bildirgec.org

depresyon hakkında tüm yazılar

Bebeğimin ilk yılı

simsir tarak | 13 January 2010 12:01

Giriş

6 milyar insanın 6 milyar hikâyesinden sadece biri olacak bu hatırat da ortak sevinçlerimizi, kaygılarımızı, heyecanlarımızı, telaşlarımızı,acemiliklerimizi bulacaksınız. Hamileliğimden itibaren internet dünyasında çeşitli yazıları, blogları, okudum çok da faydalandım. Belki benim yazılarımdan da faydalananlar olabilir niyetiyle bebeğimin ilk yılın da başımızdan geçenleri sizlerle paylaşıyorum.
Dolayısı ile bu yazıyı teşhis ve tedavi için kullanmayınız.

Hatıratın kahramanları: Hülya (ben), Fatih (eşim), Yiğit ( Büyük oğlum), Emir(Yeni doğan)

Yiğit hayatıma girdikten sonra hiçbir bebeği onun kadar sevmeyeceğimi düşünerek ikinci bebek fikrinden uzaklaştım.Annem bu durum için ” her çocuğun sevgisi başka “derdi. Bunu çok politik bulurdum. Şimdi yaşayınca anlıyor ve en içten duygularımla katılıyorum. Meğer annelerin yürekleri iki karıncık iki kulakçıkdan oluşmazmış, çocukları,sevdikleri kadar gözlüymüş

Her neyse 35 yaşına geldiğimde treni kaçırmayalım sonra pişman olmayalım telkinleri ile hayatımızı yeniden düzenlemeye koyulduk. Herkese şunu tavsiye ederim 35 den önce çocuk planlamanızı bitirin hamilelik boyunca “35 yaşla gelen riskleri “dinlerken çok korkuyorsunuz. Bu nedenle bebeğin benim olup olmadığını kesin anlayıncaya (4 aylık hamileliğe kadar) ailemden kimseyle paylaşmadım.

1. ve 2. ay tanışma ve pratik

Doğum öncesinde anlaşma yaptım ben bebeğe bakacağım yardım için gelenler ben ne istersem onu yapacaklar. Yani ütü, çamaşır, temizlik, misafir ağırlama vb. öyle bebeği kucağına alıp topu bana atmak yok.
Normal doğum olsun diye 8 saat uğraştıktan sonra Emir ile kavuşmamız yine de sezaryenle oldu.
35 yaşındayım doğumdan sonra kolay kilo veremem diye hamileliğim boyunca 8 kilo aldım. Ancak 5 kilo göbek hala bende duruyor.Emir’i çok kıskanıyorum kimse onu ellemesin ona dokunmasın istiyorum. Elimde olsa kedilerin yaptığı gibi kuyruğumun altına saklayacağım.
Üstelik de olmadığı kadar büyüyen göğüslerimden utanıyorum. Değerli göbeğim gitti yerine değerli göğüslerim geldi. Bir damla süt gelsin diye ılık su masajları, meme ucu çıkarma operasyonları geçiriyorum. Ama biliyorum ki ağız denen süt Emir için çok faydalı, hiç heba etmiyorum.
İlk dışkısını sabırsızlıkla bekliyoruz. Boşaltım sistem boş sanıyorduk ama değilmiş. Tabi bu arada bende sıkı yürüyüşler yapıyorum. Benimde gazımı atmam çok önemli. Bakkal teyze doğum yaptığımın 3. günü beni görünce “git yat çabuk nazar değer” dedi.
Ben de “doğum yaptığım daha anlaşılmıyor” ki diye yanıtladım. Apartmanın etrafında her gün biraz daha uzun dolaşıyorum.
Çay, kahve içmek istiyorum artık. Ancak sadece sütlü çay ile idare ediyorum. Günde 3 litre su içiyorum.

Chuck Palahniuk – Tıkanma

admin | 01 December 2009 12:12

kitapokuyoruz.com adresinden alınmıştır
kitapokuyoruz.com adresinden alınmıştır

Sanırım sadece kitaplardan keyif alıyorum artık. Böyle bir insanlardan, hayattan keyif almama durumu. Bir depresyon belirtisi de olabilir tabii. Bol bol kitap.

tanshaydar.com adresinden alınmıştır
tanshaydar.com adresinden alınmıştır

Palahniuk’un daha önce Günce’sini önermiştim yanlış hatırlamıyorsam. Günce’yi 1 öneriyorsam Tıkanma’yı 10 kez öneriyorum. Dan diye bir kitap. Çekinmeden, eksiltmeden yazmış adam, cinsellik olsun, şiddet olsun. Öyle numaradan, mış gibi kitaplardan değil. Tam da gerçek hayatın olduğu gibi. Üstelik sürükleyici. Kitabın karakterlerinden biri sekskolik, ev arkadaşı ise mastürbasyon yapmadığı her gün için eve bir tane kaya taşıyan bir adam. Karmakarışık olaylar. Ben kitabı evden işe gelirken ve işten eve dönerken otobüste bitirdim, otobüs taksim’e geldiğinde kaç kez üzüldüğümü hatırlıyorum, o kadar sürüklüyor insanı. Alın okuyun, sonra teşekkür edeceksiniz bana. Ayrıntı YayınlarıYer altı Edebiyatı’ndan yine.

Gece – Gündüz

Colpadan | 20 May 2009 14:36

Her sabah yeni bir umuttur insan hayatında. Sabahın ve gündüzün simgesi ışık, ışıkla özdeşleşen kavramlar ise hayat, mutluluk, umut, iyilik ve belki de tüm güzelliklerdir. Akşam ise gecenin ve onun simgesi karanlığın başlangıcı gibidir sanki. Yepyeni bir enerji ve taze umutlarla başlanan bir günün, karanlığın habercisi gün batımına kadar olan kısmında yaşadığımız erime süreci midir akşamüstü melankolik halimizin sebebi? Yoksa güneşin batışındaki romantik tablonun etkisi mi? Az sonra karanlıkla beraber basması muhtemel depresif havanın bir ön hazırlığı da olabilir. Evet gerçekten de gece bize bazen depresif bir hava verebilir. Çünkü karanlıkla özdeş kavramlar ölüm, keder, düş kırıklığı ve kötülük, gecenin hakimiyetinde nüfuz eder iç dünyamıza.

Bir kalem pilin negatif ve pozitif uçları gibi düşünüyorum gece ve gündüzü. Kutuplar arası potansiyel farkı besliyor adeta hayatımızı. Kutupların her biri gece ve gündüz gibi. Manik depresif ruh hali dedikleri belki de bu gece-gündüz döngüsüdür. Her mutlu zamanı dengeleyen mutsuz bir trend mutlaka gelecektir. En dibe vurduğumuzda ise en bilge olanlarımız bilir güzel zamanların yakınlığını. Gece ve gündüz bunun için vardır belki de. Mutluluk dolu günlerimizde her gece, ölümü hatırlatır bize. Uzun soluklu umutsuz dönemlerde ise her yeni doğan güneş yaşam verir içimize. Budur işte gece-gündüz döngüsünün dengeleyiciliği. Aynı haletiruhiyede uzun süre takılıp kalmayın diye.

depresyon dibinden sesler..

morfik | 14 May 2009 12:13

kahve gözlerimde iki damla deniz, anılar derinliğince, dalgalandı yine..
yüreğime atılan kumları bir bir saydım işte. artık biliyorum, kaç kum tanesi var mezarının üzerinde..
bir taş olsaydım, mermer mermer dikselerdi başucuna. adını okusalardı beyazlığımda..
ufkun ötesine taşındığın günden bu yana, rüya kuşları kanat çırpmaktan karanlıklarda boğuldu..
ufka sürdüm ellerimi, çizgisi yüzüme vurdu. sersemledim, düştüm geldiğim yerlere..
gündoğumu trenlerinde nereye gittiğini bilmeyen yolcular arasındaydım..
yarı açık bir pencere olmadığımın farkında ve ne olduğumu asla bilmeden..
kimi zaman çıvgın altında, nem tutmuş göğsümü gere gere öfkeli rüzgara kafa tuttum. kırılmadı buzum. bir bahar gününde gelincik gülüşünde tuz oldum..
çoğu zaman, bir parça tozdum nefesimde..şimdi,
fırtınam önümde şahlanır, nefesim üzerinde..de,
kış, kendini tanıtmıştı sıcak uyanmış bir Perşembe akşamı..hani o tanımda ben, harf harf asılı kalmıştım. yaz,
kan yağışlı bir Cuma sabahı..sabah olduğunu unutacağım siyahlar kaplayacak göğümü.
imbikten geçecek son bir ışık. kendi masalına uçacak tüm periler.
bir günlük hasrete bile dayanamaz sevgililer, emanetimi almaya geldim, yalnız bırakın bizi huriler..

depresyon

FEYZAN | 13 May 2009 12:51

33 yaşındaydım ve kızım henüz minicikti. Şimdi ki gibi bahar gelmişti. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Bunun ne olduğunu bilmediğimden, bahar yorgunluğuna yoruyordum.
Annemde otururken, kalbimin çarptığını ve çok çabuk yorulduğumu anlattım.Teyzem de oradaydı ve beni şaşkınlıkla dinledikten sonra, bu yaşta ne yorgunluğu, ne çürük gençlersiniz siz dedi. Sonra fark ettim ki, kalbim normalden hızlı çarpmıyor, ben yıllardan sonra onun çarptığını duyuyorum. Derken, boğazımın sıkıldığının hissetmeye başladım. Guatr olduğuma karar verdim.Annem beni kendi doktoruna götürdü.Adam beni muayene ettikten sonra, hiçbir şeyim olmadığını ve sadece sıkılmış olabileceğimi, hafif bir hap vereceğini söyledi.Çok şaşırdım.Kendimi çok güçlü zanneder, akranlarıma akıllar verirdim.Dirayetli olmak gerektiğini, arkadaşlarla, dostlarla konuşa konuşa sıkıntılarımızı yeneceğimizi söylerdim
Tanıdığımız bir psikiyatrist vardı, onu aradım. Doktorun bana söylediklerini anlattım, o da gel konuşalım dedi. Konuştuk ben hislerimi anlattım.İçimde derin bir sıkıntı olduğunu, boğazımda düğümlendiğini, onu dışarı atamadığımı, kalbimin sesini duyduğumu, onu sakinleştirmek istermişçesine, elimi kalbimin üstünde tuttuğumu anlattım.Doktor
da bana depresyon geçirdiğimi ve her 5 kadından birinin ömründe bir kez depresyon geçirdiğini, 3 ay kadar bir hap içerek bunu atlatabileceğimi söyledi.

çekilen acıyı anlatabilmek yaratıcılık ister

xerre | 12 March 2009 09:46

luke314pi adlı site, ____ feels like this ( x bunun gibi hissetirir) adlı oldukça yaratıcı bir projeye imzasını atmış.
projenin yayınlandığı sayfanın başında şunlar yazıyor:

karım ikinci hamileliği sırasında sol bacağındaki siyatikten çok acı çekti. ve bana ‘sol ayağını, sanki bir vahşi hayvan sürüsü çiğniyormuş gibi hissettiğini’ söyledi. bu tanımlama, bu hissi beynimde canlandırmama olanak sağlayan, oldukça etkili bir görsel kaliteye sahipti.

sonuç olarak, insanların bazı rahatsızlarını tanımlarken bu şekilde hayvanları kullanma fikri beğenilmiş ve bundan dolayı tecrübe ettikleri bazı rahatsızları bu şekilde anlatan bir projeye imza atmışlar.
yer alan diğer çalışmalar ise şu şekilde:

Yaratıcılık ve Psikiyatrik Bozukluklar Arasındaki Bağlantı

denizkar | 26 December 2008 12:21

Yaratıcılık ve Psikiyatrik Bozukluklar Arasındaki Bağlantı Antik çağlardan beri insanlar yaratıcılık ve psikiyatrik bozukluklar arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmüştür. Peki gerçekten “deli profesörler” en acaip buluşları yapar, “şizofren ressamlar” en soyut sanat eserlerini üretir? ya da yenilikçi bir tasarım yapmak için biraz kaçık olmak mı gerekir?

Psikopatolojik ve nörolojik bozukluklarla yaratıcılığın karakteristik özellikleri arasında benzerlikler bulunmaktadır. Bipolar bozukluk,demans,dikkat kaybı bozuklukları, epilepsive şizofreni ayrı ayrı yaratıcılık ile karakteristik anlamda benzerlikler gösterse de, bu ilişkiyi kesin olarak kanıtlayabilecek bilimsel bir kanıt yoktur. Acaba bu ilişki bir neden-sonuç ilişkisi mi yoksa gerçekten direkt bir ilişki var mı?

1.bipolar bozukluk ve yaratıcılık kaynak:http://serendip.brynmawr.edu/exchange/node/1768

1949’da alman sanatçılar ve aileleri üzerine yapılan bir araştırmaya göre bipolar bozukluk ve yaratıcılık arasında tanımlanabilir bir ilişki vardır. bunun nedeni hem bipolar bozukluğun hem de yaratıcılığın genetik olarak nesilden nesile geçmesi olarak gösterilmiştir. bu ailelerde, genetik izolasyon nedeniyle gelecek nesillerde hem yaratıcı olup hem de bipolar bozukluk taşıma oranı yükselmektedir. yazarlar üzerinde yapılan başka bir araştırmaya göre, yazarların yüzde 80’i ciddi duygu-durum bozukluğu yaşamaktayken bu oran genel olarak topluma bakıldığında yüzde 30’da kalmaktadır. bir diğer çalışmada manik-depresif kişilerin yaratıcılık üzerine yapılan testlerde kontrol grubuna göre daha başarılı olduğu tespit edilmiştir.

van gogh, bipolar bozukluk hastasıydı
van gogh, bipolar bozukluk hastasıydı

MELANKOLİK…

| 01 November 2008 17:31

Melankoliğin sözlük anlamlarından biri;ortada makul bir sebeb olmadan üzgün olma hali.
Melankoli bazen insan hayatında yaşadığı ani şoklardan sonra çıkabileceği gibi,hiç bir neden olmadanda meydana gelebiliyormuş…
Bu ruh hali kimilerinde gizlenmiş depresyon göstergesi,kimilerinde ise karekter özelliği bile olabiliyor…

Bazı sanatçılar bile çalışmalarından dolayı melankolik
olarak tanınıyorlar.Mesela İllüstratör David LUPTON.
Sanatçı,çalışmalarında serbest el ve geleneksel illüstrasyon tekniklerini kullanıyor… Melankolik sanatçı olarak bilinen David Lupton’nun diğer çalışmalarına buradan bakabiliriz…

Andreas Feininger,fotoğraf sanatçısı...
Andreas Feininger,fotoğraf sanatçısı…

Ayrıca bir çok ressam, yazar, fotoğraf sanatçısı,senarist v.s…sanatçılar eserlerinin bir çoğunda melankolik takılmışlardır.
Yaşadığımız süre içerisinde bir çoğumuzun farkında
veya farkında olmadan melankoli içinde olduğumuz anlar şüphesiz olmuştur…
Melankolik resimler