bildirgec.org

deney hakkında tüm yazılar

Tam ihtiyacımız olan şey: Alaycı yazılımlar!

denizkar | 26 May 2010 18:38

İsrail’deki Hebrew University of Jerusalem’den araştırmacı Ari Rappoport bilgisayarların cümlelerdeki pozitif ve negatif duyguları ölçebilen algoritmalar sayesinde insan dilini anlama konusunda gittikçe iyileştiklerini söylüyor.

Fakat “alaycı” tavırları anlamak hala bir problem. Bırakın bilgisayarları insanlar için bile bir cümlenin içinde alay olup olmadığını anlamak kolay değil.
Rappoport ve arkadaşları duyguları analiz eden bir program yazmışlar. Daha sonra bu yazılıma insanlar tarafından “alaycı” tavır içerdiği belirtilen cümleleri öğretmişler.

Dindar beyinler dua sırasında kapanıyor

denizkar | 29 April 2010 22:07

İnsanların sözde ilahi güçleri olan kişilerin dualarına verdikleri tepkilerin ölçüldüğü bir araştırma sonrasında, karizmatik birinin etkisi altına girdiğimizde beynimizin şüphecilik ve dikkat ile ilgili kısımlarının etkisiz hale geldiği tespit edilmiştir.

Danimarka’nın Aarhus Üniversitesinden Uffe Schjodt ve ekibi karizmatik kişilerin etkisi altındaki beyin aktivitelerini incelemek için bazı insanların ilahi iyileştirme ve bilgelik güçleri olduğuna inanan Pentecostal Hristiyanlar üzerinde bir araştırma gerçekleştirmişler.

Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanarak 20 adet Pentecostalist ve 20 adet inançsız kişinin kayıtlı duaları dinlerken beyinlerinin taraması yapılmıştır. Deneklere dinledikleri dualardan 6 tanesinin inançsız kişilerce, 6 tanesinin sıradan Hristiyanlarca ve 6 tanesinin de özel iyileştirme güçleri olan kişilerce okunduğu söylenmiş. Fakat gerçekte bütün dualar sıradan Hristiyanlarca okunmuştur.Sadece dindar kişilerin beyin aktivitelerinde duaları dinlerken ölçülebilir değişimler gözlenmiştir. Dindar deneklerin sözde iyileştirme gücü olan kişinin dualarını dinlerken beyinlerinin bir kişinin söylediklerine önem verirken veya gerçekliğine karar verirken aktive olan prefrontal bölgeleri ve anterior cingulate cortices diye adlandırılan kısımlarının etkisiz hale geldiği görülmüştür. Bahsi geçen etkisizleşme normal bir Hristiyan olduğu iddia edilen kişilerin duaları sırasında daha düşük ölçüde gözlenmiştir.

İnsanlar Müziğe Doğuştan Yatkın

allnite | 07 March 2010 18:19

Yakın zamana kadar yeni doğan bebeklerin algısal yetenekleri üzerine çok az şey biliniyordu. Yetişkinlerin üzerinde bu tür deneyler çok fazla yapıldıysa da yeni doğan bebeklerin dünyayı nasıl algıladığı sır olarak kalmıştı.
Sciencedaily.com’un haberine göre bu sır AB destekli bir proje olan EmCap sayesinde kısmen de olsa çözüldü.Deney sırasında bebekler beyin etkinliğini ölçmeye yarayan encephalograph (EEG) ya bağlanıyorlar.Daha sonra bebeklere değişik tonlarda müzikler dinletilerek ne tür müziklere duyarlı oldukları ölçülmeye çalışılıyor ve hangisilerine tepki verdikleri EEG’ye bakılarak ölçülüyor.

Deneyin sonucunda ise yeni doğanların ses perdelerini doğuştan algılayabildiklerini gösterdi.Önceden düşünüldüğü gibi bunun deneyim yoluyla öğrenilen bir şey olmadığını gösterdi.Yani bizim beyinlerimiz alışılmadık bir durum karşısında hemen harekete geçici ve hemen bunu bize bildiren bir aygıt işlevinde.Bu durum tabiki çok eleştirilere maruz kalacak gibi.

Bu bulgular işitsel bozuklukların erken teshisine yönelik tekniklerin gelişmesine imkan tanıyabilir.Bebek,seslere yanlış ya da tutarsız tepkiler verdiğinde bu etki gelecekte, onu rahatsız etmesine imkan vermeden zaman geçmeden beyni biçimlendirilebilir.

Marie Curie 2

massay | 15 October 2009 13:03

1.kısım

Evlenmelerinin ardından Marie ve Pierre Curie, fizik okulundaki harap bir hangarı laboratuar olarak kullanıp deneylerine başladılar. Evlendikleri yılın 28 Aralık tarihinde Wilhelm Conrad Röntgen, “ X ışınları” keşfini resmi olarak duyurdu. Hemen ardından “Radyoaktivite” buluşunda Curie’lere ortak olacak olan bilim adamı Henri Becquerel, Uranyum’un kendiliğinden ışın yaydığını keşfetti. Becquerel’in yaptığı deneylerde bir fotoğraf filmi üzerine konulan Uranyum, filmi karartıyordu.

Bu bilimsel gelişmeler, Curie’lerin deneylerine yön verdi kuşkusuz. Onları hırslandırdı.

Yıl 1898. Çalışma defterinin 6 Şubat tarihli sayfasında Marie, çalışmalarını ve deneylerini not ettiği bölümün altına hangarın damının aktığını, içerisinin rüzgârla dolu olduğunu ve ısısını yazar, paralelinde protesto edercesine on tane nida işareti koyar. Bu zor koşullarda çalışmanın da Curie’leri hırslandırdığını, birbirlerine duydukları aşkı büyüttüğünü yıllar sonra kızına anlatacaktır Marie.

Yıl 1898. Marie, zehirli bir element olan Thorium üzerinde çalışırken uranyum gibi ışın saçtığını keşfetti. Böylece Becquerel’in 1896 yılında “Becquerel ışınları” adını verdiği buluşu daha genelleştirmiş ve adını “Radyoaktivite” olarak değiştirmiş oldu. Bu yeni buluş, Pierre ve Marie’nin uykularını kaçıran, tehlike sınırlarını unutturan sorular doğurdu. Sorular da cevapları.

Marie Curie 1

massay | 10 October 2009 18:10

Uygarlıkların gelişmesinde üstün nitelikleriyle ışık saçan, insanlık yolunu aydınlatan ünlü ya da isimsiz pek çok bilim adamı etken olmuştur. Bu üstün insanlar arasında ise Madam Cruie’nin ayrı bir yeri ve örnek bir yaşamı vardır. Kuşkusuz, pek çoğumuzun yaşantısından alacağımız dersler olacaktır.
7 Kasım 1867’de Varşova’da, Manya Sklodowska adında bir kız doğdu. Annesi baş öğretmen, babası ise St. Petersburg Üniversitesinde yüksek fen eğitimi görmüş bir fizik- matematik öğretmeniydi.
Sarışın, ela gözlü, solgun ve ince bir çocuktu Manya. Sınıflarda yaşı en küçük öğrenci olmasına rağmen daima birinci oldu. Ailesi yoksulluk içinde yaşıyordu, öyle ki, annesi çocuklarının ayakkabılarını kendisi yapardı. Manya çok iyi Rusça biliyordu, Rus lisesine devam etti. 9 yaşında ablası Zozia’ı tifüsten, 11 yaşında iken annesini tüberkülozdan kaybetti. Manya, liseyi kardeşleri gibi altın madalya alarak bitirdi. Boş zamanlarında Fransızca ve Rusça fizik, tıp ve sosyoloji kitapları okurdu. Filozofları ve şairleri de okuyor ve kadın işçilere gönüllü dersler veriyordu. Bir ara ablası Bronia’yı Paris’te Tıp Fakültesinde okutabilmek için zengin bir ailenin yanına mürebbiye olarak girdi. Bu sırada evin büyük oğlu ile aralarında bir gençlik aşkı doğdu, fakat gencin ailesi evlenmelerine izin vermedi, çünkü Manya bir mürebbiyeden başka bir şey değildi. Manya ileride anılarında şöyle diyecektir: “BAŞ KURALIM; NE KİŞİLERİN, NE DE OLAYLARIN BENİ ALT ETMESİNE İZİN VERMEMEK OLMUŞTUR.”
Manya, nihayet 1891’de 24 yaşındayken fizik eğitimi için Paris’e gider. Villette’de ablası Bronia ile doktor olan eniştesi Casimir’in yanında kalmaktadır. Koltuğunun altında eski deri bir çanta, yanakları kış rüzgârından kızarmış olarak durağa koşar ve imperial diye bilinen üç atın çektiği iki katlı bir omnibüse yetişir. Sonra Doğu garından ikinci bir omnibüs ve Sorbonne Üniversitesi.
Manya adı artık Fransızcaya çevrilmiş, Marie Sklodowska olmuştur. Marie, Sorbonne’de Fizik Fakültesi öğrencisidir artık. Ayda 100 frankla geçinmek zorundadır. Bu nedenle, Sorbonne’a yakın tavan arasında bir oda tuttu. Bilim uğruna rahatını fedaya hazırdı. 15 frankla kiraladığı bu çatı altındaki hizmetçi odasında ısıtma, elektrik ve su yoktu. Tavandaki tek küçük pencere dama açılır ve odaya ışık verirdi. Marie bu odayı bütün serveti ile süsledi: demir bir karyola, bir iskemle, bir masa, bir leğen. Polonya’dan getirdiği büyük bavulu hem elbise dolabı, hem de koltuk olarak kullanıyordu.
Sonra anılarında ömründe en sevdiği yerin o yoksul tavan arası olduğunu itiraf etmiştir. Marie, yol giderlerini azaltmak için Sorbonne’a her gün yürüyerek gidip gelir.

Bilim adamları farenin uçmasını sağladı

siriusbee | 16 September 2009 14:49

Nasa bilim adamları 3 haftalık ve 10 gramlık bir fareyi uçurmayı başardıklarını açıkladı. Deneyde güçlü manyetik alan ve su molekülleri sayesinde farenin havada asılı kalmasını sağladılar.

Deneyde görev alan bilim adamlarından Y. Liu’nun açıklamasına göre havada asılı kalan ilk fare kontrolü kaybederek havada dönmeye ve sürekli hızlanmaya başladı. deneyi fareye yatıştırıcı ilaç vererek tekrarladıklarında ise, fare sürtünmesiz ortamda ağılıksız olmaya ve havada kalmaya kolayca alıştı ve rahat davranışlar sergileyerek yeme, içme gibi ihtiyaçlarını dahi karşıladı.

Deney nasıl gerçekleşti?
Vücuttaki su moleküllerinin sahip olduğu özellikler bu deneydeki en önemli rolü oynuyor. Çok güçlü süper iletken mıknatıslar yardımıyla farenin vücudundaki su molekülleri havaya kaldırılarak farenin uçması sağlanmış.

Deney Amerikanlaşıyor!

gorcun | 20 June 2009 15:06

Das Experiment
Das Experiment

Yaratıcı Amerikan Sineması (!) bir filmi daha yeniden çekiyor! Remake denilen kavramla her türlü eseri Amerikanlaştıran, Hollywood şimdide yine kendine özgü orijinal bir Alman yapımı olan Das Experiment (Deney) filmini yeniden çekmeye hazırlanıyor. Orijinali 2001 yılında Oliver Hirschbiegel tarafından yönetilen film, Stanford Hapishane Deneyinden esinlenerek çekilmişti. 20 gönüllü kişiyi bir hapishane ortamında 8’i gardiyan 12’si mahkum olmak üzere sosyal bir deneye tabi tutan araştırmanın etkileri kötü olunca 6. günün sonunda deney bitirilmek zorunda kalmıştı. İşte bu ilginç hikayenin yeniden çekilecek filmini Prison Break dizisini yönetmiş olan Paul Scheuring üstlenecek. Adı duyurulan oyuncular arasında Oscarlı aktör Adrien Brody, Forest Whitaker, Elijah Wood ve Cam Gigandet gibi isimler yer alıyor. Filmin çekimlerine önümüzde ay başlanması planlanıyor. Muhtemelen 2009’un sonu yada 2010’da vizyona girecek. Amerikan versiyonundan önce Alman yapımını izlemenizi tavsiye ederim.

Adrien Brody
Adrien Brody