bildirgec.org

anı hakkında tüm yazılar

verem günlükleri-2

nazokiraze | 01 November 2008 15:07

Bizi çok özel kılan ince hastalık veremden bahsetmiştik.

Herkese göre farklılık seyreder bu verem, iyileşmek için bala,süte, bıldırcın yumurtasına dayanan, eşi yada ailesi tarafından üzülmüşse sigara çay eşliginde iyice hayata küsen, veremle ilgili şiirleri sabahtan akşama kadar okuyan vs. Yani herkese ayrı bir ruh hali verir bazen hastalıklar.

Sürekli tahlil için balgam isteyen doktorlara balgam çıkaramayan hastaların çeşitli taktikleri vardı çünkü vermek zorundaydık, veremeyenden tahlil için mide suyu alınırdı. Kimisi sabah sabah koşu yapar, kimisi samsun sigarası tüttürür, kimiside egzersiz yapardı. Sabah 5 te ordan oraya telaşlı koşturan hasta gördünüzmü anlardınız ki 1 saate kadar balgam çıkarmak için ellerinden geleni yapan zavallılar yani biz yine işbaşındaydık.

verem günlükleri-1

nazokiraze | 01 November 2008 11:41

İnsan hayatının belli döneminde mutlaka bir hastalık geçiriyor yada geçiren birinin varlığına şahit oluyor.

1997 yılında tanıştım tüberkülozla 3 kere tekrar etti 2001 yılında tamamen kurtuldum çok şükür.

Burda hastalıkla alakalı yazmaktan çok bu hastalığa sahip olanlarla ilgili yazmak istedim.

Öyle 3 gün bir hafta 1 ay yatmaz verem tedavisi gören hastalar 2-3 aydan kapı açılır bu 9 aya kadar uzar (ben önce 3 ay 2. sinde 3 ay en son 9 ay yattım) .

Hastane ortamına alışma süresinden bahsetmiyorum ölünce toprağa bile alışıyor insan hastaneye mi alışamayacak? Ama gerçekten verem hastalığı çekenler birbirlerini görür görmez tanır.

Çoğu zayıf hemde çirkin bir zayıf, popoların üzeri zayıflıktan buruşuk deriyle kaplı, pis pis öksürük ,balgam çıkarma ve terli terli suratlar evet hepimiz birbirimizi tanırdık.( Hastanede tabi herkes veremli demeyin astımlılar, bronşitliler ve kanser hastalıgı çekenlerde bizim servisteydi)

Biz özeldik veremdik. Bizi verem etmiştiler. Öyle ya çok duygusal insanlar verem olurdu. Filmlerde üzüntüden, aşk acısından verem olmaz mıydı güzelim kızlar? Eh bizde ince insanlardık ki ince hastalığa tutulmuştuk. Boşuna mı yazılmıştı vereme dair o kadar şiir?Franz Kafka bile veremden ölmüştü.

Biz verem ilaçlarının çokluğunun şokunu atlatmaya çalışırken her gelen ziyaretçinin verem önerilerini duyunca zaten 12-13 ilaçtan güzelleşen kafamız daha daha da sulanıyordu.

Hadi otu çöpü anladık herkesin başında ailesi tarafından yapılmış ana içerigi bal olan kavanozlar mevcuttu zaten( bal-fındık, bal-ısırganotu,bal-ceviz,bal-kaymak, bal-tereyağı, bal-arı sütü) ah o bal hastaneyi istila etmişti.

Dibek

| 31 October 2008 14:14

Başlık aslında amaçsız hareket etmeyi aklımıza getirse de, ailemizin geçim kaynaklarından birisiydi dibekte bulgur dövmek.

Mahallemizde herkesin “çırçır” dediği, mahalle çeşmesinin başında idi dibek. Buğday, tarladan kalktı mı sıra ile gidilirdi dibeğin başına. Büyük bir taş oyularak yapılırmış dibek. Ben nasıl yapıldığına hiç şahit olmadım. Büyük kazanlarda haşlanan buğday, (ki yenmesi çok hoş olurdu.Avuç avuç alır kaçardık arkamızdan kovalanacağını bile bile). Mahallelerde yerlere serilen çarşafların üzerinde kurutulduktan sonra, kabuklarından ayrılması için getirilirdi dibeğin başına. Daha önce haber salınan komşular da dibek başında hazır halde bulunurlardı.

Fare ‘nin beynindeki Anilar silindi

Flashcentury | 26 October 2008 15:36

Sanirim Sil Baştan veya Kurtlar imparatorlugu filmlerini izlemissinizdir, her ne kadar bilmkurgu gibi gözüksede Georgia Tıp Fakültesinde yapilan calismalar sonucunda farenin beynindeki istenilen hatiralari silmeyi basardilar.

Joe Tsien yönetimindeki bu calisma ilerleyen sürecte agir travma yasamis insanlar üzerinde kullanilabilecegi düsünülüyor.

Haberin devami icin buraya tiklayiniz.

Türk İnsanı

EfgaN | 23 October 2008 13:27

Söylerlerdi de inanmazdım..

İstanbul’dan Samsun’a seyrediyoruz. Hususi otomobille,, Haftasonu gidip dönmek maksadıyla, iş icâbı gidiyoruz. iki kişiyiz vaktimiz kısıtlı ve kıymetli olduğundan, zaruri ihtiyaçlar dışında durmak yada duraklamak gereksinimi duymuyoruz. Yiyecek, içecek ve yasak olmasına rağmen nikotin ihtiyacımızı araç içinde seyir halinde giderme uğraşındayız.
Sabaha karşı 4 civarı, Anadolunun güzide bir ilinden geçiyoruz. ihtiyaç gidermek aynı anda da elimizi yüzümü yıkamak için bir yer arıyoruz. Sonunda ilerde yanan ışıklar görüyoruz. Yol kenarında bir lokanta, büyük bir yer, duruyoruz. içeriye girdiğimiz de yeni açıldığını anlıyoruz. insanlar temizlik yapma uğraşında.. Zaten sadece bir otobüs ve biz. Otobüsün plakası arapça. Ve etrafından kalabalık insan grubu. Lokanta çalışanlarının konuşmalarından “iranlı” olduklarını anlıyoruz. Çevreyle fazla ilgilenmeden ihtiyacımızı giderip yola çıkma sıkıntısındayız. yarı uykulu!.. Ben önce çıkıyorum wcden aynanın önünde esmer adamlar, arapça konuşuyorlar.
Tuvaletin önünde küçük masa ve sandelyesinde sayıklayan bir amca var, yaşlı kısa boylu. Yaklaştığımı anlıyor ki sirkiniyor doğruluyor sandalyesinde.. Ne kadar amca diye soruyorum. Amca önce yüzüme bakıyor, el işareti ve çatpat olmayan arapçasıyla 750 binlirayı anlatmaya çalışıyor. Amcanın çabasına üstelemiyorum, iki kişiyiz diyorum 1,5 lirayı veriyorum. Olduğum yerde yoldaşımı beklerken, dışarıdan bir ses duyuyoruz,, “iranlı kalmaasınnn”, “otobüs gidiyorrr”.. amca tekrar sandalyesinden doğruluyor, önce aynanın önünde duran iranlılara ve sonra bana, eliyle direksiyon şekli yaparak) ve yine çatpat olmayan arapçasıyla otobüs kalkıyor demek istiyor.
-Amca ben o otobüsle gelmedim
diyorum. Amca önce duruyor bir kaç saniye baktından sonra
-siz onlarla gelmediniz mi oğlum
diyor.
-hayır
diyorum.
-sen Türkmüsün
diyor. Evet amcacım Türküm diyorum biz kendi arabamızla durduk onlarla gelmedik arkadaşımı bekliyorum hayırdır diyorum. Sonra..
Amca elini uzatıyor, gayet ciddi ve doğru bir iş yaparcasına bir tonla
-al oğlum o zaman beşyünbinliranı diyor.
tam anlamıyla şaşıramamışken bile, ne yaptığımın farkında olmadan amcanın uzattığı parayı alıyorum, elimde çevirirken kapıya doğru gidiyorum, tebessüm ederek yoldaşımı bekliyorum. o gelirken Aynanın önünde duran “iranlı”lar amcaya doğru yaklaşıyor ve soruyorlar, ve amca el işaretleri ve çatpat olmayan arapçasıyla yine anlatmaya çalışıyor..
yediyüzellinbinnn:)
iyiki diyorum ülkemde yabancı değilim:)

Liseli gençlik!

mehmetbastug94 | 21 October 2008 09:04

Sende liseliydin bir gün ve şimdi bende liseliyim;
-Hayatımızın eğitim kısmındaki hatıraların %80 i lise hatırası olduğunu
-Hayatınızda unutmadığınız ve bir olay olduğunda sen lisedeki bir olayı hatırlayıp gülerken başkalarının sana bakmasının aslında çok normal olduğunu
-İlköğretim öğretmenlerinizi,lise öğretmenlerinizden daha çok sevdiğinizi
-Keşke eski günlere dönsek dediğinizde içinizin ısınmasının çok doğal olduğunu biliyormuydunuz?

Oxford şuanda bunu lise kitaplarına geçirmeyi hedefliyor. Gençliğin kıymetini bilmeyi ve gelecekte o günleri düşünerek hayatınıza bakmayı öğretmek istiyor…

Askerlik anılarım 1

321ksd | 26 September 2008 20:00

12.04.2008
…116 da yapıcaz acemiliği. Yani 28 gün boyunca burada eğitim görücez. Sonra da yemin töreniyle dağıtımımız yapılacak. Dağıtım da yine çanakkale il sınırları olacak(mış).
116 da önce yatakhaneye yerleştirdiler bizi. Sonra etrafı tanıttılar. Kantinde levazımat satan eleman da kardeşimin devre arkadaşı çıktı. Yani eleman kardeşimi tanıyor. Şampuan, traş malzemeleri falan satın aldım. Çünkü yanımda zarf (askerlik şubesinden verilen), not defteri ve kalemden başka bir şey getirmemiştim. Kütüphanede biraz vakit geçirdim.
İlgincime giden; burada herkes yeni gelenlere, yani bizlere hemen memleketini soruyor. Bu hemşehriciliği hiç sevmesem de artık memleketim Antalya deyip geçiyordum.İlk etrafı gezerken, yani 116 nın içini, kendimi cezaevinde gibi hissettim. Çünkü etrafta kamuflajlı ve eşofmanlı aynı tip kıyafetli insanlar yani askerler vardı.

2006 Yılında “Bilir”lerim

oyuncuhandan | 04 September 2008 15:00

“BİLİR” LER:)

Ayağınız takılıp yere düşebilirsiniz. Arkanızda kalan kişiye el sallarken ya da bitmemiş cümlenizi bu şekilde tamamlamaya çalışırken başınızı direğe çarparak yaralanabilir hatta ölebilirsiniz (ölme kısmı şükür beni teyet geçti). Kulağınızı kulak pamuğu (ya da kulak çöpü:)) ile karıştırırken çok derinlere dalıp kulak zarınızın üstüne değdirebilir inanılmaz bir ağrı çekebilir sonucunda sağır olabilirsiniz ya da kulağınızı huylandırabilirsiniz (Sağır olmadım ama kulağım huysuz bir kaynama kazanı sanki fokurduyup duruyor). Sebebini bilmediğiniz bir sırt kaşıntısı yanınızda kimse yokken gelebilir, hiç gitmeyecekmiş gibi kalabilir. Ayağınızdaki ayakkabı aslında hiçte o günün hava koşullarına uygun değildir ama giymişsinizdir bir kere ve farkında değilsinizdir. Ta ki kayıp düşene kadar. Düşüp kafanızı gözünüzü yarabilirsiniz (çok şükür gözümde birşey yok ama ağrı kesici kullanıyorum başım için).

pişti

| 01 September 2008 15:26

kimileri, neden aşka bakışın sert ve duygudan yoksun diye sorarlar: şöyle ruha hitap eden, romantik bişeyler yazsana derler.. Düşündüm de haklılar gabi: Ulen en kıralından aşk meşk dolu şöle ruha hitap eden bi şiir denemesine mi girsem ya da düz yazı mı yazsam diye düşünürken, ilhamın gelmesini beklemeye karar verdim. gelmedi ibinetor hep başkalarına gidiyo bize gelince tık yok!..Gelmiyicek bu m*na kodumun deyyusu diye umudu kesmişken telefon geldi,

” baba naber? niye aramıyon olm?”
” iyi cengo işgüç işte dert bi diil ki,olm”
” yakında türkiyeye gelicem, o zaman görüşürüz, belki bikaç el “pişti” de atarız ha? “
………………………………………………………………………..

BEN CAHİLİM, AMA…

zy positive | 01 September 2008 09:10

BEN CAHİLİM, AMA…

Kanlıca’da oturduğum 80 li yıllarda, işe, genellikle Boğaz Vapurlarıyla gidip gelirdim. O vapurlarda pek çok insan tanıdım ve gözlemledim. Psikoloji ile ilgim yoktu. Fakat insanları gözlemler, davranışlarına dikkat eder ve onları kendi hayal dünyamda oluşturduğum kategorilere göre sınıflandırırdım.Bugün size o insanlardan birini anlatacağım. Bir Cuma günü vapurla eve gidiyordum. Karşı koltukta ince bıyıklı, sürekli çevresini inceleyen bir adam ve üç çocuk vardı. Çocuklardan, büyük olanı 16 yaşlarında bir erkekti ve adama “Dayı” diyordu. Diğerleri beş yaşlarında bir kız çocuğu ve 13 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Onlar adama “Baba” diyordu. Vapurda dolaşan turistleri gören çocuk, okul çantasından İngilizce defterini çıkardı, liseye gittiği anlaşılan diğer çocuğa ödevlerini gösterdi ve onları bilip bilmediğini sordu. “Kolay” dedi büyük çocuk “Ben sana gösteririm”. Adam çevresine duyurmak istercesine “Aferin çalışın, İngilizce öğrenirseniz turistlerle konuşursunuz “ diyerek, onlara yabancı dil eğitimin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan beylik sözlerle bir nutuk çekti, aslında tüm amacı çevredekilere sesini duyurmak ve kendini saygın bir insan gibi göstermekti. Adamın oğlu babasının aksine akıllı, meraklı ve çok sempatik bir çocuktu. Hem küçük kardeşiyle ilgileniyor hem de liseli çocuğun anlattıklarını dinliyordu. Liseli “kolay” dediği konuları aslında bilmiyordu ve soruları yanlış cevaplıyordu, küçüğün sorduğu mantıklı soruları da geçiştiriyordu. Akıllı ve öğrenmeye istekli bu çocuğun yanlış bilgilendirilmesine gönlüm razı olmadı. Çocuğa “Cevaplar yanlış oluyor, istersen ben yardımcı olayım” dedim. Çocuk en ufak bir utanma ve tereddüt göstermeden yanıma geldi. Ben çocuğa konuları anlatmaya başlayınca babası hemen dikkat kesildi ve bizi izlemeye başladı. Diğer çocuk, yaptıklarının yanlış olduğu ortaya çıkınca biraz bozuldu, sanki hiç ilgilenmiyormuş gibi dışarıyı seyretmeye başladı. Adam benimle konuşmak için adeta yanıp tutuşuyordu, aslında oğlunun öğrenip öğrenmediği de umurunda değildi. Daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı. Eminim neler söylediğini sizler de biraz tahmin ediyorsunuzdur. Ben her ne kadar adama bakmayıp çocukla ilgilensem de adam hiç susmadan konuşuyordu.