bildirgec.org

acı hakkında tüm yazılar

Tıp oyunu.

zyprexa | 24 July 2009 16:40

“Bir, iki, üç tıp deyince susuyordu çocuklar.”

Çok sıkıldım bu hastane odasından, bu kokudan.
Baba ?
Bu oyundan da sıkıldım baba hadi konuşalım birazcık.
Dışarı çıkabilir miyim ? Kaybolmam söz.
Baba konuşsana. Hadi uzatma artık.
Bak konuştum, oyun bitti.
Hep ben yenerdim seni ama bak şimdi ben kaybettim.
Hadi gözlerinle gül yine bana.
Baba. Baba ?
Korkuyorum.
Doktor amca ! Babam bana küstü herhalde.
N’ oluyor nereye götürüyorsunuz onu.
Ne bu telaşınız. Hey bana da bir şeyler söyleyin.
Baba !!! Ölme sakın.

Yakarış.

zyprexa | 22 July 2009 14:14

Kalbimi karşıma alıp konuşmam lazım. Anlatmam lazım olanı biteni. Bak bu böyle bu böyle rahat dur artık yakma canımı demeliyim. Ama biliyorum ki söz dinlemeyecek eşek sıpası. Yine arttırarak iğnelerini batıracak içime. Kaldıki aklımda bu konuda hem fikir. Söz anlatma niyeti yok. Sessiz kalma hakkını kullanıp kabulleniyor herşeyi. O haytanında işine geliyor iyimi. Ruhum hele o ruhum onu hiç sorma gitsin. Kimbilir şimdi hangi saç teline sarılmıştır. Zaten ilk günden firar etti göğüs kafesimi parçalayarak. Benim yanım onun yanı olsun dedi. Kızar istemedez dedim dinletemedim. Etim ve organizmalarım zaten koyun psikolojisi sahibi olduğu için tamam diyorlar ne deniyorsa. Görüyorsun dimi şu hali. Soluk almak istemiyorum. Çünkü soluk soluğa kalmak bir bakıma can çekişmek. Nefes almak için yalvarmak. Soluk almak istemiyorum. Parçalanmış ayaklarımı nasıl vurayım peşin sıra yollara. Dursan yanımda sadece sana baksa gözlerim. Sen gülümsesen arada bir. Başka birşeyde istemem hani.

Hasta aşk.

zyprexa | 15 July 2009 11:52

Beynimde bir hava boşluğu. Ur deniyor halkın koca karı tahsilli dilinde. Seni düşünüyorum ve düşüncelerim türbülansa giriyor, hava boşluğuna denk gelince. Katilim. Seni düşünürken canlı canlı gömüyorum
Göz bebeklerimi tabut tahtası kılıklı göz kapaklarımın altına. Gamsızım. Seni görünce, kalbim ayak ucuma uzanan uçurumda kendini atmaya yelteniyor gülümsüyorum. Beynimde bir hava boşluğu. Epeyce havadar bir oda gibi. Duvarlarında karınca duaları ve aminlerimin yerini adın almış. Doğuştan da delik ya kalbim. Buna da Atrial Septal Defekt deniyor tıp dilinde. Tek umudum sensin. Sen etime etsin. Gel doldur kalbimde bu beni yoran, tüketen boşluğu. Belki de beni yoran senin yokluğundur kim bilir ? Elindeki sihirli değnek ile yar ortadan ikiye Kızıldeniz gibi kanımı. Ve tam da peşinde koşarken kötü yanlarım 2. Ramses gibi, sana secde ederken boğulsun kanımda. İçimde de garip bir heyecan. Adına aşk demiş bütün ozanlar. Aşığım. Hastalıklı bir aşk benimkisi. Tam anlamıyla.

Sümüklü mendil

admin | 29 June 2009 15:07

Ufakken de kızardın bana hep burnunu silme koluna diye .
Oysa ben silemedim hiç ayrılık işlenmiş dantelli mendillere .
Aşkınla büyümek güzeldi , her düştüğümde yarama üflemen
Yüzümün kirini parmaklarını tükürükleyip silmen ,
Bayramlarda içinden para çıkan çorap kumbaralarında
Hayali bir gelecek biriktirmek seninle güzeldi .
Sonra ilk terk edişiniz beni ailece .
Bir külüstür arabanın ardında cama dokunan parmaklarının iç yakan uzaklığı .
Senin kapının iki adım benim evimden 2 taşıt ötedeki lisede
Ne tesadüfse yan yana oturmuştuk ilk gün ve 3 sene .
Seninle olgunlaşmak özeldi .
Ve ben yedisinden kalma bir alışkanlıkla her kış ve her burnum
aktığında koluma silerdim burnumu , sen az acıtarak sıkarken yanaklarımı kızardın yine .
Canımı yakman sular dökmekti yanan kalbime .
Seninle yaşlanmak eşsizdi .
Bir gün bile denemez ya bir an sadece , sen gitmiştin .
Artık bayramlarda para çıkmayan çorap kumbaralarında
Sağlık formülü reçeteler biriktirilir olmuştu .
Dizlerimdeki yaraya üfleyecek sen , benim dudaklarımda kalan
Son tadınla vardın .
Sensiz ölmek sensiz yaşamaya eşitti .
Kağıt mendil bile olsa cebimde üstüne siyah bir kazak resmi
Çizmeden süremem burnuma.
Ve bana aldığın siyah kazağın koluna her burnumu sildiğimde
Gittiğin yolun şeklini çizerim kanata kanata .

Ey Ruhum …

zyprexa | 27 June 2009 18:23

Her ruh yarımdır.
Ey ruhum kurtul artık bu çelimsiz bedenden.
Öldürmek değil bu. Yada öldürmekse bile öldür.
Ey ruhum duymuyor musun beni.
Çek al kendini nefes yolumdan tamda ben ağzım açık bir şekilde
bakarken dünyaya.
Usulca sıyrılırken içimden yavaşça okşa ama.
Ve yükselince saçlarımın dibinden, öylece bir bak aciz bedene.
Nasıl yıkıldığına bir bak. Seni bunca zaman hapsedene.
Ey ruhum azat ediyorum özgürsün.
Ki zaten bilmiyorum günahın neydi de sahibin ben oldum.

NİHİLİZM ÜZERİNE

il mare | 25 June 2009 11:34

İvan Sergeyeviç Turgenyev
İvan Sergeyeviç Turgenyev

A:”Oysa ben düşünüyorum da,işte bir saman yığınının yanında yatmışım…Şurda kapladığım yercik,benim bulunmadığım,benimle ilgisi olmayan evrenin geri kalan parçası ile karşılaştırılırsa ne küçük! Bu benim yaşam payıma düşen zaman parçası,benden önce geçmiş,benden sonra geçecek zaman parçası ile ölçülürse,hemen hiç gibi bir şey…Ama gene de bu atom içinde,bu matematik noktanın içinde kan dolaşıyor,beynim çalışıyor ve birtakım istekler duyuluyor…Ne korkunç iş! Ne boş şey!”

B:”Senin dediğin herkes için öyle,bence…”
A:”Haklısın,ben demek istiyorum ki,onlar,öyle bir hay huya kaptırmışlar ki kendilerini,hiçliklerinden rahatsızlık duymuyorlar.Hiç dokunmuyor bu onlara…Oysa ben…Ben sıkıntıdan,öfkeden başka bir şey duymuyorum.

Gözlerimi yumdum kör oldum

zyprexa | 23 June 2009 10:23

Gözlerimi yumdum , kör oldum …
Karanlık biraz huzur biraz hüzün
birazda yüzün sanki …
Ellerimi kanatan cam kırıkları değil !
Gözlerimden akan kristel göz yaşlarım …
Bitkinim …
Yaşamak istemediğim her ana inat yaşama sevci biraz …
Belki biraz sen …
Kulaklarıma basıyorum avuçlarımı …
Duymuyorum geçmişin haykırışlarını …
Yorgunum …
Fırtınalarda yırtılmış yelkenlerim …
Ve acı sızıyo, adı kalbim olan geminin güvertesine ,
Kaptanı benmiyim ?
Sensizliğin sularında parçalara ayrılan geminin …
Dudaklarımı kesiyorum en dibinden jiletle …
Söyliyemediklerim belki fırlar he bu sefer içimden …
Tamamen sen !
Baştan aşağıya , yedi ütopyada , sonsuzlukta ,
sanırım son’da …
İşte sen , evet orda karşımda ,
Ve sen körelmiş gözlerimin kapak baskısında ..
Sen duymaz kulaklarımın iç yankısında
Evet sen kopmuş dudaklarımın hecelere bölünen kan pıhtısında …
Sen yeniden yaratılışımın hamurunda !

kadın ve çikolata

nazokiraze | 05 June 2009 13:05

Kadınlarla birlikte ilişkilendirilen seks teması veya daha yumuşak bir tabirle kadını daha çekici,tatlı,masum hale getiren objelere devam ediyoruz.(lolipop ve kızlar). Lolipop eger bir kızın elindeyse ne kadar hoş oldugunu ve bunu yıllardır bilen reklamcılar, fotografçıların bunu iyi kullandıgını anlattıkm Ancak erkeklerin zaaflarını bilenler bir kadının lolipop yerken ne kadar masum görünüyorsa çikolata yerken o kadar seksi olacagını düşünmüş olacaklar ki kadın ve çikolata yıllardır bir arada kullanılır.

Ancak çikolata lolipop gibi direk çağrışım yapmadığı için çikolata temalı fotograflarda kadının biraz daha seksi olmak için çabaladıgını görürüz, sokakta her bayan lolipop yerken dikkat çeker ancak çikolatayı rahatça yiyebilir, o yüzden çikolata fotograflarında kadınlar çok daha farklıdır, çekicidir, seksi bakışlara sahiptir. ( çikolatalı bedenler)

Peki madem çikolata normal, sıradan rahatça yenebilen dikkat çekmeyen bir besin neden kadınlarla bir arada bu kadar kullanılıyor. Bunun sebebi çikolatanın kendisi değil özellikleri diye düşünüyorum. Herkes tarafından bilinen çikolatanın bazı özellikleri onu direk olarak kadınlarla ilişkilendiriliyor. Çikolatanın kalp atışlarını hızlandırdığı, mutluluk hormonu salgılattıgı,uyarıcı oldugu bilindigi için çikolata yiyen kadının ruh hali her zaman ilginç gelir insanlara.(çikolata yemek öpüşmekten zevkliymiş)

SİHİRLİ İĞNELER VE AKUPUNKTUR

nacak | 03 June 2009 13:42

Akupunkturun en çok sigarayı bırakmada ve zayıflamada yaygın bir şekilde kullanıldığı düşünülür. Aslında çok daha yaygın bir kullanım alanı var akupunkturun. Solunum yolu hastalıkları (astım, bronşit, sinüzit vs), kalp-damar hastalıkları (hipertansiyon, hipotansiyon), sindirim sistemi hastalıkları (gastrit, ülser, diş ağrısı, aft), üro-genital sistem hastalıkları (sistit, kısırlık), romatizmal hastalıklar, alerjiler, alışkanlıklar (sigar, alkol vs), selülit, obezite, kronik yorgunluk, stres, depresyon gibi. Listeyi daha da uzatabiliriz. Birçok hastalığın tamamlayıcı tedavisinde uygulanıyor akupunktur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporuna göre yan etkisi olmayan bir tedavi şekli. Türkiye’de 1991’den beri yasal olarak uygulanıyor.

M.Ö. 200 yılında konuyla ilgili kaynak kitaplara rastlıyoruz. Brezilya’da yamyam bir kabilenin kamış yardımıyla akupunktur noktalarına iri okçuklar üflediği kaynaklarda yer alıyor. Ancak akupunkturu ilk sistematize edenler Çinliler. Akupunktur Çincede ‘chen- chin’ (iğne ve ısı) olarak adlandırılıyor. Batıda ise akus (iğne) ve punctura (batırmak) sözcüklerinin birleşimiden oluşuyor. Evrende birbirine zıt iki enerji olduğundan bahsedilir Çin’de. Yin ve Yang adı verilen bu zıt enerjiler aynı zamanda birbiriyle uyumludur da. Yin siyahı, Yang ise beyazı temsil eder. Ancak Yang ve Yin iç içedir. Birbirinin içindedir. Yang’ın içinde Yin, Yin’in içinde ise Yang vardır. Yin ve Yang devamlı dengesizlik içindedir ve dengeyi bulmaya çalışır. İşte vücudumuzda da yin ve yang karşıtlığı vardır. Örneğin vücudumuzun sol tarafı Yang, sağ tarafı Yin’dir. Yin ve Yang’ın dengesizliği vücutta bazı anormalliklere (hastalıklara) yol açmaktadır. İşte akupunktur denilen iğne tedavisi ile uyarı noktalarının uyarılması sonucu bu denge sağlanmaktadır.

Nedir Bu Aşk Böyle

liquidlightening | 02 June 2009 09:47

Beraber geçirilen zamanın verdiği doluluk, diye başlamak istiyorum yazıma. Başı olan ama sonunu kestiremediğin bir derinlik gibi… Baş döndürücü, kimi zamanda tüyler ürpertici. Nefesini zor alırsın, kapıldığın anlarda. Hiç bir kelime ile anlatamayacağın kadar bir yoğunluk varken, yetersizliğinin sarmasına izin verirsin tüketmek istemiyor gibi. Bir fırtınanın ortasında, rüzgarın dokunuşlarına odaklanmak gibi hayal edebilirsin. Beraber geçirilen süre zarfında kırgınlıklar olur elbet, bir inerken iki çıkar bazı şeyler. Kızarsın, kabul edemezsin, umudunu ve beklentilerini kaybettiğini sanırsın… İlginçtir ki geçer… Aşkta normal olan bir şey var mı zaten? Tabi geçmekle kalmaz ve nedendir de bilinmez ama ona daha çok bağlar bu durum.

Gün gelir, düşmanın da o olur, arkadaşın da, sevgilin de, hatta rakibin de… Her olguyu tek bir insanda yaşamaya endekslenirsin birden. Zıtlıkları ile var olan her duygu, onu ve sevgini daha da vazgeçilmez, boşluğu doldurulamaz hale getirir.
Güneşin de odur, dünyan da; gecesi ve gündüzü ile…
Kimi zaman seni anlamasına izin vermezsin, hayıflanırsın bu duruma. Biraz daha ilgi, biraz daha sevgi istemenin yolu buradan geçer zannedersin…
Aslında kendi kendini anlayıp, sınırlarını görebildiğin önemli bir süreçtir, birliktelik yaşamak. Ancak zamanın çoğu saçma sapan düşünceleri ve davranışları anlamaya çalışmakla geçer. Hem kendinin hem onun… Eğlencelidir, acıttığı zamanları da vardır.
Bazen reddetmesini istediğin itiraflarına, hapseder seni. Cezanı çektiğinde özgür bırakan da odur. Bazen de beklediğin coşkuyu göremezsin onda, acaba o da benim hissettiklerimi hissediyor mu acaba o da benim düşündüklerimi düşünüp, yapıyor mu? gibi buhranlara düşersin… Ama bazen öyle bir şey görürsün ki beklemediğin, sevgisi karşısında yetersiz hissedersin kendini. Hep bir zıtlık hali mevcuttur
Yaşanılası kılan da budur…

Olana da olmayana da bu sözüm;
Zamanla daha çok içine girdikçe, bir masaldan çıkıyorsun. Eksilerini gördükçe artılarını yaşıyorsun…