bildirgec.org

babel hakkında tüm yazılar

Brad Pitt

queennothing | 23 November 2009 09:31

18 Aralık 1963, Oklahoma (Shawnee), Amerika doğumlu William Bradley Pitt, Jane Etta Hillhouse ve William Bill Pitt’in oğulları, Douglas ve Julie Neal’in kardeşleridir. Çocukluüunu Springfield’da geçiren Brad, Springfield’da ikamet eden Kickapoo High School‘da eğitim gördü. 1982 senesinde University Of Missouri, gazetecilik bölümüne yazılan Brad, mezun olmadan okulu bıraktı. İlk sinema deneyimini 1987 senesinde Kevin Costner ve Gene Hackman’ın başrollerini paylaştığı “No Way Out” adlı yapımla kazanan Brad, aynı sene “No Man’s Land“, “Less Than Zero” adlı yapımlarda da yer alırken, “Dallas” ve “Another World” adlı TV dizilerine de konuk oldu. 1988’se Brad, “21 Jump Street” ve “Head Of The Class” adlı dizilere konuk oyunculuk yaptı. Yine 88’de “A Stoning In Fulham County” adlı yapımda kısa bir rol alan Brad, “Freddy’s Nightmares” ve “Growing Pains” adlı TV dizilerine konuk oyuncu olarak katıldı.
1989 senesinde “thirtysomething” adlı TV dizisine konuk olurken, “Happy Together” (‘Brian‘ karakteriyle) ve başrolünde yer aldığı “Cutting Class“da (‘Dwight Ingalls‘ karakteriyle) rol aldı.

Cate Blanchett

queennothing | 15 September 2009 17:21

Catherine Elise Blanchett, öğretmen olan June ve reklamcı olan Robert Bob’un, bilgisayar mühendisi oğulları Bob ve tiyatro dekor tasarımcısı kızları Genevieve ile birlikte üçüncü çocuklarıydı. 14 Mayıs 1969 tarihinde Melbourne, Victoria’nın bağlı olduğu Avustralya’da dünyaya gelen Cate Blanchett, anne tarafından Fransa kökenliydi. 1979 yılında Cate, henüz 10 yaşındayken babası, kalp krizine yenik düştü. Ivanhoe East Primary School ve sonrasında Melbourne’da bulunan Methodist Ladies College‘de okuyan Cate, sanata olan ilgisini Melbourne Üniversitesi‘nin ‘Sanat Tarihi’ bölümünde okuyarak pekiştirdi. 18 yaşındayken tatil ve doğal güzelliklerini görme amacıyla Mısır’a giden Cate, Mısırlı bir yönetmen tarafından film teklifi aldı. Teklifi kabul eden Cate, filmde ‘Mısırlı ve Amerikan iki boksörün maçında Amerikan boksörünün tarafını tutan genç kızı’ canlandıracaktı. Şartlar kendisine uymayınca seti terkeden Cate, tekrar Avustralya’ya döndü. Australia’s National Institue of Dramatic Arts okulunu bitiren Cate, artık oyuncu olmaya hazırdı ve ilk performansını Gary Sweet‘in başrolünde yer aldığı, 5 sezonu tamamlayan “Police Rescue” adlı dizinin 3. sezon, 5. bölümünde ‘Mrs. Haines‘ karakteriyle sergiledi. 1994 yılında 50’şer dakikalık 13 bölümden oluşan “Heartland” adlı mini dizide ‘Elizabeth Ashton‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl, diziden sonra beyazperdeye aktarılan “Police Rescue” adlı yapımda ‘Vivian‘ karakterini canlandırdı. Yıl bitmeden, 8 sezonu tamamlayan “G.P.” adlı TV dizisinin 6. sezon, 27 bölümüne ‘Janie Morris‘ karakteriyle konuk oldu. 1995 senesinde, Ken Cameron ve Ian Gilmour‘un yönetmenliğini yaptığı 50’şer dakikalık 10 bölümden oluşan “Bordertown” adlı mini dizide ‘Bianca‘ karakterini canlandırdı.
1996 yılında Cate, Kathryn Millard‘ın yazıp, yönettiği “Parklands” adlı 50 dakikalık drama filminde ‘Rosie‘ karakterini canlandırdı. Aradan bir yıl geçtikten sonra, Avustralyalı yönetmen Bruce Beresford‘un yönetmenliğini yaptığı “Paradise Road” adlı yapımda ‘Susan Macarthy‘ karakterini canlandırdı. Filmde, Glenn Close başrolde yer alıyordu. Aynı yıl, Cherie Nowlan‘ın yönetmenliğini yaptığı “Thank God He Met Lizzie” adlı romantik / komedi yapımında ‘Lizzie‘ karakterini canlandırdı. Ardından, Gillian Armstrong‘un yönettiği ve ‘En İyi Kostüm Tasarım’ dalında Oscar adayı olan “Oscar and Lucinda” adlı yapımda ‘Lucinda Leplastrier‘ karakterini canlandırdı. Filmde Tom Wilkinson ve Ralph Fiennes de rol alıyordu.
Cate, 29 Aralık 1997 tarihinde Avustralyalı senarist / yönetmen Andrew Upton ile dünya evine girdi.

Yıl 1998 olduğunda Cate, sinema kariyerindeki ilk ‘en önemli performansı’nı sergileyecekti. Bu yapım, İngiltere’nin hükümdarı olan Kraliçe Elizabeth‘in hayatını anlatan biyografik drama “Elizabeth” idi. Shekhar Kapur‘un yönettiği, Michael Hirst‘in senaryosunu yazdığı film, ‘En İyi Makyaj’ dalında Oscar kazanırken, Cate’e ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adaylığı getirdi. Bunun dışında beş farklı dala da aday olan filmde Geoffrey Rush, Joseph Fiennes, Vincent Cassel, Christopher Eccleston da yer alıyordu. 1999 yılında, kocası Upton’un “Bangers” adlı kısa filminde yer alan Cate, Oscar Wilde‘ın oyunundan beyazperdeye aktarılan “An Ideal Husband” adlı yapımda Julianne Moore, Minnie Driver, Rupert Everett gibi isimlerle rol aldı. Cate, filmde ‘Gertrude Chiltern‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl, Mike Newell‘in “Pushing Tin” adlı komedi filminde Angelina Jolie, Billy Bob Thornton, John Cusack gibi isimlerle rol alan Cate, ‘Connie Falzone‘ karakterini canlandırdı. Yıl bitmeden Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Jude Law, Philip Seymour Hoffman‘ın rol aldığı “The Talented Mr. Ripley” adlı yapımda ‘Meredith Logue‘ karakterini canlandırdı. Film, 5 dalda Oscar adayı oldu.

45 dilde sohbet edin

kaankisisi | 30 June 2009 11:26

Yabancı dil bilmiyorsunuz buna rağmen Türk sohbet siteleri ya da Türk sohbet arkadaşları sizi “paklamıyor”… Google Translate sizden bıktı, çeviri sitelerinden yaptığınız “simültane” tercümeler ise Tarzanca’ dan ileri gitmiyor…

İşte sıkıntılarınızın çözümü : BabelWithMe isimli site, size 45 ayrı dilde chat yapabilme olanağı sunuyor.

Kullanımı kolay ve basit olan sitede Yahoo‘ nun BabelFish uygulamasının başarılı entegrasyonu ile yazdıklarınız karşı tarafa, istediğiniz dilde tercüme edilerek ulaştırılıyor. Size de sohbetin keyfini sürmek kalıyor.

Brad Pitt’le zaman yolculuğu

gorcun | 22 June 2009 14:28

Brad Pitt
Brad Pitt

Dünyaca ünlü aktör Brad Pitt’in geçmişten günümüze uzanan parlak kariyerindeki rol aldığı filmleri resimleriyle hatırlamak istermisiniz?45 yaşında olan aktörün kısaca özgeçmişini de vererek filmlerine geçmek istiyorum. 1963’te Amerika, Missouri’de doğan William Bradley Pitt ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Üniversite öncesi okullarda son derece sosyal bir öğrencilik geçirerek golf, yüzme, tenis gibi spor ve müzik etkinliklerine katılmıştır. Missouri Üniversite’sinde gazetecilik bölümünü seçip okumuştur. Okulun bitmesine kısa bir zaman kala okulu bırakmıştır. Neden mezun olmasına çok az kala üniversiteden ayrıldığı sorulduğunda Pitt durumu ”Mezuniyet yaklaştıkça bu korkutucu düşünceyle daha çok yüzleştim. Arkadaşlarım iş bulup meslek sahibi oluyorlardı. Kendimi hazır hissetmiyordum. Ben filmleri seviyordum. Filmler benim için değişik dünyalara açılan kapılardı ve Missouri filmlerin yapıldığı yer değildi. Sonra kafama dank etti ve kendi kendime dedim; Eğer filmler bana gelmiyosa ben onlara giderim!” diye açıklamıştır. Bundan sonra Pitt hayalindeki oyunculuk işini yapabilmek için Los Angeles Kaliforniya’ya yerleşmiş ve orada oyunculuk dersleri almaya başlamıştır. Bir süre sonra filmlerde ve dizilerde küçük roller kapmaya başlayan Pitt, sinema sektörüne ilk adımını atmayı başarmıştır. Kariyerine 21 Jump Street adlı dizide aldığı küçük bir rolle bakmaya başlayalım.

21 Jump Street (1988)

21 Jump Street
21 Jump Street

Daha önce duymadıysanız şaşırabilirsiniz ama Brad Pitt’in bir bölümünde rol aldığı bu dizide rol arkadaşlarından biri Johnny Depp’ti. Ve bu iki genç oyuncunun birlikte göründükleri ilk ve son yapımdı.

Babel (2006)

queennothing | 19 June 2009 18:00

Amores Perros” ve “21 Grams” gibi başarılı yapımların Meksika asıllı yönetmeni Alejandro González Iñárritu‘nun 2006 yapımı filmi “Babel“, tıpkı diğer filmleri gibi, hikaye içinde hikaye barındıran etkileyici bir drama.
Richard ve Susan, iki çocuklu bir çifttir. Diğer çocukları olan Sammy, hayatını kaybettikten sonra bunalıma giren Susan, Richard’la katıldıkları bir tur sırasında, vurulur. Amerika’dan, Fas’a uzanan turda, otobüsün cam tarafında oturan Susan, nerden geldiği belli olmayan bir kurşunla, omzundan yaralanır. Otobüs durdurulur, en yakın köye gidilir. Kan kaybeden Susan’ın yarası, ilkel yöntemlerle dikilse de, genç kadının kanaması ölümcüldür. Elçiliği arayan Richard, acil ambulans gönderilmesini talep eder. Karısını kaybetme ihtimali, genç adamın daha da gerilmesine neden olurken, otobüsten inen turistler, aracın daha fazla bekletilemeyeceğini söyleyerek, genç adamın baskı içinde, iki arada kalmasına neden olur. Babil’deki sınırlı imkanlarla Richard, karısını kurtarmak için elinden geleni yapacaktır.

Ahmed ile kardeşi Yussef, babasıonın fazla fazla para dökerek satın aldığı tüfekle tepelere çıkarak, çakal avına gider. İyi bir nişancı olduğunu iddia eden küçük Yussef, bunu abisine kanıtlamak için metrelerce öteden gelen otobüse ateş eder. Amerikalı turistleri taşıyan otobüste, cam kenarında oturan genç bir kadın vurulur. İki kardeş, artık resmen ‘suçlu’dur.

the air i breathe

snaking | 14 April 2008 10:34

the air i breathe
the air i breathe

Crash ve Babel gibi; Birbirinden farklı hayatlar ve bunların bir noktada kesişimi ile biten, ilginç finalli filmler furyasının örneklerinden biri daha.

Hayatını ortaya koyarak bahis oynayan “kelebek seven” bir çalışan(Forest Whitaker) , acımasız mafya babası (Andy Garcia) adına çalışan ve geleceği görebilen bir gangster(Brendan Fraser), hayatından bezmiş, yalnız hisseden bir pop yıldızı (Julie Delpy) ve hayatı pahasına sevdiği kadını kurtarmaya çalışan bir dokturun(Kevin Bacon) hikayeleri.
Filmde hayatı dört duygu ile ifade eden eski bir çin atasözünden yola çıkarak dört farklı hikayede mutluluk, haz, acı ve aşk temaları işleniyor.
Zengin oyuncu kadrosuna sahip olan “the air i breathe” IMDB puanı 7.7 ve kesinlikle izlenilmeyi hakediyor.

müziksiz yaşam mümkün mü?

lovesredcloud | 17 March 2008 16:15

Bu ayki bant dergisinin sayfalarını karıştırırken hayatımızın müzikleri başlığıyla ilgi çekmeye çalışan, albüm tanıtımlarının yer aldığı bir yazıyla karşılaştım. Hızla giriş yazısını okudum. Çünkü heycanlandırmıştı beni başlık. Hayır, müzisyen değildim. Müzik eğitimi almayı aklımın bir ucundan asla ve asla geçirmemiştim. Bir dergiye yazı hazırlamam gerekseydi ya da mesela bir ödev yahut tez konusu olarak üzerime itilseydi böylesi bir başlık, neler yazardım, kimlere vurgu yapardım, diyerek irkildim. Büyük cümleler kurmayı sever ya insan. İster ki çoğu zaman söylediği en noktasını yakalasın. En iyi, en doğru, en mantıklı, en samimi, en…en.
Müziksiz bir hayatı nasıl kabul edebilirdik. Zor olmaz mıydı. Yahut müziksiz bir hayat olabilir miydi ki?
Geçtiğimiz senelerde yayınlanan babil adlı filmdeki Japon sağır genç kız karakteri geldi aklıma bu sorular ardından. Genç kız ve arkadaşları, gittikleri tekno müzikler çalan bar ve gençlerin kendilerinden geçerek dans ettikleri sahne. Hiç tereddütsüzdü dans anları kız karakterin. Diğer yandan, olayı daha iyi pekiştirelim diye filmdeki sesler susturulmuş koca bir sessizlik hakim olmuştu sinema salonuna. O ani sessizlik irkiltmiş düşündürtmüştü bazılarımızı.
Müzik olmasa da insanın iç sesinin varlığını fark ettirtiyordu o sessizlik.
Evet, herkesin yeteneği başka noktalarda başka alanlarda. Bu iç sesi dönüştürebilen insanlar müzisyenler. Bu içler ses bazen öylesi dolu dolu öylesi cıvıl cıvıl ve renkli oluyorlar ki. Bazense hüzünlü ve melankolik.
Ve bir gün yaratıcısından çıkıp öylesi geliveriyor ve hayatımızı kuşatıyorlar işte. Hani o olmazsa hayat artık eskisi kadar kolay akmayacakmış, artık hiç birşey eski gibi olmayacakmış gibi. Anılarımız oluyorlar, anılarımıza yerleşiyorlar, anılarımızı hatırlatıyorlar.

79. oscar ödülleri

asymptot | 26 February 2007 10:43

oscar ödülleri yerlerini buldu. martin scorsese sonunda oscar aldı, ödülü jack nicholson verdi. en iyi film ve en iyi uyarlama senaryo ödülü de the departedın. babel en iyi orijinal senaryo ödülünü, helen mirren the queendeki performansı ile en iyi kadın oyuncu ödülünü, forest whitaker the last king of scotlanddaki performansı ile en iyi erkek oyuncu ödülünü, jennifer hudson dreamgirlsteki performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü, alan arkin little miss sunshine ile en iyi yardım erkek oyuncu ödülünü aldı.
lives of others en iyi yabancı film, happy feet ise en iyi animasyon.

Babil’in Yaptığını İsmail Temizliyor

zabun | 19 June 2006 16:18

Time dergisi 2002’nin en iyi buluşlarını seçtiği listede, IBM laboratuvarlarında görevli İsmail Haritaoğlu‘nun bulduğu InfoScope adlı buluşta var. InfoScope, dijital görüntülerdeki yazıların kullanıcının anadiline çevrilmesini sağlayan bir yazılım.

İsmail Haritaoğlu, İnfoScope‘u 2008 Olimpiyatlarına kadar tüm kameralı telefonlarda kullanılabilen ve Çinceden en iyi şekilde çeviri yapabilen bir sistem haline getirmeyi düşünüyor. InfoScope fikrinin Japonya’dayken üç arkadaşıyla dil problemi nedeniyle bir tavuklu yemeği neredeyse ‘gıdaklayarak’ istemeleriyle doğduğunu açıklayan Haritaoğlu, “InfoScope, aslında ilk başta sadece çeviri amaçlı olarak doğdu. Ama şu anda park cezası kesmeden emlak satın almaya kadar birçok alanda kullanılabilir hale getirildi” diye konuştu.
InfoScope’un ‘çoğaltılmış gerçeklik’ adı verilen dünya için örnek bir uygulama olarak geliştirdiğini vurgulayan Haritaoğlu şöyle devam etti: “InfoScope da bu dünyanın içinde. Herhangi bir cep bilgisayarı ya da kameralı telefonla yabancı dilde çektiğiniz görüntüyü sisteme aktarıyorsunuz. Sistem size onun kendi dilinizde çevirisini veriyor. Çevirinin yanı sıra barkod okuma, alışveriş yaparken internetten başka marketlerin fiyatlarını da kontrol edebiliyorsunuz.”

İlgili Gazete Röportajını Okuyayım
Time’da Kaleme Alınmış Habere Gözatayım