaşları var her geldiğimde bana yükler o yüzden yağmurla dönerim gittiğim yere. Hep hayal eder ağaçta ki son yaprağın yerinde olsaydım ne yapardım diye. Ama kelimeleri hep boğuktur,geceye anlatır sereserpe hepsini, o yüzden gece soğuktur, güneş doğar ona döner yüzünü der “neredeydin tüm gece?” öyle hayıflanır ki söylediklerine güneş, kızgınlıktan bir alev topuna dönüşür, öylesine ateşlenir ki , kavak ağacına yönelir bir bakışıyla yerle bir eder ağacı.Artık bakıpta hayıflanacağı bir ağacı yoktur, dalda ki son yaprakta düşmeden kül olmuştur. Demek sonlar hep beklenildiği gibi olmuyormuş, o yaprak rüzgarla birlikte ölmeyi beklerken bir alev topu kül etmiştir tüm bedenini…
Dilde kalan tüm sözcükleri yutup içinde kelimelerden koca bir nehir oluşturmuştu.Bazen taşardı kayıp sözcükler nehri, kaybolmuş, söylenmemiş tüm sözcükler dünyaya yayılır, kelimelerini tüketmiş biri onu yakalayıncaya kadar uçar dururdu gökyüzünde . O yüzden ne zaman kelimelerini kaybetse uzun uzun bakardı gökyüzüne , kendi nehrinden taşmış bir kelimeyi yakalayabilmek umuduyla.

Gözleri öyle bakardi ki gökyüzüne orada tüm kaybolmuş hayaller, kaybolmuş tüm gerçekleri görürdü. Hiç olmadık zamanlarda olmadık hayalleri yakalardı, o hayalleri gönderebilmek adına ovuştururdu gözlerini çabucak silinsinler diye.
Bazen bir başkasının hayalinde bulurdu kendini, öyle gerçek olurlardı ki , onların acılarına dayanamaz hale geldiğinde kaybederdi benliğini. Gönderirdi vücudundan ve benliğini kaybettiği için acı bile duyamazdı. Böyle zamanlarda gözlerinde başkası var derlerdi ona, susar ve gülerdi. Hayalde ki acı ve gözyaşı bitene kadar bekler, tekrar benliğini aramaya koyulurdu, bu sefer gerçek acılar kavururdu kalbini. Unuturdu; neye gülerdi gerçek benliği, neye sevinirdi hatırlamaz, yeni bir “ben” oluştururdu her defasında. O yüzden kaçınırdı uzun uzun gökyüzüne bakmaktan, başkasının hayalinde kaybolmamak için.Benliğini geri alabilmek adına türlü oyunlar oynar her defasında kaybederdi, ama yorulmazdı, çünkü bu dünyada hiçbirşey onun olmasa bile birşeyin sahibiydi” benliğinin”… Sahip olduğu birşeyi geri alabilmek adına nasıl çırpınırsa diğer insanlar, o da bunun için çırpınır dururdu. Bulurdu benliğini baştan yazardı herşeyi, ta ki gökyüzünden gözüne bir başkasının hayali düşene kadar…
Bazen kuşların hayali düşerdi gözlerine, kuşların hayali gökyüzüne sahip olmaktı, şikayetçilerdi uçaklardan, uçurtmalardan, gökyüzü onların olmalıydı. Karşılaştığı hayaller arasında kuş gibi olmak isteyen bir insan hayali geldi aklına gülümsedi.Dünyada herşey çakıştığı gibi hayallerde çakışabiliyordu.
Bazen sorardı kendine , hayaller bu dünyaya mı aitti?Çünkü bu kadar sert bir dünya bu kadar hayali içinde barındıramazdı.Tüm hayaller çocuklardan doğar,tüm hayallerin çocuklardan doğmasının bir başka sebebi de; dikkat ederseniz en çok onlar gökyüzüne bakarlar, ebeveynlerine bakabilmek için bile başlarını yukarı kaldırmak zorundalardır,uçurtmalarını kontrol edebilmek adına sürekli gökyüzüne bakarlar…Birde onların gözlerine düşen hayalleri düşünün…

Ne oldu ?

necronamber | 07 May 2008 16:57

Hatırlıyorum da seni, uçsuz bucaksız yürüyorduk beraber, can yoldaşım. Sen beni beklerken iş dönüşü
çıkıyorduk tekrar tekrar beyoğluna iniyorduk ortaköye çekiyorduk kafaları. Taa dibine kadar vuruyorduk, benliğimizi kaybediyorduk. Kaybettiklerimizi bulmaya çalışma kaygısı içinde dolanıp duruyorduk. Ne oldu şimdi ne oldu ? Bitişe doğru hızlı adımlar ile ilerliyorduk. İlerledik ne oldu ki şimdi mutlumusun…

Geriye dönüp bakmak bile gelmiyor artık içimden peki sizlerin geliyor mu ? Gelse de hoş da ne değişir ki değişen zaten hayatımız, yaşantımız içinde hızlanan zamanımız. Hızlanmış olan düşüncelerimiz, sıyrılıp kendinimizi boşluga bırakmamız. Yamaç paraşütü ile dolanmamız haydi gel tekrar tekrar dönelim Karaburnun da ben paraşütün olayım sende dümenim ol. Götür uzaklara git gidebildiğin yere … Gidemezsin ki
ne oldu ? Korktun mu
Hani hiç bir şeyden korkmazdın, ölümden sonrası yalan derdin. Ne oldu ? Hızla akan zamanın ardından yetişemez olduk birde sürüklenmeye başladık akıntılar ile birlikte paraşütümüz rüzgarın bizi götürdüğü ve bıraktığı yerde seni bekliyorum. Bu gece…
Ne oldu ?

rüya günlüğünüzü tuatabileceğiniz bir site

odo | 05 May 2007 14:07

www.ruyakar.org
www.ruyakar.org

ruyakar.org, henüz yeni doğmuş olmasına rağmen fikrin güzelliği nedeniyle tutacağını düşündüğüm bir site. drupaltr.orgforumundaki bu yazıaracılığıyla öğrenmiş bulunduğum site kullanıcılarına rüyalarını internette günlükleme imkanı sunuyor. uyduruk rüya tabirleri olmamasını umduğumuz yorumlar da yapılabiliyor.