bildirgec.org

astral hakkında tüm yazılar

kayıp oda

astral | 17 March 2010 12:10

‘Hergün doğumunda geri dönen yontulmaz/ onulmaz ayrılıklar olsa da, gün batımları benden çok uzak.’ diye geçirdi içinden adam ve sonra karşısında duran P’ye; ‘Söyle, ayrılıklar gün doğumlarını geri teper mi gün olur da? dedi, yanıt beklermiş gibi.

P şöyle bir baktı, ‘Bugün K ile konuşulmaz üstadım’ dedi yalnızca, eğdi kendi kederine büktü, çekti benliğini derinliklerine.

Bunu kaile almayan P devam etti: ‘Gün olur da bekleme süreçleri eskide kalmış, eskimiş ve hatırlanmayan bir şarkı olmuşken; hayallerimizin gerçekleştiği paylaşımlar var mı bu vazife denilende?

boş duvara donuk tebessüm

astral | 17 March 2010 10:47

Ne zamandır konuşmuyordu. Kimse onu konuşturamadı, o gittikten sonra, yani onun pencereden atlayışını gördükten sonra…

Durduğu yerde sallanıyor ve bir de aynı noktaya bakıyordu. Bazen onu görüyormuş gibi birden tebessüm ediyordu boş duvara, sonra konuşmaya başlıyordu durgun daha doğrusu donmuş gözbebekleriyle… Sakin ve çok içten/ sanki bir mahzenden gelen sesiyle bir şeyler söylüyordu ona, belli belirsiz. Görüyordu belli ki, ya da o gördüğünü sanıyordu. Anlatıyordu ona, ne denebilir ki…

Bir tek ona anlattığı kelimeleri vardı. Odasına girdiğimde, yine aynı noktada sabitlenmiş bakışlarıyla, kollarını kendine sıkıca sarmış ve eğilip sallanarak hatta kendinden geçerek, gene söyleniyordu. Geldiğimi fark edemiyordu. Hiç birşeyi fark edemiyordu. Durdum kapıda, yasladım kapının eşiğine… Bir yanağında yangın bir yaş süzülüyordu sessiz ve belirsiz. Belli ki, çok seviyordu ama ne yapılabilirdi ki… Artık ne sevgilisine ne de bu mırıl mırıl konuşan artık başka bir dünyada yaşayan kadına; ulaşmak mümkün değildi, anladım…

Ama o kadın benim ablamdı ve başka bir yangın vardı, ona yanımdayken dahi ulaşamamanın yangını… Yanağımdan bir yaş süzüldü. O, ne beni ne yaşı fark etti. Doktorlar tüm bilmişlikleriyle şizofreni deseler de, şu an duyduklarım ne kadar mantıklı dökülüyordu onun dudaklarından… Dinledim sadece…

‘Suskun yollar tarihçesi olur ki zaman, içimin suyuna ayna tutar.

Méxicon, Rüzgar ve Cansu…

astral | 15 March 2010 15:26

Unutulmaz deli bir akşam…

KARŞILAŞMA, SÜRPRİZ VE KARAR

Eve gitmek üzereydi. Metrodaydı, elinde defterler vardı ve yorgundu da. Tam o sırada Cansu diye seslendi biri, tanıdık bir sesti. Hem nasıl tanıdık, kankisi ve sırlarını paylaştığı yegane insan; Özgür.
Boynuna sarıldı Cansu Özgür’ün. ‘Hey nasılsın bebeğim?’

‘Bize gidiyoruz, gelsene.’
Özgür’ün yanında Sezgin adında bir arkadaşı daha vardı. Zaten çocukluktan tanıştıkları için Cansu onu da iyi tanıyordu.

‘Rezilsiniz üstadım. Kendime kalamayacağım sizin yüzünüzden. Dost musunuz düşman mı?’ o sırada işgüzar Özgür, arkadaşının neye tav olacağını gayet iyi bildiğinden, Cansu’nun kulağına eğildi ve ‘O da gelecek…’ dedi.

‘Anladığım kişiden mi bahsediyorsun?’ diye bakarak Cansu, ‘O?’ diye sordu.
‘Rüzgar işte, bu akşam bizde, Méxicon oynayacakmışız hem de. Artık ben gerisini sana bırakayım.’

‘Adisiniz dostum, karar verilmiştir, geliyorum!’

Etrafı sıcak basmıştı. Cansu’nun aniden eli ayağına dolaştı.
– Özgür saçım nasıl? Ay, bilsem üzerime daha hoş bir şey giyerdim. Özgür böyle birşeyi sen bana nasıl daha önceden söylemezsin!’
– Şekerim daha yeni belli oldu. Plan yapmamıştık.

Yutkundu. Su yoktu. Rüzgar vardı, gelecekti; gözlerini tekrar görecekti. O eşsiz ses tonuyla konuşacak ve o bilmese de günlerce onu düşünecek ve belki düşleyecekti…

-‘Cansu daldın tatlım…’ lafıyla kendine geldi Cansu
-Normal değil mi, Özgür’üm. Var ya, kanında itlik var senin, o bebenin sana haber verdiği an bana haber vermen gerekmiyor muydu?

diyerek karnına yumruk atmaya başladı Cansu etrafta, metroda milyon insan olduğuna aldırmadan.

CANSU VE ÖZGÜR; YILLARIN HUZURU…

İkisi bir araya geldiklerinde alem olurlardı. Cansu’nun belki yarısıydı Özgür. Kardeşi ona bu kadar yakın mıydı acaba? Cansu’nun babası bir tek Özgür’le dışarıda kalmasına izin verirdi, o da her zaman değil elbette. Özgür’le aynı yatakta dahi yatmışlardı ama yok öyle bir şey. Sarılıp uyumuşlardı, kardeş gibi, hiç birbirlerinden çekinmezlerdi. Çünkü bilirlerdi ikisi de birbirini o gözle görmüyordu.

Dedim ya, kardeş olsalar bu kadar olmazdı. Özgür kız arkadaşlarınla dertlerini anlatırdı Cansu’ya, Cansu’da yıllarca beynini patlatmıştı Muzaffer şunu dedi, sence ne demek istedi diye. Özgür sıkılsa da yorum yapardı, sıkıldım demezdi.

Özgür balık familyalarını saatlerce anlatabilme kapasitesine sahip şahsına münhasır kişilik olarak, bunu saatlerce değil günlerce de anlatabilirdi. Zaten balık familyası muhabbetinin tam ortasında konuya şahit olanlar, Cansu’nun sabrına ve Özgür’ün bunca ayrıntıyı ailesinden çok çok daha önemli bir mevzu gibi anlatmasını görür görmez; bu duruma katlanamayacaklarını hissedip, ortadan tüğüyorlardı. Sorun yok, Cansu da Özgür de mutluydu.

Bir de çok deli dans ederlerdi mekanlarda. Sene 1996. Saklıkent. Bulutsuzluk konseri. Muhteşem bir gece. Tıktıklım ortalık. Bulutsuzluk’un konseri bitmiş ama millet o denli keyifli ki; mekandan ayrılanı bırak, deli gibi dans ediyorlardı. Özgür tuttu Cansu’nun elinden, çekti piste. O zamanların Saklıkent’i şimdininkine bin basardı. Dans etmeye başladılar. Latin çalıyordu. Onlarca onlarca insan dans ederken, teker teker bırakıverdiler dans etmeyi ve Cansu ve Özgür’ün muhteşem dansını seyre koyuluverdiler.

Onlarınki çok hoş bir arkadaşlıktı… Rahatlık, güven ve olabildiğince tabuların olmadığı yerlerde teneffüs ediyorlardı. Gelelim ünlü akşama, Rüzgar gelecek ya. Davetli listesi yapmış bizim şerefsizler kaşla göz arasında diye geçirdi içinden Cansu…

Mezeler alınmış, ev hazırlanmış; anneye haber verilmiş. Cansu o an hayatının en güzel akşamına doğru yol aldığını elbette bilmiyordu.

Méxicon BAMBAŞKA BİR OYUN, SİZİ OYUNA GETİREBİLİR…

küstah aşk…

astral | 15 March 2010 13:33

hayatıma çıkan en iyi şeysin…

(Oldukça iç bayıcı olduğundan önceden haber veriyorum. Arabesk, bilindik, sıradan, acı içeren, edebi dili az bir aşk yazısı okumak isteyenler içindir sadece…)

En büyük küstah içimizde bulunuyor. Bedenimizin içinde, sol tarafta… En rahat tavrı ve huzur içeren haliyle… Küstah olan bunca aşkı isteyen kalbimiz. Aşk, unuttuğumuz bir kelime. Ne demekti, dilimize pelesenk ettiğimiz; her fırsatta sen ‘bu’sun dediğimiz, son tirene beş kala ortadan kaybolduğumuz…

Hiç şaşırtıcı değil. Yalancı, ‘Ben yalancıyım’ demez. Demek ki, her şey normal.

paranormal günlük rutin- ritimler…

astral | 03 March 2010 09:42

– Bunların hiçbirini yapmak istemiyorum.

– Ne demek hiçbiri? Hangisini, hepsi derken nasıl hepsi? Anlamadım, açıklar mısın?

– Bazen bana istediğin kadar bağır. Seni duymuyorum. Bana yardım edeceğini söylüyorsun, karşılığını bekliyorsun. Ben neyi yaparsam iyi geleceğini biliyorum ama yapabilmek ya da yapmayı istemek gibi bir şey var. Meli, malılar. Meli, malıları yakmak istediğim onca durum var ki…

Bana hayatımı ve enkarnemdeki karmamı temizlememi vaad etsen de; ben tüm bunları yapabilsem zaten senin de bunları söylemen gerekmezdi. Bazen inandığım her şeyden sıkılıyorum, belli aralıklarla inançsız oluyorum. Öyle değil de donmak gibi düşünebilirsin bunu. İnanmak ya da inanmamayı düşünmediğin noktada inanıyor sayılır mısın ya da inanmıyor sayılır mısın? Sol yanın sızlarken sen sol yanındaki ağrıyı geçirme girişimlerine dahi bulaşmazken daha ötesine nasıl kalkışabilirsin ki… Bazen pek birşeyin cazip gelmediği olur mu?

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (son)

astral | 01 March 2010 12:57

Annesini hatırladı birden. Kopmuşlardı birbirlerinden. Ama bu kopuş zamanla olmuştu, yine böyle sezdirmeden…

Gözleri doldu. Gözlerinden birkaç damla yaş akacaktı ki, izin vermedi.

Bu evde ne güzel şeyler yaşamıştı. Ne mutlu zamanlar geçirmişti. Esin hep peşinde dolanırdı. Bayılırdı onun kıkırdamasına. Hiçbir şey düşünmezdi onun bu içten hali yanında olunca.

O yine burada olsa dağılır mıydı acaba beyninde ki karıncalar?

Suzan’ı mı çağırsam acaba? Esin onu pek sevmez ama. Oysa benim dostumdur Suzan. Deli Suzan. Ancak dost olacak bir kız, sevgili değil.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (6)

astral | 01 March 2010 09:45

Ya oturmalıydı, ya televizyonu açmalıydı, ya kendine şöyle güzel bir çay demlemeliydi ya okumalıydı ya bir arkadaşını arayıp gezmeliydi… Ama bir şey yapmalıydı! Bir şey!…

Çıkıp biraz yürüse miydi? Yo, hayır bu havada yürümeyi hiç sevmezdi.

Böyle ne yapacağını bilemez bir halde düşünmemeliydi. Bu yorucu konuşmadan sonra biraz oturmak iyi gelir diye düşündü. Oturdu cama bakan, beyaz tüller sarkan kanepenin kenarına. Bir bacağını kıvırdı, dışarıya bakıyordu. O çok sevdiği tüllerinden akşamı seyreder buldu kendini. Böyle boş boş durmak düşündürüyordu onu.

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (5)

astral | 28 February 2010 20:19

Adam hala kapının ardında, öyle durmaktaydı, ayakta. Kapanan kapının ardından baka kalmıştı öylesine hareketsiz…

Öylesine sımsıkı sarılıp sonra kaybettiği sıcaklıklarını düşünüyordu. Hareket edemedi. Kaldı öyle, kapı kapandı ve hala bir adam vardı kapının ardından bakan…

Giden yolculuklarını düşünüyordu belli ki… Ya da yolculuklarının nereye varacağını… İçinde ki acıları dindirmek için acil bir kadeh şarap mı almalıydı?

İKİ ZİYAN BİR YALAN (son)

astral | 24 February 2010 13:57

(3. ve son bölüm: ‘Ateşte Zıplayan Bit‘)

Yine de kafam karışıyor.

Neden kafan karışıyor?

– Bana aşıksa kötü davranmaması gerekiyor.

Sen her konuda olması gerekenleri mi yaptın bu güne kadar? Bugün yaptın mı en yakın örneğin? Kafandakilere uygun mu davrandın? Neden bedenliyiz biz? Kendimizi geliştirmek için. O kadar erdemli olsak burada işin ne? Sen de erdemli değilsin. Erdemi bırak,sen dahi tutarlı değilsin. Yorma kendini. Kabul et. Beyaz isteme. Karışıklık, kirlilik anlamına gelmez her zaman. Biraz ziyan yalan anlamına da gelmez. Tamam mı?

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (4)

astral | 24 February 2010 12:27

– “GİDİYORUM.”

Can sessiz kaldı. Konuşulacak bir şey yoktu ne de anlaşılacak…

Esin Can’ın gözlerinin içine bakıyordu.

Belki bunca olandan sonra ve yüreğinde ki sevgiyi terk etmeden önce, aşkının aşkını terk etmemesi için aşkının gözlerine bakıyordu.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Bir sözcük bekledi son kez ya da tutup elinden çekmesini kendine.O giderse yapayalnız kalacağını hissedip, sımsıkı sımsıkı sarılmasını diledi tutkuyla.

Can ne bir şey dedi ne de bir hareket belirtisi gösterdi. Gözleri donmuş gibi bakıyordu. Anlam yoktu.

Anlam aramadı artık Esin. Kaç kere açtığını bilmediği kapıyı son kez açtı kendi dünyasına açılan yolda…

II Esi dışarıya çıktığında akşam olmak üzereydi.

Günü geceye bağlayan bu saatlerde yüzüne, bedenine vuran bir rüzgarın peşi sıra düşünüyordu, içini yakarcasına “yıllar boyu ! yıllar boyu !” diye. Vurdu kendini yollara, kendini verdiği adamın yerine…

Pencerenin hangi tarafından bakıyorlar, onu bile anlatamıyorlardı birbirlerine. ‘Gölgeler açık veriyor’, diye düşündü içinden.

Gölgeler açık veriyor…