bildirgec.org

akira kurosawa hakkında tüm yazılar

Kurosawa’dan “Yôjinbô” (1961)

queennothing | 10 October 2011 18:31

1910 senesinde Japonya’da dünyaya gelen usta sinemacı Akira Kurosawa‘yı “Seven Samurai“, “Ran“, “Uzala Dersu“, “Rashomon” gibi yapımlardan tanıyoruz. 1998 senesinde yaşamını yitiren yönetmenin çektiği “Yôjinbô” (The Bodyguard – Koruma), 1961 senesinde gösterime girdi. Senaryosu Kurosawa ile Ryûzô Kikushima tarafından yazılan filmin müzikleri Masaru Satô tarafından yapıldı. Kostüm tasarımı Yoshirô Muraki tarafından yapılan film, ‘En İyi Kostüm Tasarımı’ dalında Oscar adayı oldu. Tokyo’daki Toho Stüdyoları’nda çekilen “Yôjinbô”da Toshirô Mifune, Tatsuya Nakadai, Takashi Shimura, Yôko Tsukasa gibi isimler rol alıyor.

Ran (1985)

queennothing | 13 September 2011 22:20

1910 senesinde Japonya’da dünyaya gelen yönetmen Akira Kurosawa, “Yojinbo”, “Seven Samurai”, “Rashomon” gibi filmlerle başarısını kanıtlamıştır. 1998 senesinde kaybettiğimiz Kurosawa’nın yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Ran“, 1985 senesinde gösterime girdi. İngiliz oyun yazarı William Shakespeare’nin “Kral Lear” adlı eserinden uyarlanan film, En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Set Dekorasyonu ve En İyi Yönetmen dallarında Oscar adayı olurken En İyi Kostüm Tasarımı dalında Oscar kazandı. Tatsuya Nakadai, Akira Terao, Daisuke Ryû, Jinpachi Nezu gibi isimlerin rol aldıkları eser 12 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle çekildi. 16. Yüzyıl’da geçen “Ran”, eleştirmenler ve sinemaseverler tarafından Kurosawa’nın başyapıtı olarak görülmekte. Orjinal süresi 162 dakika olan “Ran”, tüm sinema seyircilerine tavsiye edilebilir.

Rashômon (1950)

queennothing | 13 June 2011 22:19

Akira Kurosawa, 1910 senesinde Japonya, Tokyo’da dünyaya geldi. Senaristliği ve yönetmenliğiyle sinema tarihinde adını oldukça saygın bir yere yazdıran yönetmen, 1998 senesinde 88 yaşındayken yaşamını yitirdi. Kurosawa’nın 1950 senesinde yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Rashômon“un senaryosu Ryûnosuke Akutagawa’nın hikayelerinden uyarlandı. Yapımcılığı Minoru Jingo tarafından üstlenilen filmin müzikleriyle Fumio Hayasaka tarafından yazıldı. Kurosawa’nın en iyileri arasında yer alan film, Japonya’da çekildi. Toshirô Mifune‘nin başrolünde yer aldığı filmde Machiko Kyô, Masayuki Mori, Takashi Shimura, Minoru Chiaki ve Kichijirô Ueda gibi isimler de rol alıyor. Oscar Ödülleri’nde En İyi Siyah Beyaz Film Set Dekorasyonu Ödülü’ne aday gösterilen eser, BAFTA ve Venedik Film Festivali’nde de beğeniyle karşılandı. Evli bir çiftin mağdur olduğu ve üç kişinin tanıklık ettiği büyük bir suçla karşı karşıyayız. Mağdur ve tanıkların ifadeleriyle geçen film, suç kavramını sorgulayacak ve bizleri şaşkına çevirecektir.

Güncel Haberler

queennothing | 04 November 2010 14:05

  • Tokyo Üniversitesi, Japon yönetmen Akira Kurosawa‘nın tamamlanmamış üç senaryosunu bulduğunu açıkladı. Kurosawa uzmanları, yönetmenin bütün projelerini toparlayacaklarını belirttiler.
  • Türk Sinema Filmleri Ansiklopedisi hazır. 1914 senesinden 2009’un sonuna dek vizyona giren Türk Filmleri’ni barındıran 4413 sayfalık ansiklopedinin basım tarihi henüz belli değil.
  • Ülkemizde de galası yapılan Jean-Luc Godard‘ın yeni filmi “Socialism“, Godard severleri hayal kırıklığına uğrattı.
  • Alman Kültür Merkezi, Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali işbirliğiyle 13 yönetmenin katılımıyla ‘Bugünün Almanyası’ başlığı altında bir seçki düzenliyor. 13 kısa yapımdan oluşan etkinlik, 8-14 Kasım tarihleri arasında Beyoğlu Alman Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.
  • Pera, İspanyol Sineması’nı ülkemize getiriyor. İspanyol Sineması’nda ‘Korku’ ve ‘Fantastik’ başlığı altında beş yapımın ve çeşitli kısaların gösterimini yapmayı planlayan Pera, etkinliğin 5-14 Kasım tarihleri arasında olacağını açıkladı.
  • Bildiğiniz gibi MGM, iflasın eşiğindeydi. Bir süre önce açıklanan habere göre şirket, kapanmayacak, yeni projeleri sinemaseverlerle buluşturmaya devam edecekmiş.
  • Coşkun Göğen, Nuri Alço ve Şahin K, “Günah Keçisi” adlı projede birleştiler. Filmin Ocak ayında vizyona girmesi bekleniyor.

Seven Samurai (1954)

queennothing | 16 August 2010 15:53

1998 senesinde hayatını kaybeden Japon yönetmen Akira Kurosawa‘nın yönetmenliğini yaptığı 1954 çıkışlı sinema filmi “Shichinin no samurai” (Seven Samurai – Yedi Samuray), Dünya Sineması’nda çok önemli bir konuma sahiptir. Sınıf farklılıklarının benimsendiği bir zamanda köylerini eşkıyaların (Samuraylardan) istilasından korumak için çabalayn çiftçilerin yine Samuraylardan yardım istemesiyle başlayan bu 3 saati aşkın yapım, kendi içinde çelişen ve yine kendi içinde çözümlenen; izleyicilerin yorumuna bırakılan sahnelerin ‘görünenden farklı anlamlara da gelebilecek olması’ ile tekrar tekrar izlenebilirlik sağlayan “Seven Samurai“, olaylara gerçekçi bir açıdan yaklaşıyor.
Köyleri yağmalayan bir grup eşkıya (Samuray), yollarına çıkan bir köyün yağmalanmamış olduğunu farkeder ve hasat zamanı gelince, bu köyü de talan etmeye karar verirler. Durumdan, bir çiftçinin bu konuşmaya kulak misafiri olmasıyla haberdar olan köy halkı, Samuraylar’la savaşamayacaklarını bildiklerinden kara kaygıya düşerler. Ürünlerini, evlerini kadınlarını savunma gücü olmayan halk, her zaman olduğu gibi yine Yaşlı SGisaku’ya akıl danışır. Yaşlı Gisaku, köyün korunması için Samuray kiralanması gerektiğini söyler, ancak, köylünün bu Samuraylar’a ne verecek parası, ne de güveni vardır.

Hakuchi (The Idiot) – (1951)

mrmurat | 18 January 2010 14:45

hakuchi
hakuchi

Dostoyevski‘nin o güzelim romanı Budala‘yı okuyanlar bilirler, Lev Nikolayevic Mışkin‘i, Dostoyevski’nin tamamen iyi bir insanı yazmak isteğiyle başladığı romanının hepimize tekme tokat saldırarak bizleri nasıl sersemlettiğini. Mışkin‘in nasıl çevresindekilerce alaya alındığını, nasıl aşka düştüğünü ve cayır cayır yandığını. İşte Dostoyevski’nin Budala’sını beyazperdeye yansıtan Akira Kurosawa, Mışkin’i gözlerimizin önüne koyuvermiş 1951yılında. Filmin, kitaba göre göre birkaç farklılığı olduğunu görüyoruz; örneğin film Rusya‘da geçmiyor, o Petersburgatmosferi yok, onun haricinde kitapta öyle olmadığı halde filme genel olarak soğuk hava, kar kış hakim, ki bu da Kurosawa‘nın sevdiği şeylerden.
Favori yazarı olan Dostoyevski’nin kitabını filme çekerken biraz abartıvermiş ve filmi kırpmadan önce elinde yaklaşık olarak 270 dakikalık bir uyarlama varmış.

“Tünel”

ashg | 29 April 2009 10:02

Düşler” – “Tünel”

Akira Kurosawa’ın “Düşler”inde üçüncü dördüncü hikaye olan “Tünel” bana göre bu sekiz hikayenin içinde insanı en çok etkileyen film. Kısaca bir tünele giren ve orada ölümünden sorumlu olduğu başka askerlerin hayaletleriyle karşılaşan bir askerin tünelin sonuna varma çabaları anlatılıyor. Yönetmen bu filminde evrensel bir konuyu işliyor ama Japon değerlerini ve etkisini hissediliyor.

Film, ıssız bir yolda tek başına bir askerin görüntüsü ile başlıyor. Genel planlarla örülü filmde Kurosawa tablo gibi kadrajlanmış görüntüler elde etmiştir. Alacakaranlıkta karşına çıkan ve sonu görünmeyen tünele girmek üzereyken bir köpeğin ulaması ile asker gerilemeye başlıyor. Tünelden çıkan köpeğin üzerinde el bombalarının olduğunu görüyoruz. Köpekten korkan asker yavaş yavaş tünelin karanlığında yok olmaya başlıyor. Yönetmen konusunu hemen hemen aynı ölçeklerle anlatıyor: Orta ve Amerikan Plan. Kurosawa’nın ağır bir ritimle tünelin sonunu görmeden ilerleyen kamerası bizimde askerin tedirginliğini yaşamamıza neden oluyor.
Tünelin sonuna çıkan asker tünelden gelen ayak seslerini duyar ve korkuyla -ve büyük bir olasılıkla- köpeğin gelip saldırmasını bekler. Tüneldeki karanlıktan orada ölümüne tanık olduğu “Er” rütbeli Noguchi gelir. Askerin koyu ceset makyajından bir ölü olduğunu anlarız. Bu makyaj biçimi yönetmenin Japon öğelerini göz ardı etmediğini gösteriyor. Askerin ceset makyajı geleneksel Kabuki Tiyatrosu’ undaki figürleri andırıyor. Er komutanına gerçekten savaşta ölüp ölmediğini soruyor! Gerçekten öldüğüne inanamayan asker eve gittiğini ve annesinin onun için hazırladığı kekleri yediğini anlatıyor. Filmin dramatik olarak en etkileyici bölümü erin uzakta kalan ışıkları gösterip evine gidememe acısını anlattığı sahne. Ailesinin O’nu beklediğini komutanına anlatıyor. Noguchi artık savaşta öldüğünü kabul ediyor ama bunu ailesi asla kabul edemeyecek. Noguchi arkasını dönüp tünele doğru giderken komutanı O’nu uyarıyor ve son kez erin kendisini selamlamasını istiyor. Er Noguchi tünele girdikten sonra uygun adım gelen bir grup askerin ayak sesleri duyulmaya başlıyor. Komutanın önene kadar gelip O’nu selamlıyorlar. Bölüğün çavuşu, komutana üçüncü müfrezenin kayıpsız döndüğünü söylüyor. Komutanın şaşkınlığı ve üzüntüsü film içinde en yakın ölçeklerden biri ile ile bel planla anlatılmış. Komutan üçüncü müfrezenin yok edildiğini ve hepsinin savaşta öldüğünü askerlere yüksek sesle anlatıyor. Tüm müfrezenin ölümünden kendinin sorumlu olduğunu itiraf eden komutan nasıl esir düştüğünü ve ölmeyi ne kadar çok istediğini anlatıyor. Dünyaya tekrar gelmelerinin hiçbir şey kanıtlamayacağını ve dönmelerini istiyor. Filmin ana metaforu tünel iki boyutu birbirine bağlayan bir kapı gibi düşünülmüş. Komutan tünelin karanlığına girmeyen üçüncü müfrezeyi yine emirle göndermek zorunda kalıyor. Müfreze tünelde ilerledikçe derinlerden marş duyuluyor. Askerlerini son kez selamlayan komutan olduğu yere yıkılıyor. Köpek tekrar tünelden çıkarak komutana hırlıyor.

Dersu Uzala

ashg | 28 April 2009 17:22

Dersu Uzala” Rus ordusunda görevli kaşif ve botanikçi olan Vladimir Arseniev’in anılarından yola çıkılarak filme uyarlanmış. Film, Rus uzak doğusunda yer alan geniş Asya steplerinde incelemeler yapan bir araştırmacı Yüzbaşı Arseniev ile rehberi Dersu Uzala arasındaki dostluğu ele alıyor. Doğa tutkunu Dersu Uzala, gelişmiş duyulara ve önsezilere sahip bir avcıdır. Dersu, Yüzbaşı Arseniev’e doğanın sırlarını, açıkladıkça, Arseniev’de yaşamın gerçek anlamını sorgulamaya ve kavramaya başlar.
Dersu Uzala, karakteri doğaya sağladığı uyum, ormanda aldığı önlemler, avcılık yetenekleri ile kısa sürede keşif ekibindeki tüm askerlerin saygısını kazanır. Yüzbaşının hayran olduğu Uzala, birçok kez O’nun hayatını kurtaracak ve böylece iki karakter arasında gelişen ilişki güç kazanmaya başlayacaktır. Keşif ekibindeki diğer askerlerden farklı olarak Yüzbaşı Arseniev’in iyi kalpliliği, Dersu ve Arseniev’in yıllar sonra ormanda karşılaştıkları sahne de saf sevgiyi ve vefayı görebiliyoruz. Bu karşılaşma vefa, iyilik ve dostluk üzerine birçok şey söyleyen filmin en önemli sahnelerinden biri.

Filmin öne çıkan temaları doğa–insan ilişkisi, çevreye gösterilmesi gereken saygı, modern yaşam ile doğadaki yaşam arasındaki farklar olarak sıralanabilir. “Dersu Uzalan”nın temel çatışmasını modern yaşam ile doğadaki yaşam üzerine kurulmuştur. Modern yaşamdan gelen keşif ekibi bir şekilde doğaya uyum sağlamayı başarabilmiştir. Fakat doğa tarafından yetiştirilen ataları gibi yaşayan Dersu Uzala modern bir düzende yaşamayı başaramamıştır. Akira Kurosawa böylece insanlığın oluşturduğu yapay ortamın hiç de insan doğasına uygun olmadığını vurgulamıştır. Dersu kentin düzenine anlam veremez. Olayların yaşandığı tarih 1907 olmasına rağmen, daha o zaman bile “insan yaşamı neden bu kutuların içine hapsedilmiş” diye düşünür.

Yönetmenlerin Bilinmeyen Yönleri

queennothing | 09 October 2008 09:11

Stanley Kubrick
Stanley Kubrick

Yönetmen” kavramı, sinema ve tiyatro sanatının en önemli unsurudur. Bir yönetmen sadece filmi değil, aylar süren çekimler boyunca tüm ekibi de yönetir aslında. Sinemayı gerçekten seven, farklı bakış açılarını kabul edebilen insanlar, bir film izlerken “yönetmen” kavramının üstüne düşer.
Sinema sanatı için bu kadar önemli bir sıfatı taşıyan insanların ‘enteresan’ olarak nitelendirebileceğimiz bazı özellikleri var. İmaj verirken izledikleri yol olsun, rahatlamak için başvurdukları yollar olsun, atmosfere girebilmek için aldıkları terapi uygulamalarına kadar şaşırtıcı bir çok şey bulunuyor.

(Sinemada imaj vermek; yönetmenin, oyuncuya istediği performansı verdirtmek için söylediği, örnek verdiği, düşündürttüğü şeyler. Mesela, “Vahşi bir aslanın üzerine koştuğunu düşün o korku ifadesini yüzüne yansıt” gibi.)

Kişisel bir şey ama ‘yönetmenler’ başlığı altında bunu da eklemek istedim; Quentin Tarantino, ayak fetişistidir. “Pulp Fiction”daki meşhur ayak masajı ve “Kill Bill” (V1 ve V2)serisiyle Uma Thurman’ın ayaklarını çok sevdiğini her fırsatta dile getiriyor. Sadece “Death Proof” filmini izleyerek Tarantino’nun ayak fetişisti olduğunu anlamak zor değil.

Quentin Tarantino
Quentin Tarantino

Casino”, “The Departed”, “Raging Bull”, “The Color of Money” gibi bir çok başarılı filmin yönetmeni Martin Scorsese, beğenmediği sahneler için asla “kötü oldu” demez; tekrar çekerken oyuncuya “gayet iyi oldu ama daha iyi olabilir, daha iyi olacak” dermiş. Çünkü, profesyonel bir yönetmenin, oyuncusunun moralini hep yüksek tutması gerektiğine inanıyormuş.