bildirgec.org

biyografi hakkında tüm yazılar

“Eğer Bir şey yazabiliyorsa ve ya düşünebiliyorsa, filme çekilebilir.” STANLEY KUBRİCK

AKTURK19 | 12 August 2010 12:17

Stanley Kubrick
Stanley Kubrick

Hayatımda düşüncelerime değişik bir yön katan, çok farklı ve aşırı mükemmeliyetçi bir yönetmen olmakla beraber beni çok büyük ölçüde değiştirmiştir. Özellikle Spartacus 1960 yapımı filmi hem ödülleri bakımından hem de mükemmel bir konu bütünlüğü ile tam bir mükemmeliyetçi bir karaktere sahip olduğunu anlatabilir size. Tabii ki ‘A Clockwork Orange’ de yabana atılmamalı…

Ansiklopedik bilgilere bakarsak Stanley Kubrick, 26 Temmuz 1928 dünyaya gelmiş ve 7 Mart 1999 da ölmüştür. Genel olarak Kubrick dediğimizde tanıyanlarımızın aklına ilk Mükemmelciğiliği ve detaylı anlatımları aklına gelir..

Kubrick için, yönetmenlik hayatında en büyük etkenin fotoğrafçılık olduğunu söyleyebilirim. Amatör olarak başladığı fotoğraf dalında çok kısa sürede ilgi çekmiş olsa gerek ki ABD de bir dergide fotoğrafçı olarak değişilmeyen bir eleman olmuştur. Şu anki eserlerine baktığımızda da zaten fotoğraflarının da ne kadar bir mükemmeliyete sahip olduğunu ve ne taşıdığı izlerde Stanley’i bulmakda mümkündür.

Beni de kendi yapımları değiştirdiği ve mükemmeliyetçi bir yapıya çektiği gibi kendisini de fotoğrafçılık yaptığı yıllarda, izlediği filmler etkilemiş olsa gerek ki kendi içinde de olan mükemmeliyetçi ve en iyiyi isteme arzusu, izlediği filmlerden daha iyisini yapabileceği inancını içine doğurmuştu. Bunun üzerine Stanley, yönetmenliğe ayak atmış ve çok büyük yapımalara imza atmış ve yapımları bir çok dalda ödüllerde almıştır. Ayrıca istediği ünvanıda almıştır. Buna ilk örnek ve en güzel örnek de 1962 yapımı Lolita filmidir.

Leonardo DiCaprio

| 06 August 2010 12:46

Celebrity'den
Celebrity’den

Asıl adıyla Leonardo Wilhelm DiCaprio,11 Kasım 1974’te Kaliforniya’da dünyaya gelir. Babası George DiCaprio, bir çizgi-roman satıcısı, annesi Irmalin DiCaprio avukattır. Leonardo henüz bir yaşındayken annesi ile babası ayrılmak durumunda kaldılar. Annesi, oğlunun adını ünlü ressam Da Vinci’den etkilenerek koymuştur. DiCaprio çevreci yönüyle de tanınır. Küresel ısınmaya dikkat çekmek ve insanları aydınlatmak amacıyla Amerika’da eski başbakan Bush’a karşı mitingler düzenlemişti. “Dünyayı nasıl iyi bir yer haline getirebiliriz”in üzerinde kafa yoran insanlardan… Ayrıca Haiti Depremi için telefonla yardım toplama kampanyasına -George Clooney düzenlemişti- katılarak sosyal meselelere duyarlı olduğunu da kanıtlamıştı.

Gelelim kariyerine… 1990 yılında The Outsiders adlı dizide “Kid Fighting Scott” adlı karakteri canlandırarak kariyerine başladı. Burada Scott’ı bir bölüm canlandırdı. Sonrasında “The New Lassie” adlı dizide gene bir bölüm rol alarak “Young Boy” (Delikanlı) bir karakteri canlandırdı. “The New Lassie”den sonra 5 bölüm rol alacağı “Santa Barbara” dizisinde “Genç Mason” karakterini canlandırdı. Televizyondaki kariyerine bir bölüm rol alarak “Roseanne”, 12 bölüm rol alarak “Parenthod” ile devam etti.

Hollywood’un Altın Çocuğu: Robert Redford

24black mamba24 | 20 July 2010 12:26

Robert Redford
Robert Redford

O bir oyuncu, bir yönetmen, bir yapımcı, baba hatta büyükbaba, kısacası o yaşayan bir efsane. Pek çok erkeğin, özellikle genç Redford’a benzemeye can attığı, pek çok kadının beğendiği, birkaç neslin oyunculuğuna tanık olduğu, son derece zeki ve yetenekli bir Hollywood yıldızı. O Hollywood’un altın çocuğu.

Elbette Hollywood, oyuncu olmak üzere yola çıkan çok sayıda yakışıklının uğrak yeri oldu. Evet çoğu yalnızca uğramakla yetindi, ama o adeta Hollywood’a demir attı. Daha doğrusu Hollywood onu bırakmadı, ondan vazgeçmedi. Çünkü o hep farklı olmayı seçti ve farklı yüzleri başarılı bir biçimde filmlerine taşıdı. Çünkü o fiziksel özelliklerini Allah vergisi oyunculuk gücüyle ustalıkla yoğurdu ve beyazperdede uzun yıllar parlamayı başaran bir yıldız oldu. Onca ödüle, onca başarıya karşın yine de kendini eleştirmekten vazgeçmedi:
“Bir yönetmen olarak kendimi oyuncu kimliğimle beğenmezdim. Oyuncu kimliğimle de kendimi bir yönetmen olarak beğenmezdim.”

JIM CARREY

AsetilCoa | 20 July 2010 11:22

Jim carrey. Gerçek adıyla James Eugene Carrey. 1962’de Kanada’da doğan ünlü bir komedyen o. Sadece komedyen demek yanlış olur. O bana göre inanılmaz yetenekli bir aktör. Bu başarısının ardında zorluklarla dolu bir geçmişe sahip aslında. Ailenin bu sakin, küçük çocuğu mali kriz geçiren ailesine yardım etmek için okulunu bıraktı, fabrikada çalışmaya başladı. Yaşadığı zorluklara rağmen hiçbir zaman gülmeyi ve çevresini eğlendirmeyi bırakmadı ama. Ayna karşısında, sınıfta, heryerde ufak standup showları yapıyordu. Babası onun hayatını mahvettiğini ve yeteneğinin ziyan olduğunu düşünüyordu. Babasının uğraşlarıyla ve annesinin diktiği komik sarı kostümüyle ilk kez sahneye çıktı ve komedyenlik kariyeri başlamış oldu. Çok sevdiği ve “Man on the Moon”da hayatını oynadığı komedyen Andy Kaufman gibi zorluklarla başladı meslek hayatına. Yuhalandı, izleyiciyi güldürmeyi başaramadı. Yapmayı istediği işlerin peşinden koştukça daha çok nefret etti insanlar ondan. Şu anda bile birçok hayranı olmasına rağmen birçok kişi tarafından da yaptığı işler itici bulunuyor. Oyuncu olarak değil, iyi bir komedyen olarak değilde, insanları eğlendirmek için şaklabanlık yapan biri olarak görülüyor, yeteneği küçümseniyor. Aynı Andy Kaufman gibi.

Lena Horne

queennothing | 06 July 2010 12:24

Lena Mary Calhoun, 30 Haziran 1917 tarihinde; anne Edna Scottron ve baba Edwin Teddy Horne’nin kızları olarak New York, Brooklyn’de dünyaya geldi. Gezici tiyatroda oyunculuk yapan annesi ve kumarbaz olan babasının boşanmasıyla Lena, 5 yaşına kadar büyükanne ve büyükbabasının yanında kaldı. 5 yaşında Georgia’ya; annesinin yanına gönderilen küçük Lena, annesinin çalıştığı tiyatroyla seyahat etmeye başladı. 10 yaşına gelince amcası tarafından Fort Valley Junior Industrial Institute’ye yazdırılan Lena, 12 yaşında tek başına New York’a döndü. 14’ünde okulu bırakmaya karar veren Lena, 16 yaşında Harlem’deki Cotton Club’da (bu kulüp hakkında ’84 senesinde bir film de çekildi.) çalışmaya başladı. Burada şarkı söyleyip, dans eden Lena, sıra sıra dizilecek plakların sinyalini daha o yaşlarda vermişti. Cotton Club’dan Broadway’e, Broadway’den altın çağlarını yaşayan Hollywood’a transfer olan Lena, söylediği şarkılarla New York’ta oldukça ses getirmişti.

Monty Python – İngiliz komikçileri

salvador zirdeli | 16 June 2010 17:44

“We are the knights who say niiiiii”

Monty Python Elemanları
Monty Python Elemanları

Her şey 6 adet birbirinden matrak adamın bir araya gelmesiyle başladı. Bu adamlar John Cleese, Graham Chapman, Michael Palin, Terry Jones, Eric Idle ve Terry Gilliam’dı ve yapmak istedikleri şey mezun oldukları Oxford, Cambridge gibi bizim sadece isimlerini bildiğimiz baba üniversitelerden mezun oluşlarının ekmeğini yemekti.

Monty Python And The Holy Grail (1975)
Monty Python And The Holy Grail (1975)

Bu amaçla BBC’de “Flying Circus” adlı 45 bölümlük, o zamanın izleyicisi için dönüm noktası olan bir diziye başladılar. Sene 1969’u gösteriyordu ve bu dizi öyle çok izlendi, akıllarda öyle çok kaldı ki günümüze bile Flying Circus olarak değil, “Monty Python’s Flying Circus” olarak geldi.

1974’e kadar bu diziye devam eden grubun ünü almış başını yürümüştü. Dizi bittikten sonra bu 6 kafadar 1975 yılında “Monty Python and the Holy Grail” isimli mükemmel filmi beyazperdeye sundular.

Film öylesine beğenildi ve öyle büyük bir izleyici kitlesine ulaştı ki, bugün bile Monty Python adı anıldığında herkesin ilk aklına gelen şey Holy Grail olmaktadır. Günümüzdeki Worms isimli oyunun içindeki holy hand granade bombası bile bu filmden ilham alınarak yapılmıştır. “haaaleluyah”

Asya Sinemasının Batı’ya Açılan Kapısı: Jackie Chan

sinemam | 26 May 2010 17:44

Jackie Chan
Jackie Chan

7 Nisan 1954 yılında fakir bir ailenin ilk çocuğu olarak Hong Kong’da dünyaya gelmiştir Jackie Chan . Henüz 7 yaşındayken müziğe olan tutkusundan dolayı Çin Opera Araştırma Enstitüsü’ne başlamış ve 17 yaşına kadar devam etmiştir. Bu zaman süresince akrobasi ve dövüş yeteneklerini geliştirme fırsatı bulmuştur.
Jackie Chan, 1982 yılında Tayvanlı Lin Feng-Chiao ile evlenmiştir ve bu evlilik hala da devam etmektedir.
Gençlik yıllarında kullandığı isim sandığımız gibi Jackie Chan değil çoğumuzun bilmediği Cheng Lung ismidir ve bu isimle filmlerde yer almıştır.

Karakterinin adını alan kadın: Anna KAVAN

queennothing | 14 May 2010 11:29

Bencil, katı görünümlü; katı kalpli, tahammülsüz ve sevgisiz bir kadının ve 14 sene sonra hayata gözlerini yumacak bir adamın kızı olarak dünyaya gelen Helen Emily Woods, 10 Nisan 1901 tarihinde, Fransa’nın Güney kesiminde yer alan Cannes‘da dünyaya geldi. Aynı adı taşıdığı annesinin kendisini sevmediğini; dahası, içten içe nefret beslediğini ve kızı olarak görmediğini anlayan küçük Helen, 14 yaşına geldiğinde hayatın bambaşka bir yüzüyle tanıştı; babası Claude Charles Edward Woods ölmüştü. İlk ve tek sevdiği insan olarak gördüğü babasının ölümünün verdiği derin acıyı içinde saklayan Helen, annesinden çok amcasıyla vakit geçirmeye başladı. Bir kaç defa okul değiştirdikten sonra Avrupa’dan Amerika’ya; Kaliforniya’ya geldi. Daha sonra İngiltere’ye gidip, Oxford’a yazılan Helen, ne okuluna, ne de çok sevdiği İngiltere’ye alışabildi ve ‘genç kızlık’ bunalımına girdi.
Uyumsuz tavırları, çevresi tarafından iyi karşılanmıyordu; bu sebeple hep yalnız kaldı. Yalnızlığın üzerine, annesinin soğukluğu yüzünden olamadığı ‘rol modeli’ eksikliği çektiğinin farkında olmadan kadınlığa, büyütülmeye ve geleceğe erken den adım attı; amcasının sayesinde tanıştığı Donald Ferguson ile romantizm yaşamadan nikah masasına oturan genç Helen, Asya’nın Güneydoğusuna; Birmanya’ya taşındı. Oldukça soğuk ve Helen’e karşı kayıtsız davranan Donald ile sonu gelmeyen tartışmalar yaşayan genç Helen, hamile olduğunu öğrenince evliliğini kurtarmayı düşündü ve Donald için kendinden feragat etti.

‘Brian’ adını verdiği bir oğlan çocuğu dünyaya getiren Helen, neredeyse hiç konuşmadığı kocasından gitgide uızaklaşıyor; ilk defa kendi dünyasını yaratıyordu. Yazmaya başlayan genç kadın, ilk kitabını 1929 senesinde “A Charmed Circle” adıyla çıkardı. 1930 senesinde “Let Me Alone” (Beni Rahat Bırak) ve “The Dark Sisters“ı (Esmer Kardeşler) çıkaran Helen, başkarakterlere hep kendi adını ve soyadını veriyordu. Aralarına derin bir uçurum giren kocası Donald’a da sık sık gönderme yapan genç kadın, 1935 senesinde “A Stranger Still“i, 1936 senesinde “Goose Cross” ve 1937 senesinde de “Rich Get Rich“i (Zengin Zengini Alsın) yayımlattı. “Rich Get Rich”ten sonra hem Donald’a, hem de onun soyadına veda ederek, tekrar Helen Woods ve özgür oldu.

Küçük bütçelerden büyük stüdyolara: Peter Jackson

gorcun | 04 May 2010 10:04

Peter Jackson, günümüzün en saygın ve önemli yönetmenlerinden biri olan ve yeni projeleri merakla beklenen Yeni Zelandalı sanatçı 1961 yılında Ekim ayının 31’inde ailesinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi.

Peter Jackson
Peter Jackson

İngiltere’den göç eden ailesi küçük kasabada kurdukları hayatlarını mütevazi yaşamlarıyla sürdürüyorlardı. Çocuk Jackson ise dönemin şartlarıyla birlikte büyürken televizyon ve görsel kültürle ilk etkileşimlerini Monty Python’un şovlarıyla yaşıyordu. Özellikle ”Monty Python’s Flying Circus” adlı şovdaki aşırı kanlı sahneler Jackson’un ilk filmlerindeki etkileşimlerinin en açık örneklerinden biri olacaktı. Tabii yönetmenin 80’lerin klasik filmlerinden etkilenmesinde de türün önemli örnekleri olarak anılmayı hakeden ”Re-animator”, ”Evil Dead” gibi filmler bulunuyor. Ailesinin bu ilgisine kayıtsız kalmamasıyla Jackson daha çocuk yaşta kamerayla buluştu ve kendi çekimlerini yapma imkanına sahip oldu. Daha o zamandan kendine has özel efekt ve çekim denemeleriyle tarzını oluşturmaya başladı. 15 yaşındayken arkadaş çevresiyle ”The Valley” adlı kısa filmi çekti. 20’li yaşlarına geldiğinde artık Jackson kendi senaryolarını yazan ve sinema filmini çekme niyeti daha ciddi olan biri haline gelmişti. Nitekim bir gün işten eve dönerken mağazada 16mm’lik bir kamera gördüğünde onu almaya karar verdi. Ailesinin de desteğiyle kamerayı alan Jackson, kendi imkanlarıyla aldığı makaralarla ilk çekimlerini yapmaya başladı. İlk zamanlar makaraları boşa harcamamak için yaptığı çekimler 4 yıllık bir süreç sonunda ilk uzun metrajlı olan ”Bad Taste” filmi haline gelecekti. Nihayetinde Jackson’un kendi tarzını yaratması ve ilk filmini çekme macerası zorlu bir sürecin olumlu bir yansıması olarak görülecekti. Zira, ”Bad Taste” Cannes Film Festivali’nde gösterime girip, uluslararası alanda seyirciyle buluştuktan sonra Jackson’un adı Yeni Zelanda sınırlarını aşmaya başlayacaktı. Daha sonradan kült olarak anılmaya başlanacak filmin konusu ve yapım aşamaları için şuraya bakabilirsiniz.

Keanu Reeves

majesty s infinity | 28 April 2010 12:07

İngiliz anne, Hawai/Çin melezi bir babadan dünyaya gelmiş, çocukluğunda babası tarafından terkedilmiş bir aktör Keanu Reeves. Dogstar grubunda bas gitar çalmış. 2000’li yıllarda ise bebeği ölü doğmuş, 2001 ortalarında ise sevgilisi Jennifer Syme’ı kaybetmiş. Yoğun ilgiden hoşlanmayan birisi. Ayrıca bir motosiklet meraklısı.

Bu güne kadar 64 yapımda yer almış. Bu yapımları ve oynadığı filmleri kısaca ele alalım. 2009’da Easy to Assemble‘da ve The Team Building Event‘ta Vorste Feirron, The Private Lives of Pippa Lee‘de Chris Nadeau karakterlerine hayat vererek iki filmde rol almış. 2008’de The Day the Earth Stood Still -Dünyanın Durduğu Gün- isimli sevilen yapıtta Klaatu, Street Kings filminde ise Dedektif Tom Ludlow karakterlerini canlandırmış. 2006’da iki filmde görev almış; Çokca beğenilen The Lake House‘da Alex Wyler‘ı, A Scanner Darkly‘de ise Bob Arctor‘ı oynamış.