bildirgec.org

courtney love hakkında tüm yazılar

Basquiat (1996)

queennothing | 28 November 2010 20:11

1951 doğumlu Amerikan sinemacı Julian Schnabel‘in yönetmenliğini yaptığı 1996 çıkışlı sinema filmi “Basquiat“, Amerikan graffiti sanatçısı Jean-Michel Basquiatın hayatını anlatıyor. Filmde Amerikan aktör Jeffrey Wright, Kanadalı aktör Michael Wincott, Porto Rikolu aktör Benicio Del Toro, İngiliz aktris Claire Forlani, İngiliz müzisyen David Bowie, Amerikan aktör Christopher Walken, İngiliz aktör Gary Oldman, Willem Dafoe, Courtney Love ve Parker Posey rol alıyor.
1960 senesinde Brooklyn’de, üç çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelen Jean-Michel Basquiat, 19’undayken İngilizce, Fransızca ve İspanyolca’yı akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. 18 yaşında alesini terkedip New york’a gelen Basquiat, New York sokaklarında graffiti yapmaya başladı. Müze önlerinde kendi çizimlerini satan genç sanatçı, 1980’lerde Amerika’da tanınmaya başladı.

Trapped (2002)

queennothing | 17 January 2010 15:10

Greg Iles‘in romanından uyarlanan 2002 çıkışlı suç/ gerilim filmi “Trapped” (Kapan), Meksikalı sinemacı Luis Mandoki tarafından yönetildi. Filmde Oscar Ödüllü aktris Charlize Theron, Amerikan aktör Kevin Bacon, İrlandalı aktör Stuart Townsend, Amerikan aktris/ şarkıcı Courtney Love ve Dakota Fanning rol alıyor.

Karen ve Will, evli ve mutlu bir çifttir. Küçük kızları Abby ile tamamlanan mutlu aile tablosu, Doktor Will’in iş için şehir dışına gitmesiyle korkunç bir biçimde dağılacaktır. Küçük Abby ile evde yalnız kalan genç Karen, evinde yabancı bir adam olduğunu farkeder. Hickey adlı bu adam, küçük Abby’i alıkoyar ve Karen’i de rehin alır. Abby’i bir kulübeye kapatan Hickey’in kendisi Karen’in yanında kalmıştır ve yanlış bir şey yapmaması için genç kadını Abby’yi öldürmek ile tehdit etmektedir. Öte yandan, şehir dışında bir otel odasında kalan baba Will, odasına adeta zorla giren bir kadın tarafından rehin alınır ve kızı Abby’nin kaçırıldığını öğrenir. Çok geçmeden Abby’nin, Karen’i rehin alan Hickey ve Will’i rehin alan Cheryl’in ortaklığıyla kaçırıldığı anlaşılır.

Edward Norton

queennothing | 22 May 2008 16:17

Edward James Norton, 18 Ağustos 1969 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Massachusetts Eyaleti’nin başkenti olan Boston’da dünyaya geldi.Daha sonra James ve Molly adlarında iki kardeşi olur. Avukat babası Edward Norton Sr. ve öğretmen annesi Robin Norton ile birlikte Kolombiya’da yaşayan Norton, henüz 5 yaşındayken dadısı Betsy True ile bir müzikale gider. “Cinderella”dan çok etkilenen Norton, oyunculuk hayalleri kurmaya başladı.
Maryland’de bulunan Columbia School for Theatrical Arts’da oyunculuk eğitimi almaya başlayan Norton, 8 yaşındayken “Annie Get Your Gun” müzikalinde oynayarak oyunculuk serüvenini başlattı. Okulu bitince liseyi de yine Maryland’deki “Wilde Lake High School“da okudu.
1991 yılında ünlü “Yale Üniversitesi“nin “astronomi” bölümünü kazandığında kararsızlık yaşadı ve en sonunda “tarih” bölümünü bitirdi. Tiyatro aşkı Yale’de de kendini gösterdi ve Yale’de tiyatroyla ilgili bir çok şey öğrendi. Bunun yanı sıra Yale’de Japonca da öğrenen Edward, sonraları büyükbabasının Osaka’daki “The Enterprise Foundation” fabrikasında çalışıp profesyonel olarak Japonca öğrenecekti.

Bandajlanmış Hediye Paketleri

Ringa | 17 September 2003 00:13

Her zaman kanla başlar. Kaostan düzen yaratma düşüncesiyle üretilen bütün yaradılış efsanelerinin karanlığa ait ve kaotik başlangıçları her zaman bir şekilde gotic bir festival, bir vampir mabeti, bir pagan ayini, daha da önemlisi erotikleştirilmiş dini bir şov olarak sunulur. Marduk, ejderha Tiamat’ı avlar ve cenneti yeryüzünden ayırır. Zeus, öz babası Kronos’u katleder ve Titanlar’ı sürgüne yollar. Eğer bazen çok vahşice gözükse bile, evet, ne bekliyorsunuz ki? Bazı değerli şeyler de azıcık acıyla kazanılabilir. Çünkü gördüğünüz gibi, kimse sonsuza kadar tepe aşağı tavana asılı kalamaz; ışık bile. Işığın bir çok tonu olduğu gibi, gölgeninde bir çok derecesi vardır.
Ve Kabil kırılmış bir çocuktur, yüzünde ışığın izini bile taşımaz; buna rağmen Yukardakinin alnına açtığı yara izini taşır. Karanlığın izidir onunkisi; cinayettir. Onun gücü avlanmak değildir, kardeşinin yaptığı gibi. Ama öldürmektir, kutsal Kitaptaki Tanrı gibi. Kan emici vampirlerin hikayelerinde alkışlanan gotik-punk super-star’ın ilk modelidir kendisi; karanlığın parıldayan, şok eden sembolüdür ki içindeki acıyı vücuduna zarar vererek çıkartan ergenlik çağında ki gençlerle bir bağlantısı da kurulabilir. Acıyı çıkartmak yerine şeytan çıkartmak terimini de kullanabiliriz. Çünkü televizyon ve sinemada içine şeytan girenler genelde ergenliğe yeni ayak basmış çocuklardır. Bence Kabil’in vampir modasına uygun görünüşü ve bir depresyon idolü oluşu aslında onun anlamsızlığıdır; onun kırılgan ruhu ve yaralanmış kendini beğenmişliği, narsistik davranışlarıdır. “Neden benim sunumu kabul etmiyorsun” diye bağırır yukardakine, “Neden Habil’inkini kabul ediyorsun.” Aslında nasıl da büyük bir narsisttir. O, bir parça Edgar Allen Poe’dan şiirler okuyan Marianne Faithful’un sigaradan zarar görmüş sesi, bir parça Anna Kavan’ın eroinle buğulanmış bakışlarıyla Kafka’dan etkilenmiş sofistike yazı tarzı, En Güzel Pazar Günü Elbisesi içinde Courtney Love’ın çılgına dönmüş aklı, CK reklamlarında Kate Moss’un lanetlenmiş anoreksik güzelliği, ve son olarak bir parça da bir daha duymak bile istenmeyecek kadar korkunç olan biyografisinin karanlığı altında Tori Amos’ın dayanılmaz, tutunulmaz, dokunulmaz durgunluğudur. Eğer sonsuza kadar sürebilecek bir ünü ve başarıyı koruyabilen bu kadınların Kabil’le hiç bir ortak noktası olmadığını düşünseniz bile, o zaman kendine zarar vermenin çekiciliği, ergenliğe yeni girmiş modern bir çocuğun yaşadıklarıyla açıklanabilir. Birini öldürmenin verdiği dehşet yarı insan yarı canavar olmanın zorunlu bir kalıtımı, ahlak kurallarının “olmak ya da olmamak” üzerinden karar verildiği hiç bir geçerliliği olmayan bir dünyada kapalı kalmaktır. Sanırım bu konu, neden bazı gençler nedensiz yere intihara kalkışır, vücutlarını keser, kendilerini dövmeleriyle ya da piercingleriyle tanımlar, yeme bozuklukları çeker, siyahtan başka renkte kıyafet giymeyi reddeder ve hep aynı lanetlenmiş görüntülerini korumaya çalışırlar gibi soruları cevaplayarak uzayıp gider. Yüzeyde bir ergenin dünyası bir maskeli balo, kostüm partisi gibi görünür. Seyircisi olmayan hayaletlerin bastığı bir sahne şovudur. Ve daha güçlü, tehlikeli ve erotik bir seremoni halinde büyür, yükselir, tanrısallaşır. Gerçek denilebilecek bir şeye dokunmak için doğru zamandır, çünkü büyüdükçe, olgunlaştıkça insan küçülür, kendini bir hiç olarak hisseder. Bir ergenin dünyasındaysa hiçlik, tanrısallıkla aynı anlamda kullanılır. Kabil’in ilk yarası deşilir ve ölüm görselleştirilir, çevrelerinde ve içlerinde büyüyen hislere tapınılır.