bildirgec.org

anı hakkında tüm yazılar

sihirli bir değnek olsa !

kelebeklerozgurdur | 25 July 2008 14:25

Çocukluğumu zamane çocukları ile kıyasladığımda “amma salakmışız” diyorum kendi kendime…

Şimdi hangi çocuk bu şakalaşmaları yapar ve komik bulur allahaşkına !

İşte aklımda kalanlardan bazıları;

– saatin kaç?harrrt diye kol ısırılır
eti kemik geçiyooo

– şişe desene
– şişekıkırdayarak
git duvara işeeee

– ne söylersem geneyim de tamam mı?
– Tamam
– Amerika
– Geneyim
– Almanya
– Geneyim
– Çin
– Geneyim
Çingeneeee, çingeneee

Lütfen Bana Lütfen Deme Lütfen…

SIMONLIVE | 22 July 2008 12:00

Kristalleşmiş anılarım,dün yine sen uyurken ben seni düşündüm.Resmini çıkarmıştım yerinden böylece daha az hatırlayacaktım seni.O bile kar etmedi,resmini çıkarmakla hayatımdan çıkamayacağını anladım madem durum bu bari resmine rahatça bakayım diye ait olduğu yere geri koydum,yüreğimi de arasına sıkıştırdım. Kımız sarhoşluğunda aklımda dudakların…Utangaç gülüşün…Sessizce öpüşün…Neden uzaksın şimdi yokluğunda arıyorum kendimi.Şu an üzerinde ne var,akşam yemekte ne yedin ki,şimdi rüyada mısın?Sen uyurken ben yine senin deryana daldım,unuttum uykuyu deryanın seyrine daldım.Sabah işe geç kalacağım geliyor aklıma yine de yatamıyorum ben bunu sana 04.14’de yazıyorum.

bir buluşma ertesi

kelebeklerozgurdur | 18 July 2008 13:15

Önce yazdığımız sitedeki yorumlarla dikkatimi çekti. Kibar, sakin, esprili,hoşgörülü bir tavrı vardı herkese…Ardından posta kutularımıza mesajlar atmaya başladık . Kimsin, nesin, nerdensin ? cinsinden…
Yaşadığım semtte 25 yıl geçirdiğini öğrenince, onu daha da yakın hissettim kendime. Ve mail adresleri girdi devreye.
Dostluğundan keyif almaya başladığım bu kişiyle yüz yüze görüşmeyi arzu etmeme rağmen benim İstanbul onun Antalya’da yaşaması sebebi ile bu şimdilik mümkün görünmüyordu.
Derken İstanbul’a geleceği
müjdeli haberini aldım ve çok mutlu oldum, ancak onun geliş tarihi ile benim tatile çıkma tarihimin aynı döneme denk gelmesi tüm keyfimi kaçırdı.Yıllık izinlerimiz haftalar öncesinden belirlendiğinden değiştirme şansım yoktu. Bunu ona söylediğimde beni havalara uçuracak cevabını verdi. “Sorun değil, ben İstanbul’da uzun süre kalacağım görüşmemizi tatilden sonraya bırakabiliriz”

Tatilden geldiğimde ilk işim, ona mail atıp görüşeceğimiz zamanı ayarlamak oldu. Ve “o gün mü, bu gün mü, gece mi, gündüz mü, orası mı burası mı ?” olsun derken nihayet dün akşama randevulaştık. Akşamı zor ettim. Kendisinden bahsettiğim birkaç yakın arkadaşım bile bu heyecanıma şaşırdı. Buluşma yerine vardığımda onu 2 adım önümde oturmak için masa bakarken gördüm.Geldiğimi hissetmişcesine arkasını döndüğünde gözgöze geldik, ve gülümseyerek birbirimize bakıp sarıldık. Konu konuyu açtıkça birbirimiz hakkında daha fazla bilgi sahibi olduk, birbirimizi yakın hissedip özel hayatlarımızı deştik, dertleştik, güldük, şaşırdık, hafifi çekiştirip, ikimize farklı bilgiler veren hafif pinokyolarını kara listeye aldık:). Ve 3 saate yakın zamanımızın nasıl geçtiğini anlayamadık. (Selam gönderenlere burdan teşekkürlerimi yolluyorum)

ŞİMDİ DE “MEKTEP”…

ufakufak | 17 July 2008 09:23

saçları örülü kızların korkulu rüyası, öğretmenlerin iç sıkıntısı, mahallenin cep bıçkını toparlak necmi
teneffüste 2-a sınıfının meraklı fırlama adaylarını etrafına toplamıştı yine…
beni görünce ağzından tükürük saça saça seslendi:
gel lan, gelsene, 2-a’nın efendi bebesi,
gelsene layn!
çift dikiş recai diyene fena girdiğini biliyorum.
kimsenin gözü yemezdi ona bu şekilde hitap etmeye…
– evet, n’apıcan yavrum cüniyt? ha?
cehennemi gürültü. gıcırdayan merdivenlerden çıktık odaya.
taktım, tuktum, nutkum.
muktezi. vesvese. kes köse. manikdepressif falan.
diye diye…
hedaye…
mektep bahane, bahname şahane!
haneme ay doğdu.
şebnem’in işi gayet güzel güzde.
oldu da bitti mazallah!

“MEKTEP” ÖNCESİ C.BOSTAN MAKSİM

ufakufak | 16 July 2008 16:34

sivilcelerimle arkadaş olmaya çalıştığım yıllardı…
“resmî ce” diye zorlama espri yaptığım yıllar…
seher şeniz’in hafta sonu gazetesini şenlendirdiği dönemler… arabesk bir müzik eşliğinde çıktı kıpkırmızı halılar döşenmiş sahneye…
yüzünde en ufak bir mimik yoktu.
ben mi? kime ne!
sonrasını hatırlamıyorum.
emel sayın mı çıktı, sahne çöktü de ben altında mı kaldım, altın kaç liraydı? ne? niye?
öyle işte! ıshtar yok muydu o vakit?!

not: “seviye” ayarı sonuna kadar yapılmıştır.

Euro 2008 ve Unutamayacağım Anılarım

SIMONLIVE | 16 July 2008 09:49

Arkadaşlarla Euro 2008’e katılmak için İsviçre’ye yola çıktık,grubumuz kalabalıktı hepsini tanımıyordum ama tanımak için sabırsızlanıyordum.İlk gözlerimizin birbirine dokunduğu anda içime akan sıcaklığı beynimi sarmıştı,arkadaşlarımla sohbet ederken bile onun yönünde olan arkadaşıma laf atıp duruyordum onu rahat izlemek adına.
Yolculuk bittiğinde otele yerleştik,benim aklım hala içimi ısıtıp beynimi esir alan güzeldeydi,öyle mahsun ve mağrur bakışları vardı ki sanki çok acı çekmiş,yorulmuş,kırılmış ama hala yaşam isteği ölmemiş gibiydi.Bu hali bana çok dokundu,onu hiç incitip üzmeyeceğimi biliyordum o yüzden ona yakın olmak istiyordum,aşkam yemeği için tüm grup önce lobide buluştu oradan yemek salonuna geçtik.Onu görünce için akmaya başlamıştı,beyazlar giymiş sülün gibiydi,başını öne eğmiş kaçamak bakışlarla utanarak bakıyordu bana hemen de kaçırıyordu gözlerini işte bu tavrı beni daha da etkisi altına almıştı.Yemek sırasında allem ettim kullem ettim karşısına oturdum ama keşke oturmasaymışım kız utancından yemeğini yiyemedi geç fark ettim durumu biraz odunluk var serde.Gözüm ondan başka şey görmüyordu ki yemeğini yiyor mu yemiyor mu anlamadım bile.Benim tek derdim ve düşüncem onun kaçamak bakışlarını yakalamak ve şimşekler çaktırmaktı.

Mezarlık ziyareti..

sekoci | 11 July 2008 12:01

Usul usul yürüyorduk. Sağa sola dikilmiş ağaçlar sanki bizim yalnız kalmak istemediğimizi biliyorlardı. Yalnız kaldığımızda her şey eskiye dönebilirdi eskiden daha eski ye. Gerçeğin bi parçasının hep bizimle olmasından memnun gözüküyorduk. Seni ne kadar özlüyordum ve ne kadar çok istiyordum bunu fark etmeni ..Şirinlik taslıyordum sana belki anlık bir çekim oluşturabilmek için.. Kaçamak bakışlarım vardı gözlerince yakalanmayan. Hem yakalanayım istiyor hem yakalanmaktan korkuyordum. İlk şarkımızı dinliyorduk hüznümüzü sakladığımız gülümsemelerimizle..Gökyüzünde kanatlarıyla aynı adımları atan iki martı’ya benziyorduk bir elin bir elimde yürürken. Yağmurdan fazlasını dilemedik tanrı’dan. Bu kez dileğimizi yargılamadan nebula’ya kadar yükseltti bizi. Damlarken aşşağıya yağmurlarla canlı oluşumuzun son örneğiydik.Gerçeğe değdiğimizde birikti acımız. Şimdi de yağmurlar terkediyordu gözlerimizi.Başımız öne eğik yürümeye devam ettik parça parça yıllanarak. Sonra çıplak ayakla geçtiğimiz kayaların arkasındaki bir taşın önünde durduk. “Biz” yazıyordu taşın üstünde.. Sonsuzluğun rakamları altında… İkimizde de güç kalmamıştı artık diz çöktük ruhlarımızda… Gözlerinde yakalandığım soluksuzluğun ritmiyle hafif eğilip usulca öptüm o an…. “Bu ne?” dedin sinirli bakışlarınla…. Mezarlık ziyaretlerimizden biriydi gece karanlığının çöküşünü yansıtan… Orda artık yitirilmiş bedenlerimiz geceye inat ışırken ben saldırıyordum özlemle dudaklarımdaki dudaklarına….

Biri Denize Patlamış!!!

GRAFTONCUN | 10 July 2008 09:36

Deniz,güneş ve kızgın kumla buluşmaya karar verdim.Şezlonguma yarı oturur şekilde uzanıp,ayaklarımı da uzattım.Yaşamak bu işte diyerek gözümün önünde sıkılmış olan nar suyumu pipetten gelişini izliyordum.Güneşin kavuruculuğuna tenimi teslim ederken nar suyu ile içimi soğuttum.Kitabımı aldım,okumaya başladım,okurken arada hülyalara daldım daldım geri çıktım.Bu güzel atmosferimi yandaki Teyzemin denizden hışımla eşinin yanına gelmesi bozdu.Teyzem çok sinirlenmiş,aslında eşine durumunu anlatıyor ama “gelinim sen anla” tripleri var.”Birisi denize sıçmış,midem bulandı,bok etrafımda dönüp duruyordu,denizden çıkmak zorunda kaldım,denize patlamış ya helası yok mu buranın ne ayıp”

diye bağırarak hepimize durumu duyurmaya çalışıyordu.”Denize patlamış” sözünden sonra ben kopmuştum ama belli etmemek için kitabımı okuyor gibi yapmak zorunda kaldım.Teyzem öyle kızmış ki bu “boka” susamıyordu.Teyzemi sakinleştirmek zorunda kalan eniştenin ise “yavvv hanım bok bu kimin yaptığını nereden bileceğiz ki,gel otur hele,deniz boku götürür o zaman girersin” dese de teyzemin sakinleşmeye gönlü yoktu.

BABA ( Şey! Öğretmenim)

teacher07 | 09 July 2008 17:03

Okula yeni başlayanlar, Anne! Baba! diye parmak kaldırırlar söz almak için. Bazen amca, bazen teyze derler… Bu arada ötekiler aralarında kıkırdaşırlar… Ben hemen müdahale ederdim. Gülerdim onlarla birlikte… Öğretmen annedir, babadır, amcadır, teyzedir derdim… Beni babanız gibi sevdiğiniz için ağzınızdan öyle çıkıyor. Ben bliyorum… Ben de sizleri çocuklarım gibi görüyorum. Oğlum, kızım dediğimde bana gülüyor musunuz? Başkalarına ben de sizleri, çocuklarım diye söylüyorum… Sizleri seviyorum derdim… Tabii zamanla öğretmen olduğumun farkına varırlardı, farkına vardırırdım.

Okulda her öğrencinin bir ruhsal dosyası olurdu. (şimdi nasıl bilmiyorum) Öğrenci ve aile ile ilgili birçok bilgiler yer alırdı bu dosyada. Öğrenci her yönüyle bu dosya sayesinde tanınırdı. Bu dosya, öğrenim yaşamı boyunca devam eder, yeni bilgilerle zenginleşirdi. Örneğin bu dosyada kardeş sayısı, tek çocuk mu? Aile durumu, anne baba öz üvey vb. bilgiler bulunurdu. Bazı sorunlarda bu bilgilerden yararlanarak, durumu çözmek kolay olurdu.

Don Yerine Tanga Tercih Edilir…

EDVARENTE | 09 July 2008 10:29

Suriye ikliminin etkisinde olan bir ilde görev yapıyorlardı.Rüzgarda toz nasıl kalkarsa çekirgeler de toz misali görüş açısını daraltıyordu..İş çıkışı eşini aldı mesafe yakın olduğundan yürüyerek evlerine gittiler.Kadının çığlıkları ile irkildi elindekileri yere atıp yatak odasına koştu.Gördüğü sahne ile neye uğradığına şaşırmıştı.Eşi donunun ağ yerini tutmuş zıplıyordu.