bildirgec.org

depresyon hakkında tüm yazılar

Kişisel Periyodik Söylenme

NorthernD | 22 October 2006 17:57

Sizi bilmem ama ben bazen durup dururken çevreme bakarım ve şu dünya üstünde ne kadar çok insan var diye düşünürüm. Gerekli ya da gereksiz bilemem, ama gerçekten nüfusu çok fazladır insan oğlunun. Bir işe yararlar mı yaramazlar mı acaba ilgilenmem, sadece nicelik düşündürür beni. Düşündükçe de içimi bir sıkıntı kaplar, nefes alamaz hale gelirim. Boyutlarına oranla, şu güneşten uzaklık olarak 3. sırada olan taş parçasında gereğinden fazla yer kaplamaktadır bu cins. Gittikçe de daha fazla çoğalmaktadır, hatta bazen imkansızı zorlamaktadır, rekorlara koşmaktadır.

anti depresanlar şiddet eğilimini artırıyor

asymptot | 12 October 2006 11:36

antidepresan facts/antidepresan gerçekleri adındaki bu siteyi tesadüfen bir haberin linkinde gördüm. beni çok şaşıtan ve daha önce duymadığım ilginç ve dehşet verici makalelere, araştırmalara rastladım.

fda‘nın ekim 2004 tarihli uyarısı, giriş cümlesinde geçen “çocuk ve ergenlerde antidepresan kullanımının intihar düşünce ve eğilimini artırdığı” söyleniyor. bunun için önlem olarak black box warning/kara kutu uyarısı yapılması söyleniyor. bu da yan etkiler arasında ölüm riski olduğu anlamına geliyor.
burada yine fda’nın ilaçların yan etkileri arasına intihar eğilimini artırdığının yazılmasıyla ilgili uyarısı var.

İnsan Kendini Ne Zaman Değerli Hisseder?

deborahhh | 05 October 2006 03:56

İnsan kendini ne zaman değerli hisseder?
Çok istediği bir nesneyi satın alınca mı, “toplumun bunlar alınmalı” dediği etiketlerden birini edinince mi (diploma, sertifika, karne….) , sevgili yaş gününü anımsayınca mı, annesi en sevdiği yemeği sırf onun için pişirince mi, maaşı artınca mı, uzun süren bir gripten kurtulunca mı????
İnsan kendini ne zaman değerli hisseder?
Son zamanlarda kendini öylesine değersiz hissediyordu ki. Hemen her gece rutinleşmiş sevgili telefonlarından biriydi. “Nasılsın? Bu gün neler yaptın?” robot gibi sorulmuş ve sırası hiç değişmeyen sorulardı bunlar. Ama o her gün robot gibi sırası değişmeyen yanıtlar veremiyordu. Çünkü bu kavgaya neden olurdu. Yine mi aynı şeyleri yapmıştı? Yine mi hiç bir şeyi düzene koyamamıştı. O halde az sonra “offf yani değişen bir şey yok, haydi sana iyigeceler” cümlesi gelecekti. Rutinliğin son raddesinde her zamanki tartışmaya yine canı sıkılacak, yine kendini anlamsız bulacaktı. Bu döngünün uzun süre değişmeyeceği apaçık ortadaydı.
Oysa daha geçen hafta “Bana biraz süre ver. Toparlanmak için zamana ihtiyacım var” dememiş miydi? Üstelik bu ricası sevgili tarafından anlayışla karşılanmamış mıydı? Ne yani süre deyince karşısındaki ertesi günü mü anlamıştı?
Bunca biriktirilmiş sorun nasıl olurda ertesi gün çözülürdü? Bunun için yeni bir açıklama, yeni bir açıklama ve yeni bir açıklama her gün nasıl yapabilirdi?
Çoğu zaman sorunlarına odaklanmak yerine akşam telefonda ne söyleyeceğini düşünürken buluyordu kendini. Sanki günlük verileri aktardığı bir merciydi sevgili. Rapor zamanı gelipde telefon çaldığında gözleri parlamıyordu artık. Mutlu gibi bir ses tonu giymeye çalışıyor, acemi kalıyordu. Zaten ilk soru ve ardından verdiği ilk yanıtla gidiyordu o sahte mutluluk sesi. Sonra nasıl toparlanacak ve gülücüklerle kapanacaktı o telefon?
Gereğinden fazla biliyordu artık çözümsüzlükleri. İstese de olumlu bakamıyor, bakmaya çalıştığında hemen birileri onu kendine getirip hayallerinden sıyrılmasını sağlıyordu. Hep böyle olmaz mı? Hayallerin en güzel yerinde bir realist acımasızca bölmez mi?
O gerçekci geçinenlerin hiç zor günleri olmaz mı? Hep mi rahat yaşar bu insanlar? Şans sadece onlara mı arkadaşlık eder?
Bir an sıyrıldı. Sevmezdi ağlak edebiyatı. “Yakışmaz bana” diye geçirdi içinden. “Bana? Ben?” Ben kimim ki bazı şeylerin yakışıp yakışmadığını düşünebiliyorum. Evet çok zayıfım. Uzun etek yakışmaz. Ama kişiliğim? Bu fizik gibi değil. Neyin yakışıp yakışmadığını aynaya bakarak söyleyebilmek bu derece kolay mı?
Yine uzaklaştı işte herşeyden. Psikolog camiasının o pek cafcaflı laflarından biri değil miydi bu yaşadığı? İçsel çatışma? Yok yok… Daha çok “depresyon” denilen şey bu olsa gerek. Ama depresyon geçiren insan bütün gün evde oturup, sigara, kahve tüketmeli, Türk filmlerine kendini vermeli, ağlak şarkıları bulup bulup dinlemeli, falan filan değil miydi? Ama o öyle de değildi? Her gün yılmadan sokağa atıyordu kendini. Yılmadan çare arıyordu. Olmuyordu belki ama bıkmıyordu. Deniyordu. Belki de onlarca kere.
O halde onu bu denli boğan neydi? Olumsuzluklar mı? Hayır. Onu bu denli boğan her akşam gelen telefon. Tatlı bir tebessümle açması gerekirken, eskiden aramadığında üzüldüğü, şimdiyse “bugün aramasa bari” dediği sevgiliydi.
“Sevmiyor muyum?” diye yokladı bir an. Seviyordu. Buna şüphe yoktu. Seviyordu. Belkide eskisinden bile fazla. Ama neden artık “bugün aramasa bari” ?
İnsan kendini ne zaman değerli hisseder? Rutin sorulara rutin olmayan yanıtlar bulduğunda mı?

işyerinde anti-depresan kullanımı

asymptot | 22 August 2006 10:39

richard a lippin bir doktor ve çevresel koşullar ile ilaç kullanımı arasında çeşitli araştırmalar yapmış. sitesinden anlaşılacağı üzere oldukça da renkli bir kişilik.

somewhere adında bir projesi var. içinde herhangi bir yerde somewhere sözcüğü geçen şarkıları topluyor.

burada işyeri stresi ve anti-depresan kullanımı arasındaki lişkiden sözettiği bir röportaj var. özetle amerikalıların zaman baskısı ve iş kaybı ya da iş kaybı korkusu nedeniyle işyerinde anti-depresan kullandıklarını ama bu yaptıklarınının doğru olmadığını söylüyor. benzer durumlar bizim çevremizde de epeyce görülüyor doğrusu.

Senin hayatın mı? hadi ordan be!!!

tissss | 13 April 2006 06:17

merhabalar,

Ben İTÜ’ de okuyan, sınavları tepesine binmiş(tabi ben buna hazır değilim), kötü bir ilişki yaşamış, gitgide bunalıma doğru yaklaşan biri olarak taa ufaklığımdan bu yana yaşamış olduğun hayatımı yeniden sorgulamaya başladım ve “hayatım” demekten vazgeçtim. Vazgeçtim çünkü benim hayatım dediğimiz hayat ne kadar bizim, benim isteklerim dediğimiz ve yaptığımız istekler ne kadar bizim, bizim düşüncelerim dediğimiz düşünceler ne kadar bizim. Çocukluğumuzdan beri en başta ailemiz olmak üzere, mahalle arkadaşlarımız, okul arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, saçımız uzun diye her sabah azarını işittiğimiz müdürümüz, yaşadığımız ülkenin şartlar bizi ne kadar etkiliyor. Tercihlerimizi, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı? Ben takriben %90 diye düşünüyorum. Yani tercihleri geçtim, sonuçlarına bakalım. Benim hatam dediğmiz hata ne kadar bizim. Bu hatalara üzülüp kendimizi paralamak ne kadar doğru. İşte bunlar beynimi kemiren ve belkide açacağım temiz bir sayfaya nürekkep olacak düşünceler. Kendi hayatımı yorumlayabildiğim kadarıyla bir de ufak felsefe geliştirdim kendime. Doğdum doğalı bir otobüsteyim ve uyuyorum. Uyuyorum ve çoğu zaman geçtiğimiz yerlerin bile farkında değilim. Esas sıkıntı şurdaki ineceğim yeri bile bilmiyoum. Bazen sesleniyor birileri “kardeş kalk, geldik” diye. İnanıyorum ve iniyorum. İniyorum ama burası değil, inmek istediğim yer burası değil ve burda mutlu değilim zira hemen hemen kimse mutlu değil. Şükür ki fazladan bir biletim daha var, kaldı ki çoğu zaman kimseye 2. bilet verilmiyor bile. Nerde indiysen artık ordasın, ta ki son otobüs gelene kadar. Tekrar biniyorum ve uyumaya devam. Bazı bazı güzel yerler görüyorum camdan ve içimde bir umut beliriyor orada mutlu olabileceğime dair. Sesleniyorum “kaptaan inecek var” diye ama bu seferde kaptan müsade etmiyor. “Müsait değil” diyor ve gene tanık oluyorum benim hayatım dediğim hayatın benden ne kadar da uzak olduğuna. Artık tek bir şansım kaldı, camı kırıp atlamak. Evet belki çok riskli, belki dışlanmak var işin sonunda belki bir daha otobüse alınmamak ve en kötüsüde ilk defa benim hayatım diyebilmeye doğru adım atmışken orada da mutlu olamamak. Ama ben atlayacağım. Tahammülüm kalmadı artık Tepedekilerin belirlediği duraklarda, onların belirlediği saatlerde inmeye. Ben atlayacağım arkadaş, gelen var mı?…Kaptaaan!!! Durmazsan durma be…

TEKRAR DEĞİŞMEDEN ÖNCE SON Bİ SÖZ DAHA…

poseidon2000 | 23 February 2006 23:09

Çirkin miyim_?-hayır Antipatik miyim_?değilim sanırım, belki de öyleyim… Sevenim yok_?şu an için evet Depresyonda mısın_? İhtimaller arasında Nedenlerini bulamadığın sorular mı var kafanda_? Olumlu(sorular her ne kadar olumsuz olsa da… Kendini aptal gibi mi hissediyorsun_?sanırım… Umutsuzluk_?gitgide artıyor —Komik mi_? —sanmıyorum_

blogger depresyonu

azurenus | 31 July 2005 21:47

yurtdışında artan blog çılgınlığı üzerine bir site bloggerların yaşayabileceği depresyonlara yardım amaçlı bir broşür hazırlamış. broşürde, bir blogcunun yaşadığı iniş çıkışlar, ümidinin tükendiği anlar, üretme sıkıntısı yaşadığı zamanlar ile ilgili yol göstericiler bulunuyor. henüz türkiye’de rekabet bu denli olmasa da gelecekte bizim de ihtiyacımız olabilir sanırsam.

[blog depression]