bildirgec.org

çarkıfelek hakkında tüm yazılar

TEL KIRMA

akoni | 12 August 2009 11:26

Parmakların kumaşla dansı: Karadeniz Bölgesi ve özellikle de Bartın’daki kadınlarımız, sabır isteyen tel kırma sanatını duygularının dili olarak görüyor; anlatamadıklarını, dileklerini ve sıkıntılarını kumaşa özenle işliyor. Bu nedenledir ki el emeği göz nuru tel kırma, kadınlar arasında yaygınlaşıyor, anlatılamayanlar paylaşılıyor…

Tel kırma, zevkli işlemesi, kendine özgü tekniği, akıcılığı, ışıltısı ve otantik görselliğiyle hemen kendini fark ettiren, bize ait olan asil bir sanat… Hayal gücüyle şekillenmiş, tasarlanmış desenleri olan tel kırma, aileden aileye geçen, kültürümüzü yansıtan bir özelliğe sahip…

Tam bir ÇarkıFELEK !

Ertugrul1986 | 06 January 2009 10:58

Hiç düşünen olmuşmudur gerçekten merak ediyorum. Evet Mehmet Ali Erbil’in sunduğu Çarkıfelek’ten bahsediyorum. Kimsenin elimde bariz bir kanıt yok ama göz var be birader… Sen bilmem ne iline bağlanıyorsun Araba, 100 TL vs. veriyorsun. Toplasan 10 dk sürüyor. Peki programın başından beri orada olan 3 yarışmacı? Hadi 3 yarışmacıyı geç. Kim kazanırsa deriz olur biter. Ya finalist? Bir dikkat edin lütfen Finalist ile bilmem ne ilinde bağlanılan kişiye sorulan sorular aynı mı ? Soruyu bırak kazanılanlar aynımı? Peki biraz daha çevireyim çarkı, feleğe gelelim biz. 15-20 tane renkli zarf var. Önce zarflar seçiliyor, sonra sorular soruluyor. Yani anlayacağınız sorular zarfa göre soruluyor. Zarfta araba filan varsa finalist yandı. Kazık bir soru patlıyor hemen ardından.Sonrası ? Sonrası ”Ayy ayy maalesef eğer bilseydin 18 senin olacaktı. Bakalım 18 de kaybettin..Araba !”… Sıkıyorsa şunu yapsınlar bizde görelim. Zarfların hepsi aynı renk ve numarasız ve sorular önce sorulursun… O zaman n olur söyliyeyim oradaı ki hakkı ile kazanır… Hep kazık sorulursa zaten kimse başvurmaz diye düşünüyorum. Peki birde şunu soralım canlı yayınla bağlanılana neden hemen araba veriyor ? Sizce bu hak mı ? Peki neden canlı yayındakine ? Bunu programın sonunda anlayabilirsiniz az çok. ”Yarın Ankara’dayız, Mersin’deyiz” vs… Anlayacağınız oranın halkı ile alakalı. Halk ertesi gün acaba bize gelirler mi diyerek ekran başında kilitli kalması… Yalnız şunu söylemeliyim ki gidilen yer önceden belirleniyor. M.Ali Erbil zaten ağzı ile söylüyor.Süpriz filan yok. Bu yazdıklarımı bilmeyen yoktur ama ben yinede yazmak istedim.

Yarışma Programları

pinkfloyd | 09 February 2004 23:48

Sıkı bir yarışma izleyicisi değilimdir. Bugüne kadar TV yarışmalarında sadece bir kez bulunmuşluğum olmuştur. O zamanlar daha çocuktum, Star‘da Mario adında bir yarışma vardı, belki bazılarınız hatırlıyordur o yarışmayı. Mario oyununu tarif etmeme gerek yok. Neredeyse hepimiz bir kere oynamışızdır o oyunu, bundan eminim. Hatırlarım, o zamanlar Mario programından beni aradıklarında oturup ağlamıştım sevinçten, sonra da depresyona girmiş kadınlar gibi oturup ağlaya ağlaya kek yemiştim. Çok heyecanlanmıştım çünkü. O zamanlar yarışmanın galibine Gameboy mu ne veriyorlardı. E tabi benim de hayalimdi o zamanlar. Çocukluğumu, gençliğimden daha iyi hatırlıyorum (yok yok 40 yaşımda falan değilim, bir ay sonra 21’e adım atacağım).

Makalemin konusu, yarışma programları olmaya çalışacak, ben çocukluk anılarımdan sıyrılabilirsem.

Hepimizin çocukluğunda bildiğimiz bir yarışma programı daha vardır tabi. Artık Tolga Garipoğlu ile özdeşleşen bu yarışma programı, Hugo hepimizin gözbebeğidir. ’96 yılında bir bilgisayar sahibi olduğum zaman, bilgisayarımda o oyunun dos versiyonunu gördüğümde, çok sevinmiştim, deli gibi oynardım. Haydi çufçuflayalım derdi sanırım Hugo, Almancaydı oyun, anlamıyordum ben. Çokta basitti aslında oyun, 4-6. Başka tuşa gereksinim yoktu.

Şimdilerde yine var Hugo. Hugo ve Tolga Abi olmuş yarışma programının adı. Süper 3D efektlerle dolu bazı bölümleri bile var, eskisine kıyasla muhteşem. Ama Tolga aynı Tolga, Hugo aynı Hugo mu? Hayır, değil. Kesinlikle değil. Bir agresif, bir küstah olmuş Hugo. Geçenlerde birkaç gün arka arkaya izledim bölümlerini. Hiç sarmadı, kesmedi. Tolga Bey’in o parmağıyla yapmaya çalıştığı resimlere bir anlam veremedim, nedenini anlayamadım.

Sonra ATV daha ilk çıktığı zamanlarda, böyle ASETAT gibi bir adı olan kanalla dönüşümlü yayın yapıyorlardı. SATEL miydi neydi kanalın adı, hiç hatırlamadım şimdi. O kanal işte her neyse, onda da vardı bir araba yarışı. Uzunca bir süre onu da izlediğimi hatırlıyorum. Sanırım yarışma programının adı LOTUS idi. Emin değilim.

Böyle böyle telefon tuşları ile oynanan yarışma programları vardı bol bol. Street Fighter bile olmuştu sanırım bir dönem.

Tabi aynı zamanda büyüklerin de izlediği yarışma programları vardı. Turnike mesela ilk aklıma gelen o oldu şimdi. Yıllarca sürdü o yarışma programı. Bir kürenin içerisinden çıkan dikdörtgendeki yıldızı tahmin edip durduk, başkası kazandı, biz sevindik, başkası kazandı, biz sevindik. Biz hiç kazanamadık, başkaları hiç sevinmedi sanırım. Bir ara o kadar çok prim yaptı ki bu yarışma, siyasi propagandalara bile sahne oldu, sonrasında kanal kapatıldı, program iptal oldu falan filan. Güner Ümit‘in bir Türk Filmi’nde oynadığını da nedense bu yarışmadan sonra öğrendik pek çoğumuz, haklı olarak. Tabi sonralarında yarışma tekrar pişirilip pişirilip önümüze sunulmaya çalışıldı, ama bir türlü ilk başarısını yakalayamadı.

Çarkıfelek vardı tabi. Tarık Tarcan sundu ilk başlarında. Daha öncesinde de biri sunmuştu sanki ama emin değilim. Tabi sonraları Mehmet Ali Erbil ile popüler oluverdi, suyu çıkıverdi. Şimdi de Muazzez Ersoy hanımefendi sunuyormuş sanırım. Nostalji mi yapıyor, merak ediyorum. İğrenç kadın.

Aileler Yarışıyor vardı. 100 kişiye sorduk, sizin adınız ne? “ben pinkkfloyd değilim.” Formatı buydu yarışmanın. Hiç kavga etmeyen gelin-kaynana-koca-çocuk cümlealem gelirlerdi karşılıklı yarışırlardı. Severdim ama o yarışmayı. İlginç soruları vardı, ilginç cevapları da vardı. Heyecanlı geçen finalleri olduğunu anımsıyorum.

Evet-Hayır! dedik durduk, çok öncelerinde. * Eğlenceliydi be o da. Merak ediyorum, bu yarışmanın formatı bize mi ait, yoksa pek çok yarışmanın olduğu gibi bu da yabancı bir yarışma mı? Ama bu yarışmanın Türk Malı olduğunu düşünüyorum. Hatta TSE belgeli bile olabilir. Yani bu kadar iyi dönüştürülemezdi. Neyse..

Değiştir! Mehmet Ali Erbil ile başladı değil mi bu geyik? Şimdilerin şu Serdar Ortaç‘ın sunduğu yarışmasının kökeni gibi durmuyor mu? Yok yok çaldılar demiyorum, benzettim şimdi, yarın olsa, benzetmem.

Kutu Kutu Pense: * Yarışmayı neredeyse hiç hatırlamıyorum, kurallarını, formatını, sadece cekirge’nin hatırlatmasıyla, “kutunu açiim mi?” esprisinin kaynağı olduğunu hatırladım. Ne yapılıyordu yahu bu yarışmada?

Saklambaç: Türk Sharon Stone’u Nurseli İdiz‘i tanıdığımızı düşündüğüm, çöpçatan yarışması. Şimdilerde bir benzeri de Ben Evleniyorum gibisinden bir adı olan bir yarışma var. Bu saklambaç yarışmasını da izledik. Limuzinle falan yemeğe gidiyorlardı. Ama gerçekten, çok komik kareler vardı. Çirkin kıza yakışıklı erkek çıkınca, ya da tam tersi, yüz ifadelerini engelleyemiyordu bazıları. Başka yoksa bunla idare ederiz bakışı, aahh ah!

Eskileri deşsek çıkar aslında daha yarışma belki de. Biraz da yenilere gelelim. Sabırsızlanmayın popstarcılar, az kaldı 😛

Yenilerden, ilk aklıma gelen Biri Bizi Gözetliyor oldu. Matrix‘i denedi dünya bu yarışmada. E biz de geri kalmadık, denedik. İlk yarışma çok tutuldu. Kime sorsan, izlemedim derdi, ama, aslında izlerdi bunların pek çoğu. Bu tip olayların yaşandığı ilk yarışma programı olduğu için tebrik etmek istedim kendilerini şimdi. İlk yarışmada flaş haberlerle her kanalda rastladığımız, birbirlerine giren, küfreden, kavga eden insanları izledik, evlerimize kapandık. 5 kez tekrarı yapıldı yarışmanın. Kimler geldi, kimler geçti. Üşengeç olmasaydım çok daha linkli bir makale olurdu ama, şu an zor geliyor, eski blogları karıştırmak.. Bu BBG’lerin birinde, şişman bir kızın aşağılanması, hatta onun bir kediyi öldürdüğü söylentileri ve bunun bize izlettirilmesi, sonra o kızın kendinden geçmesi, sonra sonra haber spikeri olmak isteyen Alternatif-Arabeskçi kızımız Gaye Topbaş (o kadar çok soyadıyla çağırılmayı isterdi ki, kız, soyadını aklıma kazımayı başarmış, helal ona, bir de Haber Türk’te haber spikerliği yapıyormuş gerçekten sanırım, ya da yapmış bir zamanlar, biri söylemişti), ana avrat düz giderdi, üstüne yürürdü insanların. Onunla da uğraştık bir ara. Müzisyenler çıkardık bu yarışmadan, of çok iğrenç insanlar da çıkardık. Geçelim.

Şimdi adını hatırlamadığım bir yarışma vardı. Bir koltuğa oturtuluyordu yarışmacı, ondan sonra kalp atışını kontrol altına alması isteniyordu. Bunu yapamayınca ödülü kazanamıyordun. Nazi kampı gibi bir şey olmuş, şimdi fark ettim.

Popstar Ben, söyleyenlerin yalancısıyım, ama bu yarışmaya toplam 10,000,000 kez oy verilmiş. Bir oylama, 3 kontör. Bir kontörü 72000 TL’den hesaplarsam, 2 Trilyon 160 Milyar TL değerinde kontör parası ödenmiş bu yarışma yüzünden. Çok büyük para. Zenginin parası züğürdün çenesini yorar misali, bu yarışma da, benim çenemi yoruyor. Ama demokrat bir insanım, 10 milyon insanın vardır bir bildiği diyorum, ve en azından Zerrin Özer’i hiç dinlemesem de duyduğum saygıdan ötürü, ve ayrıca Ahmet San’ın organizasyondaki başarılarından ötürü, bir şey söylemek istemiyorum.

Zaten bu makale yeteri kadar uzadı, ahkâmlarla benim atladığım yarışmalar, büyük ihtimalle tamamlanacaktır. Şöyle bir zihinlerimizi tazeleyelim istedim. Başka hiçbir niyetim yoktu. Sağolun, varolun, açıyorum, aaaaaaaaaaaaaaaaçtım!