bildirgec.org

aşk hakkında tüm yazılar

Okyanus

mavilikler | 07 July 2011 16:30

Okyanusları hatırlatır kimi insanlar. İçeri girmeleriyle serin bir rüzgar dolar odaya.

Hımbıl hımbıl akan dereler nehirlere karışır, daha bir güçlü duyarlar parçası oldukları o enginleri içlerinde.

İşte o da öyle bir esintiyle daldı dünyama. Bir şeylerin parçası olduğumu hatırlattı bana. Daha büyük, sınırları daha geniş bir yerde buluverdim kendimi gözlerinde kaybolurken.

“Neler yaptın bakalım?” dedi her zamanki gibi her şeyi önemsizleştiren gizemli gülüşüyle. Kocaman bir kahkaha saklardı hep derinlerinde bir yerde sanki. Bir şeyin onda gıdıklama etkisi yaratması an meselesiydi. “Bu kadar önemsediğiniz bu muydu?” dercesine bir bakışı vardı ki mahvediyordu insanı. Hiçliğimizi vuruyordu yüzümüze.

Einstein ile Aşk

Humeyra8 | 27 June 2011 14:38

Başım döndü, ölemeyecek kadar diriyim. Artık tabuta koyup gömersiniz varlığımı. Savaş ilan etmiyorum kendi kıyılarımdan başka, hepinizi ölü kabul etmişken yok başka çare. Adıma söyleyemediklerim değil, adıma söylediklerim bile aynı ritmin nakaratsız yanı.

“Şerefe” dedi, kahvesini yudumlamasına rağmen, şaşkınlığımı fark edince “Ayıklığım benim en sadık sarhoşluğum” diyerek göz kırptı, “pekiyi” dercesine. Başımı sağa doğru hafifçe eğdim. Hem nereden çıkarmıştı onu umursadığımı, onun sarhoş düşlerini merak etmiyordum ki!

En büyük günahların sebebi aşk ve yalnızlık değil mi?

gokyuzuX | 27 June 2011 11:57

İnsanoğlu’nun içinde her türlü kişiliğin olduğu bir gerçek. Saf, kurnaz, zalim, bencil…
Bence kişilik, insanın kim olmak istediği ile ilgili veya hayatta ki duruşunun nasıl olması gerektiğine karar vermesiyle zamanla gelişen bir olgu. Değer yargılarımız, vicdanımız kişiliğimizin oluşmasında belirleyici iki önemli unsur.Geçenlerde izlediğim bir filmde 1560-1614 yılları arasında yaşamış olan Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatı anlatılmaktaydı. 14 yaşında nüfuslu bir Lord’la evlenen Elizabeth, kendisinden oldukça genç olan Istvan’a aşık olur. Ve bu gençle tutku dolu bir aşk yaşamaya başlar. Ama mutlulukları kısa sürer. Istvan’ın babası, oğlunu bu kadından ayırmak için planlar yapar. Elizabeth’e göre Istvan ona duyduğu aşktan vazgeçmiştir. Bu acı, Kontes’in hayatını önemli bir şekilde etkiler. Mutluluğu bir anda bulmuş ve kaybetmiştir. 40 yaşında olan Elizabeth, yaşlandığını düşündüğü için güzelliğini kaybetme korkusuyla birçok genç kızın hayatına kıymıştır. Bir gün hizmetkarı olan genç bir kız, onun saçlarını tararken canını acıtmasından dolayı kıza öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes’in ellerine düşmüştür. Bu olaydan sonra kanın, kendisini gençleştirdiğine dair takıntılı bir düşünce beynine yerleşmiştir. Evliliğinde aradığı sevgiyi bulamayan ve aşığı tarafından terk edilen Kontes, yaşadığı bu hayal kırıklığı sonunda daha zalim biri olmaya başlamıştır. Gittikçe akılı sağlığını kaybeder. Gençlik ve güzelliğini kaybetme, kocası öldükten sonra yaşadığı ölüm korkusu nedeniyle yüzlerce bayanı öldürtüp genç kalma düşüncesi, beyninde saplantılı bir düşünce halini almıştır.Filmi izlediğimde aşkın bir insanı nasıl değiştirebildiğine, yalnızlık ve aşksızlığın insanın doğasındaki bencilliği ortaya çıkarabildiğine tanık oldum. Bu hikaye de Kontes’i yaptığı korkunç cinayetlerden dolayı haklı bulmuyorum; ama öyle olmuyor mu gerçek hayatta da? En büyük günahların sebebi aşk, yalnızlık ve kıskançlık değilmi birçoğumuzun hayat hikayesinde olduğu gibi?

Eksik Kalan Şey

mavilikler | 20 June 2011 20:15

O, saçlarını her savuruşunda hop ediyordu Mehmet’in yüreği.

O başak yığınları sevdiği kızın narin omuzlarını yalarken içinde baharı uyandırıyorlardı.

Adı Özlem’di. Bir ay önce gelmişti sınıfa. Babasının tayini nedeniyle başka bir şehirden kendi şehrine ve dünyasına dalıvermişti bir anda.

Sevdiği kızın babasına büyük bir minnet duyuyordu. Ama ondan da fazla kızıyordu, o altın başak yığınlarına bakıp da kalbinin orta yerine o sızı her çöktüğünde.

“…”

Cali Kusu | 20 June 2011 10:49

Yağmur yağıyor. Damlalar ince, hafif. Ara ara büyüyor, sertleşiyor. Toprağa çarptıkça parçalanıp dağılıyor. Sonra yumuşuyor. Toprağa çarpınca parçalanmadan kendini salıveriyor. Karşıdaki ağacın yapraklarına dokunup kaçıyorlar sanki. Tutunamıyorlar belki de… İstemeden de olsa düşüyorlar toprağa. Hiç incitmiyorlar birbirlerini. Sırasını bekliyor her damla. Gökyüzünden düşmeden önce vedaları sevmeyen yürek gibi gözlerini kapatıp toprağa yürüyorlar! Görmeleri önemli değil. Toprak sevecek onları nasıl olsa. Belki de bu yüzden ihtiyaç duymuyorlar vedalara… Gerek görmüyorlar son bir kez gökyüzüne sarılmaya. Doğru ya! Gökyüzü âşık değil miydi yağmura? Ve bütün aşklar mahkûm değil miydi ayrılığa?

Bir Cuma Portresi..

pillibebekkuyuda | 17 June 2011 14:36

Gün, gecenin koynundan usulca çekerken kendini, yağmura teslim olmuş, topraklar kadar ıslaktı bedeni..
Bugün kahverengiyle şakalaşacaktı fırçası. En siyahla ve en beyazla karıştırırken O’nu, her fırça darbesiyle, resmettiği güçlü bedeni, yavaşça zayıflarken yerini alacaktı tuvalinde.

Kendini kandırmanın gölgesindeydi, asıl bedeni. Asil ruhunu zavallılaştırırken karşı koyulmaz hırsına yenik düştüğü aşk, herşeyi kazanmanın mutluluğunda sayıyorken günahlarını, mutsuzluk ayağına takılıp onu bencilce ve binlerce kez yere düşürecek kadar yarışcıldı benliğinde.
Kim kazandı ? Hiç kimse.

“O” sevgili değil sadece sevilen

princess222 | 16 June 2011 11:13

Ah hayatta hem o kadar sevinci hem de hüznü yaşadığım insan. Canımın ta içi.. Tam da umutlarımın üzerine perde çektiğim anda nasıl da akıverdin yine karşıma. Aniden… Yüreğim dayanmıyor artık bu inişli çıkışlı sevdaya. Daha bilmiyorum bile karşılıksız bir sevda mı, yoksa iki kişilik ama imkansız mı? Sensiz de çözemiyorum. Birşeylerin cevabını almam bile yetecek bana. Mesela hiç sevdin mi beni? Bir an da olsa kalbinin benim için çarptığını hissettin mi hiç? Beni görünce bacaklarının bağı çözülüp yürümeyi unuttuğun oldu mu hiç? Yanımda olman çok lüks bunların yanında. Bunların cevabı evet olsa benden mutlusu olamaz zaten dünyada. Bakıyorum da 3 sene olacak tanışalı ve bu aşk başlayalı. Peki ama neden bu kadar geç itiraf ettim kendime? inan bilmiyorum…

Tutsaklık…

lemii | 16 June 2011 09:52

Bu güne kadar hep şuna inanmışımdır. “İnsan kendi kendini tutsak edemez.” ‘Hiçkimseye ve hiçbir şeye kendi isteğiyle tutsak olamaz’ derdim hep. Düşüncelerim bu yöndeyken gördüklerim beni öylesine şaşırttı ki. Bir insan, nasıl olur da “aşk” adı altında kendi hayatından bu kadar vazgeçebilir ? Geçiyor işte. İlişkisi uğruna ailesinden,arkadaşlarından,okulda çıkacağı öğle yemeğine kadar her şeyden vazgeçebiliyormuş. Hatta o yemekte yiyeceği,içeceğine bile kararı kendisi veremiyor.

Ya Olmazsa… ?

princess222 | 15 June 2011 14:40

Boşa kürek çekmek kadar can yakıcı birşey yoktur heralde. Yıllar boyu kürek çekip okyanusun ortasında 1 adım bile ilerleyemediğini görmek… Bir insan nasıl isteyerek bunları yaşar? Bunu yaşayacağını gerçekten bilir mi? Bilir ve görmemezlikten gelir aslında. Bi umut vardır her zaman için taşıdığı ve asla kaybetmek istemediği… Sonra birşey olur ve pufff…Umutlar suya düşer, kaybolur ve gider. Sana ise sadece arkasından izlemek kalır. Yapacak birşeyin yoktur. Çünkü hayatını tamamen o umudun üzerine kurmuşsundur. Her zaman için “Olursa…” diye başlamıştır hayallerin. Hiçbir zaman “Olmazsa…” diye başlayamamışsındır. Başladan da devamı hiçbir zaman gelmemiştir. Getirememişsindir. Sonra umudun bittiği an gelir. Tıkanıp kalırsın. Şimdi ne yapacaktım? Elimi, kolumu nereye koyucam? Nereye bakıcam? Bir sürü saçma soru işte… Sonra ya tamamen içine kapanır içinde bitirmeye çabalarsın ya da tamamen deliliğe vurup hayatını sürdürürsün. Kaybedecek birşeyin kalmamıştır çünkü. Seni ayakta tutan umut tükenmiştir. Bir insanın hata yapmaya müsait olduğu en iyi zamanlardır.

Bir ‘doğru’ söyle bana

lemii | 14 June 2011 09:55

Biliyorum bunu hiçbir zaman okuma şansın olmayacak.Yazma sebebim de budur belki…Senin okumayacağını bile bile seni anlatmak.Elimden geldiğince.Daha doğrusu beni anlatmak.Çünkü bir zamanlar sen ‘ben’ değil miydin ? Hiç ben olmadın mı ? Biz hiç olmadık mı ? Bilmiyorum…Ömür boyu da öğrenemeyeceğim.Öğrensem,ne olur,ne değişir acaba? Bana yaşattıklarının daha kötüsünü bir daha yaşayabilir miyim ? Herşeyin bu kadar sonuna gelmişken…
Senden sonra hiçbişey istediğim gibi gitmedi.Her ne kadar sen gittiğini sansan da.Gitmedi işte.Tam anlamıyla mutlu olamadım mesela.Gülemedim seninle güldüğüm kadar içten…