Akıl gün geçtükçe daha anlamsız ve işlevie yöneliklik bir yana bir mikrodalda fırın gibi geliyor.

İhtiyacın olmadan düşünceler, karmaşıklaşan hayaller, üretilen yeni bir hiç daha; rüya görmeye başlamamla birlikte, hayatımın boktan bir hal alışı aynı günlere rastladı. Günler karanlıklaştı, geceler renklendi. Kabus bile gördüm sayesinde, evet, anlamak kolay geliyordu birçok şeyi, birçok şeyle geçmişimi birleştirmek; bir karıncayla bir tuğla arasında dahi bir takım bağlantılar mevcut hale gelmişti. Ne istediğimi bilemiyordum ama yinede….. Belkide en az bilendim..

Oynamak istiyordum ama asla kaybetmek istemiyordum. Karıncalar, bir buğday başağı, sulanan çimenlerin kokusu, kadın kokusu, esen yelin kokusu ile anılarını bana verişini düşünüyorum şu günlerde, halim iyi değil…. Ama delirmek yok kurgumda, gelecekte yalnızlık da yok, tüm bunları beni seven ve sevmeyenlere borçluyum.. Tüm anlaşılırlıkları ile anlaşılmaz kıldığım dünyada ölmek en güzeli…. ölmek zamanı gelince… hapsolmadığım ama yine de inşa ettiğim hücremden bakmıyorum bu dünyaya, onun kaidesinin tam yanındayım. İnsan en büyük sorum, ve cevabına en yakın olduğum soruymuş. Tüm yapılanlar çok açık geliyor, belki de belirlenimci; ama heyecanımı yitiremem belirlenim tuzağıyla…. Heyecansız bir deli olamaması, bana delirme ihtimalinin yüksek olduğunu hissettiriyor. Ne dediklerini düşünüyorum, ben yarattım bu kurguyu sorumlusu benim, kızamam yaptıklarına…. Ben yeniden anladım bu güzel dünyayı.. Bir daha yarattım hiç bir referans göstermeden. Kaynak: benim o kadar…. Sormayın nerden bildiğimi, şaşırmayın bildiklerime; bana şaşırmaktan daha kolay şaşmalısınız, hücre birlikteliğinize…..