bildirgec.org

çiçek hakkında tüm yazılar

OTURUP KENDİME BİR MEKTUP YAZDIM

sonbahar kizili | 09 March 2010 11:42

Yıldızsız bir geceydi… Yalnızdım, üşüyordum. Dışarıda deli bir rüzgâr, yüreğimde hüzün vardı. Hasretinin en dayanılmaz olduğu yerde, istemeden gitti ellerim eski resimlerine… Saatlerce baktım her birine… Ne güzel gülümsüyordun ne güzel, ayrılmayacaktık sanki günün birinde…
Çekip o resimlerden çıkardım seni
Duruldu birden gülümsemen.
Olsun gelmiştin ya bana… İşte ellerin, işte gözlerin… Yanımdaydın.
Nerelerdeydin, dedim yıllardır neredeydin?
Hiçbir şey söylemedin.
Bir mektup da mı yazamazdın? Öyle çok bekledim ki…
Üzüldün, yere eğdin başını. Tekrar gittin fotoğrafların arasına, tozlu albüm sayfalarına… Ve yeniden gülümsedin bana…
Biliyor musun? Kimse bana mektup yazmadı… Hep ben yazdım, hep ben yolladım cevabı gelmeyen mektupları.
Ve o gece sevgilim farklı bir şey yaptım.
Oturup kendime bir mektup yazdım.
Dışarıda yağmur başlamıştı. Şemsiyesiz çıktım sokaklara… Avarece dolaştım kentin ıslak kaldırımlarında… Uzak bir yerlerde en çok sevdiğim şarkı çalıyordu.
Hiç yürümedik seninle şöyle yağmurda,
Hiç ıslanmadık birlikte…
El ele tutuşup koşmadık mesela, yetişmek için kalkmakta olan bir vapura…
Denize taş atmadık, martılara simit vermedik.
Bir kış günü vapur güvertesinde bir bardak sıcak çay içmedik..
Kırlarda çiçek toplamadık hatta…
Hatta hiç çiçek vermedin sen bana.
Ne çok şey varmış yaşanmamış, her şey yaşanıp bitti sandığımızda.
Koşa koşa gittim köşedeki çiçekçiye… Gül istiyorum, dedim “kırmızı gül”.
Çiçekçi gülerek baktı suratıma, “ıslanmışsınız” dedi “hayrola”?
Belki de deli sandı beni. Kim gelirdi ki akşamın dokuzunda, bu yağmurda bir tek gül için ona…
Biliyor musun? Kimse çiçek vermedi bana…
Ve ben o gece farklı bir şey yaptım. Kendime kırmızı bir gül aldım. Sonra okşadım ve öptüm onu
Ve o gece
Ben o çiçeği
Sen vermişsin gibi defalarca kokladım… Senin yerine bastım bağrıma… O çiçekle uyudum sabaha kadar
Ve sabah uyanıp farklı bir şey yaptım.
Hep başkalarına yazmıştım şimdiye dek
İlk defa kendime bir şiir yazdım…

bir salgından bir salgına -2

nazokiraze | 07 January 2010 16:28

Paleopatologlar tarafından yapılan araştırmalara göre hastalıkları toplumların yaşayış şekline, nüfusuna göre değişiyor.Küçük bir değişiklik hastalığın seyrini değiştiriyor ve başka hastalıkların yolunu açabiliyor.

1452 yılında Napoli Fransızlar tarafından kuşatılırken bir hastalık ortalıga yayılır, bu hastalık hem yeni hem ağrılı hem de öldürücüdüri ölmeyenler delirmektedir.

Bu salgının üzerinden bir yıl kadar sonra İmparator Maximillian halkı bu hastalıga karşı uyarır, uyarıya göre hastalık cinsel ilişki yüzünden değil de tanrıya karşı işlenen günahlardan dolayı başgöstermektedir. Çeşitli frengi salgınları oluştukça pek çok varsayım ortaya çıkar, bazı gezegenlerin uğursuzlugundan Kolomb’un bu hastalıgı taşıyıp getirmesine kadar pek çok teori.

1496 da frengi bir çeşit veba olarak tanımlandı ve elli yıl sonra hastalık ahlaki eksiklikle birlikte anılmaya başlandı.Teoriye göre hastalık cinsel ilişkide oluşan görülmeyen tohumlar sayesinde yayılıyordu, 1905 hastalık mikrobunun öğrenildigi yıldır.Salgınlar uzun süre safsatalarla, kocakarı ilaçlarıyla ,katı perhizlerle tedavi edilmeye çalışıldı.

Frengili yabancı kişiler Fransa’ya sokulmazken, İskoçya’dan sınırdışı edildiler veya yanaklarına kızgın demirle iz bırakıldı. Avrupa’da zenginler evlerine kapanmayı tercih ederken fakirler kovuldu, doktorlar korkudan tedavi yapmadılar.1788 yılında Danimarka frengi hastalarına bedava ilaç,bilgi ve bakım dagıtma fikrini önerdi, ancak halk korkudan ayaklandı ve bir devlet hastanesi basıldı.Frengi taramasına izin vermeyeceklerini söylediler.

bir salgından bir salgına -1

nazokiraze | 07 January 2010 14:03

MÖ 415 yılında Hipokrat notlarında Sicilya ve Atina ordusunda görülen yaygın bir hastalıktan bahseder, bu hastalık hala insanlığın başına dert olan gripten başkası değildir.Çin’de başlayan İspanyol Gribi 40 milyon, 1957 Asya gribi 70 bin, 1965 Hong Kong gribi 700 bin, İngiliz gribi ise 30 bin kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı.

MÖ 600`lü yıllar ise cüzzamı tanımlandıgı yıllardır,Hindistan dönüşü Büyük İskender tarafından Avrupa’ya yayıldıgı söylenen bu hastalık Haçlı Seferleri sırasında oldukça yayıldı.Toplum tarafından dışlanan ilanetli olarak suçlanan, uzaklaştırılan cüzzamlı hastalar uzak yerlere sürülmüştür.Aralık ayında çıkan bir habere göre Kudüs’te bulunan birinci yüzyıla ait bir erkek cesedinin DNA incelemesinde cüzzam vakasına rastlandıgı açıklandı.

veba çeşitli dönemlerde dünyayı çok büyük tehdit altına alan bir hastalık oldu, öyle ki altıncı yüzyılda (İstanbul’da başladı) Avrupa’ya gemiler yoluyla Asya’dan gelen veba kitlelerin korkulu rüyasıydı. Kara veba olarak bilinen hıyarcıklı veba insanları kasıp kavurdu. O dönemden öncesine var olan veba Hitit kralı 1. Şuppililuma tarafından Babil seferi dönüşü yaygınlaşmıştır ve sonrasında o zamana da damgasını vurmuştur.14. yüzyılda tekrar yayılan veba Avrupa nüfusunun üçte birini yok etmişti . Hastalık bilinemeyen bir sebeple 1352 yılında bitmiştir, sonrasında 15. yüzyılda ve 16 yüzyılda Osmanlı Devleti’nde (taun olarak bilinir) veba salgınları peşpeşe insanları kırıp geçirdi. (Avrupa’da ve Osmanlı’da vebalılara günahkar gözüyle bakıldıgı çok olurdu Mızraklı cin tarafından dürtüldüğü için hasta olduguna inanılan vebalı hastaya cin için muska yapılarak Ahkaf suresi okutulurdu)

Kış Çiçekleri

akjasmin | 17 December 2009 23:25

Kış’ ın etkisinin görülmeye başlandığı bu günlerde,bahçelerimiz terk edilmişliğin etkisiyle sessiz ve hüzünlüler.Uzun yaz günlerinin çoşkusunu ve heyecanını tekrar yaşamak için hep beraber bahçelerimizi yeniden tasarlayalım.Varsın olsun yapraklar dökülsün,çiçeklerin çoğu kurumuş olsun. Dört mevsim yeniden yaşanabilecek bahçeleri hayallerimiz ışığında adım adım tasarlayalım.Bütün bir baharın ve yazın yükünü taşıyan toprakla başlayalım.Biraz gübre , toprağı kazıp havalandırmayla gençleşip canlanacak toprak. Rengarenk kış çiçeklerinden edinip, hayal gücümüzle birleştirerek dikimi tamamlayalım..Birazda kuş sesi için , bir kuş yuvası asabiliriz bahçemize.Sararan çimlerimiz için hazır çim yada tohumla kapatabiliriz açıklıkları.Karın beyazında ,rengarenk kış çiçekleriyle , bir fincan çayla renk katalım hayatımıza.

Çiçek Olmak!

tutkulubiryazar | 26 September 2009 16:24

Toprağa yeni bi kardeş geldi…Müjde! Yeni bir can bitecek toprakta. Rengarenk ve sevimli.
Sıcak kalbi toprağı ısıtacak. Önce toprak ona can verecek; sonra o toprağa. Büyüyecek…
kısa zaman sonra. Deliyormuş gibi gelse de toprağı aslında yeni bir hayat bağışlıyor ona.
Tek doğar ilk zamanlarda çiçekler. Yalnızlıkla yoldaş olurlar. Sonra birden beşe beşten ona…
Derken yüzlercesi kaplar vadiyi ilkbaharda. İlkbahar onların bayramı…

Güneşin dostluğu daha da
artırır sevinçlerini… Neyse… nasıl her şey tek çiçekle başlarsa vadide; hayatta da bazı şeyleri
önce senin başlatman gerekebilir. İlk gülücüğü attığın için sana gülümserler çoğu zaman.Ya da sen
açılmadan açılmaya çekinebilir insan… ve asıl önemli olan ilk olabilmektir dostum. Vadideki ilk
çiçek gibi güneşle dost olmak!

Erken Ölüm

pilli pati | 23 September 2009 11:35

Bir gün sabaha karşı “Garip ölmüş” dediler. Sanki biri kulağımıza “Her ölüm erken ölümdür” fısıldamış gibi kaldık. “Ben yanına giremem, yüzüne bakamam” dedim. “Olsun git, ölü evi boş bırakılmaz” dediler. Gittik.

Bıçak bedenin sıcağını alır mı? Herkese havlayan köpek, evi dolduran onca insana karşı havlamadan sakin ve mahzun durabilir mi? Duruyormuş, gördük. Bahçenin köşesindeki dalları yüklü nar, hayatta herşeye rağmen, bir insana vazgeçmemesi gerektiğini duruşuyla anlatamamış olabilir mi? Olabilir.

Online Çiçek Ansiklopedisi

flairbey | 21 September 2009 22:44

www.cicekansiklopedisi.com , Çiçekler hakkı genel bilgilerin bulunduğu, çiçek bakımı, çiçek çeşitleri ve çiçekleriniz hakkında istediğiniz bilgileri sorabileceğiniz ücretsiz danışmanların bulunduğu, sürekli güncellenen, güncel ve kaliteli içeriği ile internet kullanıcılarına online “Çiçek Ansiklopedisi” hizmeti veren şık bir site.

Nerden nereye sohbetleri

algy | 26 July 2009 23:41

“Bana bir daha çiçek alma lütfen, midemi bulandırıyor, bakamıyorum.”dedi. Neden? diye sordum.

“Bana insanları çağrıştırıyor, bir vazo içinde sınırları belirlenmiş, özgürlüğü kısıtlanmış, doğa ile bağı olmayan, süresi önceden tahmin edilebilen bir ömür biçilmiş, önceleri güzel gözüken ve kokan daha sonra solup çürüyen ve kötü kokan….”

“Haklısın. Bebekler ne kadar güzel kokar, yaşlılar tüm ömrün birikmiş günahı üstüne sinmiş gibi… Peki saksıdaki çiçekler. Ömürleri ve sonları daha belirsiz?”

“Onlarda hemen hemen aynı, nasıl bir nihayete varacağı ona ne verildiğine bağlı. Keza doğa ile bağı gene kopuk.”