The Last Airbender
M. Night Shyamalan’nın yönettiği ve çizgi romandan beyaz perdeye aktarılan Avatar: The Last Airbender filminin ilk fragmanı yayınlandı.
Fragmanı burdan yada şuradan (hd) seyredebilirsiniz…
M. Night Shyamalan’nın yönettiği ve çizgi romandan beyaz perdeye aktarılan Avatar: The Last Airbender filminin ilk fragmanı yayınlandı.
Fragmanı burdan yada şuradan (hd) seyredebilirsiniz…
A History of Violence (Şiddetin Tarihçesi) , David Cronenberg‘in 2005 yapımı filminin ismi. John Wagner ve Vince Locke’un çizgi roman hikayesinden uyarlanan film başarılı bir uyarlamadır. Sakin ve mütevazı bir hayat yaşayan Tom Stall’un hayatı (Viggo Mortensen) bir gün, çalıştığı restorana tehlikeli ve silahlı adamların gelmesiyle değişir. Adamları etkisiz hale getirip adını medyaya duyuran Stall bu durumdan memnun olmayacaktır.
Adının duyulmasından sonra çalıştığı yere mafya görünümlü daha tehlikeli adamların gelmesiyle Tom’un karısı rolündeki güzel oyuncu Maria Bello(Edie Stall rolünde)tanıdığı kocasının aslında tanıdığı kişi olmadığından şüphelenmeye başlar.
Rodeo Albümler Dizisi’nin ikinci kitabı Zombistan, ’87 doğumlu çizgi romancı Cem Özüduru’nun imzasını taşıyan ilk kitap olma özelliği taşıyor. Daha önceleri Rodeo Strip dergisinde yazıp çizen Özüduru, korku klişelerini yer yer ters-yüz ettiği bu çalışmasında Türkiye’nin güncel sorunlarına metaforik bir bakışla yaklaştığını ifade ediyor.
Kitabın uzantısı / eklentisi / parodisi niteliğinde bir de internet sitesi mevcut: Zombistan.com‘da, İstanbul’un zombilerce işgali gün gün aktarılıyor; kitabın nerelerde satıldığı gibi bilgilerin yanısıra, wallpaper ve afiş tarzı gibi ekstralar da yer alıyor.
İnsanı ‘insan’ yapan nedir? Köklerden mi gelir, yoksa zaten öyle mi doğar?
Cehennem ateşinden dünyaya doğan küçük kırmızı yaratık, Profesör Broom‘un hiç doğmamış oğlu olarak 60 yaşına kadar gelmiştir.
İnsanlar gibi yaşlanmayan bu dev kırmızı yaratığa “Hellboy” adı verilmiştir.
Bu korkutucu dev yaratık, görünüşünün aksine, şaşırtıcı derecede ‘insanlık içgüdüsü‘ne sahiptir.
“Hellblazer” çizgiromanından sinemaya uyarlanan “Constantine“, Francis Lawrence tarafından çekilmişti. 2005 yılında vizyona giren filmde Keanu Reeves ve Rachel Weisz başrolleri paylaşıyordu.
“Constantine“i sinemaya uyarlayan senaristlerden Jamie Delano ve Garth Ennis, “Constantine” filminin devamı olan “Constantine 2“yi çekmeye hazırlanıyor.
2009 un ülkemizde vizyona giren ilk çizgi roman uyarlaması Fransa’dan geliyor.. Filmin konusu kısaca şöyle: Varlıklı iş adamı Nerio Winch’in şüpheli ölümünün ardından, sıfırdan zirveye çıkardığı şirketinde entrika dolu iktidar kavgaları başlar.Yönetim kurulu üyeleri eski patronlarının herkesten gizlediği Largo adında bir oğlu olduğunu öğrenince kimsenin beklemediği olaylar baş gösterir. Maceraperest ve isyankar bir ruha sahip olan Largo (Tomer Sisley), tehlikeli bir yaşam sürmektedir. Babasının öldüğünü öğrenen Largo, bu olayı araştırmak ve şirketin iktidarını ele geçirmek için babasının düşmanlarıyla amansız bir mücadeleye girişir.
hikayemiz; ikinci dünya savaşı sırasında nazilerin geliştirdiği bir çeşit sırt roketinin, gösteri pilotluğu yapan Cliff Secord’un eline geçmesiyle başlıyor. 1991 yapımı filmin yönetmeni Joe Johnston, başrollerini ise Bill Campbell ve Jennifer Connelly paylaşıyorlar… 30’lu ve 40’lı yılların kült bilim-kurgu magazininden beyaz perdeye aktarılan ve ülkemizde roket adam ismiyle sinema ve tv’ler de gösterilen film bence hakettiği ilgiyi görememiş eğlenceli bir yapım. zamanı için oldukça güzel görsel efektlere sahip olan the rockeeter, hızlı ve sıkmayan bir tempoda ilerliyor.
biraz geleceğin dünyası biraz da daima genç gibi filmlerin havasında, ancak rokeeter muhtemelen bu iki filme ilham olmuştur ki hepsinden eski bir yapım. izlenmeli,izletilmeli,saklanmalı… fragman
http://www.guncel.net/kultur-sanat/edebiyat/2008/10/06/baltali-ilah-zagor-tenay.htm
http://www.superdickery.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1298:superman-kills-some-random-old-man&catid=28:superdickery&Itemid=54
Clive Barker‘ın romanlarında korku kültü bir sis bulutu gibi çöker okuyucunun üzerine. Sis dağıldığında, zihninizi delip geçen fantastik dünyalar kalır geriye, o da kana bulanmış bir şekilde. Barker, kitaplarındaki kısa öykülerle üstünüze başınıza kan sıçratır adeta. Malzemesi, içerdeki veya dışarıdaki; ama daima devinim halindeki kan damarlarıyla insanın ta kendisidir. Ölüm, kan gölünün ortasında bir anda yükselen gizemli bir adadır adeta. Sonsuzluğun yeni bir boyutunu sunar okuyucuya. Ölümle yaşam arasında kalan varlıklar, tam da Barker’ın bahsetmeyi en çok sevdikleri arasındadır ve bu varlıklar illa ki deliliğin sularında yelken açan paramparça bilinçlere sahiptir.
Onun kaleminde insan malzemesi öyle bir şekil alır ve öyle bir teşhir edilir ki, öyküleri okurken tüm derinizi kaldırıp bizzat görmek istersiniz kendi içinizi. Öykülerinde, bir yanda üst üste yığılmış insan etlerinden oluşturulan tepeler savaşa tutuşturulur, diğer yanda yaydığı karanlıktan ötürü bugüne kadar gölgede bırakılan gecenin çocuklarına ya da ayın döllerine, gece ekspresiyle taşınır insanoğlu kurban olarak.