bildirgec.org

acı hakkında tüm yazılar

Çiçeğe sormadım

Gumrah | 26 May 2009 14:37

Senden haber yok.

Ya gerçekten çok işin var bu aralar yada kafanda eser bırakmamışım.Hani gelecektin şirkete?

Benden hoşlanmamış olsanda bir bayana yanına uğrayacağını söyleyip gitmemek neyin sonucu?Senin aslında gözümde fazladan büyüttüğüm kibarlığın aslında buraya kadarmı yoksa aslında çok kibarsın ve de benden hoşlanmadın ve beni kırmak istemediğin için bana görünmemeye çalışıyorsun.

Her ikiside can sıkıcı.Düşünmek bile istemiyorum.

—–

Sabah evden çıktığımda çiçeklerin baş döndüren kokusu tarafından sarıldı etrafım.İlk değil kabul ediyorum,iki aydır ciğerlerime çekiyorum bu mucize kokuları.Sadece seni tanıdıktan sonra bende oluşan sevgi,herşeye olan sevgi arttı.Bundan dolayı daha keskin benim için bu baharın çiçeklerinin kokuları artık.

Gelmişine / Geçmişine…

| 07 April 2009 15:09

www.antalyagazetesi.com
www.antalyagazetesi.com

An be an silinen tenin her hücresi
Görünmezliğin kaybolan incisi
Han’da mola veren, sabahın yolcuları
Yeni bir yola çıkacaktır, şavkın gölgesinde
İzin verir kayboluşuna, benliğinde
Bir bir buharlaşan olgun hücreler
Yerinde yeller estirir, geçmişine
Geçmişine geleceğine
Geçer birbirine tuğlalar, kat be kat
Örülür duvarlar, eklenen tel örgü parapetiyle
Harcını ne çok, ne de az at; durur yerinde
Duvarın sert asaleti
Çarpan hücrelerinin acısı
İrkilirsin hülyadan
Ben miydim gelmişine geçmişine yakaran
Islak dudaklara paydos
Yerinde çatlayan hücreler
Beyninde uğuldayan sesler
Gelmişine geçmişine
Hülyadan selamlar…

manson artık bir anne!

mansonilized | 04 April 2009 14:27

– Birazdan tanışacaksınız…

Kalbim çarpıyor. Kalbim kulaklarımdan dışarı çıkmaya çalışıyor. İçimden çıkıp her şeyi yukardan izliyorum. Bir başkası gibi. Evet en iyisi bu. Dışardan sakince izlemek. Tıpkı bir seyirci gibi.

Aklımın dudakları öyle kurumuş ki düşünceler çatlaklara takılıp çıkmıyor. Uğultu.

Avuçlarım terliyor. Uyuşuyor. Felç oluyorum galiba.

Haftanın sözü-5-

| 11 March 2009 17:08

foto: www.resimler.us/
foto: www.resimler.us/

“Karamsarlık ve Umutsuzluk birbirine dost; lakin insanın en büyük düşmanıdırlar.”
by buklet of the word.

Umudu bekleme, arama; oluştur.
Rölantide bekleyen karamsarlığa; kapılma, olma, düşünme.

Atığımız her adım doğru olmayabilir. Kimi zaman büyük umutlar bile hüsranla sonuçlanabilir. Ardından askıda bekleyen karamsarlıklarımız bizi esir alabilir, olabilir vs… Bilirlerimizi, yani olabilirlerimizi biz belirleyebiliriz. En kötü karamsarlıklarımızı bile karamsar olmama haline döndürebiliriz. En kötü umutsuzluklarımızı, umutlu hale getirebiliriz. Nasıl mı? Elimizde, inatla elimizde, inatla bize bağlı; olurlar Tanrıya, olanları olabilirlere döndürme bize bağlı…

Sevdamın Sarhoşluğundayım

admin | 03 March 2009 11:27

Oyunlar oynardık yalnızken bile.Sen sevimlisin derdin,gözlerime dalıp giderdin.Şarkılar dinlerdik,tanıdık sözler vardı içlerinde.Biz hep aynı nakaratı severdik.Çayı demli sevdiğin gibi,çiğköfteyi de acılı yerdin.Ben şekerini atıp karıştırdığımda,nasılda minnet duyardın bana.Dertlendiğin yada kızdığın zamanlarda,pek konuşmamı istemezdin,sende susardın zaten.Suskunluklarımızla gözgöze gelir,sonrasında sımsıkı sarılırdık birbirimize.Samimi olduğu kadar,sahipleniciydi kolların.Başımın döndüğünü anlardım, sevdamın sarhoşluğunda.Aşmak istediğim çok şey vardı sende.Hani derdin ya’ben kelimelere dökemiyorum duygularımı’ama kağıda da dökemedin.Hareketlermidir sadece aşkı anlatan?Duymam gerekmez miydi ne hissettiklerini? Sen yine başına buyruk oldun,özgür oldun.Kar mı sandın bunları,yoksa bana sahip olmak mı korkuttu seni;anlayamadım.Şarkılar göderdin bana,hatta söyledin.İçinde aşkta vardı nefrette.Sensiz olmuyor yerine konmuyor…..İkimizinde en sevdiği şarkıyı susturdun kendince.Bende acı var ama gözyaşı yok artık.Ağlayamamak ne tuhaf,oysa bilirsin beni,boncuk boncuk akar yaşlar gözümden.Sen farkında olmadan,bana ait bir çok şeyi aldın benden.Belkide bundandır mutsuzluğun,anlamsızlığın ve yokoluşun.Çözmeye çalışmıyorum artık seni.Anladımki zor değilsin.Zor olan benmişim sende.Oturduğumuz yerden kalkıp,küçük adımlarla uzaklaştın,bense uçurumlar atlıyorum.

yalnızlık ne demek

aylakadamveben | 01 March 2009 19:41

şiirin kendine ait bi gerçekliği var demek ki..
şöyle diyo attila ilhan;gecenin bi saatinden sonra içinizdeki yalnızlığı tanıyamazsınız..bi özgürlük vermiyo mu insana;yalnızlık edebiyatı yapma özgürlüğü..attila ilhan bu kadarını söylemişse ben arabeskin dibine vururum..uzun,ıssız bi merdivende..elimde köpeköldüren..başımı fazla kaldırmadan,ufkun hemen üzerindeki yıldızı yakalayıp,eski bir besteyi anarım;”gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,yeryüzünde sizin kadar yalnızım…”anarım ulan!..değilmi ki izni ilhan’dan almışım..
kendine acıma denizinde attığım zevk kulaçları oluyor devam ettiğim sayfalar..ama fazla açılmışım..bir buzul kıtaya çarpmış gibi oluyorum..sen söyle,şu dizelerle karşılaştığında yaşadığın duyguyu başka nasıl açıklarsın;”hem bir kere yalnızlık ne demek/bu kadar milyonla bir haksızlığın ekmeğini paylaşırken…/yalnızlık ne kelime/ellerimiz dirseklerine kadar kana gireli…”
artık hülyalı bir hüzün tadı bırakmıyor ağzımızda şarap..
acılı bir isyan yürüyor yumruklarımıza..
iyi de şarabın ince boynundan ne istiyosun..
üzümü sıkarsan şarap olur da…şarabı sıkarsan kan…

Yılmaz Güney

pardus01 | 13 February 2009 09:47

Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.

Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.

Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

Sevilene Not…

darjeeling | 22 January 2009 08:53

Simsiyah bir elbisenin altına pespembe bir çorap giyecek kadar cesur olamadım ben hiç. Ama bu şehirde tek başıma ayakta kalacak kadar da cesurdum bir o kadar. Niye bir olumsuz bir olumlu verdim? Niye kendimle başladım konu sen iken? Çünkü sen de öylesin, ben gibisin,her insan gibisin. Hem iyilerin var ,hem kötülerin. Asla büyümeyen çocuklukların var. Hala çizgi film izleyen sen bir o kadar da kocaman adamsın aslında. Dönüşü olmayan yollara girmekten korkan sen, aslında her yolun bile dönüşü olabileceğini göremiyorsun çoğu kez. Neden bu hayatı yaşamıyorsun? Neden uçurum manzarası sana o kadar korkunç geliyor, kenarında seninle durup elini tutmama rağmen…?
Yorgun kalkıyorum bazen uykularımdan rüyamda seni gördüysem. Ya aldatıyor, ya kaçıyor, ya reddediyorsun, ya ölüyorsun, ya da öldürüyorsun. Nerde ilk kadehi kaldırışımızdaki aşk dolu gözlere sahip adam?
Sen iyisin, iyi olmasan sevmezdim seni, ama bırak bencilliklerini, bırak arkanda kalsınlar, ikimizi düşünecek kadar cesur ol, ‘biz’ de!
Yalnız kalmak istediğin anları savunurken bile kırma kimseyi, hele beni.. Hele beni hiç kırma, çünkü ben doydum, yer kalmadı midemde…

Sevilene….

Sakla Yüreğini

ceyhunak | 07 January 2009 12:28

Giderken sakla yüreğini,
pamuk ellerinin içinde sakla;
hiç bir şey olmasın;
kırılmasın, dökülüp incilmesin diye sakla..
Uzat o üşümüş pamuk ellerini,içinde yüreğin olan ellerini,
dokunmasın kimse,
zamana inat sende dokunma bırak öylece..
zaman ne çabuk geçiyor değil mi, her gün bir başka yaprak düşüyor,
kaderimizden günler eksilirken, biz hala geçmişi düşünüyoruz..
Şimdi elimde gökyüzü,
kayıp giden yıldızları saymama gerek yok ki,
yitirdiğim bir şey warsa o da şuurum,
gerisi önemli mi ki..
pamuk gibi avucunda ismim,
güneş kadar sıcak bilirim hala,
güz kadar serinim ama sen beni yinede bırakma..
sakla yüreğini, o pamuk ellerinde..
pamuktan ellerinde..

Serçeler ve Gözyaşlarıyla Gelen Ölümleri

miss ladybird | 03 January 2009 21:08

Bir serçe kadar narin ve ürkek duygularım; hayatın anlamını ararmışcasına bakıyor etrafa,izliyor olanları…Düşünüyorum, anlamaya çalışıyorum. Yapamıyorum kalbim buna izin vermiyor. Seviyordu çünkü. Seviyordu sevmesine de; karşılık bulabilir miydi? “Belki bir umut!” diyordu hep.Olan olmuştu çok geçti artık birşeyleri telafi etmek için.Son sözü son cümlesi “Seni bir serçenin gözyaşı kadar seviyorum sevgilim.”demek oldu. Karşısındakinin şaşırdığını görünce; düşünmesini beklemeden açıklama gayretine girdi.”Çünkü…” dedi durakladı birkaç saniye. Sonra devam etti baştan alarak tek bir seferde söyledi. “Çünkü sevgilim serçeler ağladıklarında ölürler!” dedi ve sustu.Artık gözler konuşuyordu.O anlam dolu bakışlar karanlıktan aydınlığa çıkmaya yeter miydi? Yetmedi…Çocuk hiçbirşey demeden arkasını döndü ve çekti gitti…