bildirgec.org

bulantı hakkında tüm yazılar

bir hamilelik dönemi yazısı

nazokiraze | 19 August 2009 09:12

Hamile kalanyada hamileliğe hazırlanan her kadın canının ne isterse yakınları tarafından bulunup getirilecegini, istenebildigi kadar şey istenebilecegini düşünür ve tatlı tatlı heyecanlanır. Sabah bulantılarından, canının çektigi yemeklerden daha fazla olan tiksinilen yemeklerden, her yerde ansızın geliveren hiç zevk vermeyen miskinlik ve uykudan habersiz ben şimdi bunlara gecenin körü mango diye tutturup Çiçek Pasajı’na falan göndereyimde görsünler diye şımarır durur ve erkeklere ulan keşke ben hamile olsaydım dedirtir.(aşerme genellikle limon,turşu,tatlı, erik,karpuz, gibi yiyeceklere olur)

Kızımda aşermek falan yaşamadım ben yaşadıysam da yaşımın küçüklüğü ve kavak yellerimin yüzünden hissetmedim. Ne bulantı ne uyku nede canımın bir şey çektiği görülmemiştir.Ancak oğlumu taşırken yeşil eriği düşünüpte sinsi sinsi gülümsedigim dakikaları bilirim, yemek yerken bir anca bitse de uzanıp eriklere yumulsam diye heyecanlanırdım. Eşim bir gece kalktıgında önümde erik çekirdeğinden bir tepe görünce yemekten fenalaşıp öldüm zannettigini anlatır durur.

GECENİN İKİSİNDE GÜLEBİLEN KAPI TOKMAĞI

il mare | 10 July 2009 13:32

:)
🙂

“Nesneler kullanılır,tekrar yerlerine konur,onların içinde yaşanır:Onlar aletten başka birşey değildir.Ya ben,beni etkiliyorlar.Dayanılır şey değil…”
“Nesneler yalnızca baktığımız şeyler değil,onlar aynı zamanda bakanlardır”
gibisinden çıkarsamalar yapmış varoluşçuluğun simgesi Jean Paul Sartre bir kült olan “Bulantı” adlı eserinde.Nesne olarak algıladığı elini attığı her şeyin, aynı zamanda kendisinin de varlığını eş zamanlı olarak benimsediğini savunuyor Sartre ve bu derinden hissedilen varlık kavramının her yerde karşısına çıkıyor olması bir süre sonra onda bulantı hissini kaçınılmaz kılıyor.Eser,alıntılanan bu kısıma,Roquentin adlı karakter aracılığıyla çok daha geniş açılardan bakıyor,ben henüz okumadığım için geniş bir kitap çözümlemesi yapamayacağım ama çözümlenmiş şekilde rastladığım bir makale,bana çocukluğumun yaratıcılıklarını hatırlattı.

Tahmin ediyorum ki küçüklüğünde neredeyse herkes beynini ‘kapı’ya neden ‘kapı’diyorlar gibisinden sorularla meşgul etmiştir,ya da şimdi söyleyeceğimi herkesin deneyimlediğinden emin değilim ama belki çoğu kimse benim gibi bir televizyonun düğmesini şaşkın bakışlarla arka arkaya 10 kez açıp kapatmıştır ve bu davranış bende,yaşına yakıştığı gibi 3 yaş civarında sergilenmemiştir,tamamen teknik olayı çözme,onu anlamlandırma adına eyleme geçmiş olacağım ki dokunduğum ve televizyonun üzerinde eş zamanlı olarak yanan kırmızı ışığa hayat verdiğimi gözlemlerken o tuş ile bütünleştiğimi,bir yandan elimle onu hisetmeye çalışırken bunu yapamadığımı hatırlarım ben.Hareket imkanı benim elimde olan nesneleri anlamlandırmaya çalışırken,ortaya çıkan kinetik enerjinin büyüsüne kapılıp nesneden daha da soyutlanmama şahit olmuştur zavallı beynim.Ve bu kadar kafa yormanın üstüne onlara haddinden fazla bir varoluş anlamı yüklememek de olmaz tabi,havada kalır tüm çocukluk uğraşlarım.Bu bahsini ettiğim,cansız varlıkların gerçekten de cansız mı olduklarına dair sorgulamaların,diğer durumlar gibi çok sayıda çocukluk dönemine şahitlik ettiğini tahmin ediyorum.
Boş bir odada,sıkılmaya doymayan klasik bir çocuğun,yapacak uğraş bulamadığı zamanlarda etrafındaki nesneleri izleyip onlara anlamlar yüklemesi kaçınılmazdır.Genellikle yetişkin çocukları barındıran misafir evlerinin odaları böyle çıkarsamalara şahitlik ederler,ne kutsal odalardır o misafir odaları,nasıl orjinal bir beyin jimnasitiğine,çocukların akıl almaz gelişim süreçlerine araç olmuşlardır bilmezler hiç…Mi desem? Biliyorlar mıdır acaba? İşte bu soru etrafında dönüp durduğum çoktur.Sıkılganca karşısında oturduğum kapı ve tam üzerinde onun gözü addettiğim tokmağı…İşte orada,bana bakıyor,gülmediği ne malum…Hareket edenler gülebilir,kapı hareket ediyor,tokmağı da öyle;kendi kendini hareket ettirebilenler gülebilir,çiçekler böcükler bunu yapıyor,görmemişim güldüklerini;tamam,taaamam insanlar gülebilir,çünkü gülecek bi çift göz ve bir ağızları var,hayır olduklarından değil gülmeleri;güldüklerini belli etmeye yarıyor onlar;yani onlarsız da gülünebilir,tıpkı onları olmayan ağaçlar,böcükler gibi;taamam sadece aklı olanlar,birşeyi algılayabilip komik bulanlar gülebilir;yoo birşeyi algılama yetisini kaybedip delirenler de sürekli gülebilir,ama onlar da insan,yani sadece insanlar mı gülebilir…Yani gülebilmenin canlı olmakla değil insan olmakla mı ilgisi varmış.E kapı tokmağı insan değil,gülemez evet ama canlı da mı değil?Hadi hem canlı hem algılama yetisi olan birşey,bir çiçeği örnek verelim,sabah olunca açması güneşten midir tek,gülüyor olamaz mı ve gecenin karanlıklarına en içten de ağlayan?
Aman tanrım,neler söylüyorum ben,saat tam 02.21,yeterince açık sanırım…

böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)
böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)

Hivox Bulantı Önleyici Cihaz

Chat Noir 1 | 04 December 2007 18:58

Sizde seyahat ederken midesi bulanan rahatsızlananlardan mısınız? Artık bu sorunun bir çözümü var hemde herhangi bir ilaç kullanmadan.Bu cihaz sayesinde artık seyahetinizin keyfini sonuna kadar çıkarabilir mide bulantılarınıza son verebilirsiniz. Hivox isimli bu cihazı bileğinizin iç kısmına yerleştiriyorsunuz. Bileğinizin iç kısmındaki sinir uçlarına gönderdiği elektrik sinyallerle mide kasılmalarınızın düzene girmesini sağlayarak mide bulantınızı geçiriyor. Sizde keyifli bir yolculuk yapıyorsunuz. Detaylı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

Kronik yorgunluk

kharon | 28 December 2006 02:04

Aynı konu üzerine , sonuçlar dahilinde “tekrar” düşünmenizi sağlayacak olan bir metinin haliyle kişiyi zorlama sebebi,rüyada ilk boşalmayı yaşadıktan sonra istişareye yatarak ilk anı yaşamaktan ibarettir.Benim de kişiye özel hastalıklar olarak konuşlandırdığım takıntıdan ileriye giden halsizlik hallerinin bir adı da “kronik olan bu yorgunluk durumu” dur.
Halet-i ruhiyenin devinimine bağlı olarak sınıırlandırılır aman efendim şeklinde bir tedavi süreci olmadığı gibi, ton balığıyla da üzerinin örtülmek istemesi beni engin denizlerde küreksiz bırakmıştır.
Madem deşifre olmuş bir özel hastalıktan bahsediyoruz, onu hafife almak gerekir ki hazmı kolay olsun değil mi efendim ? ( aynı efendiden bahsediyorum)

Bu yazı çocuklar ve bulantısı olanlar için sakıncalıdır!

webci | 11 August 2006 15:15

Evet geçekten ülkemiz insana yıllar boyunca Avrupa ve Japonya’nın kalkınmışlığı övgülerle anlatılırdı. Bu bilgi Ülkemizde yaşayan her kesim tarafından bihassa öğrencilerimze öğüt niteliğinde daima söylelenen bir gerçekti. Şimdi Japonya kapitalist ve tamamen insanlık dışı hayatı yaşayanların neler içinde artık olduklarını biraz ayrıntılı arama yaptığımız anda gayet rahat görebiliriz. Bu linkleri vermeyeceğim zira insanın ruh dünyası açısından sakıncalı olabilir.
Benimle aynı duyguları paylaşan Can Dündar’ın Berlin gezisinden aktardığı notlar içinde dikkatini çeken
Daha önce “seks shop” gezmiş olanlar için tanıdık manzara…
Beni hayrete düşüren bu değil: Moda olan seks filmleri…
Girişte en öne konulan DVD’lerin konusu neydi biliyor musunuz?
Pislik yedirme!
Buna benzeyen gerçekler sadece orayla sınırlı değil bakın liseli öğrenciler diye bir arama yaptırın google içinde neler çıkıyor karşınıza.
Metropollerde artık serbestçe millete erotik malzeleri satan dükkanların reklamları dağıtılıyorsa varın bizi nasıl bir yarın bekliyor.