bildirgec.org

deneme hakkında tüm yazılar

iyi ve kötü olmak bir seçim midir?

gokyuzuX | 16 June 2011 08:49

İnsanoğlunun içinde yıkıcı ve yapıcı olmak üzere iki farklı kişilik bulunur. İnsanın kendini güvende hissetmediği, hayatın anlamını sorguladığı zamanlar, içindeki yıkıcı kişilik ortaya çıkar. Zaten kötülüğün başlıca nedenleri; kendine güvensizlik, korku, iktidar hırsı değil midir?Anthony Burger’ın en önemli eserlerinden biri olan ‘Otomatik Portakal’ romanında, iyi ve kötünün ne olduğu, toplumun insana dayattığı roller, insanoğlunun bu durum karşısında çaresizliği anlatılmıştır. Romanın konusu, baskıcı bir yönetime karşı direnen bir sokak çetesinin hikayesi. Çetenin ve hikayenin baş kahramanı olan Alex, arkadaşlarıyla şiddet dolu davranışlar sergilemektedir. Bir gün bir kadının ölümüne sepep olurlar. Alex, önce hapsedilir, sonra beyni yıkanır, ve şiddet içeren bir harekette bulunduğunda, vicdanen çok rahatsız olmaya başlar. Ve Alex, sonunda iyi biri olup çıkmıştır. Ama iyi biri olmayı kendisi seçmemiştir. Başka şansı olmadığı için bu durumu kabul etmiştir.

DERİN KARANLIK 2

nihansage | 13 June 2011 18:27

O gece çok değişik rüyalar görmüştü. Rüyasında, içi kapkara olan bir girdap onu yutmaya çalışıyordu. Sanki bu girdap canlıydı. Oktay nereye kaçarsa kaçsın, onu takip ediyordu. Tüm uğraşlarına rağmen girdap Oktay’ı içine doğru çekmeyi başarmıştı. Oktay girdabın içine çekilince her tarafı müthiş bir karanlık kaplamıştı. Bu karanlığa eşlik eden sıkıntı hali dayanılmaz boyuttaydı. Bu durumdan kendini kurtarmaya uğraşıyordu. Ama başarılı olamıyordu. Tam boğulucak gibi olmuşkan, kendini birden yatağının içersinde buldu. Nefes nefeseydi. Atleti terden sırılsıklamdı. “Çok şükür, rüyaymış,” diye kendi kendine söylendi. Yanında ki yatakta yatan arkadaşı Ahmet, derin bir uykudaydı. Onu rahatsız etmeden yatağından sessizce kalkıp, lavaboya doğru gitti. Yüzünü, saçlarını ıslattı. İyice uyanmak istiyordu. Aynada kendine baktı. Koyu kahverengi saçları kısacık kesilmişti. Uçlarından sular damlıyordu. Kaşları oldukça uzundu. Gözleri, saçına uyumlu olsun diye sanki özel olarak koyu kahverengi olarak yaratılmıştı. İnce çizgili dudaklara sahipti. Teni ise bir erkeğe yakışmıyacak kadar beyazdı.

DERİN KARANLIK

nihansage | 11 June 2011 13:51

Sınav sonuçları, Uzay Araştırmaları ve Geliştirme Lisesinin büyük salonunun duvarında asılı duran panoya yerleştirilmişti. Tüm öğrenciler, sınav sonuçlarını öğrenmek için panonun önüne toplanmışlardı. Herkes merak içersindeydi. Sınav sonuçları, bu öğrencilerin hangi bölümde eğitim alacaklarını belirliyordu. En yüksek notu alan öğrenciler, gerçek bir uzay gemisinde eğitim alacaklardı. Ve bu eğitim sırasında başarılı olan öğrenciler, bir sonraki adım olarak görev yapan bir uzay gemisine atanarak, sıtajlarını orada tamamlayacaklardı. Bu ileride uzay gemisinde görev yapmak isteyen öğrenciler için bulunmaz bir fırsattı.

gün dökümü aşk

astral | 04 June 2011 12:49

Sessizce geçip giden bu geminin ardından kaç ‘gün dökümü aşk’ kalır? ‘Kalan mıdır, aşk mıdır, olmazda mıdır?’ ya da işin sonu gelinemeyen başka bir yer midir? Us mudur, pus mudur? Aşk uslu mudur? Aşkı tutsak etmek mümkün müdür? Olan olunana denk ise, olunan çıkan sonuçla aynılaşan mıdır? Diyen, denilene benzeseydi, diyen demekten çoktan vazgeçmez miydi? Belki de, diyenin demekten vazgeçmeme sebebi, denilenden iki okyanus ve bir boyun farkıyla ayrı olmasıydı? Öyle olmasaydı sözler çoktan susar, güllere de su vermeye de gerek kalmazmış. ‘Olur olur’ deyip ilk kaçan; önde gidip de yuvarlanan olurmuş. Kendinden sarhoş insanın kendi mezarına düştüğü gibi göz açıp kapayana kadar geçer mi bu felsefe pazarlaması? Yoksa feri bozulmuş bir kırlangıç gibi oradan oraya giderken, yanına aldıkların hep bir parçandan eksik olup/ hep parçanı eksiltirken; eksilirken çoğalır mısın yoksa çoğalırken eksilen mi olursun?

pusu-la

morfik | 27 May 2011 20:37

sırt çantama ne koymalıydım hiç bilmiyordum, bir şeyler koymayı başardım. önemli olan da buydu, vardı işte ağırlığı.
tam bir dakika kala, ben de bu otobüsün yolcusuyum dedim.
yanımda üç kitap vardı. Kafka, Kafka ve Kafka. birinci kitaptan birinci cümleyi, ikinci kitaptan ikinci cümleyi, üçüncü kitaptan dördüncü cümleyi okudum ve kulaklığı taktım.
gözlerim her yerdeydi.. dağlara çıkıyor, bir yatakta gülüşüyor, arabayı takip ediyor, mezarlarla oynuyordu. bir çukurdan bir bebeği çıkarıyor, diğerine koyuyordu. bazen unutuyor boş bırakıyordu. sonra ziyaretçilerine görünmeden kaçıyordu.
altı saat içerisinde bundan başka ne yaptım, unuttum. sadece elma yiyen bir kız hatırlıyorum. aslında sadece elmayı hatırlıyorum.
buraya kadar..

dalgalı bakır saçları

seniseviyorumdenizim | 26 May 2011 21:09

Sabah. Masamda birşeyler okuyorum. Saçlarımın arasından bakır dalgalı bir saç düşüverdi. Aldım elime, baktım.

Ne zaman yanımdaydın, belki 2 saat… Özlediğimi hissettim. Saçını gözümün önüne koydum. Atamadım, günümün daha kolay, daha güzel geçmesini sağladı senden bir parça.

Baktıkça içim ısındı. Mutlu oldum. Neden mutlu oldum? Seni yaşadığım için. Dondurmam.

arada aşk düşüncesi

seniseviyorumdenizim | 17 May 2011 14:26

Aşkımın gelmesine kaç saat var diye saate bakıyorum… İçtiğim çay sevgilim yanımda olmadan yarım tada sahip. Ben yarım huzurluyum sensiz, sen gelince saraylara yakışır bir huzur kaplıyor bu bedeni.

Açık söyleyeyim, sensiz biraz huysuzum. Nasıl desem, bir parça -ya da bir parça değil çok parça- senin eksikliğini hissedip her an yanımda ol istiyorum ya; işte bundan kaynaklanıyor, bütün bu içtepi seramonisi.

Yaklaşık üç saat ver senin güzel gözlerini görmek için, düşünebiliyor musun? Benim için nasıl güzel bir varlıksın sen! Beni sakinleştiren ama sakinleştirirken salaklaştırmayan, olumlulaştıran; uysal bir kedi kıvamına getirip şarkılar söyleyen, aşk şarkıları…

Günümüz Atatürkçüleri. Dünün Hilafetçileri.

Agirlikkesici | 06 May 2011 09:36

Açık konuşayım ki, bugün bu ülkenin ne iyi bir cumhurbaşkana, başbakana ya da bürokrata ihtiyacı var. Aslında bu ülkenin çok daha iyi devrimciye ihtiyacı var. Öyle yakınmalarla, olmazlarla, yapamayızlarla, başarayamayızlarla işimiz yok. Mustafa Kemal kararlığında bireyler gerekli bize.
Yani sağlam bireylere, asil kanlara ihtiyacımız var…Şu anda bulunduğu duruma değer verenler, mesleklerini önemseyenler, işgal ettikleri yerleri birer mevzi olarak görenler hele bir oturup düşünsünler. Vatan elden gittikten sonra mevkiler, maaşlar, meslekler ne işe yarar?Kurtuluş savaşı verilirken ”şeriatçı için hilafet makamı önemliydi” o kadar abartılmış ki ”vatan olmasa da hilafeti koruyalım” diyorlardı. Bunun adı ihanettir. Günümüz Atatürkçüleri, dünün hilafetçileri, dünün demirel’i gibi davranarak Atatürkçü olunmayacaklarını anlasınlar artık.

Hepimiz Bunalımdayız

absynthe | 05 May 2011 17:16

Herkesin aynı şekilde hissediyor olması, bunun olması gereken olduğunu mu gösterir? Şu günlerde stresli olmanın, bunalımda olmanın normal olduğuna inandırılmış durumdayız, bu kabul edilmiş bir gerçek. Mutsuz olmak doğal. Bunu engellemek için elimizden bir şey gelmiyor, mutsuzluğumuzu olduğu gibi kabul ediyoruz. Bu modern insanın sosyal ve psikolojik dilemması, hem kurtulmak istenen, hem de asla peşimizi bırakmayan.

YAZ YAZ YAZ

linet | 03 May 2011 16:32

Uzun zaman oldu kelimelerimi ekrana aktarmayalı, hep parmaklarım beynime yetişmeye çalışırdı yazarken. Yok durdu sanki ellerim aslında beynim sustu, söylecek sözüm kalmadı.

Sabah 6.10 telefonumun alarmına uyanmak istemedim, o çalmadan kapattım alarmı, işe gitmek gelmiyordu içimden uyumak istiyordum, annemi mi hasta etseydim, babamın şekerini mi yükseltseydim. Kendimi hasta etmiştim kaç kere, nerdeyse 15 günde bir kendim iyi hissetmiyorum diyip o günü kendime tatil ilan ediyordum. Artık yine iyi değilim diye aramak gelmedi içimden. Servise mesaj attım ben bugün yokum diye, ee ne yapacaktım, telefonu kapattım, beynimi de…