bildirgec.org

büyü hakkında tüm yazılar

azar işitmek istiyorsan

astral | 08 September 2009 15:43

Dün, bugün, yarın… Dün hiç bitmeyecek. Yarın hiç gelmeyecek ve bir o kadar da, içimize bir şehir kurup bekleyecek öylesine. Şu an mı, o kim? Tanıyanınız var mı? Sorup soruşturdunuz mu? Tanımadıklarınıza bulaşmamanız gerektiğini söylemedi mi anneniz? Bana söyledi, ben de o yüzden bulaşmıyorum. Ne olmaz ne olmaz. Buralarda gelecek de gelecek midir acaba diye sorular sorulmaz çok ayıptır, çok.

Azar işitmek istiyorsan, yeni silinmiş beyaz bir koltuğa çamurlu, kirli pantolonunla oturmana gerek yok. ‘Sadece gelecek nedir? Ben geleceğe gidiyorum.’ gibi anlamsız sözcükler söylediğinde; annenin seni -en yalın silah aleti olan- süpürgeyi alıp eline kovaladığını hayal etmek zor değil ya da bu kasabada en çok uygulanan –süpürgeden oldukça etkili bir ceza olan- ayaklarından halatla sıkı sıkıya bağlanıp siyah, beton ve pas kokan, dipsizmiş gibi duran kuyaya sarkıtılmak olacaktır.

2000’lerde Türk Korku Sineması

gorcun | 22 June 2009 13:40

Türk Korku Sineması
Türk Korku Sineması

Türk sinemasından 2000 yılından itibaren artan korku sineması denemelerine yenileri gelmeye devam ediyor. İki gerilim filminin daha adının duyurulduğu ( Konak ve Karanlıktakiler) bu günlerde gelin son zamanlarda çekilen korku filmlerini hatırlayalım.

Büyü (2004)

Büyü
Büyü

Orhan Oğuz’un yönettiği film lanetli olduğuna inanılan bir köye araştırma yapmak için giden arkeologları anlatıyordu. Asırlar önce kız çocuklarının öldürüldüğü köyde bir kız öldürülmemiş ve ona büyü yapılmıştır. Aslında güzel bir gerilim filmi olabilecek hikaye tür için son derece başarısız bir yapıma dönüşüyor. Film, yapılan galasında çıkan yangınlada adından söz ettirmişti.

KARA BÜYÜ

frigya | 19 June 2009 15:12

Ortaçağın en karanlık dönemine ait olan bu konu pek çok filme konu olmuş, birçoğumuz da bu tarz filmleri görmüşüzdür. Ama sadece fantastik bir hikaye olarak belleğimizin arka sayfalarına itilip zihnimizin algılayamayacağı kadar gerçek olamıycak efekteler ve kurgular olarak kalmıştır.Ortaçağda bir çok ilim adamı büyücülükle suçlanmış hatta bir kısmı diri diri yakılarak öldürülmekten kendini kurtaramıştır. Hepimizin tanıdığı tıp ilminin öncülerinden olan İbn-i Sina bunlardan sadece bi tanesidir. Oda bir çok kez büyüclükle suçlanmış hatta kadavra üzerindeki çalışmalarını büyük bir gizlilikle ve son derece zor şartlar altında sürdürmüş hatta çoğu zaman bulunduğu yerden kaçamak zorunda kalmış değerli bir bilim adamımızdır. Çünkü kara büyünün en tehlikelisi cesetle yapılır ve bunu yapanın cezası sorgusuz yakılarak öldürülmektir.Ben burada bu büyü nasıl yapılırdan çok başka bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Satanizm bütün dünyanın olduğu gibi bizimde en güncel sorunumuz. Dahası gençlerimiz tehlike altında. Hem kurban olarak öldürülenler hemde bu uğurda gözünü kırpmadan masum bi genci vahşi bi şekilde öldürebilecek kadar gözü dönmüş hale getirilenler. Her iki taraf içinde fazlasıyla üzücü bir durum. Peki bu tür vukuatlar neden sadece bizm ülkemizdeki tek şehirde yani İstanbul’da meydana geliyor. Ben ilk cinayet haberini medyadan duyduğumdan beri bu konuyu araştırıyorum. Çünkü benimde çocuklarım var ve yolu bir şekilde İstanbul’a düşecek. Dahası teknoloji mesafeleri oldukça kısalttı. Nerde olursanız olun bir şekilde karşısına çıkması fazlasıyla muhtemel.Size sormak istediğim sadece” neden İstanbul” sorusunu bi anda olsa düşünüp fikir üretmeniz. yazdığınız yorumlara göre bende yazının devamını getirmek istiyorum. İlgilenen herkese şimdiden teşekkürler.

65 yılda yazılan bir eser: Faust

nacak | 04 June 2009 10:53

Ünlü Alman oyun yazarı Johann Wolfgang Von Goethe 1749 yılında Frankfurt’ta doğdu. 1832 yılında ölüm döşeğinde son sözü ‘ışık, daha çok ışık‘ olmuştur. Goethe’nin en önemli eserleri Faust, Genç Werter’in Acıları ve Doğu Batı Divanı’dır.

Goethe hukuk eğitimi almış ve doktora aşamasına kadar bu eğitimini sürdürmüştür. Annesi kadar duygusal, babası kadar da akılcı birisidir. Resim ve tabiata karşı ilgi duymuş ve eğitimini tamamladıktan sonra kendisini edebiyata adamıştır.

Dünya klasikleri arasında önemli bir yer tutar Faust. Adeta Goethe’nin bütün eserlerinin sentezi gibidir. Goethe çok genç yaşta Faust’u yazmaya başlar ancak ömrünün sonlarına doğru eseri ancak tamamlar. Başladığında 18, bitirdiğinde ise 83 yaşındadır. Eser 2 bölümden oluşur. Sade ve anlaşılabilir tarzda olan ilk bölümde, Goethe’nin hayata verdiği önem göze çarpar. Daha karmaşık olan ikinci bölüm ise felsefe ağırlıklıdır.

“Hazlarım dünyadan fışkırıyor, güneş acılarımı aydınlatıyor” sözü, insandaki kader inancını yansıtıyor. İnsanoğlu ne kadar araştırırsa o kadar anlıyor bilgisizliğini, bilginin sonsuzluğunu. Hayatın kendisi hatalarla ve acılarla doludur. Ama insan yine de içinde bir yerlerde iyilik barındırır. Ulaşmak elinden gelmese de doğrunun ne olduğunu bilir. Faust’un ruhu da böyle karmakarışıktır işte. Bir yandan dünyaya dört elle sarılır, her şeyi elde etmek ister; bir yandan da hiçbir şeyden gerçek haz alamaz, gökyüzüne ulaşmak ister. İki ruhlu karmakarışık bir insandır Faust. Hayata değer kazandıran da Faust’un ruhundaki bu çatışmadır zaten.

İkinci Faust’ta romanın tonları değişir. Bu bölüm, meleklerin Faust’un ruhunu gökyüzüne çıkarmasıyla son bulur.

Faust’un teması Kuran-ı Kerim’de anlatılan şeytanla Allah arasında geçen diyalog üzerine kuruludur. Şeytanın insanoğlunu yoldan çıkaracağına dair ahdı…

Harry Potter Half-Blood Prince – Yeni Fragman

mnc | 02 May 2009 16:15

Harry Potter - Half-Blood Prince
Harry Potter – Half-Blood Prince

Harry Potter Half-Blood Prince’in yeni fragmanı yayınlandı.
Tam bir kaos havasının döndüğü yeni bölümde yine romantik öğeler var gibi.

Harry Potter - Half-Blood Prince

aşkın aşk gibi olması

nazokiraze | 09 February 2009 16:14

Her kişi yaptığı onca şeyin arasına muhakkak aşkı da koyar. Kafa patlatır, seven, sevmeyen, evli, bekar, kadın, erkek ille aşk düşünür. Pek çok şeye konudur bu aşk denen şey. Ufacık veletler bile :sizce aşk nedir türünden sorular koyar anketlerine.

Herkese göre değişen bu aşk için Eflatun ”doğumsuz, ölümsüz, artmayan,eksilmeyen bir güzellik derken, Aragon ünlü şiirinde ” mutlu aşk yoktur” şeklinde fikir belirtmiştir.

Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Romeo ve Juliet gibi örneklere bakacak olursak, Aragon’a hak vermemek yanlış olur gibi geliyor, ancak birde şu var o aşklar mutsuz oldukları için biliniyor, bu efsanelerin perişan aşıkları kavuşsaydı biz onları asla tanıyamayacaktık. Tristan ve İsolde, Ferhat İle Şirin evlenip, çocuklarına mutlu bir şekilde şokella ekmek hazırlayıp, birlikte yaşlansalardı, destanlara konu olurlar mıydı?

BÜYÜLÜ SÖZLÜK

neceff | 19 October 2008 15:16

Milattan önce 730’da Abdul Alhazred tarafından yazılan Necronomicon bazı kaynaklarda “rüzgarın fısıldamasına benzer gecenin sesi” anlamına gelen “Al Azif” olarak geçer. Necronomicon kelimesi de köklerine farklı farklı ayrıştırılarak incelenirse “ölüler kitabı, ölüler yasasının imgesi, ölü isimler kitabı” anlamlarındadır. Lovecraft’ın bizzat “Necronomicon’ un Tarihi” (1927) adlı eserlerinde bahsettiği üzere orijinal başlığı “Al Azif” olan Necronomicon, Araplar tarafından demonların ulumalarından meydana gelen gecesel sesleri tanımlamak üzere kullanılır. 8.yy’da Yemenli deli şair Abdul Alhazred tarafından yazılmış, cehennem çukuru ve uzay dışında var olan insan ruhunu zapt etmiş akıl almaz varlıkları görünür bir halde ortaya çıkarmaya dair formüller içermektedir. Abdul Alhazred İskenderiye’den Pencap’a kadar seyahat etmiş ve çok okuyan biridir, dillere karşı bir yeteneği vardır, pek çok el yazmasını tercüme etmiştir, geçmişi aydınlatmak ve geleceği araştırmak üzere Nostradamus’a benzer teknikler ve haşiş karışımları kullanmıştır.

Necronomicon karşımıza Lovecraft’ın ilk “The Hound” hikayesinde çıkar. Necronomicon, dehşet dolu şeyler fısıldayan yasaklı bir kitaptır. Cthulhu mezhebine tek göndermede bulunan dizeler, Necronomicon’da geçmektedir. Ama bu dizeler de çift anlamlar içerir. “Dunwich Korkusu” öyküsünde Dr. John Dee, Necronomicon’u orijinal dili Arapçadan İngilizceye çevirir, Lovecraft bu öyküde Liber Logaeth’in Necronomicon’un İngilizce çevirisi olduğunu ileri sürer ve bir başka karakter Wilbur Whateley’i ise elindeki Necronomicon’da eksik olan 751. sayfadaki büyü için Miskatonic Üniversitesinin kütüphanesine giderken tasvir edilir. “Charles Dexter Ward Vakası” adlı öyküde ise ilginç bir şekilde Joseph Curwen’in kütüphanesinde “Qanoon-e-Islam” adlı bir kitabı kitaplığa kaldıran John Merit, huzursuz bir şekilde bunun Necronomicon olduğunu keşfeder.

PaPaZ büyüsü

| 10 September 2008 13:39

Dostlarımız arasında ” derin,felsefi ” tecrübelerimizle kemal-i sabır timsali olarak biliniriz.Bu cihetten olacak en acı vaziyet ve sıkıntılarında beni arar bulurlar yardım isterler..
Bu günlerdeki düşüncem ” aşk” ve aşkı küçütmek isteyen münafıkların hallerini düşünmek, zevalindeki lezzete binaen musibete düşenlere teskin edici merhemler sunabilmek. çalışmalarım bu yönde allahın iziniyle.

Bu düşünceler içinde çilehanemizde gün sayarken kapımız çalındı.. Arkadaşım selo idi gelen.Hatır gönül muhabettinin ardından anladım ki oğlanın bir derdi var ama ne?
Selo iyi çocuktur; vur eline lokmasını al diye bilinen tiplerden. sonunda ıkına sıkına derdini anlatmaya başladı..
Oğlanı yiyip bitiren, gam ve hüznü hülasa edersek; Buncağız, kızın birine meyletmiş..kızı çaya çorbaya falan davet etmiş..amacı kızla başbaşa kalıp,hiss-i serûrundan söz edebilecek ortamı yaratmak..ama anladığım, aşifte bu zarfı yememiş.
” Durmadan ters rüyalar görüyorum abi “
” yani ayakların ters mi basıyor olm?”
” Yok abi öle değil, benim manitaya yazılan biri var..onu görüyorum devamlı..delirecem abi ! “
Anlattığına göre kaltak, kıvırcık saçlı detaycı bi piçle takılıyormuş..brokermış herif.
Mabeyinimizdeki uhuvvet, tarafgirlik kaldırmaz.bunun bilincindeyim ama selo’nun kuvvet-ii maneviyesini güçlendirmek adına kesin sonuç alınacak bir yol önerdim;
“olm, istersen piçi dövdürelim..yeraltı dünyasından titiz arkadaşlar var..filo her daim hizmetimizde.”
Bunları söylüyorum ama, bu selo’nun hallerinde de bi tuhaflık olduğunu seziyorum..aslında şık bi arabası, işi gücü kazancı yerinde olan ,boylu poslu aslan gibi çocuktur selo..
” Yok abi, şiddet istemem kız yanlış anlar beni,iyicene kaybederim..bana büyü yaptılar büyü abi..hem de papaz büyüsü!..”
“Yok olm.unut şiddeti.şunun şurasında beyin fırtınası yapıyoz.seçeneklerden biriydi.. merak ettim şu senin kızın resmi var mı?”
selo, cüzdanına davrandı..özenle resmi çıkarıp uzattı.. lan olm, dua etki sana büyü yapmışlar diyecem diyemiyorum..kıza bakıyorum; tombul bişey..kot pantolon giymiş “yer elmasına” dönmüş. ben resme bakarken selo hala diretiyor,
” Büyü abi büyüüüü, papazzzzz büyüsü kessin ve net ! “
Bu angutu elnino gülnino büyütmüşler besbelli..Yoksa çocuğu alıp haydar abiye mi götürsem? ne de olsa kendisi insandaki cinsel dürtülerin sırrına mazhar olmuş derin bir kişi..Ben yaraya merhem ararken selo bira üstüne bira deviriyor..lan nasıl yaparız da şu naturel kaltağın aklını geri alırız? oğlan heba oluyor göz göre göre!..
” Abi ben bi su döküp geliyim” düşünmekten helak olmuşum,
” Sittir git, böbreğinin götürdüğü yere kadar yolun var lan”
neyse sonunda selo ağzındaki baklayı çıkardı;
” Abi dedim ya hani bana “papaz” büyüsü yapmışlar diye.bi teyze dedi ki; üç gün boyunca ekmeğin kulaklarını ye ondan sonra gece vakti ,normal adımlarla hep kuzeye yürü yürü yürü..önüne ilk çıkan kiliseye gir..”