Hiçbir şeyin önemi yoktu. İstediği kadar rüzgârlar essin, fırtınalar kopsun, yıldırımlar düşsün. Boşunaydı. İnsan hayatında bir an gelirdi ki, değerli bildiği ya da öyle diye bellediği bütün ölçüler yitip giderdi. İnsanoğlu bir başına kalakalırdı. Alışılmış düzenden, inançlardan, bağlardan kopmuş uzaklaşmış… Hayatını yeniden kurar, yeniden bir kişilik edinmeye başlardı. Şimdi uçsuz bucaksız bir boşlukta duyuyordu kendini. Nereye dönse tutunacak yer yoktu. Elini nereye uzatsa bir şeye dayanamıyordu. Çevresi sonsuz bir yokluktan ibaretti. Yalnız o yokluğun ötesinde bir insan vardı. Anlamların topunun onda bulunduğu, onda birleştiği bir varlık. Etrafında bir şey görmüyor, duymuyordu. Yaşamıyordu neredeyse. Etten kemikten kurulmuş bir insan çatısı altında, bir insan vardı. Yıllardır, alışageldiği işleri yerine getiriyordu. Ama yaşamıyordu. Nefes alıyor, konuşuyor, ama şu yeryüzünde yoktu, yitip gitmişti.