bildirgec.org

deneme hakkında tüm yazılar

sobe

abstrehaz | 18 October 2010 10:44

yerinde yaşamayadıklarımın boşluğundayım..ayakkabılarımı düğümlemeyi çabuk öğrendim..hazlarımı yersiz kullandım..ritmi uymayan nefeslerimle yüreğimi yordum..bilinç tansiyonları geçirdim..adamlar sandım..kadınlar oldum..uykusuz rüyalar geçirdim..kısıtlı mutluluklar yaşadım..üzüntüler artırdım..affedilme uğruna binlerce secde verdim..vicdanımla bahse girdim..her mezarlıktan bi isim seçtim..her ölü çocugun olgunluğuna erdim..bilerek geçtim,bilmeyerek gerilerim..ardışık anlar yaşadım..aralarda sıkışıp kaldım..’acıtmasın!’ dediğimde artık hatırlamamayı bildim..şimdilerde her şeyi unutuyorum..üç saniyeye sığdırdım bebekleri,etekleri,eksikleri…çamurda yuvarladığım tencereye koydum günü birlik nimetlerimi..ben bir damlayım..aslından kopup gelen..ben bi saklambaçım..diğerlerini nerde arayacağımı bilmediğim..gelin,gelin ..ve sobeleyin beni..ben burdayımm..burdayımmm!!

..siz nerdesiniz??

bilirsin değil mi?

astral | 15 October 2010 14:31

Ruhumun sığınaksızlığında boş bir gezegen burası. Yer yüzü cezveye düşmüş, beyazlara bulanmış çabalarının sonucunda.

Her rıhtım, kendisine çıkarmış, derin bir rüzgâr ruhuna güneyden esermiş. Her var oluş, geri beslenim olup dönermiş, düş bahçelerine. Ta ki, yok oluşlar sadece yazıda kalıncaya dek…

Saçlarının arasında uyumak istiyorum ve kokunun içinde beni sararken istencin ile o zaman, zaman duruyor, dinginlik.

Söz bu ya, akıp gidiyor diyorlar. Gitmesin. Duralım kapı önlerinde, sözlerin de önünde. Geçit verecek de vermeyecek de yalnız biziz, bilir misin?
Bilir misin, okyanuslar vardır; dalgalarında kırlangıç esintisini getirir rengiyle, oluşuyla…

müzik ne yapar?

absynthe | 15 October 2010 10:31

İnsanları hiç dinlediği müziğe göre kategorize ettiğiniz oldu mu? Bazı insanlar için rock bir yaşam tarzıdır mesela- ben biraz modası geçmiş olduğum için buradan örnek veriyorum- örneğin yeni tanıştığım bir insanın led zeppelin’in bir şarkısından bahsetmesi ya da beatles’ı az çok bilmesi beni etkiler. Ortak bir değeri paylaşıyor olmak bir bağ kurar o insanla benim aramda. George Harrison dediğimde yüzüme mal mal bakmaması, hatta tutup solo albümlerinden birini bana getirmesi o kişiyi özel bir yere koyar gözümde. Bir yakınımın Cem Adrian dinleyen insanlara zaafı vardır mesela, ne yaparsa yapsın o insan Cem Adrian dinliyorsa güvenilir gibi gelir ona, hiç güvenmeyeceği, ilgilenmeyeceği insanlarla bunun etkisiyle ilgilendiğine şahit oldum.

http://fc03.deviantart.com/fs14/i/2007/086/1/8/no_music_no_life_by_rickydaskylinez.jpg
http://fc03.deviantart.com/fs14/i/2007/086/1/8/no_music_no_life_by_rickydaskylinez.jpg

Sanatın hiçbir dalı kişiliğimizi bu denli etkilememiştir herhalde, ne resim, ne tiyatro. Belki edebiyat ile sinema biraz yaklaşmıştır, ama hiçbiri müzik kadar kolay ulaşılabilir, hızlı ve defalarca tüketilebilir olmadı. Hiçbiri müzik kadar kitlelere hızla ve uzun süren bir etkiyle nüfuz etmedi. Müzik ayrıca diğer sanat dallarından farklı olarak tüm marjinal grupların da kendini ifade etmesine olanak sağladı. 70lerde başlayıp günümüze evrilen arabesk buna güzel bir örnek olabilir. Hala tartışmaları yapılan bu müzik türü-diğerleriyle beraber tabii- gerçekten de toplumda tabakalaşmaya yol açıyor olabilir. Örneğin annem bir dönem çalıştığı iş yerinde sürekli “damardan” dinleyen iş arkadaşlarından nefret ederdi. Onlar da annemin götürdüğü türküleri dinlemezlerdi. Ama zamanla annem de onların dinlediklerine alışmaya başladı, bu gruba uyum sağladığının da bir göstergesiydi.

devre anahtarı

astral | 14 October 2010 10:05

Gittiği bir doktor yaralarını incelemiş ve ölüme sebebiyet verecek kadar ciddi olmadığında ısrar etmiş ve tüm hikaye bundan sonra başlamış…

Bu yazı çok ıssız. Ne kadar yakın ne kadar uzağımdasın? Sığınaksızlar penceresi çoktan dolmuşken; var oluş psikozlarını yazarken, sen geri dönenlerdenken, tütsülenmiş gerçek şişeye konulmuş, bekliyor…

Söylesene sesindeki kimsesizlik, kime? Adres veriyorum: Çalınmış ruhlar pazarı yerine batık ruhlar kenti. Ayrıksı otlar birlikteliği, kendi içinde bütünlük yaratıyor; öyle mi? ‘Söz söyleme süreçleri henüz bitmedi,’ diyemeyeceğim.

Greenwich

astral | 07 October 2010 09:17

“Çin’e fuara gidelim mi? diye başladı söze durup dururken. Z, Çin furarına gitmenin dışında N’nin çılgınlığını düşünüp kahkaha patlattı.

O an yan masada karizmatik bir adamın bakışlarıyla karşılaştı. Şarap bardağına kalemiyle dokunduğu an, tekrar N, Z’nin elini sımsıkı tuttu. Gözleri gülümsüyor, zaman gülümsüyordu…

İzlere önem veren birinin, bir tek kendi olmadığını onu ilk kez gördüğünde de anlamıştı Z. Öyle ki, yüzüğünün taşı ne dediğinde aldığı yanıta şaşırmadı.

tevafuk

astral | 05 October 2010 17:56

”Orda 100 tane gül var, ama ben seni 100 milyon kere seviyorum..
100 milyon tane gül gönderemeyiz dediler :))”

Böyle başlayan bir hikayenin içinde, renkli hayallerin kahramanı, mutlu Derya; tevaffuk’un anlamını düşünüp daha bir sevinmektedir.

Gecenin beşinde, beş spiritüalizm sorusunun beşine de; ‘Şey neydi? A, unuttum. Bilmiyorum. Ama sen anlatınca anlıyorum’ diye eğlenceli şekilde yanıt verse de, vuku toplayacı çiçek; başı sonu eğlenceli bu işin demektedir zaman, cebine koyduğu anları kendine saklarken…

”An be an, bir melodinin peşine isteyerek gidercesine; yakamoz kovalayan macerapest düşmüş çoktan sol yana” yazan bir cümle okudu Derya. Kafasını kaldırmasıyla, o notu tekrar okuma isteği doğdu içine.

Sanal alışverişte artık pek de sanal değiliz!

Beacool | 02 October 2010 11:20

Fits me
Fits me

Sanal hayatın gündelik hayatın yerine geçmesiyle değişen alışveriş kültüründe “değişmez” dediğim alışveriş sektörü giyim sektörüydü. Bu konuda birkaç deneyim yaşamış ve bedenleri benim bedenime birebir olan birkaç ürünü sanal alışverişle internetten sipariş etmiştim. Ürün geldiğinde ise üstümde hiç de benimmiş gibi durmamıştı. İşte bu birkaç acı deneyim sanal alışverişle kıyafet almamın hayalinin “henüz” erken olduğunu gösteriyordu…

Fits me ile şekilden şekile...
Fits me ile şekilden şekile…

Tabii bu haberi görmek kafamdaki “acaba?” rüzgârlarının yeniden başlamasına sebep oldu. Bir Estonya firması tarafından 30.000 insan vücudunun taranmasıyla yaratılan ve Fits.me ismiyle anılan bu ürün bir nevi robot manken. Tek yaptığı ise sizin vücudunuzu taklit etmek ama bu taklidi 2000 farklı vücut şekline girerek yapabiliyor.

Uyu

linet | 16 September 2010 15:02

Olmuyor diyor yapamıyorum, tek istediğim huzur, tamam diyorum veremiyorum ne sana ne kendime huzur, bitsin diyorum ama içim bağırıyor bitmesin diye.. Neden böyle yapıyorsun sen böyle değildin, yapabiliriz diyor içim seviniyor ama belli etmiyorum demek ki yapamıyorum derken gerçekten istemiyor ayrılmayı o da bensiz yapamayacak biliyorum diyorum, ama hemen teslim olmak istemiyorum, başımı sağa sola sallıyorum ben böyleyim diyorum beni değiştirmeye çalışma, eğer yapamıyorum diyorsan seni daha fazla üzmek istemiyorum bitsin diyorum, daha derken salak gerizekalı diye kendime kızıyorum, ya tamam derse şimdi, tamam bitsin hadi eyvallah derse ne yapacaksın nasıl katlanacaksın onsuzluğa. Susuyor gözlerime bakıyor uzun uzun, ağlamak üzereyim, uzanıp sarılmak istiyorum, gururum engel oluyor daha çok uzaklaşıyorum. Salak diyorum sarılsana bana bitsin bu anlamsız tartışma, çek beni kendine öp dudaklarımdan, hırsla, aşkla öp beni koy noktayı işte..

Romantik

absynthe | 16 September 2010 09:27

<a href=… />

Etrafımdaki insanların- ben de dâhil olmak üzere- yalnızlaştıkça romantikleştiğini fark ettim. Aşktan uzaklaştıkça aşka olan inancımız daha da artıyor, fakat yarattığımız hayal dünyası bizi gerçek ilişkilerden her geçen gün daha da uzaklaştırıyor. Sevmeyi unutuyoruz, yerine hayal mahsulü bir ürün koyuyoruz. Filmlerde gördüklerimizle kitaplarda okuduğumuz aşka bir gün rastlamak umuduyla geçiyor günlerimiz. Unutuyoruz ki aşkı yaşayarak yazan azdır. Shakespeare’in nefret ettiği bir eşi vardı, birçok eleştirmen onun homoseksüel olduğunu düşünür. Ama heteroseksüel aşka dair hiçbir yazarın, şairin boy ölçüşemeyeceği güzellikle yapıtlar yarattı. 42 yaşında bekâr olarak hayata gözlerini yuman Jane Austen’ın kitaplarının sonunda istisnasız hep evlilik vardır –ki tahmin edersiniz ki 19. yüzyılda kırklarına gelip de hiç evlenmemiş kadın bulmak çok güçtü. Fakat o gerçek aşka- belki de hiç olmayan bir şeye- inandığı için kendini kimseye paylaşmadı.

AYAZI GETİRENLER

mavilikler | 22 August 2010 14:01

Bana elini uzatır mısın küçük kız? Onu sıkı sıkı tutmama, sıcaklığımı ona geçirmeme izin verir misin? Çünkü bende bol bol var o sıcaklıktan. Yıllarca onu elde etmek için savaştım durdum. Sıcacık yapmak için ellerimi, tüm soğukları savuşturmayı öğrenmeye zorladım kendimi.

Sen çok küçüksün henüz. Bilmezsin. Büyüdükçe çeşit çeşit soğukla karşılaşır insan. Havanın soğuğu onların yanında çok hafif kalır. İnsanların yarattığı, hava koşullarından bağımsız dünyada, soğuklar çok daha fazla sıklıkta yaşanır.

Bir dolu insanla karşılaşırsın. Kimi zaman güneşli bir bahçedesindir. Kimi zamansa ayazın ortasında… Ama ben öğrendim artık, insanların dünyasındaki hava koşulları her ne olursa olsun üşümemeyi. Ayazın ortasındayken de güneşi getirebilmeyi bahçeme…