bildirgec.org

bilimkurgu hakkında tüm yazılar

Simülasyon evrenler: ”The Thirteenth Floor” (13. Kat)

gorcun | 13 August 2009 11:04

The Thirteenth Floor
The Thirteenth Floor

1999 yılında Josef Rusnak tarafından çekilmiş olan ”The Thirteenth Floor” (13.Kat) ülkemizde çok fazla duyulmamış bilimkurgu filmlerinden birisidir. ”13th Floor” , Daniel F. Galouye’nin Simulacron-3 adlı romanı ve Rainer Werner Fassbinder’in iki bölümlük televizyon filmi Welt am Draht’tan esinlenerek film haline getirilmiştir.

Konusu ise şöyledir; bilgisayar mühendisi Hannon Fuller çalışmaları sırasında çok önemli bir şey keşfeder. Keşfini meslektaşı Douglas Hall’a söylemek üzere yola çıkar. Takip edildiğini bilen Huller, bilgisayar sisteminde yaratılmış olan 1930 yıllarındaki, insanların gerçek dünyadaki gibi yaşadığı paralel dünyaya bir mektup bırakır. Ve aynı gece gerçek dünyada öldürülür. Gecenin ardından Douglas, Huller’ın banyosunda kanlı bir gömlek bulur ve cinayet gecesi nerede olduğunu ve ne yaptığını açıklayamayarak şüpheli duruma düşer. Kendini aklamak ve Huller’ın sırrını öğrenmek için bilgisayar sistemine girip geçmişe giden Douglas, orada hiç ummadığı bir gerçekle yüzleşecektir.

Ortadoğu topraklarından bir korku hikayesi : ”The Objective”

gorcun | 23 July 2009 13:22

The Objective
The Objective

”The Blair Witch Project” gibi efsanevi bir yapımdan sonra sinema için uzun süre sessiz kalmış ve 2008 yılında yeniden bir filmle ortaya çıkmış yönetmen Daniel Myrick’in çektiği ”The Objective” Ortadoğu çöllerindeki Amerikan askerlerinin hikayesini anlatıyor. Blair Cadısı kadar olmasada yine türün örneklerine nazaran oldukça orijinal bir konuyla seyircilere sunulan film hikayesiyle korku sineması tutkunlarını heyecanlandıracak nitelikte. Amerikan ordusunun Afganistan’ın mistik topraklarına girmesini korku ve bilimkurgu hikayesine dönüştürmek korku sineması için parlak bir fikir olarak görülebilir. 11 Eylül saldırılarından sonra başlayan Amerikan harekatıyla Afganistan çöllerine başta Cia ajanı Ben Keynes olmak üzere gönderilen özel birlik Muhammed Aban ismiyle bilinen kişiyle bağlantı kurmak için yola çıkarlar.

The Objective
The Objective

Gönüllü Afgan rehber Abdul’ün yardımlarıyla çölde ilerleyen ekip Taliban’a karşı güç oluşturmak amacıyla hareket ederler. Ancak bilinmedik topraklarda Amerikan askerlerini çok farklı tehlikeler beklemektedir. Her şeye hazırlıklı olan eğitimli ekip beklediğinden çok daha fazlasıyla karşılaşacaktır.

John Carpenter’dan 80’ler klasiği : ”Escape From New York (New York’tan Kaçış)”

gorcun | 17 June 2009 09:11

Escape From New York
Escape From New York

John Carpenter’ın yazıp yönettiği 1981 tarihli bilimkurgu aksiyon filmi Escape From New York (New York’tan Kaçış) kült statüsünde sayılmaktadır. Döneminin 16 yıl sonrası olan 1997’de geçen filmde New York şehri azılı suçluların yaşam alanı haline getirilmiş ve ABD’den soyutlanmıştır. Suç işleyen veya toplum kurallarına uymayanların bu bölgeye sürüldüğü dönemde başkanın uçağı Air Force One terörist grup tarafından kaçırılır ve başkan kapsülüyle New York’a düşer. Başkanı (Donald Pleasence) kurtarma görevi ise eski bir asker olan çeşitli suçlardan mahkum olmuş Pliskin namı diğer Snake’e (Kurt Russell) verilir.
Bunu yapması içinse kendisini 24 saat içinde öldürecek patlayıcı yerleştirilir. Bu zoraki görevi istemedende olsa kabul eden Snake, bu durumda New York’a gider. Orada Snake’i başkanın yanı sıra suç şehrinin lideri Duke (Isaac Hayes) ve adamlarıyla zorlu bir kapışma beklemektedir. Snake bu zorlu görevi başardığı takdirde işlediği tüm suçlardan azat edilecek ve New York’a dönmekten kurtulacaktır.

Escape From New York
Escape From New York

Kara deliklerden öteki dünyaya : Event Horizon (Ufuk Faciası)

gorcun | 02 May 2009 10:31

Event Horizon
Event Horizon

Bilim kurgu severlere farklı alternatifler sunan gerilim dolu Event Horizon (Ufuk Faciası) 1997 yılında Paul Anderson tarafından çekilmiş ilginç bir film olarak karşımıza çıkar. Tam çevrimi Olay Ufku olan film yakın gelecekte 2047 yılında geçer. Olay Ufku kısaca kara deliğe kapılıp başka boyutlara geçen ve bir daha geri dönemeyen cisimlerin uğradığı felaketin kaynağı olarakta tanımlanabilir.
7 Yıl önce güneş sisteminin dışına araştırma için giden Event Horizon adlı geminin kaybolmasıyla, bu gemiyi bulmak için gönderilen kurtarma ekibinin başından geçenleri anlatan filmde oyuncu kadrosu tanıdık ve başarılı kişilerle doludur. Film Laurence Fishburne (The Matrix) , Joely Richardson(Nip Tuck), Sam Neill, Kathleen Quinlan, Jason Isaacs, Richard T. Jonesgibi oyuncuları bünyesinde barındırır.

Event Horizon
Event Horizon

Bilimkurgu özelliklerinin yanısıra metafizik öğeleride barındıran film enteresan bir karışım yaparak ortaya farklı bir gerilim filmi çıkarır. Uzayda kaybolan geminin bildiğimiz evrenin çok daha ötesinde farklı boyutlarda olduğunu gösteren filmin geneline gerilimli ve merak dolu bir atmosfer hakimdir. Event Horizon gemisinin modeli Paris ‘teki ünlü Notre Dame Katedralinden esinlenerek yapılmış ve iç tasarımında haç benzeri şekiller kullanılmıştır.

Erich von Daniken

SakarPilot | 20 April 2009 17:54

Özellikle 1968’de yayınladığı “Tanrı’ların Arabaları” isimli bestseller kitabıyla tanınan İsviçre’li yazar-araştırmacıdır.
Erich von Daniken 14 Nisan 1935’de Zofingen-İsviçre’de doğdu.Fribourg kentindeki St. Michel Koleji’nde öğrenim gördüğü yıllarda tarihe,tarihi yazıtlara ve kutsal metinlere ilgisi yoğunlaştı.Çalışmalarını bu yönde sürdürdü.Swiss Otel’in yöneticiliğini yaptığı 1968 yılında ilk ve en çok tanınan kitabı “Tanrı’ların Arabaları” isimli kitabını yayınladı.Bu kitap bütün dünyada yoğun bir ilgiyle karşılandı.Daha sonra yaptığı araştırmalar ve geziler sonucunda yazmayı sürdürdü.Türkiye de dahil olmak üzere dünyada bir çok ülkedeki tarihi eserleri inceledi.Benim bildiğim kadarıyla bugüne kadar 28 kitap yayınladı ve kitapları yaklaşık 60 milyon adet sattı.

Kitaplarında öne sürdüğü iddialar ise:Binlerce yıl önce uzaydan çok gelişmiş bir medeniyetin dünyaya geldiği,o zamanlar insanoğlunun (veya insana yakın bir canlının) çok ilkel bir durumda olduğu,üstün teknolojiye sahip uzaylıların insanın ya da ona çok yakın bir canlının genleriyle oynayarak bugünkü insanı meydana getirdikleri,onlara yani atalarımıza bir çok bilgiyi öğrettikleri ve hatta kendi işlerinde çalıştırdıkları ve bir gün geri döneceklerini söyleyerek arkalarında bir çok iz bırakarak dünyadan ayrıldıklarıdır.Daniken ile aynı iddiayı hemen hemen benzer şekilde Raelian inanışına sahip olanlar da dile getirmektedir.
Daniken, Mısır Piramitleri, Chichen Itza,Stonehenge,Nazca Çizgileri ve Türkiye’deki yeraltı şehirleri gibi bir çok eserin uzaylılar veya onların desteğiyle insanlar tarafından yapıldığını ileri sürmektedir.Ayrıca bugün müzelerde sergilenen bir çok tarihi eserde de uzaylıların izleri olduğunu belirtmektedir.İddialarına kanıt olarak Tevrat,İncil ve Kuran’dan da örnekler vermektedir.

Daniken’in başlıca kitapları:
Tanrıların Arabaları
Yıldızlara Dönüş
Tanrıların Mucizeleri
Tohum ve Evren
Sfenks’in Gözleri
Kiribati’ye Yolculuk
Kıyamet Günü Çoktan Geldi Çattı
Tanrıların Stratejisi
Yüce Tanrı’nın İzinde
Tanrıların Ayak İzleri
Taş Devri Bildiğiniz Gibi Değildi…
Yoksa Yanıldım mı? / Gelecekten Taze Anılar
Sonsuzluğun İşaretleri / Nazcanın Mesajı

Burada Daniken’in Ata Nirun’la yaptığı röportajı okuyabilirsiniz.

Türk işi Star Wars : ”Dünyayı Kurtaran Adam”

gorcun | 16 April 2009 15:31

Dünyayı kurtaran adam
Dünyayı kurtaran adam

Dünyayı Kurtaran Adam, namı diğer Turkish Star Wars, Çetin İnançtarafından 1982 yılında çekildi. Turkish Star Wars denmesi ise boşuna değil. Star Wars gibi efsanevi bir bilim kurgu serisinin Türk versiyonu olarak anılması, günümüzdeki teknolojilerle bile yapılmaya cesaret edilemeyen Türk bilim kurgu filmlerinin ilk örneklerinden biri olarak çekilmesi sayesinde olmuştur.

Çetin İnanç
Çetin İnanç

Çetin İnanç gibi bir yönetmenin elinden çıkması ise şaşırtıcı değildir. Yönetmenin diğer filmlerinde de(D.K.A’nın Star Wars etkileşimi gibi) birçok yabancı aksiyon filminden esinlendiği hatta esinlenmeninde ötesine geçtiği görülebilir. Filmin esinlenmeleri sadece görüntülerle kalmamakla beraber müziklere de yansımıştır. Indiana Jones vb. çeşitli filmlerin müziklerini bir çok sahnede duyabilirsiniz.

İzleyip izleyip iç çekiyorum.

aggali | 28 March 2009 11:13

Önceleri aklıma hep onun bakışları gelirdi. O bakışlarla karşılaşmak için otururdum televizyonun karşısına. Onun beni görmediğini bilmeme rağmen; belki 1984’teki gibi “Telescreen”ler icadedilmiş olabilir diye düşünmeden de edemezdim.

Sanki heryerde o anons var; “3079 Winston Smith……” diye kulaklarımda çınlıyor gibi. Ama konumuz bu değil, o ilk etkilendiğim bilimkurgu roman olmaktan öte gidemedi zamanla.

Önce Smallville dizisinde Lana Lang oldu dikkatimi çeken, Clark Kent olup neredeyse her bölüm hayatını kurtarmaya adadım kendimi.

Ama zamanla dizinin etkisini attım üzerimden. Derken yepyeni biri ile karşılaştım. Atmosfer dışında yapılan bir deneme sırasında; Kurt Deliği ( Solucan Deliği olarak da bilinir) Galaksinin öbür ucuna giden biri oldum. Orada karşılaştığım kişi ise Aeryn Sun isimli güzel bir Peacekeeper hatunuydu.

Orada Ka Dhargo, Zhaan gibi iyilerle arkadaş oldum. Rygel gibi bir “Dominor” ile tanıştım. Hatta Peacekeeper’lar ile Scarran’ların savaşlarına tanık oldum. İçinde bulunduğum geminin adı “Moya” idi.

elveda sci fi, merhaba syfy

xerre | 18 March 2009 14:16

bizi birçok bilim-kurgu dizisiyle tanıştıran ve bilim-kurgu hayranlarının ilgiyle takip ettiği Sci Fi channel adını ve logosunu değiştirme kararı almış.
seçilen yeni isim ise syfy

yeni logo
yeni logo

sebebi, nbc universal tarafından şöyle açıklanmış:
“sci fi ismi çok sınırlı. eğer insanlara sci fi kelimesinden ne algıladıklarını sorarsanız, uzay, uzaylılar ve gelecek cevaplarını listelediklerini görürsünüz.”
bu açıdan syfy adının seçilmesinin daha mantıklı olacağı açıklanmış.

Ursula K. Le Guin

Radosse Rakam | 08 March 2009 08:28

Atuan Mezarları’ndan Arta Kalan…

Ve bir kadim mezarın labirentlerinde yürürken bulursun “kendi”ni. Farkına varırsın ışığın, özgürlüğün, tutsak edilmişliğin ve kaçma isteğinin. Tutsak eden hem cinslerindir. Emreden, öğreten, işleyen ve tüm bunlardan şikayet eden hemcinslerindir hep. Orada, herkesten ve her şeyden uzak o yerde, istedikleri kadar çığlık atabilip, her şeyi değiştirme gücüne sahip o kadınlar, asla bilmedikleri, tanımadıkları ve hiçbir zaman inanmadıkları, kulaktan kulağa aktarılırken aşınarak yok olmuş o hikayeye saygı duyuyormuş rolünü oynamayı doğdukları andan itibaren birbirlerine dayatmaya düzen demişlerdir ve o zavallı kadınlar düzene o kadar bağlıdır ki, hikayenin ne olduğu, neyle ilgili olduğu veya ortada bir hikayenin olup olmadığı onları hiç ilgilendirmez.
İşte o güruhun içinden çıkıp indiğinde yer altındaki unutulmuş mabede, ayini onlar için değil kendin için yapmaktasındır artık, hatta öyle ki ayin yapmak iyi bir bahanedir dayatılan düzenden kaçmak için. Kadınlar seni ‘onlar’a hizmet ediyor zannederken sen, keşfetmeyi öğrenirsin ışıksız bir labirentte yolunu bulabilmek için parmaklarının gücünü, burnunun temiz havayı ne kadar çabuk ayırt ettiğini fark edersin, ayakların sağlam basmayı, bedenin çevik olmayı, hayal gücün görmediği labirentin haritasını çizmeyi öğrenir. Parmak uçların serin kayaların kıvrımlarını ezberler. Duru ve idrak edersin: Herkes kadar özelsindir…

Yukarıya döndüğünde, düzen koruyucularına anlatmak istemezsin farkındalıklarını. Daha önceki başarısız girişimlerini hatırlar, bir adım bile atmazsın o yöne. Bildiklerin, keşfettiklerin, öğrendiklerin seni mutlu eder ama yine onlar başarmıştır. İçindeki keşfetme sevincini paylaşamayarak sessizce bir kenara çekilmeni sağlarlar. Düzenleri güvendedir artık. Sen zayi olabilirsin, arada birkaç fire verilebilir düzen için. Sen düzenin parçası değilsen hastalıklı bir atıksındır ve kenarda, karantinada tutulman bile gerekmemektedir çünkü anlatma isteğini söndürmüşlerdir. Hatta bir gün kaçarsan da arkandan kimseyi yollamaya niyetleri yoktur (ben bakarken kaçarsan bağırmak zorundayım ama dur, bekle ben arkamı döneyim, ayak seslerini duymazdan geleyim, sen de koş, git buradan kimseye söylemem).
İşte düzenle savaş asıl burada başlar, aykırı da olsan sindirilip söndürülsen de, bu düzenden çıkıp gitmeye cesaretin var mı? Güvenli evinde aykırılığına burun kıvıranlara baş kaldırarak yaşamak seni aykırı yapar mı? Yada alıp başını gittiğin düzen buradakinden farklı mı? Kendini taşıyabilecek kadar güçlü mü bacakların? O malum soru geliyor ‘gitmek mi kolay kalmak mı?’

1929’da Kaliforniya’da doğdu Ursula Krober Le Guin. Babası antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodora Covel Brown Kracaw Kroeber’dır. Massachusetts-Radcliffe College’ı bitirdikten sonra Columbia Üniversitesi’nde okudu. “Fransa’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yüksek lisans yaptı. 1951’de tarihçi Charles A. Le Guin ile evlendi, üç çocukları oldu. Halen ABD’nin Oregon eyaletinde yaşıyor.
Bu klasik giriş bilgisini her yerde bulabilirsiniz fakat Le Guin’in kitapları her yerde görülebilecek şeyler anlatmaz. Benim kendisiyle 10 yıl önce tanışmam biraz geç olmasına karşın bilmeden biriktirmiş olduğumu fark etmem çok sevinmeme yol açmıştı. Yerdeniz Üçlemesi adı ile başlayan fakat 5. kitabına ulaşan seri fantastik edebiyatın önemli eserlerindendir. Baş kahraman Ged’in hikayesini çocukluğundan anlatmaya başlayan ilk kitap Yerdeniz Büyücüsü üçlemeye de adını verir, ikinci kitapta serinin sonuna kadar bizimle olacak kişi, dişi bir karakter olan Tenar ile tanışılır. Seri irili ufaklı binlerce adadan oluşan Yerdeniz’i ve onun kaderini etkileyen karakterleri, ejderhalar ve büyüler eşliğinde anlatan masalsı ama imgelem dolu bir dille başlar ve sanırım yazar ölünceye kadar (Allah korusun 🙂 ) devam edecektir. Fakat Le Guin’in ustalığı fantastik edebiyatla sınırlı değildir.

Mülksüzler bilimkurgu içerisinde komün yaşamın, ütopyanın, ahlaki kavramların ve cinsiyetler arası ilişkilerin tümünü sorgular ve içinde yaşadığınızı hissettirecek bir dille anlatır. Yazarın Türkçeye çevrilmiş diğer romanları ve tüm eserleri burada.