bildirgec.org

dur bir hikaye anlatayım hakkında tüm yazılar

bir varmış bir yokmuş…

suphi | 29 March 2004 13:52

üç arkadaş öküz varmış.bir gün bunlar çobandan kaçmaya karar vermişler ve başarmışlarda.bunlardan biri boz renkli,biri ak biride karaymış.üçü ormanda dolaşırken bir aslanın kendilerini izlediklerinden habersizmişler.aslan zavallı aslan 3 gündür aç.bu üç öküzüde görünce tam üslerine atlıyacakken düşünmüş.demiş ki kendi kendine ya ben ne yapıyorum tamam bende bi çift pençe var ama karşıdada 3 çift boynuz var.en iyisi bunları tek tek yemek demiş.ve onlara doğru yaklaşmış.selamün aleyküm öküz kardeşler demiş.öküzler hep bir ağızdan ve aleyküm selam aslan demiş.aslan demiş ki ya öküz kardeşler bakın siz çobandan kaçıyorsunuz bende avcıdan hepimizin amacı bir.benide alın aranıza hem sizi korurum hemde kendime bir dost bulmuş olurum.ok demiş öküzler.aradan 3 gün daha geçmiş.artık aslan kıvranmaya başlamış açlıktan.bir ara ak öküzün önde olduğunu görünce hemen diğer ikisinin yanına sokulmuş ve ya öküz kardeşler bu beyaz kardeş istesede istemesede rengiyle hem avcıyı hemde çobanı çağrıyor.çok belli oluyor yani.ee ne yapalım demiş iki öküz.ben onun işini hallederim demiş aslan.ama ben hallederken siz uzaklaşın sonuçta arkadaşınız belki son anda acısına dayanamayıp yardım edersiniz demiş.kafanızı öbür tarafa çevirin demiş.birden atlamış beyazın üzerine .ham hum yemiş beyaz öküzü.tabi daha önce beyaz bağırmış ulan arkadaşlar yardım edin bu aslan böyle işte ne bileyim bizi tek tek yemeye çalışıyor.inanmayın onda derken ham hum.bi kaç gün daha beraber dolaşmışlar iki öküz ve bir aslan.5-6 gün sonra aslan bu sefer fırsatını bulunca bozun yanına yaklaşmış ve yaa boz kardeş bak demiş.bu ormanın otları senin etleri benim.beraber paylaşırız.sen niye iki kişiyle paylaşasın demiş.hem bak renklerimizde aynı belki akrabayızda demiş.öküz bu bi öküzlük edip ne yapalın peki demiş.beyaz öküze yaptığımı ben yaparım demiş.ama arkadaşının dediklerine kulak asmayacaksın.o sana bak aslan böyle dir şöyledir derken dinleme onu inanma.peki demiş öküz.aslan bi atlamış ham hum.siyahı yemiş bitirmiş.aradan 2 gün ya geçmiş ya geçmemiş.ee demiş aslan sıra sana geldi demiş boz kardeş.boz şaşırmış .hani biz akrabaydık.hani otlar benim etler senindi.aslan aptal öküz sende etsinya demiş.bak demiş öküz kardeş sana son bi iyilik yapacam sen diğer iki arkadaşının ölümünde bana çok yardım ettin.son bi isteğin varsa söyle de seni ondan sonra yiyeyim.öküz demiş ki biz sana rastlamadan önce akşamları güneş batarken yüksek tepelere çıkar türküler söylerdik.bak güneşte nerdeyse batmak üzere izin verde şu tepede bi türkü söyleyeyim.ok demiş aslan.öküz bağırmış ey beni duyanlar biz üç öküzdük.ee tabi doğal olarak öküzlük ettik aslanı aramıza dost aldık.siz sakın aslanlara inanmayın.demiş ve aslam bi atlamış üstüne ham hum.

bunu niyemi anlattım bizim millet öküz değil ama aramızda aslanımız çok var.

Tanri`nin Annesi

decadent | 25 March 2004 17:43

Tanrının Annesi

Üç kişi oturuyoruz küçücük evin en dar, en karanlık odasında. Çok az tanıdığım iki kadın karşımda oturuyorlar ve o güzel yemeklerinin ardından pişirdikleri kahvelerimizi yudumluyoruz. Sohbet her konudan açılıyor ve sonunda bir konuda kilitleniyor. Kadınlardan birisi modern hayata uyum sağlayan, rahat ve bir o kadar da umursamaz bir kadın. Diğeri ise anadolu kimliğini hiç kaybetmemiş, feodal ve tutucu bir izlenim bırakıyor bende.

Modern kadın diye nitelendirdiğim kadınla Freud üzerine konuşuyoruz. Çokta derinlere dalmadan kadın memesinin biz erkekler için neden bu kadar önemli olduğunu tartışıyoruz. Diğer kadın oldukça ilgili görünüyor fakat pek söze karışmıyor. Oysa ben onunla konuşmayı daha çok arzuluyorum.

kadınlar duysun- duymasın

suphi | 25 March 2004 16:52

hint edebiyatında kadın nasıl anlatılmış: Kolay söylenmeli bir kadının adı, anlaşılır olmalı, tatlı olmalı uzun hecelerle bitmeli bu ad ve bir duaya benzemeli. Çocuk doğurmak, çocuk yetiştirmek, ev islerine bakmak.. İste kadının vazifeleri. Kendi başına buyruk olmamalı kadın: küçükken babasının sözünden çıkmamalı, evlenince kocasının. Dul kalınca oğluna itaat etmeli. Hep güler yüzlü olmalı kadın. Evini akıllıca idare etmeli. Hem çok az para harcamalı, hem kocasını rahat ettirebilmeli. Erkek bu, ayağı sürçebilir, başkalarına kaptırabilir gönlünü. kadın anlayışlı olmalı. kocasının hiçbir meziyeti olmasa bile, Tanrılar gibi saymalı onu.

film devam ediyor..

BULBULATIR | 19 March 2004 22:29

sizlere bugunden itibaren cok ilginc hikayeler anlaticam. ama delirmek yok sonunda! bu siteyi tesadufen buldum, zevkli gorunuyor, sanirim site sakinleri keyifli insanlar. bendede cilgin bir film var bas rolunu oynadigim, ilgilenenlerle paylasicam param oldukca (internet cafeden yaziyorumda) Sizde tutenlerdenseniz ilginizi cekicektir bu fantastik macera.

ben

suphi | 16 March 2004 12:46

ilk insan etrafına bakmış ve yanlız ben varım demiş.böylece ben doğmuş.bu yüzden biri bize kim o diye seslenince önce ben deyip sonra adımızı söylermişiz.öyle diyorlar biz onların yalancısıyız

KUYU

UVERCANKi | 04 March 2004 23:10

Gunlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eseği, kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlıgını çekemedi ve güm. Güm değilse de paldır küldür eşeği yuttu kuyu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmiş. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak sorular havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı. Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. (Ne bazeni, çoğu zaman.) Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile ….

olsa da yesek

mornehir | 28 February 2004 00:51

kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa – günlük tutmaktan başka çare kalmıyor.Canım insanlar!sonunda bana bunu da yaptınız

Amcaya selam, yola devam!

contravener-hafif | 26 February 2004 01:39

Sözlükte şu başlığıgörünce hislerimizi birbirimize paylaştıralım istedim.

Ben tekerlemeye evsahipliği yapan şehirde Red Light District, Red Light District değilken bulunmuştum. Şöyle ki; zamanında pek feci bir yermiş burası. Ben oraları keşfetmeye çalıştığım tarihlerde Asyalı(muhtemelen capon)turist kafilelerin itibarlı babaneleriyle yanyana yürüdüğüm anlar oldu. Böylesine dejenere edilmişti yani. Suyu çıkmış, eski vakur havası gitmişti.

Günün yoğun temposu sonucu soluklanmak için bir puba oturdum. Dün gibi hatırımda. Yörenin manzarasına hakim bir yerdeydi. Dışarıya bakan bir tezgahta tabureme kuruldum. İşletmecilerin dükkanları saatle kiraladığı bu beldede “Ulan” dedim “ben yer değiştireceğime onlar yer değiştirsin”. İşte bu kıçı yerleştirme safhasını yaşarken yanımdaki hareketli grup dikkatimi çekti. Eşşek kadar herifler gülüyor eğleniyordu. Ulan biraz ağır olun molla desinlerdememe kalmadı. Bu zevzekliklerinin sebebini öğrendim. Bu aslan yüreklinin torunları meğer bachelors party veriyorlarmış. Özne odalardan birini kiralamış, bir elbise giymiş, süslenmiş makyaj yapmış, kafaya da peruk takmış bir vaziyette benim mekandan karşıya geçip dükkanı devren kiralık aldı.

seni bana hatirlatan…

ezilmis_leylaklar_kitabi | 18 February 2004 11:44

dün gece romanın yeni bölümüne başladım. oradan beğendiğim cümleyi geçeyim istedim sana sevgili günlük.
“Saat şimdi 03:18. Sabah olacak bir buçuk iki saat sonra. Gök yavaşça süt maviye dönecek. Pencere önüne geliyorum. Sokak. Uzayıp giden yorgun bir kol gibi. Melek’in geceleri uyurken yataktan sarkan kolu sanki. Saçları dağılırdı gerdanına, yüzüne. Parkta boş salıncaklar. Kumların üzerinde ay çekirdeği kabukları. Evlerin kimilerinde hala garip bir ışık. Yapış yapış sıcak serinlemiş birazcık. Kimbilir şimdi kaç çift sevişiyor, kaç kişi yalnız başına içiyor bir yerlerde, deniz kıyılarında kimbilir kaç kişi, kaç kişi lüks bir semtte sabahlıyor, gecekondularda kaç kişi uykuda, vapurları, trenleri, şehri sabahlara hazırlayanlar. Müzisyenler evlerine dönüyorlardır, köfteciler, pilavcılar, büfeciler, yorgun yüzleriyle uykudalar, kaç kişinin uykusu kaçıyor şu saatlerde, kaç kişi örtündüğü pikeye sarılıp yatar, yastığının altına kolunu sokup uyuyanlar, çoraplarını çıkarmayınca kötü rüya göreceğini düşününler, bir evde yatıya misafir kalıp yerini yadırgayanlar, esnerken başka şeyler düşünüp esneyişini bozanlar, sonra da takılıp sabaha kadar esneyenler, uyanıp kulaklarını takarak müzik dinleyenler, mesaj gelmiş mi diye kalkıp telefona bakanlar, tedirgin parmaklarıyla yastık altındaki silahı , ya da parayı kontrol edenler, acıkıp bu saatleri mutfakta geçirenler, sivrisineklerin sesiyle boğuşanlar, bütünleme sınavlarına çalışanlar, uyumayanlar yani. Hiç uyuyamayanlar. Benim gibiler.”