bildirgec.org

diken hakkında tüm yazılar

MİZAH & KARİKATÜR

akoni | 03 September 2012 11:00

İlk karikatür İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Fakat kelimenin İtalyanca caricatura sözcüğünden türeme olduğunu ve mecazi anlamda abartmak, alay etmek anlamına geldiği bilinmektedir.
Yani karikatürcü ancak yeterince tanınmış kişilerle veya olaylarla alay edebilir. Bunun için, bir yüz karikatürü, tıpkı vücudu büyülten ya da daraltan panayır aynaları gibi, insanı biçimsizleştirir. Tıpkı karnaval maskeleri gibi bazı ayrıntıları da iyice abartır. Hayvanlarla bazı benzeyişler de insanları güldürebilir; zaten bu gözde politikacılarla alay etmek için sık sık kullanılan bir yöntemdir. Karikatür sadece davranışları değil, anlatılan sahneyi canlandırarak bizi güldüren ve biri ötekinin değişik biçiminden ibaret iki desen arasında neler olup bittiğini anlamamızı sağlayan, hayal gücümüzdür. Buna şaka, alay, latife veya nükte denilebilir.

KAKTÜS OLABİLMEK

il mare | 22 April 2010 09:27

yalnız ama dimdik
yalnız ama dimdik

Bir gün daha bitmişti işte.
Aynaya baktı, kendinden önce, arkadaki masasının üzerinde duran kaktüsü gördü. Sonra bir daha kendine baktı. Galiba bir kaktüse benziyordu ve belki o kaktüsten bile daha kaktüstü.Çoğu zaman bir kaktüsten çok daha fazla kaktüs olabiliyordu. Çok daha fazla dikenli,çok daha fazla can acıtan,çok daha dayanıklı,daha çirkin ve daha…

Evet, dünyaya birdaha gelse,kesinlikle bir kaktüs olarak gelirdi.
Bir daha gözlerini dikti bilgisayarının yanına kondurulmuş minik sevimsiz bu bitkiye.Tesadüfi değildi konuşlandığı yer,şu, radyasyonu kendine çektiğine dair popüler bilgiye kulak asıp satın almıştı onu ve bu minik ve çirkin şeyin üzerine,aynı zamanda altından kalkamayacak kadar fazla sorumluluk da yüklediğini düşünerek,ve sürüye uyarak, tam da bilgisayarının yanına koymuştu onu.

Sen ve Ben

siirimsi | 17 October 2007 13:17

  • Sen ve Ben

    İKİ ŞİİRDE KALDI

    YAŞAMIŞLIĞIM,

    BİRİ SEN’ DE BİRİKTİ,

    BİRİ BEN’ DE

    YİTİP GİTTİ……

* # Sen uzun günlerde kaldın, uzak yollara yürüdün hep…

Sıcak günlere sakladın sevincini, yeniden doğmuşluğunu

biriktirdin yüreğine…Yüzüne yapıştı mevsimler, inadına

hüzün yaşatmadın içinde.Hiç bir gülümsemek yakışmamıştır

sendeki kadar, güzellik katmamıştır filizlenmiş beşinci

Canım Johnym :(

results | 20 June 2007 09:07

Johny
Johny

Johny:( , Ben henüz 9 yaşındayken ailemizin son üyesi olarak bizimle beraber yaşamaya başlamıştı. Küçücüktü…Masum, herşeyden habersiz, korunmaya muhtaç bir yüz ifadesi vardı…Hep beraber bağrımıza bastık onu…Sevdik, okşadık, bebeğimiz gibi büyütmeye başladık…
Zorlanmasın diye doğduktan sonra bir süre annesiyle kalmasına izin verdik Johny’nin. Anne sütüne ihtiyacı vardı çünkü. Çok küçüktü daha. 15 gün geçtikten sonra büyük bir heyecanla evlerine gittik annesinden Johny’i almak için. Annesi üzgündü, anlamıştı yavrusundan ayrılacağını, hırçındı.Yanımıza geldi bizi bir bir kokladı içi az da olsa rahat etmişti, üzgün bakışlarla yavrusuna son kez bakarak bizleri uğurladı. Kapıdan çıktıktan sonra adeta insan edasıyla ağlıyordu. Annemin içi parçalanmıştı, nihayetin de o da bir anneydi.
…Johny:( artık yeni evinde, yeni ailesiyle beraberdi. Buraya alışması elbette kolay olmadı. İlk zamanlar ne yemek yedi ne de su içti…Hepimizin ona sevgi dolu gözlerle bakması onu rahatlatıyordu. Biberonla süt içirirken patilerini ellerimin üzerine atmasıyla başladı herşey. Artık bizi benimsemişti. Ailesi olduğumuzu kabul etmişti. Ona asla evlatlık muamelesi etmedi annem, bizden ayırmadı. Sevdik onu, o da bizi. Bir bebek gibi hergün yaptığı şeylerle mutlu olmaya başlamıştık. Biberonu bıraktığı gün, minik poposunu artık çekmeyi başarıp yürüdüğü gün, çişini öğrettiğimiz yere yapmaya başladığı gün… Ufaktan ufaktan yaramazlıklara da başlamıştı. İlk önce annemin en sevdiği masa örtüsünü parçaladı, sonra da en sevdiği ayakkabısını sakladı. Evin 1 km ötesindeki hamamın bahçesinde bulundu ayakkabı:)
en sevdiği şey sütlü dondurmaydı Johny’nin. Yazın karpuz ve üzüme de bayılırdı:)
Günler geçtikçe farklı şeyler öğreniyordu. Zekiydi Johny, söz dinlerdi, asildi. Küçük yeşil bir top almıştık ona onunla oynardı. Bahçeye çıkıp yeşilliklerin içinde yeşil topuyla oynamaya bayılırdı. Yaz günlerinde evde oturmayı sevmezdi. Bahçeye küçük bir klube yapmıştık ona. Çatısına da “Johny’nin Yeri” yazdırmıştık:) Artık orda kalmaya başlamıştı. Geceleri balkona çıkar uzun uzun sohbet ederdik.
En korktuğu şey, havai fişeklerdi Johny’nin, bir düğün veya kutlama olsun Johny hemen evin kapısında bulurdu kendini. Bir de babam ona bir ıslık öğretmişti, o ıslığı öttürdümü Johny nerde olursa olsun yanımıza gelirdi. Bazen o da sıkılırdı, çıkardı uzun yürüyüşlere ama onu merak ettiğimizi unuturdu herhalde. Telaşlanırdık, şehri ıslık lslık arayıp Johny i bulurduk:)Bazen şehir dışına çıkmamız gerekirdi, en yakın aile dostuna emanet edip Johny’i giderdik. Bir gün yine onu götüremeyeceğimiz bir yere gitmemiz gerekiyordu. En yakın aile dostumuzdan rica etmiştik Johny’ye bakmasını. Vedalaştık evde Johny’le bindik arabamıza, çıktık yola. Çok geçmedi arkamızda bir köpek havlaması. Ah diyorum Johny’nin havlaması kulaklarımda çınlıyor. Sonra bir baktım ki arabadan arkaya Johny evden kaçmış bizi takip ediyor 4 nala bir at misali. Aldık onu mecburen eve bıraktık tekrar. Bi de öyle bir bakışı vardı ki giderken boynunu büküp, küçük bir de inilti ağzını açmadan…
Günlerden birgün ben Johny’i kucağıma almış balkonda oturuyoruz. Ilık esen rüzgar, yeni açan çiçekler, öten böcekler…balkonun altında da goncagül bir gül ağacı. Aşağı bakıyorum, Johny kucağımda korkuyor yüksekten, yine hafiften inlemeleri , aldırmıyorum güllere bakıyorum, ama Johny çok korkmuş atıyor kendini kucağımdan balkondan aşağıya…Bakamıyorum eyvah gitti diyorum…Allahtan 1. kattayız şöyle bir göz ucuyla bakıyorum Johny güllerin arasından çıkıyor üstü başı diken olmuş. Hemen koşuyorum aşağıya temizliyorum dikenlerini, masum masum bana bakıyor kızmadan, sarılıp özür diliyorum…
Götürebileceğim heryere götürüyordum Johny’i…İlk doğduğu zamanlardı, ailecek denize gittiğimiz bir gün Johny’le sahilde yürüyoruz, tabi bütün ilgi üzerimizde…Fotoğraf çektirmek isteyenler, gezdirmek isteyenler, sevmek isteyenler…Johny bütün gün harap ve bitap düşmüş, onu sevmeye çalışan kalabalığın arasındayken kolarımda gözlerini kapatıveriyor. Hemen kalabalığı dağıtıyorum ne yaptınız Johny e zehirli birşey mi verdiniz diye ortalığı ayağa kaldırıyorum. Meğer canım Johnym uyuyakalmış kollarımda çığlıklarımla gözlerini dikmiş bana bakıyor:)Suçlu olduğunu da biliyor sadece gözleri açık hareket yok:)
9 sene böyle geçti sevgili Johnyle…Küçük bir ilçede oturuyorduk o zaman bütün ilçe tanırdı onu herkes çok severdi. Çeşit çeşit oyuncaklar, hediyeler getirirlerdi ona. Beni sabahları evimizin yakınındaki ilkolkula götürür, bırakıp tekrar eve dönerdi. Eee erkekti ne de olsa …
Seneler geçti, ilçe değişti…Bir gün Johny kulübesinde yoktu. Kapının önüne baktım, havai fişek de atılmamıştı. Herhalde yine uzun yürüyüşlerinden birine çıkmıştır diye düşündük. Islıklara da cevap vermiyordu. Nerdeydi acaba, derkennn babam geldi, suratı asıktı. Johny nerde dedik, gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştı. Yeni işe giren belediye işçileri Johny i tanımadıkları için diğer köpekleri vururken onu da sahipsiz zannedip vurmuşlardı:(Canım Johnym artık yoktu. Kardeşim artık yoktu…
Üzerinden 7 sene geçti, ama canım Johnym seni hala çok özlüyorum…