bildirgec.org

baba hakkında tüm yazılar

HOŞ GELDİN ASLANIM DEMİŞMİDİR?

haberhaberhaber | 12 September 2010 11:53

Canım babacığımdan sonra (aliş bey) anneciği mide( nazlı sultan)ebedi güzergâhına uğruladım. Son birkaç ay bir yerlere gittiğimizde elinden tutardım. Ellerim bomboş kaldı. Başımın üzerindeki çatı çekilip alındı.
Evli çiftler birbirlerine ne diye hitap eder bir düşünelim bakalım.
Aşkım!
Bir tanem!
Bebeğim!
Canım!
Cicim!
Aşkitom(son günlerin modası)Türkçede yeri bile yok hemen altında kırmızı yanlış çizgisi çıkıyor vallahi
Sultanım vs vs vs vs……………………
Babam anneme ASLANIM derdi.

ANADAN,BABADAN,YARDAN AYRI

pillihafif | 09 September 2010 12:09

Yarın bayram. Sadece yatacağız ve kalkacağız. Bitti işte bu kadar. Arefe günü öğlen saatlerinde başlardık banyo yapmaya. İlk önce en küçük kardeş yıkanırdı. Saçlar büyük bir özenle taranır,kremler sürünürdü ellere pamuk gibi olsunlar diye. Banyo faslı bittikten sonra annem yaprak sarması yapmaya koyulur,bizde etrafında çember oluştururduk. Akşam olunca babam ellerinde poşetlerle gelir,ellerine koşardık hem yardım hem içinde ne olduğunu öğrenme maksatlı,merak ağır basardı…
Akşam yemeği bittikten sonra saatler hiç geçmezdi. Offf hemen bayram gelseydi…Annem tatlı şerbetiyle uğraşırken,erkenden yatağa girerdik,erkenden sabah olsun diye. Öncesinde bayramlıklar başucuna konurdu ama ütüsü bozulmayacak şekilde,yanıbaşında gıcır gıcır ayakkabılar…
Bayram sabahı günün ilk ışığıyla uyanırdık bizde. İlkin annem uyanırdı,babamı bayram namazı için uyandırırdı. Babam gelince kahvaltı çoktan hazırdı,bizde öyle… El öpmeler ve tabiki bayramın en cezbedici yanı harçlıklar. Sonra dökülürdük köy yollarına uzun kuyruklar şeklinde. Köyde bayram bambaşkaydı. Son güne kadar gezer eğlenirdi çocuklar. Ev gezmeleri büyüklerle birlikte,tatlılar,muhabbetler ve pekiştirilen dostluklar….Zaman acı geçti. O köyler çoktan boşaltıldı. Bizler büyüdük. Köy muhtarımız yok ki artık şekeri ilk o dağıtsın. Bakkal Rüstem efendi ağır bir hastalıktan yıllar önce hayatını kaybetti. Büyük şehirlerde bayramı karşılar olduk. Anadan,babadan,yardan ayrı…

Koca Bir Asrı Deviren Basın Efsanesi: Yeni Asır Gazetesi…

firatocal | 29 August 2010 15:47

Ege Bölgesi ‘ nin lider gazetesi Yeni Asır , 116. yaşını kutladı… Koca bir asra sığmayan ömründe ne yokki… Yayın hayatına ilk adımını attığı 19 Ağustos 1895 yılında Selanik ‘ te başlayan tarihe tanıklık hikayesi , devrimlere önderlik yapan bir çizgide devam etti… İlk çıktığında adı sadece Asır iken , 22 Temmuz 1908 Çarşamba günü , ‘. Meşrutiyet ‘ in ilanını verdiği sayısıyla birlikte Yeni Asır ‘ a dönüştü… Harf Devrimi ‘ nin gerçekleşmesinden 20 yıl önce Osmanlıca logosunun altında latin harfleriyle Yeni Asır logosunun yayınına başladı…

Aynı önderliği dili kullanma biçiminde de sürdürerek Harf Devrimi ‘ nden 6 ay önce de Türk Alfabesi ile çıkmaya başladı… Basım tekniği ve teknoloji alanında da önderliği bırakmayan Yeni Asır , ilk farklı mürekkeple basımı 23 Temmuz 1909 da , dönemin en modern basım tekniği olan ” Rotatif ” ‘ e 14Mayıs 1930 ‘ da , Ofset baskı tekniğine 1967 ‘ de , bilgisayar destekli basıma da 1977 ‘ de geçti… Bu yükseliş trendi onu Ege Bölgesi ‘ nin gözü kulağı haline getirirken , tiraj rakamları o dönemin rekor düzeyleri olan 120 binlere ulaştı…

2000 yılında internet sitesini devreye sokan Yeni Asır , artık sadece Ege ‘ nin değil , tüm Türkiye ‘ nin en eski ve en güvenilir gazetesi olma özelliği ile yayın hayatını ” Nice 116 yıllara ” sloganıyla sürdürüyor…

Olgun ama Taze…

firatocal | 18 August 2010 11:32

38 yaşın baba olmak için hep çok geç bir yaş olduğunu düşünürdüm… Son dönemde gördüğüm 60 lık 70 lik olgun baba örneklerinden sonra fikrim tamamen değişti…

eskiden ara sıra magazin dergilerinde 35 inden sonra baba olmuş ünlülere rastlıyordum… hatta dedelik vasfına layık kişilerin de taze babalar gibi çalım sata sata gezdiklerini okuyor , ” bu işte bir bit yeniği var , tüp bebek , sunni döllenme ” , diye düşünüp pek de önemsemiyordum…

şimdilerde ise olgun baba olma fikrine tamamen alışmış durum dayım … benim de 38 yaşında babalık duygusunu tatmış olmam , sıradan , halktan kişilerin de çok rahat olgun moruklamış babalar olabile ceğini öncelikle kendime ispat etti…

BİR PAZAR GÜNÜ

cememr2000 | 09 August 2010 14:59

BİR PAZAR GÜNÜ
Pazar günleriyle ilgili sıkıcı, karamsar düşüncelerimi sizlerle paylaşarak, içinizde belki güzel bir Pazar kahvaltısı sonrası biriken azıcık yaşama sevincini de yok edecek değilim.Yine de samimi olmak adına; Pazar günlerini sevmediğimi, bu sarı sayfaların, kırmızı defterin, bej rengi masanın, soğuk gri kasvetli havanın, kendisi siyah, yazdıkları mavi pilot kalemin şahitliğinde ilan ediyorum.
Yazdıklarımdan da anlaşılabileceği gibi; kendime dost tuttuğum nesnelere dikkat edilirse yahut şöyle söyleyeyim; kendime nesneleri dost tuttuğuma -insanları değil- (bu tire çizgilerini de pek severim parantezleri hiç sevmem. Çünkü parantezler bana, biri konuşma yaparken, kinayeli fısıltılarla birbirlerinin kulağına bir şeyler söyleyen, seyirci kalabalığından iki kişiyi hatırlatır. Özetle parantezler; hain, sinsi, dedikoducu ve düşman gelir bana. Tire çizgileriyse daha çok edebiyatçılarca tercih edilen, anlatılmak istenen şeyi daha da iyi anlatmak kaygısıyla kullanılan masum, yardımcı -belki de boyuneğici- dostane noktalama işaretleridir.) Konumuza dönersek nesneler, özellikle yazma nesneleriyle, beslediğim bu yalnızlık, hayatımın büyük bir bölümünü kapladığından, eskiden pek sevdiğim, şimdilerdeyse çokça hazzetmediğim bir eski dost…
Hele hele Pazar günleri bu eski dost, hiç çekilmez olur çünkü Pazar günleri aile günleridir. Pazarlar aileye ayrılır. Hava güzelse sabah erkenden –erken demekle dokuz on sularını kastediyorum-eşofmanlar giyilir, saçlar atkuyruğu yapılır, spor ayakkabılar ayağa geçirilir, güneş gözlükleri takılır ve bahçeye inilir. Bu süreçte; bagajı açık bekleyen bir araba, aile sakinlerine öfkelenen, uflayıp puflayan bir baba, “Hadi, geç kalıyoruz” diyen bir anne, sıklıkla görülen figürlerdendir. Böyle bir günü anlatan bir öykü ya da roman yazmak isterseniz- belki de ben istiyorum ama sanırım cesaret edemiyorum-bu figürleri çekinmeden kullanabilirsiniz.

En Baba Kampanya

utopik adam | 28 June 2010 12:02

Babalar Gününde babanıza bir şey alamadıysanız üzülmeyin. Philips Türkiye’nin düzenlediği En Baba Kampanya Facebook yarışması 30 Haziran’a kadar devam ediyor.

Yapmanız gereken babanızın resmini arkadaşlarınızla paylaşmak. En çok paylaşarak, ilk 5’e giren kullanıcılar, Philips’in erkek bakım ürünlerinden 500 TL’lik hediyeler kazanıyor.

yüreğinin götürdüğü yere gitti…

lavinya76 | 20 June 2010 11:02

Ne zaman anne diyecek olsam aynı anda babam düşer aklıma… Ne zaman annemi aramak için bir hamlede bulunsa işaret parmağım geri kalanlar uzanır istemsizce babamın numarasına… Aramam, arayamam…

Herkes özel numaradan ayrıldığı sevgilisini arar birkaç saniye sesini duymak için, bense babamı… söyleyecek önemli bir şeyim yoksa konuşmam, konuşamam….

İçimi kaplayan duman sağanak yağışlara dönüşür de bir türlü güneş açmaz ruhumda…
Ben kendi güneşimi doğuramam…

Elektriğin Kesildiği Gece

super hero | 16 May 2010 15:52

Önce hafif bir tıkırtı duydu. Ürperdi. İzin verirse sonunda kontrol edemeyeceği bir korku seline kapılacağını biliyordu. Bu yüzden, karanlık odada yatmış uyumaya çalışırken duyduğu sesin kafasındaki yankısının, çocukluğunun kötü günlerinden kalma olduğunu tekrar edip duruyordu.

Zaten başka ses duymadı. Rahatladı. Yoksul evinin soğuk odasında tek başına uyumaya çalıştığı çocukluk günlerinde, her gece, babasının annesini dövdüğünü işiterek aynı şeyin saçma bir bahane yüzünden her an kendi başına da gelmesini beklediği için karanlık geceleri sevmiyordu. Bu yüzden kendi hayatını kurup da tek başına yaşadığı şu günlerde, gece ışığı mutlaka açık bırakıyordu.

TEMİZLİK(!)

il mare | 04 May 2010 16:16

süprüntüler de süslenir
süprüntüler de süslenir

İki odalı bir evde temizlik var ; küçük hacimli çok sayıdaki halı, kamburlaşmış ve henüz yeni göğsünden ameliyat olmuş bir kadın tarafından balkonun kenarlarına seriliyor teker teker, annesine yardım olsun diye. Bir başka annesinin kuzusu, eski model,çok sesli bir elektrik süpürgesini çalıştırmış, aynı zamanda yüksek yaşına rağmen bir şeylerin ucundan tutmak isteyen annesinin ağır işiten kulaklarına yüksek desibeller yollayarak,süpürgenin sesiyle başıbozuk bir ahenk içerisinde azarlarını savuruyordu, elindeki boyundan çok kısa sopa zımbırtısı ile.