bildirgec.org

dokuz eylül üniversitesi hakkında tüm yazılar

Üniversite,Yazokulu,Devlet Yurdu,Ev

sinjob | 17 June 2010 11:33

Yazokuluna kalan üniversite öğrencisinin klasik espirisidir;”yazokulunu kazandım” ya da ”başarımdan dolayı yazın da okulda kalmamı istediler”.Üniversite yıllarında yazokuluna kalmak bir tatil gibiydi bizim için.İzmir‘de deniz kenarında beş yıldızlı devlet yurdu,ekmek babadan su devletten geçinip giderdik.

İzmir Atatürk Öğrenci Yurdu
İzmir Atatürk Öğrenci Yurdu

En zor olanı İnciraltı‘ndan o sıcakta Buca semtine gitmekti.Bir tek otobüs direk giderdi o da 270.

270 numaralı otobüs tam bir felaketti yurt öğrencisi için.

Buca’ya varış en az bir saat sürer.Bir arkadaşınızı bekliyorsanız arka arkaya geçer ama 270 bekliyorsanız bir türlü gelmek bilmezdi.Otobüsün içi kışın buz gibi yazında cayır cayır yanardı.Yağmur yağarsa tam bir çileye dönüşürdü yolculuk.Trafik kilitlenir ve eski ikarus otobüslerin körüklerinden su damlardı.İşin garip tarafı bu otobüslerde ”cep telefonunuzu kapatınız” işareti vardı ama bilgisayar donanımını andıracak en ufak bir parçası bile yoktu.Telefonda konuşmanız ya da arkadaşınızla sohbet etmeniz imkansız çünkü içerdeki gürültü düzeyi sürekli duyma bozukluğuna yol açacak cinstendi.Her durakta sürekli ”ilerleyin,arkalara doğru,sağlı-sollu yanaşın,otobüsün arkası da aynı yere gidiyor” muhabbeti eksik olmazdı.Şoförle kavga edenler olurdu;kimi şoförün tarafında,kimi şoföre karşı.

ihsan oktay anar

kahramancayirli | 07 May 2009 14:40

Aslında her gün Pasaport vapuru ile geçiyorum karşıya, dünse Konak vapuruna bineceğim tuttu. İyi ki de binmişim.
Vapurdan indiğim yerde bulunan kafede oturan bir adamı İhsan Oktay Anar’a benzettim. Önce o değildir herhalde dedim, utandım çekindim geçip gittim. On saniye sonra geri döndüm. “Affedersiniz, sizi bir yazara benzettim, İhsan Oktay Anar’a” dedim. “Evet, ben İhsan. Buyrun oturun karşıma” dedi. Erdal Öz Edebiyat Ödül Töreni’ndeki fotoğraftan kendisini tanıdığımı, Suskunlar hariç tüm romanlarını beğenerek okuduğumu, en çok Puslu Kıtalar Atlası ve Kitab-ül Hiyel’i sevdiğimi, karşısında çok heyecanlandığımı, herkesin bir an daha ekranda, fotoğraflarda görünebilmek için bunca uğraş verdiği bir zamanda hiçbir yere röportaj vermemesinden, hiçbir yerde görünmemesinden söz ettim. Medyatik olmanın kimseye bir zararı olmadığını, ama hiçbir yerde görünmemesinin kendi tercihi olduğunu söyledi. Ben de sıradan bir insanım, sıradan biri gibi yaşıyorum, dedi. Ne kadar bilgili ve derinlikli olduğu nasıl belli halinden, anlatamam, orada bulunup hissetmeniz gerekiyor. Nasıl ağırbaşlı, nasıl mütevazı. Onun kitapları kadar ilgi gören, satan, okunan ve beğenilen başka bir günümüz yazarı olsa havasından yanına uğranmazdı herhalde. Nerede çalıştığımı sordu. Ceketimin cebindeki kitaba bakmak istedi. Bu devirde pek rastlamadığımız bir durum, diye tanımladı yanımda kitap taşımamı. Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak romanı vardı cebimde. Bu kitabı okumadığını söyledi. Bu kitabı şu anda Zeki Demirkubuz’un Kastamonu’da filme çektiğini, Demirkubuz’u bir yönetmen olarak çok beğendiğimi söyledim. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde akademisyenliğe devam ettiğini söyledi, ben sorunca. Çok teşekkür ederek, onca mutluluk ve heyecanlar içinde, yanından ayrıldım.
Elif Şafak, Anar’ın etrafta hiç görünmeyen tavrını biraz olsun kendine örnek alırsa Şafak’ın tüm romanlarının hayranı biri olarak çok mutlu olacağım.