bildirgec.org

ben hakkında tüm yazılar

Sanrı

plakton | 09 March 2008 01:28

Buradaydım… Daha öncesi gibi… Buradaydım diyorum çünkü biliyorum. Hatırlıyorum… Bir zamanlar, bir zamanları hatırladığım gibi. Bir an ve an… Bir anı gibi… Ama buraya ilk defa da geliyorum. Önceden hiç gelmediğim gibi. Bunu da biliyorum…

Aslında kaç defa uğradığımı bilmiyorum. Saymadım. Aklıma geldikçe şöylesine bir dolaştım. Ama dediğim gibi… Burada hiç bulunmadım. Aslında hiç olmadım.

Tıpkı dün tanıştığım gibi. Tıpkı otobüs durağındaki sen gibi. Orada olmayan gibi. Sen beni bilmesen de… Ben benden çok seni… Biliyorum gibi.

Küçük, minicik puştluklar ve kimi karşılaşmalar, hafif şaşkınlıkları

astral | 26 February 2008 21:23

Pantolan deniyorum mağzanın birinde. Düşük bel, siyah, dar paça.

Giydim ama muallakta kaldım, tezgahtara sormak istedim.

E, tabii, yanımda kardeşim, arkadaşım yok, ya alacapım ya almayacağım. Oldu mu olmaz mı mevzusu kolay değil. Velhasıl, şöyle bir dönüverdim, görüşünü almak için elemanın; tabii bu arada belimin alt tarafında boylu boyunca uzanan bronz tenim açıkta kalarak- üzerimdeki bluzde kısaydı- dövmem açıkta kaldı.

ben kim miydim ?

dasein | 24 February 2008 17:49

Bir şey bekliyordum ama ben de ne beklediğimi bilmiyordum.
Koyu çizmelerim ve çiz(izgi)lerim vardı.
Bir yansımadan doğan küçük mutluluk esintisiydim.
Kalbim açtı ve yanık yanık türüyordu.
“Ben kim miydim” yalanı paramparça
(yüz)deleniyordu.
Para getiriyordu yalnızlıklar.
Cüsseli bir aşığınınki kadar.

çelişki

puella | 23 February 2008 00:53

Ben kendimle hiç anlaşamadım. Ben ne zaman sağ desem o sol dedi. Ne zaman eleştirsem, sana ne dedi. Ne zaman duygusal olsam, dalga geçti. Ne zaman birini sevdiğimi söylesem, güldü. Sorun hangimizde bilmiyorum. Bir gün bana, bir gün ona hak veriyorum. Bu yüzden de çoğu zaman bir gün sevdiğimi ertesi gün sevemiyorum.

Geçen gece evden kovdu beni. Sus artık dedi. Mutluluk için çok şey istiyormuşum. Gerçeği görüp anlamıyormuşum. Bana neymiş alt ya da üst sokakta ağlayan çocuktan. Bana neymiş yanımda ya da uzağımda kendileri olma maskesi altında dolanıp ölümüne genelleyen insanlardan. Bana neymiş ahengin üzerine kusanlardan. Ben de kızdım, çözdüm iplerini, istediği gibi yaşasın diye. Kapının önünde buldum kendimi.

MODİFİYE HAYATLAR

astral | 21 February 2008 18:01

MODİFİYE HAYATLAR

Bir ömür. Hiç bulamadığım adam, hiç bulamadığım kadın.

Kaybolmuşuz birbirimizin içinde.

Birbirimizi HİÇ anlamadan birbirimizin içinden geçmişiz. Birbirimiz bitirmişiz.

Kendimiz bitmişiz. Ömrümüz- ömrüm geçti. Elim-izde hiç bir şey yok. YOK.

nedir bu? Neyi arıyoruz?

Kaybolduğumuz yollarda kendimizi bulsak kaybettiklerimize DEĞER diyeceğim.

Ne kaldı? Pinhani’nin dediği gibi ne kaldı kalabalıktan?? Kim?

Tortu sadece. Kalıntı. Boudrillard’ın dediği gibi sadece kalıntıdan ibaret yaşadıklarımız. Anlama ulaşamadan modifiye edilmiş zırhlı hayatlarımızda kendimizi kaybederken, kazanacağımıza geriye kalan yalnız, kalıntı oluyor şimdilerde.

Nihayetinde

plakton | 20 February 2008 17:44

Hiç, düzgün olmayan ve tekil yaşanılan kocaman gündüzlerin birini daha bitirdim. Hep göremediğim yerlere denk düşen yüzünle. Birazdan “ben” vakitleri başlayacak gecenin. Dört duvardan, pencere kenarından, karanlıktan medet umacağım. Her gece yaptığımın aynısını yapacağım.
Susacağım
Sessizliğime bir çığlık nihayetinde… “Fısılda”manı bekleyeceğim. Dermansız gövdemi, yerçekiminin kollarına teslim bir halde salıvereceğim odanın bir köşesine…

Çıkışını bulamadığım, geri dönüş yolunu unuttuğum onca geceden birini daha yaşayacağım itinayla. Tabi adına, yâda tadına yaşam denilirse… Bir kokusu varsa eğer yaşamın, boşuna çekiyorum bu günlerde. Bilirsin sevmem bu vakitleri. Ağır gelir bana… Acıdır, acıtır… Kan kırmızıdır, kanatır…

lâf

astral | 20 February 2008 14:44

‘Lafla adam olunsaydı, en erdemli insanlar politikacılar olurdu.’

dedim. Özel’in olsaydım, mücadele ederdin, sahiplenirdin, benim seni sahiplendiğim gibi. Kızıyorum hem sana hem bana. En çok da, kendime.

Sana kızıyorum sahiplenmediğin için. Kendime kızıyorum, seni sevdiğim, düşündüğüm, aradığım, özlediğim için…

Ev bomboş geldiği için. Alışmakta zorlandığım için. 4 ay öncesine dönmeyi isteyip de zorlandığım için. Antidepresan almadan gün geçiremediğim için.

Ben…

sekoci | 20 February 2008 13:37

Kabullenilmiş bir üstünlüğüm var kendime ait dallarda hepinizden. Ve bu size karşı yarar sağlamaz çoğunlukla. Eksik olduğumu düşünürüm bende. Bu yüzden ve daha bir kaç neden yüzünden nefret ediyorum kendimden. Bana sunulan her iyiliğin içine sıçmadan edemiyorum ve her kötüyü gördüğümde içim iyilikle doluyor. Bütün varsayımları , olasılıkları ve genellemeleri ve milattan önceden beridir insan hakkında yazılan tüm diğer şeyleri ihlal eden doyumsuz ruhuma iz olamayacak kadar değersiz yargılarınızı hafife almaktan memnunum. Yine de beni yenme çabanızı ve bunu başarabilmenizi hor görmüyorum. Bir çiçeğin siyah botlarla parçalandığını , bir kuşun kafasının el yordamıyla koparıldığını , karıncaların yakıldığını ve insanların insanlık tarafından yok edildiğini seyredebiliyorum. Ve buna yorumsuz kaldığım zamanlarda kendimi kral ilan ederim. Tabi sizler kral’dan çok kralcı rolünü iyi üstlenebildiğinizde bu daha da çok hoşuma gider. Aynı zamanda yavru bir kediyi beslediğinizi görmek ve birbirinden hoş çiçekler yetiştirmenizlede ilgilenmiyorum. Bu sürüngen ve aynı zamanda kolaycı , bir çok zamanda da taklitçi toplumun can alıcı bulduğu hiç bir nokta ; bana ait hiç bir cümlenin sonunda yer edinemeyecek. Ve bir de her şeyi yerli yerinde ve gerektiği şekilde yarattığını iddaa eden Tanrı ; şeytanı yarattığını anımsıyorsan gözlerime baktıoğında bir kez daha düşün… Ve eğer meleklerin yanındaysalar hala gözlerime bir kez daha bak…

Gözlerinin Görmediği

plakton | 07 February 2008 17:26

BEN
Beni bulursan sorarak bulursun. Köşedeki marketin potansiyel içiciler listesine sor. Bir ayağı çukurdakiler listesine. Aradaki sokaklara gir. Bak parklara, deniz kenarına in. Nasıl olsa…
Karla karışığımdır çoğu zaman, yağmurum hiç dinmez. Söylenmiş sözlerle baş başa kaldım çünkü. Biraz… Biraz “acı”yorum… Hep doluyum. Nasıl olsa… Bilmeyeceksin ya…

YAĞMUR
Güz yağmuruydu… Islanmak için aradığım. Herhangi bir yerdeki yağmur bile, ’farklı olsa” bile güzeldir değil mi? Hele hele sonbaharın sarı yaprakları üzerine şöyle bir dokunup geçti ise, daha bir güzel gelmez mi kokusuyla? Hani aynı ağlayan kadın gibi güzeldir diyeceğim ama. Biraz içimi de burkar, zor gelir… Ama yine de güzeldir. Bir de yalnızsam bu yağmurda… Yalnızlık da her zaman güzel midir?