bildirgec.org

dur bir hikaye anlatayım hakkında tüm yazılar

kadıköy kazasker

karabatak-hafif | 20 April 2004 15:19

Yolda…

Kadıköy’den kalkan otobüste oturacak yer kalmamıştı. Dayanamadı, Fenerbahçe civarında otobüsten indi, yürümeye başladı denize doğru… Aklında hala nerede duyduğunu bir türlü çıkartamadığı o cümle vardı. Can sıkıntısıyla yaşamaya alışmak gerektiğini düşündüğünde, farkında olmadan suyun kenarına ulaşmıştı. Banklar vardı sahil boyunca, insanlar vardı… Nerede duyduğunu hatırlayamadığı o cümle şimdi biraz gerilere çekilmiş, kafasını daha dünyevi meseleler işgal etmeye başlamıştı.

İşten erken kaçmıştı. İlk baştaki düşüncesi erkenden eve gidip, yatağına yatmak ve uyumaktı. Bütün düşüncelerden, bütün dünyadan uzakta, odasının alacakaranlık sıcağında uyumak… Oysa bir çok şeyde uzun zamandır yaptığı gibi daha yarı yoldayken bu fikir de ona eskisi kadar çekici gelmemeye başladı. Şöförden kendisini Eminönü’nde bırakmasını istediğinde de vapura binip Kadıköy’e geçmek gibi bir fikir yoktu aklında. Yine her zaman olduğu gibi bir son dakika kararıyla, girmek üzere olduğu Mısır Çarşısı’nın kapısından dönmüş ve vapura binmeye karar vermişti. Yeniden kendine geldiğinde Caddebostan’a kadar yürümüş olduğunu fark etti.

feci hikaye-yada-fecaat-yada-benim bi hayatım yok

sadistköpek | 18 April 2004 16:36

Bu hikaye çok acıklı. Kendine ve aklına, mantığına güveni tam olan bir gencin (bendeniz) güveninin nasıl sıfıra indiğini gördüğü, pişmanlık duygusunun ne kadar ağır olabileceğini keşfettiği, hayatta en berbat şeyin pişmanlık ve zamanı geri döndürememek olduğunu idrak ettiği komik ve utanç verici bir hikaye. Günlükçülerle paylaşmak istedim.

Hikayemiz üyesi olduğum meslek odasının düzenlediği bi kursta başlıyor. O sırada üniversitede öğrenciyim, yaz tatili… İlk ders günü gittim sınıfa, ders çoktan başlamış, girdim içeri, en arka bilgisayarda bir kişilik yer var, iki kişiye bir bilgisayar. Gittim oturdum, aa ne şans, sınıfın en güzel kızının yanına denk geldim. Derken tanıştık. Ben bir şeyler yaparken öyle aptal aptal bakıyordu ekrana, çok şirindi. Hoşlanmama rağmen neredeyse bir ay boyunca bir şey söylemedim. Başka bir şehirde üniversitede okuyordu, arkadaşı vardır diye düşünmüştüm. E düşündün, ama emin olabilir misin? Hadi arkadaşı var, açık konuşarak kaybedeceğin bir şey var mı? Neden pasif kaldığımı şu anda anlayamıyorum. Kurs süresince resim çizme yeteneğim olduğunu fark etti. Ondan bir fotoğraf istedim, isterse portresini çizebileceğimi söyledim. Bunu aslında ondan çok ben istiyordum tabi. Fotoğraf getirdi, ben de çizdim, bir kopyasını verdim. Son ders gününden önceki akşam aradım telefonla. O gün neden gelmediğini sordum. Yarın gelmesini söyledim. “Son kez görüşsek iyi olmaz mı” gibisinden saçmaladım. Kim bilir, ertesi gün gelse, belki patlatacağım müjdeyi. Şimdi düşünüyorum, o anda arkadaşı da yokmuş, yaz bitene kadar orada, ailesinin yanında kalacak, ben de oradayım yaz bitene kadar, daha görüşürdük her halde… Yanımdaki sandalye boşken dersi hiç dinlemedim, kimseyle konuşmadım. Ciddi ciddi beni heyecanlandırmıştı çünkü, nefret ettiğim halde her kurs günü sinekkaydı tıraş oluyor, en iyi giysilerimi giyiyordum. Hatta okuduğum şehirde beni bekleyen kız arkadaşımı bir çırpıda gözden çıkarmıştım. Bu onunla kıyaslanmazdı, daha olgun, daha uzun boylu, daha akıllıydı.

sinir stres!!!

janis | 13 April 2004 05:05

merhaba günlük.ne zamandır yazmıyordum… sınav zamanı başım inanılmaz dolu.peşpeşe sınavlar ve bende acaip kavak yelleri.otobüs durağına bile gidesim yok.o kadar uzağım okula.neyse bitiyor koca yazı da harcayınca… Bugün o saçma sapan dersin sınavına girdim.çalışmadım çünkü ders midemi kaldırıyor.dersin adı “kriz ve stres yönetimi”.ismi kallavi olabilir ama içeriği resmen kokuşmuş.derste anlatılardan bir iki enstantane;1-yanınızdaki kişi rüşvet alıyorsa görmezeden gelin.amirinize bildirmeniz gerekmez.gerekiyorsa siz de alın. 2-ofiste çalışıyor gibi görünmek için sürekli pc başında olun.oyun oynayın sizi pc başında gören amir çalışıyor zannetsin. 3-elinizde sürekli dosyalarla dolaşın.meşgul görünün… şimdi sende ev arkadaşım gibi oh ne güzel ders.her ders böyle olmalı deme. bir ders nasıl olurda sahtekarlığı,tembelliği öğretir?bunun sınavına nasıl çalışılır? şimdi ben bu dersi aldıktan sonra memleketin haline ne diyebilirim?baksana artık ders olarak işleniyor.yuh yuh bin kere yuh artık!!!

pazarları hiç sevmem

mornehir | 11 April 2004 15:05

yanyana geldiklerinde içlerinden anlamsızlık fışkıran albümleri yanyana getirdim. Manu Chao/Clandestino: Esperando La Ultima Ola… ve yanına Volkan Konak/Maranda.. ilk şarkı Feriğim..anneannem ferik bacaklı derdi bana.Feriği erik gibi bir şey sanardım,tavukla civciv arası buralarda piliç denilen durumun karadeniz meali..sevgilim,yeşil eriğim benim/ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin ikinci şarkı clandestino..solo voy con mi pena/sola vi condena/correr es mi destino/para burlar la ley/de la grande babylon.. al pacino sevmekten midir yoksa bilinçaltı kirliği midir babylon deyince aklıma scarface geliyor.geçen gün kurtlar vadisini izledim ilk kez,hiç denk gelmemiştim merak ediyordum.scarfacevari şiddet var demişlerdi..bağlantı ordan.. üçüncü şarkı je ne t’aime plus..80lerin ikinci yarısında atari çılgınlığı yaşanırken annemin ve babamın elinden kurtarabildiğim zamanlarda atari oynardım.bu şarkıyı dinlediğimde uzay gemisi vuruyormuşum hissine kapılıyorum.bingggg binggg binggg..je ne t`aime plus mon amour/je ne t’aime plus tous les jours..tetrisim nerede acaba? dördüncü şarkı..vasiyet..malum anadolu da köy mezarlığı tepede çınar hikayesi.bu adam ne hoş şiir okuyormuş.diyalektik,yere batsın diksiyon derslerinde ölmüş ruhlar.. beşinci şarkı hastane önünde..beş altı yaşlarındaydım galiba.ilk kez bir şey dinleyip ağlamıştım,hala da ağlarım ve hala da nedenini bilmiyorum.ne hastaneyle işim oldu,ne gurbetle..hasta düştüm yüreğime dert oldu/ellerin vatanı bana yurt oldu.. altıncı şarkı yine clandestino..ot içmek legalleşsin.. yedinci şarkı bongo bong.. sekiz..welcome to tijuana.bahar yorgunluğundan müzdaribim.eklem ağrısı,hafif ateş,bitkinlik,uyku hali..ıhlamur içiyorum,metabolizmayı yenilemeye yardımcı olurmuş.adaçayı da terlemeyi engeller aklıma gelmişken söyledim. dokuz..Noir Désir..Le vent nous portera..bu nereden çıktı ki şimdi?evet bugünün adı pazar olmasaydı münasebetsiz sineklerin muhteşem dönüşü olurdu herhalde.ya da bir film olsaydı alfred hitchcock yönetiminde “çocuklar” olurdu.bu küçük insanlar filmde uyumak isteyen mızmız genç bayanı çeşitli seslerle mutasyona uğratıp sonunda bir caniye dönüştürür,kendi sonlarını kendileri hazırlarlardı. evet..uyumalıyım.pazar günlerinden nefret ediyorum.burnuma gelen bütün ızgara köfte kokularından,çocuk vızırtılarından,sırtımdaki ağrıdan,bu mızmız halimden. azıcık daha halim olsaydı,kıtlıktan çıkmış gibi güneşi görür görmez buldukları ilk yeşillikte pofur pofur mangal yakan köftegiller ve tavukkanadıgilleri irdelemek isterdim.

bir şiir sepeti

denizhayaleti-hafif | 10 April 2004 22:53

Şiirin duyguları yansıttıgı saçmalık mı yoksa?Yüzyıllardır insanoglu bu masala mı inandı?Şiirlerinin kötü eleştirildigi için ‘şiir eleştirilmez çünkü o duyguları yansıtır’diyenlerin yanında şiire saçma sapan diyenlerde olmadı mı? benim sevdigim bir şiiri koluna sepet gibi takıyorum……..yarına inan çocugum, inan yarınlarainan sen gelecege ,yitirme umudunutazele inancını her şafak söktügündedua et tanrı orada kutsamak için biziV.hugoşimdide benden(amatör)

belki yagmurlu bir gecede,uzaklardan yorgun,bitkin bir halde,dönecegim yeniden sana,kollarına atılıp sonra,seni seviyorum diyecegimsonra sende bana… beraber aşk şarkımızı söyleyecegi yineher gece pencerendegeç saatleredek beni bekle&&&denizhayaleti&&& şimdi isveçli bir şairden alıntıiş edermisin kendinedişlerini sıkıp sövüp saymayıyok öyle şeyyada mermer aynalara yumruk atmayıyok öyle şeykaranlıga bagırıp çagırmayıyok öyle şeypeki elin kalemde mi tutmaz?bir şiircik olsun yazamazmısınyok öyle şey(şiir şuan tam aklıma gelmedi hatırladıgım kadarını yazdım kusra bakmayın) Siz bu yazıyı okurken ben sisli denizimde deniz fenerini arıyor olacagım.Eger gözünüzü denize çevirirseniz beni saçma yazılarımı yazarken göreceksiniz. ve gözünüze bir şişe çarpacak. merak etip açmak yada karanlıga fıldırmak sizin elinizde…….Karanlık gece degil yaşamın ta kendi!

geceler

ezilmis_leylaklar_kitabi | 09 April 2004 17:42

Oturduğumuz apartmanın alt katındaki düğün salonundan “Vur kazmayı kazmayı, vur çapayı çapayı” diye inildiyen kötü bir arabesk mahalleye yayılırken, udun içindeki o adam ki adı her rüyada Kevork olurdu, udun içinden çıkar Ada Sahillerinde Bekliyorum’u çalardı. Küf kokusuna incecik bir sümbül kokusu karışır zar zor uyumuş olan beni uyandırırdı. O zaman karanlık koridorda,odamdaki saatin tıkırtılarını dinleyerek, mutfağa yürürdüm.

Her kapı aralığından biri çıkacak gibi olurdu. Korkardım. Bir el dokunacaktı sanki bana. Dokunup yitecekti. Rüzgârı özlerdim. Basık, havasız, sıkış tıkış bir yerdi Kurtuluş’ta oturduğumuz mahalle. Geceleri boğucu yapış yapış bir sıcak sarılırdı bodur apartmanların boynuna. Pencereler, duvarlar terlerdi. Bazen kalorifer dairesinden katlara yayılan o acayip böceklerden biri geçecek gibi olurdu ayağımın altından. Üzerindeki karelerini sayarak uyumaya çalıştığım halılar yazları sandık odasında dururdu. Çıplak ayağım yerin üzerinde soğur; yatağa ilk yattığımda pikenin, yastığımın yatılmamış, dokunulmamış soğukluğunun tüm içime yayıldığını hissederdim. Mutfağa geçerken apartman aralığının penceresinden bir kaç kuşun çatıdaki gurultusu duyulurdu. Babaannemin horlamasını, uyku kokan odaları, babamın yorgun yüzüne annemin korktuğu için hep açık bıraktığı tuvaletin ışığının vuruşunu unutmadım. Ülserli babam az önce kalkıp yemek yemiştir; mutfaktaki masanın üzerindeki karpuz çekirdeklerinden, masa örtüsünün çiçeklerine damlamış karpuzun kan kırmızı suyundan anlardım. Buzdolabının şiir defterime benzeyen sarı solgun ışığında, buz gibi soğumuş cam şişeden suyumu kana kana içerken, bu şişeyi sıkı tutamayıp çıplak ayağıma düşüreceğimi, gece vakti çıkacak gürültüyü, sonra canımın acısını duyardım birden. Nedense canımın acısından önce gecevakti çıkacak gürültü hep…

saçma sapan bi günlük bu

indianropetrick | 07 April 2004 23:01

perşembe kadar güzelsin perşembe kadar hızlı
her daim bir cümbüş arasında gizli
bir yıldızın köşeleri kadar uzakmışız öyle derler
oysa yakından bakınca yıldızlar yuvarlaktırlar

küfür gibi şarkı ulan bu..söylüyorum, anlamıyorum.

ölünce

daysleeper | 02 April 2004 16:04

feri’den sakladığım iki karton maltepe var nuri’ye verin. gözlüklerimi de nuri’ye verin. gaste okurken benim yakın gözlükleri ister, hareket çektim tavla pullarını kafama fırlattı. bastonumu da evsahibine verin götüne soksun. kalanları, feri’ye söyleyin kimseye vermesin, arka balkonda gazyağı var yaksın.

Acele Etmelimiyiz?

talos | 01 April 2004 16:02

Bir genç yolda yürürken kitapçı dükkanındaki kızı görür vurulur. Her gün gider bir kitap alır, kızda kitabı paket yapar verir gence. Ama eve gidince kitabı koyar bir kenara okumaz.Kızı düşünür. Bir kaçgün geçer genç gelmez kız merak eder. Telefon açar gencin evine annesi çıkar telefona. 2 gün önce trafik kazasında öldüğünü söyler anne ağlamaklı. Kız kahrolur.Annesi gencin odasını düzenlemek için girer. Birde bakarki Bir sürü Paket Açar birini bakarki kitap. İçindede bir not: “Sizden çok Hoşlandim. Lütfen yarın Birdaha gelirmisiniz” Şaşırır. 2. pakette kitaptır içinde yine bir not: “Neden karşılık vermiyorsun bana? Seninle ilgilendiğimin farkında değilmisin?”. 3. Kitapta ise; “Artık Dayanamıyorum Lütfen Seni Çok seviyorum.” Evet Genç Acıklasa idi sevgisini belkide orda o kazayı yapmayacak kızla beraber olacaktı belkide kızla beraber kaza yapacaklardı. Kimbilir? Acaba diyorum acele etmelimiyiz?Bu hikaye acele etmemizi gösteriyor. Ama yanlış anlayanlarda oluyor. Ne Yapmalıyız?