bildirgec.org

canlı hakkında tüm yazılar

Dünyadan Garip Yemekler

powerbyfi | 25 July 2009 14:19

Dünyanın dört bir yanında insanlar farklılıkları ile yaşıyor. Bizim kültürümüzde ve toplum yaşantımızda alıştığımızdan çok farklı bir anlayışla yaşayan insanların bizlere garip ve itici gelecek ama onlar için sıradan ve günlük yemek kültürlerinden derlemeler hazırladım.

1. Balut – Embriyo ve Yumurta Sarısı

Filipinlerde çok popüler olan ve insanların severek yedikleri Balut ördek fetusunun veya diğer deyişle yumurtanın döllenmiş hali. Filipinlerde çok sevilerek yenen Balut Hamile kadınlara çok iyi geldiği, afrozdiyak etkisi olan yüksek proteinli bir çerez olarak genelde gece sokak satıcılarından severek tüketiyorlar.

Balut Vietnam, Kamboçya, Filipinler bölgesinde çok popüler.
Balut Vietnam, Kamboçya, Filipinler bölgesinde çok popüler.

GECENİN İKİSİNDE GÜLEBİLEN KAPI TOKMAĞI

il mare | 10 July 2009 13:32

:)
🙂

“Nesneler kullanılır,tekrar yerlerine konur,onların içinde yaşanır:Onlar aletten başka birşey değildir.Ya ben,beni etkiliyorlar.Dayanılır şey değil…”
“Nesneler yalnızca baktığımız şeyler değil,onlar aynı zamanda bakanlardır”
gibisinden çıkarsamalar yapmış varoluşçuluğun simgesi Jean Paul Sartre bir kült olan “Bulantı” adlı eserinde.Nesne olarak algıladığı elini attığı her şeyin, aynı zamanda kendisinin de varlığını eş zamanlı olarak benimsediğini savunuyor Sartre ve bu derinden hissedilen varlık kavramının her yerde karşısına çıkıyor olması bir süre sonra onda bulantı hissini kaçınılmaz kılıyor.Eser,alıntılanan bu kısıma,Roquentin adlı karakter aracılığıyla çok daha geniş açılardan bakıyor,ben henüz okumadığım için geniş bir kitap çözümlemesi yapamayacağım ama çözümlenmiş şekilde rastladığım bir makale,bana çocukluğumun yaratıcılıklarını hatırlattı.

Tahmin ediyorum ki küçüklüğünde neredeyse herkes beynini ‘kapı’ya neden ‘kapı’diyorlar gibisinden sorularla meşgul etmiştir,ya da şimdi söyleyeceğimi herkesin deneyimlediğinden emin değilim ama belki çoğu kimse benim gibi bir televizyonun düğmesini şaşkın bakışlarla arka arkaya 10 kez açıp kapatmıştır ve bu davranış bende,yaşına yakıştığı gibi 3 yaş civarında sergilenmemiştir,tamamen teknik olayı çözme,onu anlamlandırma adına eyleme geçmiş olacağım ki dokunduğum ve televizyonun üzerinde eş zamanlı olarak yanan kırmızı ışığa hayat verdiğimi gözlemlerken o tuş ile bütünleştiğimi,bir yandan elimle onu hisetmeye çalışırken bunu yapamadığımı hatırlarım ben.Hareket imkanı benim elimde olan nesneleri anlamlandırmaya çalışırken,ortaya çıkan kinetik enerjinin büyüsüne kapılıp nesneden daha da soyutlanmama şahit olmuştur zavallı beynim.Ve bu kadar kafa yormanın üstüne onlara haddinden fazla bir varoluş anlamı yüklememek de olmaz tabi,havada kalır tüm çocukluk uğraşlarım.Bu bahsini ettiğim,cansız varlıkların gerçekten de cansız mı olduklarına dair sorgulamaların,diğer durumlar gibi çok sayıda çocukluk dönemine şahitlik ettiğini tahmin ediyorum.
Boş bir odada,sıkılmaya doymayan klasik bir çocuğun,yapacak uğraş bulamadığı zamanlarda etrafındaki nesneleri izleyip onlara anlamlar yüklemesi kaçınılmazdır.Genellikle yetişkin çocukları barındıran misafir evlerinin odaları böyle çıkarsamalara şahitlik ederler,ne kutsal odalardır o misafir odaları,nasıl orjinal bir beyin jimnasitiğine,çocukların akıl almaz gelişim süreçlerine araç olmuşlardır bilmezler hiç…Mi desem? Biliyorlar mıdır acaba? İşte bu soru etrafında dönüp durduğum çoktur.Sıkılganca karşısında oturduğum kapı ve tam üzerinde onun gözü addettiğim tokmağı…İşte orada,bana bakıyor,gülmediği ne malum…Hareket edenler gülebilir,kapı hareket ediyor,tokmağı da öyle;kendi kendini hareket ettirebilenler gülebilir,çiçekler böcükler bunu yapıyor,görmemişim güldüklerini;tamam,taaamam insanlar gülebilir,çünkü gülecek bi çift göz ve bir ağızları var,hayır olduklarından değil gülmeleri;güldüklerini belli etmeye yarıyor onlar;yani onlarsız da gülünebilir,tıpkı onları olmayan ağaçlar,böcükler gibi;taamam sadece aklı olanlar,birşeyi algılayabilip komik bulanlar gülebilir;yoo birşeyi algılama yetisini kaybedip delirenler de sürekli gülebilir,ama onlar da insan,yani sadece insanlar mı gülebilir…Yani gülebilmenin canlı olmakla değil insan olmakla mı ilgisi varmış.E kapı tokmağı insan değil,gülemez evet ama canlı da mı değil?Hadi hem canlı hem algılama yetisi olan birşey,bir çiçeği örnek verelim,sabah olunca açması güneşten midir tek,gülüyor olamaz mı ve gecenin karanlıklarına en içten de ağlayan?
Aman tanrım,neler söylüyorum ben,saat tam 02.21,yeterince açık sanırım…

böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)
böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)

the ABYSS

emsvizyon | 22 May 2009 16:30

yönetmenliğini james cameron‘ın yaptığı the abyss 1989 yılında gösterime girdiğinde büyük beğeni toplamış ilginç hikayeli ve en iyi efekt dalında oscar ödüllü bir filmdir.

başrollerini ed harris ve mary elizabeth mastrantonio‘nun paylaştığı filmin konusu kısaca şöyle: deneysel bir petrol arama aracına sahip olan ekip, bu sefer amerika ordusu tarafından kiralanırlar. bu seferki görevleri deniz tabanında araştırmalar yapıp petrol arayıp çıkarmak değildir. kaybolan bir nükleer denizaltı için kurtarma görevine atanmışlardır.

spor müsabakalarının sonuçlarını canlı olarak takip edebileğiniz 15 site

haltun | 16 February 2009 17:41

1. mackolik: neredeyse dünyanın heryerinde oynanan profesyonel maçları canlı olarak takip edebileğiniz site de istatistikler bölümüde bulunuyor.

2. skortv: kullanışlı sitelerdenbirisi,tüm maçları yeni açılan pencereden tam ekranda rahat rahat takip edebilirsiniz.

3.canliyayin: sayfa geçişlerini beklemek zorunda olduğunuz için pek kullanışlı olmasa da böyle bir sitedendemaçlarınızı takip edebilirsiniz.

Dilin Yozlaşması

mcen | 25 January 2009 10:43

Dil, bir toplumun kültürünü ve karakterini yansıtan en önemli varlıktır.
Dilimiz gelecek nesillere aktaracağımız koca bir miras. Ancak bunun bilinçsizliği dili yozlaştırmamıza neden oldu. Lâf arasına sokuşturduğumuz yabancı kelimeler ve düşüncelerimizi kısa yoldan nasıl anlatırız fikri , dilimizin basitleşmesine yol açtı. Üstüne üstlük bir de mantıksızlık eklenince, dilin yok olmasındaki tehlike farkında olmadan had safhaya ulaşıverdi.
Geçenlerde çarşıda gezerken bunun birkaç tane örneğine rastladım. Vatandaş gitmiş üçüncü sınıf lokantasının ismini “Lokanta Restaurant” koymuş. Daha bir havası olsun diye koyduğu açıkça belli ama mantıklı düşünülmediği de ortada.
Üniversite bittikten sonra alanda uzmanlaşmak adına “yüksek lisans” yapılır. Ancak ben bunun “mastır yapmak” olarak adlandırılmasına karşıyım. Bir de bunu Türkçe bir kelimeymiş gibi “master” yerine “mastır” olarak yazmak mantığın sınırını zorluyor.”Master” ‘ ın kelime anlamı “uzman” veya “usta” dır. Şimdi kelimeleri yan yana getirelim. “Usta yapmak”, “uzman yapmak” . Hiçbir anlam taşımadığı açıkça ortada.
Başka bir yozlaşma etkisini internet üzerinden hissediyoruz. Sanal sohbet ortamlarında kullanılan kısaltmaları anlamak için kafa yormak gerekiyor. Öyle kısaltmalar var ki beş-on dakikada zor çözebiliyorsunuz. Bu işin abartısı ama bunun böyle olduğunu da biliyoruz. Ancak geçen yıllarda bir sohbet odası yöneticileri dili iyi kullanım adına önemli bir adım attı. Eğer, üye Türkçe yazım kurallarına uymaz ise sistemden uzaklaştırılıyor. Bu da kullanıcıyı dili iyi kullanıma itiyor ve dilin gelişim ve korunumunda önemli bir adom oluyor.
Son olarak şunu söylemek gerekirse dilimizin korunumu , milletimizin irade ve vicdanına bağlıdır.Unutmayalım ki dil, toplumun kültürünü oluşturan ve onu ayakta tutan CANLI bir varlıktır.

EVRİM

tentena | 06 January 2009 16:03

Evrim gerçektir, bunun kanıtlarının bulunması, üzerinde fantazi kabul etmeyecek bir durumdur artık. Ancak yukarıda da dendiği gibi biz her zaman herşeyden şüphe etmeye devam etmeliyiz. Evrim gerçektir ama “Evrim teorisi” adı üstünde bir teoridir. Ayrıca tamamen de tesadüfidir. Dünyanın oluşumundan yana geçirdiği aşamaları incelerseniz 3 defa felaketler sonucu dünya üzerinde yaşamın yok olma aşamasına geldiğini görürsünüz. Her defasında canlı türleri yeniden çeşitlenmişdir. Bizden önceki dinazorların yok oluşu ile ilgili en tutarlı teoriye göre; ölüme, dünyaya düşen bir meteor neden olmuştur.

Meteorun düştüğü yer çok önemli; Güney Amerika dünyanın kükürt açısından en zengin bölgesi. Durum böyle olunca atmosfere karışan dev kükürt tabakası dünya genelinde bir zehir tabakası ve karanlığa neden olmuştur. Meteor başka bir yere düşseydi, başka bir aksilik olmaması durumunda halen dünya üzerinde dinazorlar yaşıyor olacaktı. Dinazorların yok oluşuyla insan ırkı kendini geliştirme şansı bulmuş olabilir. Belki o meteor başka yere düşseydi insan ırkı kendini geliştirecek yaşam alanı bulamayabilirdi. Her yokoluş başka canlılara yaşam alanı açarak onların gelişmesine imkan vermiştir. Bütün bu olayların gelişimi ise tamamen tesadüfidir. İnsan gibi zekaya sahip bir canlının tesadüfler sonucu oluşamayacağını düşünmek büyük hatadır. Bugün doğayı incelediğiniz zaman canlıların pek çoğunun şaşırtıcı bir zekaya sahip olduğunu görürsünüz. Beynimizin de evrim geçirdiğini kabul etmek durumundayız. Bugün bilimadamları beynin herhangi bir alana yönelik kullanılması sonucu o alana özel bölgesini geliştirdiğini ve zamanla o bölgede hücre artışlarının, elektiriksel tepkilerinin kat kat arttığını ispatlamış bulunmaktalar. Bu bile beynin evrimi için ufak bir ipucu olabilir.

Tam bir ÇarkıFELEK !

Ertugrul1986 | 06 January 2009 10:58

Hiç düşünen olmuşmudur gerçekten merak ediyorum. Evet Mehmet Ali Erbil’in sunduğu Çarkıfelek’ten bahsediyorum. Kimsenin elimde bariz bir kanıt yok ama göz var be birader… Sen bilmem ne iline bağlanıyorsun Araba, 100 TL vs. veriyorsun. Toplasan 10 dk sürüyor. Peki programın başından beri orada olan 3 yarışmacı? Hadi 3 yarışmacıyı geç. Kim kazanırsa deriz olur biter. Ya finalist? Bir dikkat edin lütfen Finalist ile bilmem ne ilinde bağlanılan kişiye sorulan sorular aynı mı ? Soruyu bırak kazanılanlar aynımı? Peki biraz daha çevireyim çarkı, feleğe gelelim biz. 15-20 tane renkli zarf var. Önce zarflar seçiliyor, sonra sorular soruluyor. Yani anlayacağınız sorular zarfa göre soruluyor. Zarfta araba filan varsa finalist yandı. Kazık bir soru patlıyor hemen ardından.Sonrası ? Sonrası ”Ayy ayy maalesef eğer bilseydin 18 senin olacaktı. Bakalım 18 de kaybettin..Araba !”… Sıkıyorsa şunu yapsınlar bizde görelim. Zarfların hepsi aynı renk ve numarasız ve sorular önce sorulursun… O zaman n olur söyliyeyim oradaı ki hakkı ile kazanır… Hep kazık sorulursa zaten kimse başvurmaz diye düşünüyorum. Peki birde şunu soralım canlı yayınla bağlanılana neden hemen araba veriyor ? Sizce bu hak mı ? Peki neden canlı yayındakine ? Bunu programın sonunda anlayabilirsiniz az çok. ”Yarın Ankara’dayız, Mersin’deyiz” vs… Anlayacağınız oranın halkı ile alakalı. Halk ertesi gün acaba bize gelirler mi diyerek ekran başında kilitli kalması… Yalnız şunu söylemeliyim ki gidilen yer önceden belirleniyor. M.Ali Erbil zaten ağzı ile söylüyor.Süpriz filan yok. Bu yazdıklarımı bilmeyen yoktur ama ben yinede yazmak istedim.