bildirgec.org

dil hakkında tüm yazılar

Yabancı Dil Öğretemediklerimizden Misiniz?

SuBirikintisi | 18 January 2009 13:42

4. sınıftan itibaren İngilizce öğrenenlerdenim(öğrenmeye çalışanlardanım), yani bu ülke şartlarında normal bir yurdum insanıyım. İngilizce derslerine sırf yüksek not almak için çalışanlardandım ben de, ta ki artık yüksek nottan fazlasına ihtiyaç duyana kadar(Yüksek notun ortalamadan başka bir getirisi olmadığını geç de olsa anladım) .

Şöyle bir düşününce 4. sınıftan itibaren üniversite 1. sınıfa kadar 10 yılı aşkın süredir(her fırsatta hazırlık okumuş biri olarak konuşuyorum) İngilizce eğitim alıyorum. Buradan bakılınca filolog olacak kadar haşır neşirim İngilizceyle ama hala filmleri(aslında genelde dizileri) altyazı ile izliyorum. Ne anladım ben onca yıllık çabadan. Madem bazı insanlar altyazıları hazırlama zahmetine katlanıyor ben okurum arkadaş, zaten okulda anlatıldığına göre İngilizce bir robot dil(!). Benim kullandığım İngilizce he/she/it görünce direk am/is/are’ı hazırlamaktır. Ama nedense dizilerdeki arkadaşlar zahmet edip bu kurallara uymaya pek meyilli değiller, ben niye bu kadar bağlıyım anlayamadım. Acaba neden filolog olamadım ben diye düşünürken konuyu yüzeysel ele almayı bırakıp derinlere inmeye karar verdim. Baktım her taraf kelimelerle dolmuş. İngilizce için ayırdığım dosyada kelimeden başka bir şey yok neredeyse. Araştırmaya, düşünmeye devam. Sınavlar harici pek elime almadığım kitaplardan biri olan Edebiyat kitabını okurken hiç beklemediğim bir şey oldu, cevap tam karşımda duruyordu. “Dilde esas olan cümledir.Cinayeti çözmüş gibi bir edayla: “İşte şimdi taşlar yerine oturdu.” dedim.

Yabancı dildeki seviyenizi anlamak için kelime sorulması mantığı birden acayip gelmeye başladı. Kelimelerin hepsini bildiysen hemen “10 numara İngilizce biliyor.”diye vur damgayı ama çık konuş bakıyım desek belki de kem küm edecek. Başlayacak Tarzanca konuşmaya. Ama yok, ille de kelime. Kelimeye o kadar odaklanmışız ki, İngilizce öğrenen birisine sorsan hemen kelime eksiğim var, biraz daha kelime bilsem o zaman süper olacak diyor. Acaba dili bir kalıp falan mı sanıyoruz. Kelimeyi koy o sana uygun hali verir, sen dert etme tek bilmen gereken kelime gibisinden düşüncelere falan dalmışız herhalde. Al sözlüğü konuş desem ne yapacak merak ediyorum. Tekdüze bir konuşma şekli çıkar ortaya, dilin akıcılığından kıvraklığından hiç eser yok. Belki de bu yüzden anlamını bilmediğimiz, değişik bir kelimeyi kullanan birini görünce “bu adam işi biliyor, kapmış İngilizceyi” diyoruz.

EVRİM

tentena | 06 January 2009 16:03

Evrim gerçektir, bunun kanıtlarının bulunması, üzerinde fantazi kabul etmeyecek bir durumdur artık. Ancak yukarıda da dendiği gibi biz her zaman herşeyden şüphe etmeye devam etmeliyiz. Evrim gerçektir ama “Evrim teorisi” adı üstünde bir teoridir. Ayrıca tamamen de tesadüfidir. Dünyanın oluşumundan yana geçirdiği aşamaları incelerseniz 3 defa felaketler sonucu dünya üzerinde yaşamın yok olma aşamasına geldiğini görürsünüz. Her defasında canlı türleri yeniden çeşitlenmişdir. Bizden önceki dinazorların yok oluşu ile ilgili en tutarlı teoriye göre; ölüme, dünyaya düşen bir meteor neden olmuştur.

Meteorun düştüğü yer çok önemli; Güney Amerika dünyanın kükürt açısından en zengin bölgesi. Durum böyle olunca atmosfere karışan dev kükürt tabakası dünya genelinde bir zehir tabakası ve karanlığa neden olmuştur. Meteor başka bir yere düşseydi, başka bir aksilik olmaması durumunda halen dünya üzerinde dinazorlar yaşıyor olacaktı. Dinazorların yok oluşuyla insan ırkı kendini geliştirme şansı bulmuş olabilir. Belki o meteor başka yere düşseydi insan ırkı kendini geliştirecek yaşam alanı bulamayabilirdi. Her yokoluş başka canlılara yaşam alanı açarak onların gelişmesine imkan vermiştir. Bütün bu olayların gelişimi ise tamamen tesadüfidir. İnsan gibi zekaya sahip bir canlının tesadüfler sonucu oluşamayacağını düşünmek büyük hatadır. Bugün doğayı incelediğiniz zaman canlıların pek çoğunun şaşırtıcı bir zekaya sahip olduğunu görürsünüz. Beynimizin de evrim geçirdiğini kabul etmek durumundayız. Bugün bilimadamları beynin herhangi bir alana yönelik kullanılması sonucu o alana özel bölgesini geliştirdiğini ve zamanla o bölgede hücre artışlarının, elektiriksel tepkilerinin kat kat arttığını ispatlamış bulunmaktalar. Bu bile beynin evrimi için ufak bir ipucu olabilir.

JSON Tekniği ve Javascript ile ilişkisi..

admin | 02 January 2009 10:15

Programlama ile ilgileniyorsanız, hele de az çok web teknolojilerine yakınlığınız varsa, javascript ile neredeyse özdeşleşmiş bir isim illaki gözünüze çarpmıştır. Nedir o isim? “JSON”! Çoğu kaynakta json isimli bir programcının bu tekniğe ismini verdiği söylenmektedir ama sanırım bir ismin öyküsüne bu kadar takılmamakta fayda var. En azından bu portalın amaçlarıyla bağdaşmayan bir yön.. Ama yeri gelmişken şunu hemen eklemeliyim; JSON bir kodlama tekniğidir ve bir çok bilgisayar programlama dilinde uygulanabilmektedir. Bu dillerden birisi de javascript’tir. Bize de şimdi bu dille JSON tekniğini açıklamak düşüyor. Gelin öncelikle bir kısa kod örneği verip üzerinde konuşalım..

Altyazı Ayarlamada Kolaylık

admin | 30 December 2008 12:46

Altyazı ayarlamak bazen işkence haline gelip, izlemiyorum yeter dedirttiği oluyo. düzgün ayar yapılana kadarda filmin yarısı izleniyo.

yenibirfikir.net böyle durumlarla karşılaşmayalım diye bu fikiri önermiş. fikir aşağıdaki reme göre anlatılmış.

Alyazı ayarlayıcı
Alyazı ayarlayıcı

birden fazla altyazı kayarak geliyor ve zaman çizgisine varınca gözüküyorlar.

Aynı yazıda video programları hakkında başka fikirlerde verilmiş. Ayrıca ziyaretçilerde katkıda bulunabiliyor. Katkıda bulunmak isterseniz buradan.

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…

| 21 December 2008 12:19

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…
Boş bir sandalı dolduran gölge, ben miyim? Etraf zifiri karanlık ve sadece mehtabın yansıması ile ağaçların gölgesinde, sakin akan bir nehirde yol alıyorum. Puslu havanın sis dalgaları üzerime gelirken, nehir hızlanıyor ve küreklerin ağırlığı ellerime çöküyor, acıyor ellerim, çok acıyor. Kabaran nehrin sularında boğuşan pençelerimi artık hissetmiyorum. Beynimde çınlayan, göğün haykırması mı yoksa şelalenin gürlemesi mi, ayırt edemedim. Hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, nehrin ejderha gibi dalgalarıyla kayalıklara çarpan sandal, yolun sonuna geliyorum. Birden bir ışığın belirmesi ile küçücük bir çocukken yaptığım resimlerdeki güneşin içinden geçiyorum, güneşin kavurucu sıcaklığı buz gibi olan yanağımı yakıyor. O da ne okyanusun tam ortası, nasıl geldim ben buraya derken sandal su alıyor. Masmavi bir su sızıntısı doluyor ayaklarımın altına ve ben yine üşüyorum. Kurtulmak için koyu maviye bakarken dipte beliren devasa gölge, soğuk okyanus sularını yüzüme çarparak bana bakıyor. Üç kollu, dişleri öne doğru ve yedi boynuzlu kamburumsu sırtı olan yaratık. Birde ortalık siyah beyaz kesiliyor gözüme ve gözlerim tabiri caiz ise yuvalarından çıkıyor, zıplıyorum ve birden açılan gözlerimle etrafa bakınıyorum. Kaybolmuştu yaratık, sağıma baktım birde soluma, kimseler yoktu etrafta. Bir oh çeken ben! sanki karşıki dağlar beni duyacak derken arkamdan gelen gürlemeyi duymuyorum, hayır duymayacağım. Dönemiyorum arkamı, bende tık yok, “nutkun mu tutuldu” diyeceksiniz ama tutulmamış, aniden dönecekken omzuma dokunan bir el üzerime doğru eriyor. Fakat dokunan el o kadar yumuşak ki bu yaratığın eli olamaz diye düşünüyorum. Birden gerçekten fal taşı gibi açılan gözlerim kapkaranlık odanın içine bakıyor. Yine mi diyecektim ki, “susadım” diyen bir sesle irkildim…

Evet, bu bir rüya idi, ama gördüğüm değil, yazdığım bir rüya.
Siz, hiç görmeden rüya yazmayı denediniz mi?
Hayata, hiç Sürrealist yaklaşanlardan oldunuz mu?

İNSAN BİLMECESİ…

| 19 December 2008 18:51

İnsan nasıl bir bilmecedir ki hala oluşumu net ve kesin olarak çözülememiştir. Yüzyıllardır hatta milyon yıldır çözüme kavuşamamış bir bilmecedir. Dünyadaki tüm canlılar içinde önemli ve ayrıcalıklı bir varlık olan insan, en büyük ayrıcalığı ile gelişmiş zihni, dil ayrıcalığı ile konuşma yeteneğinin oluşturduğu kültürü ve biyolojik özellikleriyle kendisini diğer canlılardan ayırır. ama en nihayetinde hayvanlar âleminin en üst üyesidir. Nitekim bilim adamları insanı, memeli hayvanların en gelişmiş grubu olan primatlar (Primates) takımı içinde maymunlarla birlikte eşleştirerek, sınıflandırmışlardır. dallara tutunarak ve ağaçtan ağaca atlayarak yaşayan bu hayvanlar, zamanla bir takım değişiklikler geçirmeye başlamış. bu hareketler esnasında uzaklığı daha iyi kestirebilmeleri için, gözler yüzün ön kısmına doğru yaklaşmış. İnsanın en yakın akrabası olan maymun, ağaçlardan iner ve birkaç adım atmasını öğrenir. derken bilim adamlarının teorileri ortaya çıkar. (BKZ. EVRİM)
Dryopithecus cinsi olarak adlandırılan 22 yıllık ilk insanımsı maymun fosilleri, Doğu Afrika’da bulunmuştur. Hindistan’da bulunan insana ait en eski fosil ise 16 milyon yıllıktır.

DTP’den Başbuğ’a Kürtçe tebrik

hennas | 06 December 2008 13:50

http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1025361&Kategori=siyaset&Date=06.12.2008&b=DTPden%20Basbuga%20Kurtce%20tebrik&ver=81

calais: ben etiketlerim

orioncabbar | 21 November 2008 16:29

internet bir yandan hızla bir çöplüğe dönüşmeye devam ederken, durumun farkında olan bir grup geliştirici, çok değerli içeriklerin bile, yazarları tarafından doğru etiketlenememesi sorunsalı ile başedebilmenin yolu olarak öğrenebilme yeteneğine sahip uygulamaları görmüşler.

calais, metnin içeriğine göre kendi kendine etiketleme yapabilen bir sistem olarak lanse ediliyor ve gerçekten de söylediğini yapabiliyor. üstelik bu etiketleri kendi kategorize edebiliyor. yakın zamanda sıkça karşılaşacağımız tarzda uygulamaların ilk örneklerinden biri olan calais, opensource!

Sınıf Ayrımı

Ertugrul1986 | 12 November 2008 16:02

Sınıf Ayrımı derken neyden bahsedeceğimi az çok bir kesim anlamıştır.İnsanları Din,Dil,Irk,Cinsiyet olarak sınıflandırabiliriz.Ama onları sınıflarına göre yargılayamayız.Eğer bu şekilde bir yargılama yaparsak ortaya şu an ki baş belası Terörizmiin ilk spermlerini atmış oluruz.Ülkemiz şu an öyle bir konuma geldi ki her Kürt vatandaşını ”Terörist” olarak yargılacak vatandaşlara sahip oldu.Bir insan bir konuda sizinle hemfikir ama bu düşüncesini belli etmiyorsa bu kimilerine göre tarafsız değil onu karşı taraftan yapar.İşte gerçek sınıf ayrımı burada çıkar.Peki bu,yani aslında sizin hemfikir olan kişi nasıl karşı tarafa geçer hemen bir örnekle açıklayayım.2003 Eylül ayında İstanbul Gültepe’de Stajyer olarak bir iş yerinde başlamıştım.sanırım 2004 Nisan-Mayıs-Haziran aylarından biriydi.Her zamanki gibi öğle yemeğinde diğer arkadaşlarla yemek yiyorduk.İçeri bir adam girdi hali perişan.Dilenci dedik geçtik ilk başta.Adam dilenci evet ama para dilenmiyor.Adam iş dilenmeye geldi.O an söylediği sözler herkesin kanını dondurdu ” Açım.Ama ben dilenci değilim.Ben sadece iş istiyorum.Adamın birine gittim iş istedim.Bana git sana Apo iş versin dedi.Biz hepimiz kardeş değilmiyiz.Bende bu vatanın evladıyım.Kürt’sem n olmuş ki ?Sizden para değil iş istemeye geldim’ Evet belki çoğu kişi ”Dilencinin biri sizi keklemiş ” diyebilir.Saygı duyarım.Ama önemle söylerim ki ben hangi iş yerinde çalıştıysam yolda karşıma 1000 tane dilenci çıkar.Kuruş vermem.Çünkü gözleri belli eder insanın.Bu ise gerçekten bişey istemekten utanan birisiydi.Hayatımda görmediğim bişey.İşte sevgili arkadaşlar bahsettiğim bu.Eğer biz bu insanı sınıfına göre yargılarsak.Bu kişi aç kalacak yarın bir gün bişey çalacak,birini öldürecek ya da dağa çıkacak.Bizim işimiz dağdakileri arttırmak değil azaltmak.Eğer bu şekilde bir sınıf ayrımı yaparsak ne o dağdakilerden ne de o meclisteki terörist partiden bir farkımız kalmaz.İnsanları dinine diline ırkına göre ayırmayalım.Her ne olursa olsun hepimiz insanız…Unutmayalım ki doğuda şehit verdiğimiz vatan evlatlarının çoğu Kürt….

TRT’ nin yeni Kürtçe kanalı

wowo | 12 November 2008 12:15

türkiye radyo ve televizyon kurumu (trt) Yasası’nın 21. maddesi değiştirilerek trt’nin türkçe dışındaki dillerde de yayın yapabilmesinin önü açıldı. ocak ayında trt’nin uzun zamandır hazırlığını yaptığı kürtçe kanal trt 8 yayında olacak. roj tv‘nin de yayın yaptığı Hotbird uydusunu kullanan kanalın adı