bildirgec.org

başıma ne geldi hakkında tüm yazılar

ne istiyorlar benden?!!??

spk-13 | 01 February 2004 21:40

ne iş ama benim yaptıgım…yaptıgım şeyleri seviyorum ama başımın üzerinde gezen bok böcekleri yok mu beni çıldırtıyorlar..yok Onu da yapalım yok bunu da; neyim ben, cybercop mı?? hele bugün sınıra gene yaklaştım.iznime çıkacaaamı bile bile hala gider ayak kastırıp bana geçirmeye çalışıyorlar.. tamam beni sevmiyor yada bana tapıyoo olabilirsiniz ama gidin başımdan; rahat edeyim ve gereken neyse ben düşünüp yapayım.sizler masanızın başında oturup sadece komut vererek + GÖT büyüterek zamanı si.erken ben DOSTUM(pc)’la sizi siz yapıyorum. Aslında ne oldugunuz yada ne olacagınız beni enterese etmiyor… ama dedim ya beni dostumla başbaşa bırakın… bu arada Dostum!! bugün ilk gündü ve harika geciyor zaman….atlayışa giderken seni de yanıma almayı düşünüyom, sen ne dersin haa??? :))) tamam, bu sefer fazla yukarılardan atlamıcam… neyse ben ortamlara aksam iii olacak. biliyosun sınırdan yeni döndüm..:))***-**

psikolog

dani-hafif | 28 January 2004 09:53

dün psikologuma gittim! böyle babacan, tatli bir adam. oturduk kahve sigara ictik, muhabbet ettik. her sey cok güzel gitmisti, aksam olana kadar. telefonda üvey babamla tartistim. yine elde var kocaman 0! pufff

karnim ariyoo

janis | 28 January 2004 03:05

matematikten butunlemeye kaldim.bu yuzden de tee kutahyaya bi daha gittim ve geldim.ya yolculuk etmek ne tuhaf bisi.dun nerdeyd1m simdi nerdeyim.ben napiyorum ya.hof gecsem bari matematikten.ulen seyfettinn! bu arada sefgilimin de bana sormadan bara gittigini unutmimm.ben gidince nie soylemedin oluyo ama di mi?

D A L G A L A N M A L A R

fractal | 19 January 2004 02:06

“… Bembeyaz bir bulutun ortasında o. Yanında ben. Çıplağız, çırılçıplak. Bedenlerimiz yan yana. Alev alev, ateş, kor. Bir kıvılcım olsa beraber yanmaya hazır. Birden bir sıcaklık omuzumda. Onun eli. Küçük dokunuşlar; iç gıdıklayıcı, titrek, cazbedici. Sonra bir nefes yüzümde. Derin, arzulu, hevesli. Gözlerimiz karşı karşıya. İkimiz de ne istediğimizi biliyoruz. Dudaklarımız dudaklarımızda. Tatlı bir serinlik, ardından sımsıcak bir şehvet tüm vücudumuzda. Göğüsleri ellerimde. Elleri kalçamda. Ben içinde. Ritmimiz bulutlarda. Şimşekler çakmaya hazır, yağmur yağmaya. Sesimiz tüm göğü kaplıyor usulca, bulutlar kıskançca izlerken birden çığlık çığlığa yağmurlar boşalıveriyor. Sonra birden herşey püf… ”

si NE! ma

sour | 18 January 2004 23:11

Akşam sularında sinemaya gidelim dedi bi arkadaş. Bende ok’ledikten sonra koyulduk yola. Bu arada başka bir arkadaşta avantadan katıldı bize. Sinemaya öyle böyle vardık. Arkadaşların kararsızlık sorunsalı yüzünden 2 kere biletleri değiştirmek zorunda kaldık. Arada biraz atıştırdık ve sigara içtik. Bu arada atıştırırken rastgelen otantik ve hesaplı olma amaçlı konmuş tuzlukları keşke koymasalardı. Çünkü tuzluklar işlenmemiş halde olan tuzu, ucunda bilek kuvvetlendirici alet gibi birşeyle sıkarak hem kırmaya hemde boşaltmaya yarıyor. E bizim insanımız rahatsız bir şekilde onunla oynayacak. Bizi bozacak şeyleri yurdum insanının eline vermemek gerek. Hikâyeye dönmek gerekirse film saati geldi ve bizde popcornla kolalarımızı alıp süzüldük salona. İyi güzel izledik filmiki ben kötü bulmadım o kadar. Tabi her öküzün benim bakış açımdan bakacak hâli yok. Bu donanımlı kişiliğimi şu an vakti ile yaptığım ukalalıklar ve burnu kalkıklığımla yaratmadık. Öküz hâl ve tavırları ile nası yaratsın. Neyse arada dışarı çıktık benim ayak felç. Maşallah narkoz versen böyle uyuşmazdı. Topallaya topallaya yürüyorum ve insanlar öyle bakıyor ki sanki “filme girerken bu yürüyordu; filmde kafa kola mı aldılar da biz film yerine onu izledik, sahneyi göremedik” der gibi bakışlarla. O yurdum insanı mallıklarının yarattığı sorunsalların toplanıp, İstiklâl Caddesi içinde patlayan bomba gibi efkarla bi sigara yakarak püfürttürdüm. Sonra “ulan bunun dahasıda var amına koyiyim” diyerek devamı izlemek için yerime geçtim. İkinci yarıyıda izledim. Bardağın dolu tarafına bakmak gerekirsede film ne kadar nötr olsada çevremdeki zat-ı kütüklerden iyiydi. Ordan eve yol aldım ve toz tutmamış klâvyemin tuşlarına hasret giderircesine kavuştum Allahıma bin şükredercesine.

O ‘ N A B A Ğ I M L I Y D I M …

fractal | 16 January 2004 00:24

Bir zamanlar yörüngesinde olduğum bir gezegenim vardı benim, usanmadan, bıkmadan dönerdim onun etrafında ay gibi. S.G.E. Bütün kalelerimin anahtarlarına sahip güçlü, gözüpek ve güzel bir zehirli sarmaşık. Bağımlıydım ona; esrara, sigaraya, içkiye olmadığım için belki de ona bağlanmayı seçmiştim ya da belki de o sarmıştı beni, bedenimi bütün gücüyle, heryerimde küçücük ellerinin izi vardı. Beni kendisine o bağlamıştı böylelikle; seçme şansım olmamıştı; nerede, ne zaman, nasıl karşılaştığımız anlamsız kalmış; aradaki o “bağ” tüm anlamı kendinde toplamıştı. Bu his güzel miydi, değil miydi? Hep kararsız kaldım, hep sorup durdum kendime. Aklımı kurcalar dururdu bu durum ama bildiğim bir şey vardı: acı verirdi; her müptelanın aldığı zevkin ardından hissettiği suçluluk duygusu ya da karnındaki keskin ağrı gibi. Her sarılışı bana ya da her nefesi yanağımda biraz daha umut yüklerdi kalbime, sarhoş olurdum onun varlığıyla, daha serbest yüzerdim bana lutfettiği denizinde. Çok uzun sürmezdi ama bu his, yine ben ben olurdum kısa bir zaman sonra, yine ağrılar, yine beynime hucüm eden mızrap düşünceler, sivri uçlarını batırırlardı. Kurtulmalıydım ama. Böyle yaşamamalıydım. Boğuluyordum artık. Birine bu kadar bağlanmak güzel değildi, birini bu kadar sevip bir o kadar da nefret etmek iyi hissettirmiyordu, büyük bir suçluluk, kocaman bir belirsizlik ya da samimiyetsizlik. Olamazdım. Ben bunu kimseye yapamazdım, köprüleri yıkmak için inşa edemezdim, yeni yeni kaleler keşfedip sığınamazdım onlara, harap olsa da sarayım, terkedemezdim, yapamazdım. Sonuçta bu ben, kendim, bedenim, yüreğim. Hepsini bırakıp yeniden başlayamazdım. Onun varlığına katıp varlığımı, onda eriyip, onda kaybolup yok olamazdım. Seçmeliydim ya kendimi ya onu. Beynimin en üşüdüğüm yerinde saatlerce kaldım ve karar verdim: Bu işi bitirmeliydim, elindeki tüm anahtarları alıp bomboş kalelerimin surlarına bayrağımı tekrar dikmeliydim. Hiç kolay değildi bu. En azından olmayacağını sonradan anladım …

B A Ğ L I O L M A K, B A Ğ I M L I O L M A K …

fractal | 15 January 2004 00:54

Bağlı olmak, bağımlı olmak! İkisinden birini seçmeniz gerekse hangisini seçerdiniz?
Ne saçma soru bu şimdi! İkisi de aynı değil mi?
Şebnem Ferah şarkısında şöyle diyordu:
“Sana çok bağlıydım ama bağımlı değildim”
İlk başta çelişkili bir söz gibi duruyor, insanın kulağını tırmalıyor ama inince biraz derinlere düzgün bir manzara ile karşılaşılıyor.Ne demek bu. Birine çok bağlıysan bağımlı değil misin yani ?

Birini çok sevebilirsin, öyle seversin ki onun hatalarını görmezsin ya da görmezden gelirsin ya da o hatalar çok sevimli durur senin o kocaman sevgi denizinin ortasında. Çok şey yaşarsın,
çok şey paylaşır. Beraber gülersiniz en berbat esprilere, beraber dinlersiniz şarkıları, ortak bir tane seçip her dinleyişte biraz daha gömülürsünüz o dipsiz sevginize. Akıl bir karış havada
beraber ıslanırsınız soğuk yağmurda ve sadece ellerinizi ısıtırsınız sevginizle…

sadece merak, ben iyim aslinda

dani-hafif | 05 January 2004 11:50

Clicia da gitti kim yazacak simdi bir sürü entel dantel yorum?! sarkazm yapiyorum, herneyse merak ettim sadece, bu konuda da benim gibisi var mi acaba, yoksa ben mi anormalim? aslinda george orwell’e gore ben normalim, ama yine de sormak istedim: bitmis tükenmis (tek tarafli tükenmis olsa bile) bir iliskiyi ozleyen, 8 ay aradan sonra bile, o 8 ay boyunca yasanmis olaylara ragmen hala eski kiz arkadasini ozleyen var mi? hala onu ruyalarinda goren, yasamis ilsikilerinden memnun kalmayip hepsini bitiren. “allah kahretsin seni” deyip hala O’nu düsünen, hemen hemen her gece ne kadar damar sarki varsa hepsini toplayip demlenerek gecmise küfrederken bir yandan gecmisi ve O’nu ozleyen var mi? ben mi anormalim?! bir tek ben mi su berbat günde “zalim” dinliyorum üstüne de “zor” cekiyorum? olamaz diyorum, kendi kendime. psikologa mi gitsem diye düsünüyorum. O’nunla gorusuyorum, “arkadas” olarak tabi ki, arada bir. bu son zamanlarda biraz sik oldu gorusmeler. cagdas yaklasimla tabi ki: icq, mail, cep telefonu vs. yüz yüze gorusmemeye karar verdim ama nereye kadar ayni okulda okuyoruz. subat bitsin sike sike, affedersiniz, görecegim O’nu. neticede hala O’nu görmek istiyorum cünkü ignorant degilim ama öbür yandan da O’nu görmek istemiiyorum! eheh al sana dilemma, iki ucu boklu degnek. isin kotusu, sonradan yasadigim iliskileri hic mi hic begenmeyip hepsini bitirdim, uzaklastim hepsinden, aramiyorum bile. ve de bugün teorik olarak 1 sene oldu bir ayrilali, 4 ay süren uzatmalari saymazsak, bilanco yapip sunu düsünüyorum: “koskoca 1 sene oldu, hala terk-i diyardayim”. gelisme yok mu, var tabi ki! durup dururken aglamiyorum, zirt pirt herkese zirlamiyorum ama ruh sagligi acisindan “delta x” pek büyük degil! kotu olan O’na kin nefret beslemiyorum, O ki beni hala cok iyi anlayan, benden daha iyi olmasin, bana istedigimde destek olan (bu son aralar oldu) ve de O cok güzel ve akilli ve de zeki ve de “bilmemne olan – etc” olan birisi… ten beyaz saç kızıl güller kahkahasında bülbüller kirpiği kapkara tüller ben o afete vuruldum göz değil nakış mübarek bendeki aşk değil ibadet elleri sevdi nihayet ben ebedî saadetten kovuldum gölgemi aldım yanıma vurdum hasretin yoluna benzedim bahtsız mecnuna yüce mevlaya sığındım ask bu mudur? aski nasil bitirebilirsin? yeteri kadar zaman gecmedi mi? bile bile nasil birisinden hoslanmamaya baslarsin? her sey bitip uzun süre görüsmedikten sonra O’nunla günün birinde yakinlasip kendine bile itiraf etmedigin ya da edemidigin hisslerini O’na anlattiktan sonra O “istemiyorum” diyorsa ve de bütün kirilmalarina ragmen hala onu önemsiyorsan bu nedir? aglama istegi gelip de “artik koca adam oldun, hem de kac zaman gecti” deyip kendini cimdikleyip, zorla gözlerini kisiyorsan, bogazin, yumruk yemis gibi, dugumlendiginde zar zor yutmaya calistiginda “ben ne olmusum” diye kendine sordugunda ve o anda O’nun hayali gözünün önünde canlandiginda ne hissetmelisin ki? ne?! nefret, sevgi? belki ikisi bir arada… ama yardim etmiyor ki… bilmiyorum

işte bu!

refuj | 31 December 2003 20:04

valla ne yazacam bilmiyomyom.burayı gerçekten günlük değilde tapınak gibi veya ulan ciddi şeyler yazın diyen abilerime de sormadan kullanacağım. kendi günlüğüme bu yeni yıla girereken bişeyler yazayım dedim… herneyse biz yapamıyorsak. lan burası günlük doğru düzgün şeyler yazın diyen arkadaşlar umarım doğru düzgün bişeyler yazarlar.bi yıl daha boktan.salla gitsin hem bugünün diğer günlerden farkı ne.ama işte eğlence olsun insanlar biraz kendini rahatlatsın diye isanın dogum günü olmuş yeni yıl ve insanlarda rahatladığını ve deşarj olduğunu zannediyor bugünde.rahatlama dünya, yalandan insanları mutlu etme çünkü yıllar geçtikçe çirkefleşiyon yıllar geçtikçe insanların kendilerini sömürmesini sağlıyon.ve sonra seni yaradan bişey varsa ona isyanların başlıyor ona sövmelerin.insan olmak lazım ve bundan dolayı isyan ediyosam adam gibi etmeli ve ona karşı iii sövmeliyim.büğün benim gibi inançsızlara yine gebe.bügün hayatımda yapmak istediğim bişeyi yapcam.içki içmeyecem.diğerlerinin sarhoş ve agzı salyalı haliyle bende böyle muhabbet kuracam.ve o agızlarla bu dünyaya bize ait acı sevinci kahpelikleri ve rezillikleri sonuna kadar paylaşacam… ANKARAYI ÖZLEDİM.hem bügün annem hindi pişirmiş.herneyse annem hindi felan pişirmeyi bilmez ama ben büğün hindi pişirecem.ben büğün biraz daha faazla kendimi sömürecem vede tüketecem…. son olarak yeni yıl kutlu olmasın.çünkü yıllar geçtikçe kafam beynim o kadar hantallaşıyor ki.çok çalışmam lazım büyümem lazım.her neyse …ama ben daha büyümek istemiyorum…

Kötü kader, kem talih, bye hafif.

psycho-hafif | 23 December 2003 20:11

“İnsanın ters gitmeye görsün işi, muhallebi yerken kırılır dişi” diye bir laf vardır ve doğrudur. Son günlerde başıma gelenleri başka nasıl izah edebiliriz ki? Belki biraz da “alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste” deyişine kulak vermek gerekiyordur. Ne de olsa şu hafif dünyasına girdik gireli tadı kaçan, rahatına çomak batan, ağız dolusu küfür eden ve bir yandan defterden entel cümleler döktürürken bir yandan kadına kıza ayıca sarkıp, eziyor olduğu sanrısına kapılaraktan yukarda durmanın tadını çıkaran nice magandanın kendilerini mazlum hissetmesine neden olduk. Nitekim bu cinsin aklı az da olsa çalışma eğilimi gösterip de bir türlü boğuntudan kurtulup devrini bulamayan boxer tipi sekiz silindirli modelleri, son zamanlarda dramatik bir ilerleme göstermiş bulunmaktadırlar. Bunlar, muhatap oldukları insanları tacizden büyük ölçüde vaz geçmiş görünmektedirler. Düz yolda Allah ne verdiyse bastıran “tatlısu” şöförleri, yokuşu görünce vites küçültmek gereğini algılama becerisini göstermişlerdir. Hala beyin denen o önemsiz, küçük organlarını kullanma eğiliminde olanlarsa, büyük bir cinlik yapıp, takma isimlerini, başka takma isimler alıp gizleme yolunu bulmuşlardır ve ilk takma isimleriyle soytarılık, ikincisiyle de magandalık yapmaya devam etmektedirler. Tabi hiç kimse de bu iki ismin aynı maymuna ait olduğunu veya aynı maymunun iki isimle yazıyor olduğunu anlayamamaktadır(!).