bildirgec.org

birinci dünya savaşı hakkında tüm yazılar

“Vatan için” sahte para

massay | 26 October 2009 14:18

Tarihte öyle çok örneği vardır ki; olağan durumlarda suç teşkil eden bir eylem, “vatan için” yapılıyorsa kutsal bir hizmettir. Mehmed Muzaffer’in öyküsü bu örneklerden biridir işte.

1. Dünya Savaşı başlayalı bir yıl olmuştur. Emperyalist Avrupa’nın birleşik orduları, Osmanlı’nın ipini çekmek için Çanakkale‘ye dayanmış, ama hiç ummadıkları bir direniş karşısında 250.000 ölü vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Böylece Çanakkale’de ilk perde kapanmıştır.

Mehmed Muzaffer, öğretim gördüğü okulda ( Mekteb-i Sultani – günümüzün Galatasaray lisesi- Osmanlı’nın en önemli öğretim kurumu) bir gece ansızın bir karar vererek orduya yazılmak ister. Bu kararı verirken yalnız değildir. Mehmed Muzaffer ve bazı sınıf arkadaşları,
hocalarının “yapmayın, etmeyin, vatanın size başka alanlarda ihtiyacı var” şeklindeki yalvarma, yakarmalarına karşın okuldan kaçarlar.

Yıl 1916 Mart. Üç aylık talimden sonra “zabit namzedi” olarak Çanakkale’ye varır Mehmed Muzaffer.

Hiroşima Sevgilim: MARGUERITE DURAS

queennothing | 26 March 2009 12:39

Birinci Dünya Savaşı, başlangıç sinyallerini verirken Çinhindi’ne (Hindiçin) atanan öğretmen çift, savaşın resmi olarak başladığı 1914 yılında üçüncü çocukları Marguerite‘ye sahip oldu. Yeni doğan Marguerite ve diğer iki oğlan çocuğu Paulo ve Pierre ile gönüllü olarak yaşadıkları Vietnam‘ın en büyük şehri Hi Şo Ming (Saygon) komşularından Gia Dinh‘te matematik öğretmeni baba ve Fransızca öğretmeni anne, çocuklarının; özellikle Marguerite‘nin uyum sorunlarıyla baş etmek zorunda kalacaktı.

Hastalıklı gibi görünen beyaz teni, siyah saçları ve mavi gözleriyle bir ‘yabancı’ olaran Marguerite, diğer çocuklar gibi davranmayı, onların dilinde şarkı söylemeyi, hatta düzenli olarak kiliseye gidip dua etmeyi öğrense de, O’nda hep çok sevdiği babasının bile ulaşamadığı ‘dokunulmaz bir yabancılık‘ olacaktı.
Yokluk, yoklukla gelen açlık, korku ve kanla bulanan savaşın en çirkin sahneleriyle yüzyüze kalan Marguerite‘nin, annesiyle kurduğu ‘normal‘ ilişkisi, babasıyla düzenlediği piyano geceleri ve sevmeye başladığı dış görünüşü; 10. yaşına geldiğinde babasını dizanteriden kaybetmesini, içinde sakladığı bir ‘trajedi‘ olarak nitelendirmesine engel olamayacaktı.
Babasız kalan üç çocukla Fransa‘ya dönen anne, ailesinin de desteğiyle, çocuklarına bakabilmek için öğretmenlik yapmaya Paris‘te devam eder. 2 yıl Fransa‘da kaldıktan sonra 1928 yılında Kamboçya‘ya tayini çıkan anne, çocuklarıyla birlikte ailesinin yanından ayrılır.

Walter Tull

r1g0r | 21 November 2008 12:58

http://www.futbolname.com/2008/11/20/walter-tull/

Jilet (tasarım harikaları 2)

mansonilized | 29 February 2008 10:33

Jilet ince dikdörtgen bir metal parçasıdır. Kısa kenarları güvenli uzun kenarları ise keskindir. Çok basit bir mantıkla tasarlanmıştır. Ancak işlevi çok önemlidir. Traş bıçağı.

Markaların ürünün ismi haline gelmesinin en güzel örneğidir. Türk dil kurumu sözlüğünde bile geçer.

İlk olarak 1901 yılında King Camp Gillette tarafından yapılmış ve ismini tasarımcısından almıştır. Gillette bunu üretirken uzun bir süre dünya traş bıçağı piyasasının sahibi olacağını tahmin edebilir miydi bilinmez ancak işler başta çok da iyi gitmemişti. Birinci dünya savaşı patlak verene kadar. Birinci dünya savaşında askerlerin traş ihtiyacının giderilmesi için ciddi bir sipariş verildi ve Gillette imparatorluğu günümüze kadar yıkılmayacak şekilde dikildi. Sonradan piyasaya hakim olmaya çalışan başka firmalar da oldu ama ortak olarak kaldılar (kılıç üreticisi wilkinson gibi) .

geçen yüzyılın kanlı canlı pikselleri

indianropetrick | 07 November 2007 21:09

bilgisayarla birlikte dilimize dolanan piksel kelimesi bir süre sonra bunlarla yapılan illustrasyonlarla oldukça popüler de olmuştu. yeni gözüyle baktığımız piksel art‘ın temelleri ise oldukça eskiye gidiyor. 1970’lerde chuck close‘un parmak izi vb. dokularla yarattığı hiper realistik portreler bu tarzın ilk örnekleri olarak bilinse de çok daha önce birinin bu tarzı fotoğraflarında kullanmış olduğunu görmek insanı gerçekten şaşırtıyor. 1910’lu yıllarda reklam fotoğrafçılığı yapan arthur mole birinci dünya savaşı öncesinde vatani duyguları körüklemek amacıyla binlerce insan kullanarak portreler, amblemler, semboller oluşturuyor, sonra da bunları 11×14 inçlik fotoğraf makinesiyle kuş bakışı fotoğraflıyor.

sevr antlaşması

esatergun | 07 June 2006 11:16

Birinci Dünya Savaşı sonrası, İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu barış için toplandı. (10 Ağustos 1920) Toplantıların sonucunda Osmanlı tarafının temsilcisi Damat Ferit (bazı kaynaklara göre de Enver Paşa) , sözde barış için ortaya atılan, ancak yurdun her tarafının başka başka ülkelerce paylaşıldığı bir antlaşma olan Sevr’e imza koydu. Bu antlaşmaya göre azınlıklara fazlaca haklar veriliyor, yurdun her bir köşesi paylaşılıyor, mevcut Osmanlı hükümeti kabul edilemeyecek dayatmalara maruz bırakılıyordu.

Mustafa Kemal’in şerh koyduğu ve hatta yırttığı bu antlaşmanın tam halini görmek için tıklayınız. Geldiğimiz noktada, bize sunulan şartları ve Ermeni Soykırım iddialarını düşününce, zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin düşüncenin aynı olduğunu görüyoruz.

Atatürk’ün yazdığı tek kitap 50 yıl sonra raflarda

mit1980 | 03 June 2006 15:23

Atatürk’ün askerlik ve devlet adamlığı gibi meziyetlerinin dışında iyi bir yazar olduğunu da biliyor muydunuz? 1914 yılında Osmanlı ordusunun iki genç subayı yani Mustafa Kemal ile yakın dostu meslektaşı Nuri Conker savaşlarda yaşanan başarısızlıklar üzerine kafa yormaktadır. İlk olarak Conker “Zabit ve Kumandan” isimli kitabını yazar ve kitabında yaşanan sorunları ve bu sorunlara uygun gördüğü çözüm önerilerini kaleme alır. Bu kitaptan ilham alan Mustafa Kemal, kitabı okur okumaz, “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” isimli kitabını yazar. Her iki kitabın başlıca konusu yöneticiliktir ve her ikisi de, yaşanan başarısızlıkların asıl sorumlusu olarak, gerek askeri gerekse siyasi komuta kademelerini gösterir. Fakat Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girince, Mustafa Kemal de kitabını bastırmaya vakit bulamaz. Ancak, İstanbul’a döndüğü zaman yani 1918 yılı sonlarında yayımlayabilir. Kitabın basımından altı ay kadar sonra da Anadolu’ya geçerek İstanbul ile ilişiğini keser. Damat Ferit Hükümeti de kitabı toplattırarak imha eder.