bildirgec.org

deneme hakkında tüm yazılar

terli-k

morfik | 27 June 2011 13:12

Yüzümü avuçlarımın arasına almaktan vazgeçiyorum. Başlangıçlara tanıklık etmiyor. Sadece yüzümü avuçlarımın arasına almıyorum.
Ellerim bacaklarımın yanında kıpırtısız duruyor. Yığın halinde duruyorum yatağın üzerinde. Soluk alıyorum. derin ve uzun soluyorum.
Bu hal, hal değil. Kalkıp yüzümü yıkadığımı düşünüyorum. Kalkıp yüzümü yıkıyorum ve yeniden yığın halime dönüyorum.

En büyük günahların sebebi aşk ve yalnızlık değil mi?

gokyuzuX | 27 June 2011 11:57

İnsanoğlu’nun içinde her türlü kişiliğin olduğu bir gerçek. Saf, kurnaz, zalim, bencil…
Bence kişilik, insanın kim olmak istediği ile ilgili veya hayatta ki duruşunun nasıl olması gerektiğine karar vermesiyle zamanla gelişen bir olgu. Değer yargılarımız, vicdanımız kişiliğimizin oluşmasında belirleyici iki önemli unsur.Geçenlerde izlediğim bir filmde 1560-1614 yılları arasında yaşamış olan Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatı anlatılmaktaydı. 14 yaşında nüfuslu bir Lord’la evlenen Elizabeth, kendisinden oldukça genç olan Istvan’a aşık olur. Ve bu gençle tutku dolu bir aşk yaşamaya başlar. Ama mutlulukları kısa sürer. Istvan’ın babası, oğlunu bu kadından ayırmak için planlar yapar. Elizabeth’e göre Istvan ona duyduğu aşktan vazgeçmiştir. Bu acı, Kontes’in hayatını önemli bir şekilde etkiler. Mutluluğu bir anda bulmuş ve kaybetmiştir. 40 yaşında olan Elizabeth, yaşlandığını düşündüğü için güzelliğini kaybetme korkusuyla birçok genç kızın hayatına kıymıştır. Bir gün hizmetkarı olan genç bir kız, onun saçlarını tararken canını acıtmasından dolayı kıza öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes’in ellerine düşmüştür. Bu olaydan sonra kanın, kendisini gençleştirdiğine dair takıntılı bir düşünce beynine yerleşmiştir. Evliliğinde aradığı sevgiyi bulamayan ve aşığı tarafından terk edilen Kontes, yaşadığı bu hayal kırıklığı sonunda daha zalim biri olmaya başlamıştır. Gittikçe akılı sağlığını kaybeder. Gençlik ve güzelliğini kaybetme, kocası öldükten sonra yaşadığı ölüm korkusu nedeniyle yüzlerce bayanı öldürtüp genç kalma düşüncesi, beyninde saplantılı bir düşünce halini almıştır.Filmi izlediğimde aşkın bir insanı nasıl değiştirebildiğine, yalnızlık ve aşksızlığın insanın doğasındaki bencilliği ortaya çıkarabildiğine tanık oldum. Bu hikaye de Kontes’i yaptığı korkunç cinayetlerden dolayı haklı bulmuyorum; ama öyle olmuyor mu gerçek hayatta da? En büyük günahların sebebi aşk, yalnızlık ve kıskançlık değilmi birçoğumuzun hayat hikayesinde olduğu gibi?

Orjinal olarak doğarız, kopya olarak ölürüz

gokyuzuX | 27 June 2011 10:19

İnsan olmanın anlamını sorgulamak, onun insanlığını ve kimliğini sorgulamaktır. Dünya’nın birçok yerinde hala kadınların ve çocukların şiddete maruz kalmaları, tecavüze uğramaları, çocukların çocuklara uyguladığı şiddet günümüzde hala devam ederken bulunduğumuz ortamı gururla uygarlık diye adlandırıyoruz. Ancak uygarlığın içinde hakim olan yasalar ve güçler, bize karşı ruh ve bedensel mutluluğumuzu hedef alan bağımsız bir varlık geliştirmiş durumdalar. Bilgi toplumu çağında yaşamamıza rağmen, geçmişimizden ders almamız yüzünden biribirimizle daha fazla çatıştığımız bir dünyada yaşıyoruz.

Aristo Mantığı

gokyuzuX | 24 June 2011 09:34

Varoluş çelişkilidir. Çelişki, yaşamın kalbinde yaşar. Çelişki; zıtlıklar sayesinde ortaya çıkar, o zıtlıkların dengisidir. Ve bu dengeyi tutturabilen kişi yaşamı, hayatı, Tanrı’yı daha iyi anlamaya başlar. İşin sırrı dengedir. Sezen Aksu’nun ‘Denge’ isimli şarkısının sözlerinde dile getirdiği gibi. ‘ Ben kendime göreyim, ben dünyaya göreyim, ama sizin adınız ne’? Yaşamın zıtlıklarını anlamayan, Tanrı’yı yok saymaya çalışan insanların çoğu hayatın farklılıklar sayesinde güzel olduğunu kabul etmek istemez. Bizler Aristo mantığına göre yetiştirildik. Mantık, Aristo’ya göre düzdür. Ama yaşam zıtlıkların dengesidir. Erkek varsa kadın, fakir varsa zengin, çirkin varsa güzel, kötü varsa iyi olması gerektiğini kabul etmeyiz birçoğumuz. Zıtlıklar olmadan, aslında her şey çok daha anlamsız olurdu. Dünyadaki tüm eğitim sistemleri Aristo’ya inanıyor. Ve bilim şimdi yaşamın mantık değil, diyalektik üzerine kurulu olduğunu anlıyor. Ölüm olmadan, yaşamın var olmayacağı fikri birçoğumuza ters geliyor. Ölüm yaşama arka fonu sağlar. Ona renk ve derinlik verir, bu yüzden yaşamın karşısında değildir. Ölüm yaşamın içindedir, sahici bir yaşam sürmek isteyen her insan, sahici bir şekilde öleceğini öğrenmelidir. Yaşamda başımıza gelen zorluk ve güçlüklerden Aristo Mantığıyla kurtulmak okadar kolay değildir. Yaşamın içinden ancak hatalarından ders alarak çıkabilir ve zorlukları aşabilirsin.

DERİN KARANLIK 3

nihansage | 22 June 2011 10:56

Oktay çok şaşırmıştı. Karşısında hem kendini hem de babasını tanıyan biri vardı. Önce ne söyleyeceğini bilemedi. Albay’ın kendi hakkında ki tespiti o kadar doğruydu ki, ister istemez inkar etme yolunu seçti.

– Benim uzaydan korktuğumu da nereden çıkardınız. Üstelik annem de beni sizin söylediğiniz şekilde büyütmedi. Daima her konuda cesur olmamı söylerdi.

Albay Çelik gülümsedi. Karşısında henüz on yedi yaşında olan, fakat içinde fırtınalar kopan ve büyük bir insan gibi davranmaya çalışan bir çocuk vardı.

Mış gibi yaşamak

gokyuzuX | 20 June 2011 22:15

Bu kavanoz dipli dünya, binbir gölge oyunu oynanan parıltılı ve tantalı bir sahne. Para, pula, mala, makama,unvana aldanıp kanan oyuncularla dulu. Ne kadar zenginleşiyorsa, o kadar doyumsuz oluyorlar. Ne kadar yükselirse insanoğlu, daha bir aç oluyor yükselmeye. Fesat ve hasetle, kibirle, budalaca dünya malını kendilerine kıble yapıyorlar, bilerek yada bilmeyerek nesnelere kul oluyorlardı. Bu dünya da herkes birşey olmaya çalışırken, ben hiç kimse olmak istiyorum bazen. İnsanı ayakta tutan ben duygusu yerine, bir de hiç kimse olmamaya çalışsalar, belki de o nokta da mutluluğu yakalayacaklar. Evrende bir toz taneciğiz hepimiz. Ne kadar yükselirsek yükselelim, kendimizi küçük zannederiz. Oysa büyük alem, insanın kendisinde toplanmıştır. Bir tek nokta, en ince fırçanın ucuyla suya bırakılan minnacık bir nokta ve sonra umman-ı derya. Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytanı hep dışımızda ararız, korkunç bir mahluk gibi. İçimizde bir ses bize daha azıyla yetinme, daha fazlasını iste diye sesleniyorsa o ses, şeytanın sesidir. Başkalarıyla değil, sadece kendisiyle uğraşan insan Yaradan’ı tanır.

kusmuk

morfik | 20 June 2011 19:44

parmağımı boğazıma itiyorum, olmuyor.. kahretsin, daha vazgeçemem, dinin son ayetinde son suresindeyim.. tanrının sözcükleri tükendi,
şu lanet sessizliği yırtmalıyım. parmaklarımı yeniden boğazıma götürüyorum. itiyorum, tırnaklarım ayağımı kanatıyor,
sessizlik ise yerli yerinde, acı tebessümler, hoyrat dokunuşlar.. incinirmiş, kimin umurunda !
madem hüzün kadına güzellik katarmış..
en ıslak halimle denize iniyorum. atlarla yüzü-koyun uzanıyorum. biraz ip biraz iğne gerekli bana, atları denize tutturmak için.. biraz ip biraz iğne gerekli bana , ruhumu iğdiş etmek için..
ağır gürzler savuruyorum derinime, birlikte savruluyorum. üzümlere inancım büyüktür oysa,, sabahsız , hep tenhada uyuyorum..
ey saki, doldur yeniden kadehi.. kustukça sevişmek istiyorum.
özgür olmak için , önce, esir düşmek gerek, gözlerim tüm görenleri görsün ki ;
biliyorum..

Hayat sevmekle başlar

gokyuzuX | 20 June 2011 13:49

Kimi kadın için evlilik bir sığınaktır. Aşık olmadan, içinde o kişiye karşı birşey hissetmeden de sadece güvenilecek birine ihtiyaç duymak. Bazen kendi içimizdeki yalnızlığa son vermek için yaptığımız bir tercih olur evlilik. Çocuklarım olsun, bir yuvam olsun, hayatımda varoluşumun bir nedeni olsun diye de yapılır birçok evlilik. Bir kadının hayatındaki erkekten kendisini mutlu etmesini arzu etmesi, bir hayatı paylaşabilmek, kanayan bir yarayı dindiricek gibi gelir düşündüğünde. Ama insanoğlu en çok kendini kandırır. İnsanın tek dostu da, düşmanı da kendisidir nasıl olsa.

Kadın ve erkek arasındaki farklılık, eşitliğe aykırı değildir.

gokyuzuX | 18 June 2011 13:09

Kadınların, her toplumda yüzyıllar boyunca baskılandığı ve bir kadın olarak kendilerini gerçekleştirilmesine izin verilmediği birçoğumuzun kabul ettiği bir gerçek. Günümüz kadınları, erkeklerden daha başarılı olabileceği birçok iş olduğu gerçeğinin farkındalar. Kadınların empati konusunda başarılı olmaları özel bir beceri mi? Yoksa kadına özgü, biyolojik bir özellik mi? Feminizm, ‘ailede eşitlik’ kavramı iki cinsiyetin benzerliklerini eş değer tutuyor. Farklı olmak eşitliğe aykırı bir kavram değildir. Erkek ve kadınların birbirlerinden farklı olduğunu söylemek, bir cinsiyetin ötekinden daha iyi ve daha başarılı, daha güçlü olduğunu söylemek değildir.

Sadece yazmak ve içimi dökmek, tek arzum bu

todesengel | 17 June 2011 21:04

Neden insanlar yaptıklarının ne kadar da anlamsız olduğunu sonradan anlarlar? Daha önce akılları başlarına gelse de zaten hayatın getirdiği yüklere bir de kalp kırıklıkları, üzüntüler ve acılar eklenmese…

Pişmanlık bu değil midir aslında, yaptığın şeyin yanlış ya da sonradan sana faydalı olmadığını anlayıp da telafisini arzu etmek. Pişman mıyım, dün için evet hem de köpek gibi. Yapar mıyım bi daha, asla!