bildirgec.org

dertli hakkında tüm yazılar

En genel ve en temel forum kuralları

UVERCANKi | 27 April 2004 23:59

1- burada özgün bir şeyler üretip, üretmeye çalışıp da görünmeye, var olmaya çalışmak yerine, polemik yaratıp, yarattığı polemiklerle var olmaya çalışan, kendini gösteren kişiler ve bu kişilerin mesajlarına yer verilmez.

2- bu forumda kişilere yönelik hakaret içeren sözler, mesajlar, yazılar silinir.

3- bu forumda, özgürlükler ve hoşgörü sınırsız değildir.

4- bu forumda kuralları, forum admini belirler ve uygular.

5- bu foruma üye olmak, yazı yazmak bu kuralların kabulü anlamına gelir.

Bıktım

lavukprenses | 21 April 2004 02:23

güzel şeyler düşün canım benimBu negatif elektriği ben nasıl boşaltacam?! Bir türlü de gitmiyor meret ne yapsam.Sokağa çıkmadan önce kendime diyorum bugün vukuatsız geçsin ne olur ama olmuyor olmuyor olmuyor.Ne kadar pozitif baksam etrafa, kibar, anlayışlı davransam,alttan alsam en sonunda sinirlenen, parlayan taraf ben oluyorum gün içinde.Birikiyor, birikiyor ve en sonunda bir yerde patlak veriyor, birileriyle tartışıyorum, kavga etme noktasına geliyorum.Şu bile çok fazla kar etmedi.Ne yapmak lazım?

peki bu ne şimdi o zaman

periwinkle | 20 April 2004 13:39

size de şöyle bişiler oluyo mu: ben canımı sıkan bişi olursa bunu insanlara anlatmadan yapamıyorum, ama bu 1 insan, 2 insan şeklinde değil, daha dün selamün aleyküm dediğime bile bi bakıyorum ki anlatıvermişim her şeyi (zaten en sonunda abarttık olayı, nette ifşa ediyoruz bazı şeyleri). bide habire, “ben şöyle yaptım doğru mu yapmışım, o bana şöyle dedi acaba ne demek istedi, ben bu olaydan şunu anladım acaba doğru mu anladım” şeklinde yorum ve tasdik arıyorum etraftan. içim daralıyo–>anlatıyorum—>anlattığım için 2 kat içim daralıyo. ya hayat çok zor ya da ben zorlaştırıyorum ne biliim.

ANNAN PLANI’NA

aetyildiz | 19 April 2004 22:52

Aşağıdaki metin Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Lütfü Çakmakçı tarafından üniversite gurup mailine yollandı. Bende buraya kopyala/yapıştır yaptım link vermek isterdim ama linki yok. kıbrıs meselesi nin devamına da ahkam kesmek istemedim heba olur gibi geldi yazı.

TUSAM KIBRIS RAPORU ANNAN PLANI’NA “EVET”İN 95 ZARARI Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs Sorunu’na kapsamlı bir çözüm bulunması amacıyla hazırladığı Plan, siyasi ve ekonomik yapıda meydana gelecek değişiklikleri sadece iki oluşturucu devlet kapsamında değil Avrupa Birliği (AB) üyeliği kapsamında da ele alması bakımından, daha önceki çözüm girişimlerinden ayrılmaktadır. Plan ile ilgili tartışmalar, özellikle siyasi alandaki düzenlemelere ilişkin olarak gündeme gelmektedir. Bu doğrultuda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lehine öngörülen koruma hükümleri (derogasyonlar) bağlamında iki kesimlilik, siyasi eşitlik, toprak oranı, mülkiyet ve göç konuları üzerindeki çekinceler ön plana çıkmaktadır. Ancak, KKTC için öngörülen derogasyonların AB Hukukunun birincil kaynağı olarak bir güvenceye kavuşturulmadığı ve geçici nitelikte olacağı düşünüldüğünde, bahsedilen hükümlerin herhangi bir bağlayıcılık içermesi söz konusu olmayacaktır. Nitekim, her AB yurttaşı Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD)’na başvurarak bu düzenlemelerin eşitlik ilkesi çerçevesinde geçersiz kılınmasını sağlayabilecektir. Diğer taraftan, Plan’ın uygulamaya geçmesi halinde Kıbrıs Türk toplumunun içine girebileceği kaos ortamının engellenmesi, karar alıcılar için çok büyük bir sorumluluk olacaktır. Zira, insanların yaşamlarını sürdürme noktasındaki en insani ihtiyaçları (yerleşim, konut, geçimini sağlama) karşılanmaksızın zor durumda bırakılması ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ne de ABAD açısından kabul edilebilir bir durumdur ve AB Mevzuatı’nın yeknesaklığının korunmasından daha fazla öneme haiz olduğu aşik?rdır. Ayrıca, siyasi konularda kapsamlı bir çözüm getiriyor gibi görünen Plan’ın, ekonomik konularda yeterince titiz hazırlanmış bir görünüm sergilemediği ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Plan, Ada ekonomisi açısından, Türk Oluşturucu Devleti’ni, ilk aşamada Rum Oluşturucu Devleti’nin ekonomisi ile, ikinci aşamada ise AB ekonomisi ile rekabet edebilecek konuma getirmeye yönelik somut çözümler içermemektedir. Annan Planı’nın, çözüme AB üyeliği perspektifi ile yaklaştığı ve AB üyeliğinin önkoşulu olan Kopenhag Kriterleri’nin hem siyasi hem de ekonomik anlamda kapsamlı şartlar öngördüğü göz önünde bulundurulduğunda; Plan’ın her iki alanı da aynı titizlikle düzenlemesi ve herhangi bir eksikliğe yer vermemesi gerekmektedir. Oysa, önerilen metin sözü edilen nitelikleri taşımaktan uzaktır. Bu durumda, siyasi ve ekonomik konulardaki eksiklikleri gidermeye dönük önerileri müzakere masasına taşımak Sayın Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve ekibine kalmıştır. Ne yazık ki, Sayın Cumhurbaşkanı, bu yöndeki çabalarından dolayı takdir görmek yerine; kamuoyuna, çözüm sürecinde her zaman “Annan Planı’na muhalefet eden adam” olarak sunulmuştur. Konuya destek verme görevi ise, siyasi irade dışındaki meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine ve üniversitelere kalmış ve maalesef, mücadele halka gereği gibi anlatılamamıştır. Gelinen süreçte yapılması gereken, 24 Nisan 2004 tarihinde, Ada’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek referanduma kadar, Annan Planı’nın Kıbrıs Türk toplumundan neler götüreceğinin halka anlatılmasıdır. Unutulmalıdır ki, uluslararası alanda kaybedilenlerin yeniden kazanılması hiç de kolay olmamakta, son pişmanlık fayda etmemektedir. ANNAN PLANI’NA “EVET”İN 95 ZARARI

feci hikaye-yada-fecaat-yada-benim bi hayatım yok

sadistköpek | 18 April 2004 16:36

Bu hikaye çok acıklı. Kendine ve aklına, mantığına güveni tam olan bir gencin (bendeniz) güveninin nasıl sıfıra indiğini gördüğü, pişmanlık duygusunun ne kadar ağır olabileceğini keşfettiği, hayatta en berbat şeyin pişmanlık ve zamanı geri döndürememek olduğunu idrak ettiği komik ve utanç verici bir hikaye. Günlükçülerle paylaşmak istedim.

Hikayemiz üyesi olduğum meslek odasının düzenlediği bi kursta başlıyor. O sırada üniversitede öğrenciyim, yaz tatili… İlk ders günü gittim sınıfa, ders çoktan başlamış, girdim içeri, en arka bilgisayarda bir kişilik yer var, iki kişiye bir bilgisayar. Gittim oturdum, aa ne şans, sınıfın en güzel kızının yanına denk geldim. Derken tanıştık. Ben bir şeyler yaparken öyle aptal aptal bakıyordu ekrana, çok şirindi. Hoşlanmama rağmen neredeyse bir ay boyunca bir şey söylemedim. Başka bir şehirde üniversitede okuyordu, arkadaşı vardır diye düşünmüştüm. E düşündün, ama emin olabilir misin? Hadi arkadaşı var, açık konuşarak kaybedeceğin bir şey var mı? Neden pasif kaldığımı şu anda anlayamıyorum. Kurs süresince resim çizme yeteneğim olduğunu fark etti. Ondan bir fotoğraf istedim, isterse portresini çizebileceğimi söyledim. Bunu aslında ondan çok ben istiyordum tabi. Fotoğraf getirdi, ben de çizdim, bir kopyasını verdim. Son ders gününden önceki akşam aradım telefonla. O gün neden gelmediğini sordum. Yarın gelmesini söyledim. “Son kez görüşsek iyi olmaz mı” gibisinden saçmaladım. Kim bilir, ertesi gün gelse, belki patlatacağım müjdeyi. Şimdi düşünüyorum, o anda arkadaşı da yokmuş, yaz bitene kadar orada, ailesinin yanında kalacak, ben de oradayım yaz bitene kadar, daha görüşürdük her halde… Yanımdaki sandalye boşken dersi hiç dinlemedim, kimseyle konuşmadım. Ciddi ciddi beni heyecanlandırmıştı çünkü, nefret ettiğim halde her kurs günü sinekkaydı tıraş oluyor, en iyi giysilerimi giyiyordum. Hatta okuduğum şehirde beni bekleyen kız arkadaşımı bir çırpıda gözden çıkarmıştım. Bu onunla kıyaslanmazdı, daha olgun, daha uzun boylu, daha akıllıydı.

Bir ülke nasıl güçlü olur?

suphi | 16 April 2004 15:31

Öncelikle formülü verelim:

Güç=(Tarih+Coğrafya+Nufus+Kültür)+(Ekonomi+Teknik Kapasite+Ordu)x(Siyasi zihniyet+Siyasi İrade+Siyasi Güç)

Çarpım değerlerinden biri sıfır olunca diğerininde sıfır olduğuna dikkat buyrun.

Bence ülkemizin sorunları bu formülde gizli.

Hayat bi kez daha adil değil !!!

slayess-hafif | 12 April 2004 18:51

Günlük!!
Bugün en sewdiğim diyemesemde sewdiğim bi arkadasımın kanser olduğunu öğrendim iyi dereceli bir üniversite ögrencisi ve bundan soraki kaln son yıllarını hastanede yasama umuduyla tüketicek sonucun genelde görülemle aynı olacağı tahminide benim son zamanlarını yasamaya calısarak gecirmesi konusunda kararlı kılsada buda anlamsız.. ve rastlantıya bak ki dün aksamda ölümcül bi hastalıkla mücadele eden lorenzo ve onu kurtaran ilacı kesfeden ailesinin gercek yasam hikayesinden alınma filmini izledim… mucize olurmu bilemiyorum ama böyle bi durumda en çok istediim sey herseyin rüya olması yada yasanmamıs olması…Hayat bi kez daha adil değill

Bu günlük benim mi?

contravener-hafif | 11 April 2004 07:37

Beğenmediğim bir davranış olsa bile, birisinin; dil derneği başkanı Sevgi Özel’in, 14 şubat öykü günündeyapmış olduğu konuşmadan bir kesit gazlayacağım.

—–Kağıdın altın kadar pahalı olduğu, kitabın bir yerden ötekine, özellikle yurtdışına ulaşımının İyice zorlaştığı, tanıtım olanaklarının kısıtlandığı bir ülkede, ne yazık ki, öykü, roman üretmek değil, yayınlatmak dün zordu, bugün de zor. Ülkemizde 1980’lerden sonra yükselen arabesk liberalizmin yarattığı arabesk kültür, her şeyin, tüm ulusal ve evrensel değerlerin, sanatsal estetik kaygıların önüne geçmiş durumda.

ve bir gün daha biterken…..sensiz.

darkness_slayer | 10 April 2004 23:58

İçimi acıtıyorsun?NEDEN BÖYLE OLMAK ZORUNDA!!oysa önceden böyle değildi.seni sevdikçe acı çekiyorum sanki bağlandıkça…

farketmiyorsun ama kıskançlık zehir gibi karışıyor kanıma. bazen sözlerin değil bakışların bile acıtıyor. kırık cam parçaları gibi her yerime batıyor.

şimdi anlıyorum çoğu kızın ikide bir beni seviyormuusn diye soruşunu sevgi dilenişini..

kızardım önceden onlara ama şimdi hak veriyorum.

hep daha fazlasını istiyorum daha fazla sevmeni daha fazla daha fazla..benden bile fazla.bu kıskançlık bu hırs beni korkutuyor umarım seni kaybetmem. kaybedicek bişey yapmam.