Leş yiyiciler içimi didikleyip, beni sömürüyorlar gibi beynim durmadan kurup duruyor. Dün gördüğüm karga yerdeki yiyeceği nasıl gagasıyla parçalamaya çalışıyorsa, içimdeki kurtlar beni öyle yiyor. Sakin ol diye tekrarlıyorum içimden, sakin ol. Başaramıyorum, yaptığım tafraların, cümlelere verdiğim anlamların ne kadar dandik olduğunu görüyor, yine de o anlamları yüklemeden edemiyorum. Sanki kendimi üzmek için kelimelere bu anlamları yüklemek tek ve asli görevim. Kendi ellerimle inşa ettiğim binanın tam altına dinamit döşemekten ne farkı var bu yaptığımın. Bir depremde altında kalıp öleceğim nasılsa diyerek, olmayacak bir şeyi hayata geçirmeye çalışıyorum sanki. Ölümü çabuklaştırmak gibi. Oysa ölmek değil doyasıya yaşamak istiyorum, her katmanda, her adımda yaşadığım hazzı neden bu kadar çabuk unutuyorum. Derdim ne benim? Kendi kendini yiyip yok eden bir leş yiyici gibiyim, var mı öyle bir yaratık onu bile bilmiyorum. İnternet çalışmıyor, google girip bakamıyorum. Bir anda atan şalterlerim var benim, ne çabuk atıyor sigortalarım. Sonrası pis bir koku ve karanlık. O karanlıktan çıkmak için uğraşacağıma, daha derin ve siyah karanlıklarda boğuyorum kendimi. Kim yapar bunu kendine kim, tek kendime yapsam neyse, elimi uzatıp beni çıkartmasını isteyeceğim yerde, ben bu pis ve kötü düşüncelerimle yanımdakini de çekiyorum karanlığın en koyusuna. Sonra sessizlik uyuşmuş bir beyin, söylenecek sözler tükenmiş, kaçıp gitme isteği, kısa bir süre sonra pişmanlık.